Devrim Savaşları, Fransa ile bir ya da daha fazla Avrupalı devlet arasında, devrim döneminde, 1792-99 yıllarındaki düşmanlıklar sonucunda vuku bulmuştur. Napolyon Savaşları'ndan 1814’te Napoleon Bonaparte'ın tutsaklığına kadar devam eden savaş döneminden önceki yedi yıldır. 1799’un sonu, çatışmanın devrimci ve Napolyonik evreleri arasındaki önemli nokta olarak kabul edilebilir çünkü o yıl Napoleon Bonapart konsüllüğü kurulmuştur. bu 7 yıl içinde fransa, hem terör ve darbeler gibi iç sorunlarla yüzleşmiş, hem de diğer devletlerle savaşı sürdürmüştür. 


Devrim Savaşları'nın Doğası


Savaşlar genellikle politik nedenlerden ötürü vuku bulurken, Fransız Devrim Savaşları için politik nedenler, öncelik değildi. Bu savaş, her şeyden önce Fransa'daki belirtilerle ve Fransa'nın komşu devletlere dayatmasıyla, devlet ve toplum yapısındaki temel değişikliklerle ilişkilidir. Daha önceki hiçbir Avrupa savaşında, politik nedenlerle sosyal nedenler arasında bu kadar fazla etkileşim olmamıştı veya yenilik görülmemişti. Birinci Fransız Cumhuriyeti'nin yönetimini üstlenenler tarafından başlatılan savaşlar, Devrim Fransası'nın politik ve sosyal yeniliklerini ne ölçüde koruduğu ve genişlettiği ile karakterize edilir. Devrimci Fransa'daki politik durumun, yeni hükümeti komşu devletlere savaş açmaya zorladığı ve Fransız devrimci doktrinlerinin yanı sıra Fransız genişleme politikalarının da bu ülkeleri Fransa'ya karşı çıkmaya teşvik ettiği görülecektir. Fransız ordusunun ve dış politikasının seyri, ayrıca düşmanlıklar sırasındaki iç politik ve sosyal devrimlerin devam etmesinden büyük ölçüde etkilenmiştir ve bu da siyasi ve askeri ilişkilerin sürekli etkileşimine neden olup, Napolyon Savaşları ile belirgin bir tezatlık sunmaktadır.


Bununla birlikte, savaşan güçlerin güdülerinde ve davranışlarında daha geleneksel düşünceleri gözden kaçırmak yanlış olur. Fransız Devrimi'nin liderleri, Fransız dış politikasının geleneksel hedeflerini devraldı ve genişletti. Fransa’da Eski Rejim'in (Ancien Regime) restorasyonu ve Avrupa'nın geri kalanının korunması, fransa’nın düşmanları tarafından yapılan saldırıların nedenleri arasında olmasına rağmen bu hedefin geleneksel çıkarlarının talepleri tarafından engellenmesine izin verdi. Özellikle İngilizler, coğrafi olarak yalıtılmış ve kıta müttefiklerinden daha liberal bir anayasaya sahip olmakla birlikte, Fransızların Kıta Hegemonyası oluşturma girişimlerini engellemekten, devrimci ideolojiyle mücadele etmeye göre çok daha fazla endişe duyuyorlardı. 1793'te Birinci Koalisyon'un yetkileriyle bir dizi ittifak anlaşmasında, İngiltere gerçekten bir kraliyet restorasyonu (neredeyse koşulsuz teslim olma) konusunda ısrar etmişti, böylece nihai savaş hedefleri belirsiz kaldı. İngilizler, Avrupa'da denizlerin kontrollerini onaylamalarını, sömürgeci fetihlerini genişletmelerini ve hem avrupa dışında hem de kıta'da bir ticaret ve üretim ülkesi olarak baskınlığa ulaşmalarını sağlayacak bir güç dengesi kurmaya çalıştı.


Devvrim ve Birinci Fransız İmparatorluğu savaşları, Büyük İttifak Savaşı ve İspanya Veraset Savaşı ile başlayan aralıklı bir Fransız-İngiliz ihtilafının doruk noktasıydı. Sonunda İngiltere, Fransa’nın Avrupa’da baskınlığını önlemeyi başardı ve denizaşırı bölgelerde kendi üstünlüğünü sağladı. 1789’da Fransa’nın üçte birinden daha fazla bir nüfusa sahip olmayan İngiltere, ticarette ve imalatta üstünlüğüne olan gücüne bağımlıydı. Böylece, askeri çabaların denizcilik ve sömürgecilik meselelerine yoğunlaşmasını gerektiren servet kaynakları ve bakımı ile meşgul olmaya devam etti. Bu, İngiltere’nin Avrupa’da önemli operasyonlar gerçekleştirme kabiliyetini daha da azalttı; bunun için derhal işgal ile tehdit edilen ve askeri insan gücünden yoksun olmayan kıta müttefikleri ile ortak hareket etmek zorunda kaldı. Ancak İngiltere, Fransızların Avrupa’ya kendi şartlarına göre barış getirdikleri takdirde, kaynaklarını denizde ve sömürgelerde kendilerine karşı mobilize etmekte ve İngiliz ticareti için gerekli olan Avrupa pazarlarını kapatmakta özgür olacaklarını gördü. Bu nedenle Büyük Britanya, Fransa’ya karşı koyan tüm koalisyon güçlerinin yanı sıra, denizcilik, sömürge ve ekonomik amaçların egemen olduğu bir strateji izleyerek, devrim ve Napolyon Savaşlarının neredeyse tamamı boyunca savaşta kaldı. İngilizlerle Avrupalı müttefikleri arasındaki çıkar ve hedeflerdeki farklılıklar, ortak kamplarda ortaya çıkan bazı ihtilafları ve aynı zamanda Büyük Britanya'nın tarafsız güçler arasında karşılaşacağı düşmanlığı da açıklar. Fransızların sahip olduğu limanları bloke ederek ve düşman bloğu ile ticareti kontrol etmek için izinler vererek, İngilizler çıkarlarını veya en azından tarafsız olanların masraflarını kendi çıkarlarına göre geliştirdiler. Bu nedenle geniş çapta konuşursak, 1792'den 1815'e kadar olan savaşlar boyunca Büyük Britanya, dünya ticaretinde giderek daha avantajlı bir konumdan elde edilen kazançları sayesinde Fransa ile mücadeleyi sürdürmeyi başarmıştı.


bununla birlikte 1793-99 döneminde, Fransa’nın Büyük Britanya’yı yenmeden önce Avrupa’nın pasifleşmesini beklemek zorunda kalacağı kesin değildi. Savaşın ilk birkaç yılı boyunca, Fransız filosunun mevcut gücü, eğer diğer devletlerin donanmalarından yeterince destek alabilirse İngiliz deniz üstünlüğünü, üstesinden gelmekle tehdit edebilirdi. Bir süredir Büyük Britanya’nın sömürge savaşı ile meşgul olmasının maliyetli oluşu, bu konuda nispeten başarısız olduğu, nihayetinde İngiliz kara kuvvetlerinin sayısının azalarak Avrupa’nın sonucuna katkı sağlayamadığı kanıtlandı. Devrim savaşlarında sadece iki kez küçük İngiliz sefer kuvvetleri Avrupa'da, sadece Hollanda'da 1794 ve 1799'da savaşmıştı. 1796'ya gelindiğinde, zaten az olan asker gücünün 6096 kadarı, Batı Hint Adaları'ndaki büyük ölçüde sonuçsuz kalacak bir mücadeleye gidecekti. Ancak zamanla Fransa tehlikesinin farkına varıp kıtadaki mevcudiyetini arttıran Wellington Dükü Arthur Wellesley, İber Yarımadası'ndaki (1808-14) seferleri sırasında İspanya ve Portekiz'i fethetmekle kalmayıp aynı zamanda çok daha fazla sayıda Fransız askerini esir alıp daha az zarar görecekti.


Arthur Wellesley

İngiliz hükümeti, kendi savaş çabalarını finanse etmek ve müttefiklerini desteklemek için muazzam bir borç alma kabiliyeti bakımından eşsizdi. Bununla birlikte İngiliz milli gelirinin büyük ölçüde artması, geleneksel yöntemlerle üretilen geleneksel malların, donanma ve deniz üstünlüğü sayesinde alışılmadık şekilde elverişli hale gelen ticaret koşullarına bağlıydı. Sanayi Devrimi'nin başlamasından önce geleneksel özellikleri olan yıllara göre bu ticaret payı çok fazlaydı. Savaşlar, kıta’da sınai kalkınma ve finansal örgütlenme yolunda engeller koymuş ancak İngiltere’nin bu alanlardaki liderliği barış geldiğinde daha da sağlıklı olmuştur.


Devrim Savaşları'na dönecek olursak;

İki olay Fransız Devrim Savaşları'nın ilk yıllarının patlak vermesine ve ilerleyişine önemli ölçüde katkıda bulundu: 


-Fransa’nın mayıs 1789’da Genel Meclis toplantısından yoğunlaşarak devam ettiği Devrim’in neden olduğu Fransa’nın zayıflığı ve ilk üç sefer (1792, 1793 ve 1794)

-Kıta güçlerini, Fransa'yı işgal etmelerinden uzaklaştırmaya yarayan diğer seferler (1793 ve 1795)


1789 Genel Meclis'i


Devrim Savaşlarında Fransızların benzeri görülmemiş başarılarının önemli bir sebebi sayılarındaki avantajlarıydı. Devrim’den önce bile birçok bakımdan kıta’daki en gelişmiş milletti. Birinci Fransız Cumhuriyeti, savaşırken kaynaklarını rahat bir şekilde kullanabilirdi. Tüm nüfusun enerjisini ve servetini, eski rejiminin komşu kıta hükümetlerine karşı kullanabileceği eylem sınırlarının daha da ötesinde bir dereceye kadar genişletebilirdi. Bununla birlikte bu üstünlük, kıta güçlerinin devrim fransası ile birlik olup savaşmasından birkaç yıl öncesine dayanmaktadır. Fransız Devrim Savaşının en çarpıcı özelliklerinden birisi de; büyük ölçüde halkın katkısı, beraberindeki Jakoben Kamu Selameti Komitesi'nin iç politikaları ile birlikte gelen ilk başarılarına hem olumlu hem de olumsuz yönde büyüktür. Yeni rejime yönelik oluşan bu tehdit Terör'e, radikal siyasi reformlarına ve ulusal kaynakların kitlesel seferberliğine ilham vermiştir.



Büyük Britanya için Fransa'da büyüyen olaylar, ilk üç yılı boyunca Avrupa sahnesinin birçok karmaşıklığında ikincil öneme sahipti çünkü rakip devletin kıta üzerindeki etkisi, büyük ölçüde iç erimeyle etkisizleştirilmişti. Ancak kaçınılmaz olarak Büyük Britanya, doğu ve orta Avrupa'daki gelişmelerden daha az endişe duymaya başladı ve Fransa öncelik konumuna yükselmişti. Başbakan Genç William Pitt, savaşın başlamasından bir yıldan daha az bir süre önce, kanal hududundaki ordusunun gücünü 17.000'den 13.000'e düşürmüştü.


Genç William Pitt


Devrim ve Napolyon Savaşları boyunca, İngilizler ordu için doğrudan bir istişare sistemine başvurmaktan kaçındılar ve erkeklerin donanma için seferber edilmesi de sürekli Fransızlar tarafından saldırıya uğrayan tüccar gemicilere düştü. Savaşın ilk yıllarında kara kuvvetlerinin toplanmasında alınan sonuçlar özellikle verimli değildi. Tamamen gönüllülerden toplanan düzenli alaylar kuruldu. Denizaşırı hizmet (avrupa üzerine) ve ada savunması için 30.000 milis göreve çağrıldı. Milis hizmetine katılanlara iyi bir ücret ödemesi yapılacak olmasından ötürü, düzenli oluşumların ortaya çıkması sekteye uğradı.



Devrim Yıllarında Avrupa


1780'lerin son yılları ve 1790'ların başında, Avrupa'da kıta güçlerinin pozisyonunu önemli ölçüde etkileyen genel bir dengesizlik göze çarpıyordu. Hollanda Cumhuriyeti'nde Stadtholder olan Oranj Hanedanı'ndan V. William, Prusya ve Büyük Britanya'dan, Fransa ile yaşadığı zorluklarda yardım aldı. Prusyalı II. Friedrich Wilhelm, 1787'de Hollanda'ya asker gönderdi ve 1788'de Üçlü İttifak, hollanda'da kuruldu. Hollanda görüşmesinde; kıtadaki Fransız etkisine ve Polonya ile Türklere karşı Rus ve Avusturya planlarına karşı çıkılması kararı alındı. Bununla birlikte büyük Britanya ve Prusya arasındaki birlik kısa süre sonra, ikincil politikaları nedeniyle sonlandırıldı. 1789’da Prusya, Rusya’ya ve Avusturya'ya savaş ilan etti ve Rusya ile kuzeydoğu Avrupa'yı istila etmek için İsveç'i desteğe çağırdı. 1789'da Prusya, Kutsal Roma İmparatoru II. Joseph’in tahttan indirilmesi için Avusturya Hollandası'nda (kabaca, modern Belçika) başlayan bir isyanla karşı karşıya kaldı. Prusya politikasının gidişatından memnun olan ve Avusturya Hollandası'nı Fransa'ya karşı güçlendirmeyi arzu eden İngiltere, Avusturya ile yakınlaşma şansını memnuniyetle karşıladı. Avusturya ve İngiltere arasındaki artan olumlu havaya rağmen Prusya, 1790 mart'ında Polonya ile ittifak yaptı ve birliklerini Avusturya’nın Hohemya sınırının yakınında topladı. Ancak çiçeği burnunda Kutsal Roma İmparatoru olan II. Leopold, Avusturya egemenliğinin hükümdarı olarak Türklerle bir ateşkes anlaşması imzaladı ve ittifak kurdu (1790 Osmanlı-Avusturya İttifakı.) Polonyalılar, Torun ve Gdansk'ı yardım karşılığında Prusya'ya bırakmayı reddetti ve tehlikeli bir şekilde izole edilmiş olan Prusya, Reichenbach'ta, 27 temmuz 1790'da Avusturya'yla görüşmeye başladı ve Fransız topraklarından toprak alma ihtimalinin ortaya çıkabileceği Fransız Devrimi'nin yarattığı ortama karşı ortak bir cephe önerdi.


1790 Yılında Avrupa

Osmanlı ile devam eden Rus ve Avusturya düşmanlıkları, kıta güçlerinin Fransa'ya karşı yürüttüğü etkili eylemi engellemekteydi. Türkler ile barış nihayet 4 Ağustos 1791'de Avusturya tarafından imzalandı (Ziştovi Antlaşması) ve 11 Ağustos'ta Rusya tarafında da barış sağlandı. Kısa bir süre sonra Orta Avrupa'da gerginlik arttı. 1791 sonunda Büyük Katerina (II. Katerina), Polonya sınırına 130.000 kişilik Rus Ordusu yığmıştı. Eğer Avusturya ve Prusya, Polonya’daki Rus politikasını Ruslara daha fazla toprak bırakarak onaylarsa, Rus kanadı, Fransa’ya karşı monarşik bir ittifak içinde olacağını ilan etti. Prusyalı ve Avusturyalılar kabul edip batı Polonya topraklarını aralarında paylaştılar (Polonya Toprakları'nın İkinci Bölünmesi). Görüleceği üzere, Fransa’nın 1791 ortasına kadar Avrupalı liderlerin kafasında ikincil bir yer işgal ettiği açıktır çünkü Fransa kendi iç işleriyle meşgulken doğuda avantaj sağlamak hepsinin yararına olacaktı. Bazı farklı düşünceler ile planlar bu şekildeydi ancak birliktelik zor da olsa bir arada devam ediyordu. kıta güçleri arasındaki asıl bölünmeler ise Fransız ordularına karşı alacakları yenilgilerle gelecekti.


II. Katerina


Avusturya, Prusya’nın Reichenbach Konvansiyonu'ndaki devrimi önleme ve batıda bölgesel kazanımlar edinme amacıyla Fransa’ya karşı ortak eylem için sunulan önerilere çok az tepki gösterdi. Prusyalıların böyle bir politikaya olan ilgileri ve Polonya’nın durumunun henüz düzenlenmemiş olması, Rusya'nın eli doğuda özgürken, Avusturyalılar'ın kendilerini batı’da taahhüt etmelerini engelleyen güçlü argümanlardır. Ayrıca imparator Leopold’un, kız kardeşi kraliçe Marie-Antoinette ve kocası XVI. Louis’nin güvenliği konusundaki endişeleri, kritik konumlarından kaçmak üzere olduklarını duyduğunda olumlu eylemler vaat etmesine yol açtı. 27 Ağustos’ta, o ve Pusya kralı, Pillnitz Deklarasyonu'nu onaylarak, Avrupa’nın hükümdarlarına kral Louis'nin konumunu güçlendirmek için güç kullanma çağrısında bulundu.


Paris'te eski Kurucu Meclis üyelerinin dışlanacağı Yasama Meclisi, 1 Ekim 1791'de bir araya geldi. Daha az deneyimli ve daha radikal düşünen milletvekillerinin karşısına çıkan durum bozulmaya devam etti. Kötü bir finansal kriz yaşandı, Ağustos ayında Vendée'de sağ kanatlı ayaklanmalar meydana geldi ve köylülerin isyanı başka yerlerde de devam ediyordu. Bununla birlikte Pillnitz Deklarasyonu, Devrim'in destekçilerini korkutmak yerine, mecliste savaşa daha az hevesli görünen Feuillant'ları itibarsızlaştırmaya hizmet etti. 1792 yılının Mart ayında, Leopold’un oğlu ve halefi Kutsal Roma İmparatoru I. Francis, Marie-Antoinette tarafından, Louis'nin zorunlu olarak atadığı Jironden bakanlığının Avusturya’ya saldıracağı konusunda bilgilendirildi. Avusturya ve Prusya, batıda ilişkilerinin gergin olmasına rağmen, Polonya'da Rus eylemi sırasında atılacak adımlar üzerinde, 12 Nisan'da Avrupa güçlerine bir genelge göndererek, uyumlu eyleme davet etti.


Fransız Kraliyet Ailesi


Çelişkili hareketler yeni Jironden Bakanlığını ve taraftarlarını düşmanlıklara zorladı, ancak dış destek almayı başaramadılar. Savaş ile, kralın kötü inancını ve émigré'lerle olan ilişkilerini açığa vurarak devrimi güvence altına alıp tamamlayacaklarını ummuşlardı. Lafayette ve Anayasal Monarşinin partizanları, halkın dikkatini iç sorunlardan uzaklaştırarak savaşın yeni rejimi ve Louis’in konumunu güçlendireceğine inanıyordu. Jacques-Pierre Brissot liderliğindeki Jirondenler, Jakobenlerin desteğini aldı çünkü Jakobenler, Maximilien Robespierre'nin hazinesine sahipti ve Aristokratlar tarafından yönetilen bir savaşa karşı çıkan ve devrime karşı kullanabileceklerini öngören aşırı solu görmezden gelmekteydi.


Jacques-Pierre Brissot


Ve Fransa Savaş İlan Eder


20 Nisan 1792’de, Jironden Bakanlığının Avusturya’ya savaş ilan etme önerisi meclis tarafından onaylandı. Fransız meclisi, bir ay sonra, Rusya’nın yaptığı gibi 12 Nisan’daki Avusturya-Prusya genelgesine olumlu yanıt veren Sardunya’ya karşı da savaş başlattı. Fransız Dışişleri Bakanı Charles-François du Périer Dumouriez, Ren Nehri'ni savunan kısa bir savaş öngördü ve İspanya Pireneler'den saldıracak olursa Savoy'da onları yenen ve Belçika'da muzaffer olacak orduların, kralın iktidarını istikrarlı bir demokraside tekrar kazanması için geri döneceği düşünülüyordu. Ülkenin ekonomik ve politik yaşamındaki artan krizi küçümseyip bu iddialı politikayı uygulayacak ordunun çok zayıf yönlerini görmezden geldiler ve hepsinden öte, ordunun kamuoyunda sürekli olarak artan politik düşünceler konusundaki tereddütlerini azalttılar.


Charles François Dumouriez

Kralı kurtarmaktan uzak olan savaş, doğal olarak yeni rejimi devirmek için komplo kurduğundan şüphelenilen monarşinin düşüşünü hızlandırdı. 13 Haziran’da Kral Louis, Jironden Bakanlığını, yerini alan ılımlı Feuillant’lar lehine fesh etti. Bir hafta sonra Tuileries'te Jirondenlerin restorasyonunu talep eden gösteriler yapıldı. 28 Haziran’da Lafayette, meclis’te görünmek için karargahtan ayrıldı ancak ordu ve hükümet, mevcut anayasa üzerindeki halk baskısının ilerlemesini kontrol etme umudunda hayal kırıklığına uğradı. Temmuz ayının sonunda Lafayette, kuvvetlerini Compiègne'e taşıdı ancak Paris'teki olayların seyri üzerinde hiçbir etkisi yoktu. Jirondenlerin saldırısına uğrayan yeni bakanlık 10 Temmuz’da istifa etti. Temmuz’un ikinci yarısında Paris’teki Jakoben Cumhuriyetçi Hareketi hızlı bir şekilde büyüdü ve şehirlerden geniş bir destek aldı. 27 Temmuz'da Brunswick dükü ve müttefik ordunun komutanı Charles William Ferdinand, kral ve kraliçe zarar görürse Paris'i tehdit ederek Fransızların direnmeye kararlılığını teşvik eden bir bildiri yayımladı.


Brunswick Dükü


10 Ağustos 1792'de, Tuileries Sarayı'ndaki kabine, bir grup tarafından görevden alındığında ve kralın İsviçreli Muhafızları katlediğinde, Paris'in Devrimci Komünü, Belediyenin yetkilerini aldı. Yasama Meclisi, isyancı topluluğu tanıdı, monarşiyi askıya aldı ve yeni bir ulusal meclis olan kongrenin gelecekteki hükümet şeklini belirlemek için genel erkek oy hakkı ile seçilmesi gerektiğine karar verdi. Kuzeydoğu bölgesini ele geçirmek ve ordusunu Paris’e karşı çevirmek için başarısız olan Lafayette, 19 Ağustos'ta lameth kontu Alexandre ve subaylarının çoğuyla sınırdan kaçtı. İki gün sonra, Vendée köylüleri Paris’e karşı silahlandı. 10 Ağustos'ta başlayan İkinci Devrim, Paris Komünü'nün kaprislerine maruz kalan meclis'teki vaziyeti kontrol altına aldı. Georges Danton, geçici bir yürütme konseyine aday gösterildi. Komün ilk tutuklamalarını 10 Ağustos'ta yapmıştı. Bir aydan kısa bir süre sonra, ilk Terör, Eylül Katliamları'yla başladı.


Georges Danton


1792 Seferi


Fransa'yı işgal etmesi için Btunswick Dükü Charles William Ferdinand, 4.000-5.000 Emigré (göçmen) ile birlikte sadece 29.000 Avusturyalı ve 42.000 Prusyalıya sahipti. Belçika'da 25.000 civarında Avusturyalı sınırda beklemeye devam etti ve 16.000'i Ren Nehri'nin savunmasını üstlendi. Bu rakamlar, Belçika’ya yapılan Fransız saldırısının ve Brunswick’in Paris’e yürüdüğü saldırının -reddedilmesine rağmen- sayısal olarak üstün Fransız kuvvetlerinden, Koalisyon'a büyük başarılar umuduyla sunulmasına rağmen azdır. Düzenli Fransız Ordusu, 82.000 asker sayısı ile uzun süredir devam eden düşmanlıkların sürdürülmesini sağlayacaktı. Moral ve verimlilik konusunda ise, Fransız subaylarının yarısından fazlasının görevden alınmasından dolayı ordu üzüntülüydü. Devrim devam ederken takip edilecek kusurlar ve ulusun derinleşen bölünmeleri, güvensizliği, belirsizliği ve disiplinsizliği, orduyu da etkilemekteydi. 11 Temmuz 1792'den sonra bir sefere katılmak üzere kayıt olan gönüllü taburlara maaşlar daha iyi ödenmekteydi ve kendi memurlarını seçerek ordudaki varlıklarını sağlama aldılar. Ancak bu ordu, eğitim, teçhizat, silah ve disiplinden yoksundu ve ateş altında sık sık bozulan moralleri ile ordunun kaçak sayısı yüksekti. 1792'deki olumlu görüntünün Koalisyon güçlerinin lehine çevrilmesi, öncelikle Fransa'nın kendi strateji yetersizliğinden ve Devrim'in Eski Rejim'den devraldığı önceki ordunun çabalarından kaynaklanıyordu.


Devrim Savaşları Sırasında Fransız Ordusu


Brunswick Dükü, seferini ertelemiş ve Avrupa devletlerinin büyük bir kısmından destek alamamıştı. Sebebi ise, silah altına alınan Avusturya’nın toplamda 223 bin askere ve Prusya'nın 131 bin askere sahip olmasına rağmen Polonya’ya karşı olan güvensizlikleriydi. Ruslar 19 Mayıs 1792'de Polonya'ya saldırdılar ve ülkenin çoğunu Temmuz ayı sonuna kadar işgal ettiler. Ancak o zaman Brunswick’in ordusu Koblenz’den yola çıkabilmişti. 


1792 Polonya-Rusya Savaşı 

Koalisyon Ordusu 19 Ağustos'ta Fransa sınırını geçti, 23 Ağustos'ta Longwy'yi ve 2 Eylül'de Verdun'u aldı. Devamında Meuse'u geçti ve 8 Eylül'de Argonne Platosuna ulaştı. Ordunun sağ kanadı Avusturyalı Clerfayt Kontu Feldmareşal Charles de Croix'un komutası altındaydı. Görevleri, Fransız Sedan Ordusu'nun takibi ve imhasıydı. Sol kanat ise Valmy'nin birkaç mil doğusunda Verdun-Châlons eşiğinde konumlanmıştı. Fransız general Charles-François du Périer Dumouriez'in 28 Ağustos’ta komutan olarak atanmasından önce sınırdan itilen Sedan ordusu, komutanın emri ile Clerfayt’ın Sainte-Menehould'daki hattına keskin bir dönüş yapıp Eylül'ün başında cesurca güneye, Valmy'e doğru yürüdü. Orada Dumouriez’in ordusuna 3.000 kişilik bir birlik ve kuzeyden 12.000 askeri ile Beurnonville Markisi Pierre de Ruel de katıldı. Dumouriez, Fransa'yı, Koalisyon Ordusu tarafından bir hareketle kuşatmaya yönelik girişimlere karşı korurken, Valmy dükü Frrançois-Christophe Kellermann, Fransız Metz Ordusu'ndan 18.000 kişilik kuvveti ile birlikte cepheye geldi ve düşman ordusunun soluna karşı batıya doğru bir pozisyon aldı.


Fransız Metz Ordusu Generali Kellerman


20 Eylül’deki belirleyici Valmy Muharebesi, 40.000 merminin ateşlendiği uzun ve ağır bir savaştı. Prusyalı piyadeler hücuma kalktığında, Fransızlar sıkı tutundular. Mızraklarının takıldığını gören Brunswick Dükü, geri çekilme emri verdi. Valmy'de 34.000 Prusyalı, 36.000'i tüfekli olan 52.000 Fransız ile karşı karşıya kalmıştı. Fransızların toplam zayiatı 500'den azdı. Büyük ölçüde Dumouriez’in düzenli birliklerinin ve topçuluğunun sağlamlığından dolayı, beklenenden daha hızlı sonuç alınmıştı. Muharebenin askeri olarak Fransızlara önemli bir nefes alma zamanı sağlaması ise, devrim için çok önemli bir zaferdi. Brunswick’in ordusundan, özellikle dizanteri yüzünden yalnızca 17.000 kişi sağ dönebilmişti. Bu yenilgi, Brunswick'in, savaş sahnesinden emekli olmasına ve bir düşmanlığın askıya alınmasını sağlamak için Dumouriez'in yaptığı teklifi kabul etmek zorunda kalmasına neden oldu.


Yel Değirmenleri Gölgesinde Valmy Muharebesi


Brunswick’in Meuse’a çekilmesi, Dumouriez’in dikkatini kuzey sınırına yoğunlaştırmasına olanak sağladı. Lille’e savaş sırasında bir kez giren Hollanda Ordusu, Ekim ayının başlarında Mons’a çekilmişti. 6 Kasım'da Jemappes Muharebesi'nde Dumouriez’in üstün sayısı, deneyimsiz ve kötü eğitimli Hollanda birlikleri için felaket oldu ve teslim oldular. Sayı üstünlüğü, ağır eğitim, disiplin ve organizasyon profesyonelliği, Devrim Savaşlarının başındaki Fransız zaferleri için en önemli unsurlardır. Devamında Belçika'yı zorlayan Fransa, Almanya sınırlarına gelerek Aachen'i de aldı.


Jemappes Muharebesi

Bu arada Eylül ve Ekim aylarında, Adam Philippe de Custine komutasındaki Fransız Ordusu, Ren Nehri üzerinde büyük zaferler kazanıyordu. General de Custine, doğuya doğru yönelmeden evvel 2 Aralık'a kadar Frankfurt'u ele geçirmeden önce Speyer, Worms ve Mainz'i alarak Pfalz'in kuzeyine doğru ilerledi ve Eylül ayında Sardunya'daki direniş, Savoy'dan gelen Anne-Pierre de Montesquiou-Fézensac ve Nice'ten gelen Jacques D'Anselme tarafından bastırıldı.


General Adam Philippe de Custine



Birinci Koalisyon ve Jakoben Rejimi


21 Eylül 1792'de Cumhuriyeti ilan etmekte olan yeni kongre, daha sonra derinlemesine bölündü. Aşırılık yanlıları, 1792'deki aldatıcı zaferleri büyük ölçüde geliştirmek adına, saldırgan ve kışkırtıcı bir politika konusunda ısrar ediyorlardı. 16 Kasım 1792’de, Schelde rotasındaki tüm ülkelere, Fransa'ya katılmaları adına kapılarının açık olduklarını ilettiler. Bunu yaparken Avusturya rejiminin 1785’teki saldırganlığını ve İngilizlerin kıta avrupası üzerindeki düşmanlığını öne sürdüler. Üç gün sonrasında da, Fransa hükümetine karşı çıkan herkese yardım önerildi. Kongre, Aralık ayında, bu taahhütler yetmez ise, Fransız kuvvetlerinin işgal ettiği bölgelerde Devrim'in sosyal reformlarını başlatmayı da taahhüt etmekten geri durmadı. Dahası, Valmy ve Jemappes'teki zaferlerden sonraki aylarda, Fransa’nın "Doğal Sınırları" (Ren, Alpler ve Pireneler) iddiaları gündeme taşındı. Nice, Savoy ve Rheinland halkı, işgallerinin ilk haftalarında Fransa’nın sosyal reformu kendi yönetimlerinde uygulamasını isteyecekti fakat daha sonra işgal kuvvetlerinin komutanları, bölgelerinin yönetiminde, sık sık yerel devrimdeki beklentilerin hayal kırıklığına uğramasına neden olan çeşitli politikalar izlediler. Bu durum, Kilise'nin, Belçikalıların ve Renanyalıların bağımsızlık istemesine neden oldu. 4 Aralık'taki isyan sonucunda Belçika vilayetleri saldırıya uğradı, çünkü yalnızca ilhak etmenin işgal altındaki ülkelerde bir karşı-devrimi önleyeceği açıkça ortadaydı. Rheinland 17 Mart'ta ilhak edildi ve Basel Piskoposu 23 mart'ta bir uzlaşma istedi.


Bu tür politikalarla karşı karşıya kalan İngiltere, 1788'den beri Hollandalılar ile hali hazırda müttefik olarak, savaşa girdi. Fransız fetihleri sırasında tehlikelere ek olarak, İngilizler, Hollanda'nın birleşik illerine yönelik Fransız niyetlerinden şüphelenmeye başladılar. İngiliz dışişleri bakanı baron William Wyndham Grenville, fransız büyükelçisi Chauvelin Markisi Bernard-François'yı 6 ve 19 Kasım kararlarına karşı protesto etti ve 24 Ocak 1793'te sınırdışı etti. Bir hafta sonra kongre, Fransa'ya savaş ilan etti. Fransa ile İspanya arasındaki savaş 7 Mart'ta ilan edildi ve çok geçmeden Fransa Cumhuriyeti, İsviçre'yi korumak için kendisini tüm Avrupa ile savaşta bulacaktı. 


Başlardaki birkaç başarıdan sonra Birinci Koalisyon kırılganlaşacak, orduları durdurulacak ve Fransız nüfusunun genel seferberliğinden önce cepheden geri çekilecekti. Koalisyon, İngiltere’nin Rusya (25 Mart 1793), Sardunya (25 Nisan), İspanya (25 Mayıs), Napoli (12 Temmuz), Prusya (14 Temmuz), Avusturya (30 Ağustos) ve Portekiz’le (26 Eylül) olan ittifaklarına dayanıyordu. Koalisyon içinde ortak bir antlaşma veya ortak bir anlayış yoktu ama yine de, güçlerin Polonya'ya gönderilmesi ve Fransa’nın deniz kuvvetlerinin dağıtılması adına birleşik bir emir vardı. Avusturya-Prusya birliği, Valmy ve Jemappes'teki yenilgilerden dolayı tümden sarsılmıştı. Prusya, 1793 Ocak ayında Rusya'dan hiçbir pay alamadığı Polonya ilhakına yönelik ikinci bir anlaşma imzaladı çünkü ordusu iyi durumda değildi.


Birinci Koalisyon Tarafları ve Fransa
Kırmızılar vs. Fransa

1793'te kendilerine karşı kurulan koalisyondaki yüksek sayılara karşı, Fransızların düzenli askerleri ve gönüllüleri vardı. Orduyu güçlendirmek için Şubat ayında en az 300.000 askerin silah altında olması gerektiği kararlaştırıldı. Temmuz ayına kadar Fransız ordusuna yaklaşık 650.000 asker katıldı ancak 23 Ağustos’ta 440.000 asker henüz donatılmamış ve birleştirilmemişti. Kalan 210.000 kişilik kuvvet, 1793 Seferi'nin geri kalanında boy gösterdi. Düzenli ordunun devrim ideolojisi ile birleşmesi ilke olarak Şubat 1793'te ilan edildi ancak 1794 baharına kadar ordu tam anlamıyla vücut bulmadı. O zamana kadar, askerler gelecekteki savaşlara hazırlandı.


6 Nisan 1793'te, XVI. Louis'yi Ocak ayında ölüme mahkum eden Kongre, sıkıntı çeken ve itibarsız Jironden bakanlığının eylemlerini kontrol altına almak amacıyla Jakoben güdümlü bir komite (Kamu Selameti Komitesi) kurdu. Devrim'de daha öncesinde de olduğu gibi, kamuoyunda anarşizme doğru bir hareket ve aşırılık yanlısı önlemlere başvurma, rejimin, müttefikler tarafından devrileceği tehlikesine cevap olarak ortaya çıkmıştı. Ordunun, rejimin otoritesini kurmak için gönderildiği her bir görev, 2 Haziran 1793'te Jironden gücünün devrilmesinden hemen önce komitenin yetkisine bırakıldı.


Kamu Selameti Komitesi


Kuzeydeki temsilciler ve heyetler, 4 Ağustos'ta yerel bir vergi toplantısı çağrısı yaptılar. On gün sonra, komitenin askeri meselelerdeki hararetli ruhu, daha sonra “zafer organizatörü” olarak adlandırılacak olan Lazare Carnot, 23 Ağustos tarihli, toplu işten çıkarmayı içeren bir kararname hazırladı:


Madde I: "Bu andan itibaren, düşmanlarımızın Cumhuriyet topraklarından sürüleceği ana kadar, bütün Fransızlardan, ordudaki hizmetlerinin kalıcı olması talep edilmektedir.


Genç erkekler savaşa devam edecek; evli erkekler silah üretecek ve cephane gönderecek; kadınlar çadır kuracak, giyecek dikecek ve hastanelerde hizmet verecek; çocuklar eski çamaşırlardan tüy yolacak; ve yaşlı adamlar, askerlerin cesaretini uyandırmak için halk meydanlarına gelip, Cumhuriyetin önemini anlatacak ve Krallara olan nefreti vaaz edecekler."


Lazare Carnot


Yeni hükümetin eylemleri ve durumu, bu beyandan daha az aşırı değildi. Kamu kredilerinin çökmesi, zorlu ekonomik önlemler alınmasına neden oldu. Borsa 27 Haziran 1793'te kapanmıştı. Zorunlu krediler artırıldı ve Ekim ile Aralık arasında tüm dış ticaret yasaklandı. Ünlü Şüpheliler Kanunu (17 Eylül 1793), Terör'ün, komitenin amacına engel teşkil etmesine neden olduğu gerekçesi ile yasalaştı. Kraliçe, 16 Ekim 1793'te giyotine gönderildi. İki hafta sonra Jironden yöneticileri yargılandı ve mahkum edildi; Kasım ayındaki anayasa değişiklikleri, yerel özyönetim yerine gücün neredeyse tam merkezileşmesiyle değiştirilmesini sağladı. Jakoben yönetiminin orduya asker alınması ve derhal örgütlenmesi üzerindeki etkisi, işgalin gelgitini belirleme konusunda belirleyiciydi.


Kraliçe Marie-Antoinette'in İdamı


Devrim ordusunun yeniliği, dönemin diğer devletlerininkinden çok daha büyük sayılarda olmasında, Topyekün Savaş anlayışında ve profesyonelliğinde yatıyordu. Bu konsültasyon sonucunda, onu modern zamanların ilk ulusal ordusu haline getiren kompozisyonda, Tümenlerin 8.000 ile 9.000 arasında bir güçte oluşu ve 1794'te kuvvetlendirilen Kolordu sistemi, Devrim Savaşları sırasında ordu düzenini sağlayacak şekilde geliştirildi. Bu; tek, yığın bir ordu kütlesi yerine, ayrılabilir ve generaller tarafından komuta edilen bağımsız bir şekilde manevra kabiliyetine sahip bir orduydu.



1793 Seferleri


Fransızların Kuzey Cephesi'nde ilerlemelerini sürdürmek yerine Almanya'yı işgal edeceğini öngören Prusyalılar, bu bölgeye ordu gönderdi. Şubat 1793’ün başlarında, York ve Albany Dükü Frederick Augustus'un komutasında küçük bir İngiliz birliği de Hollanda’ya gönderildi. Hollanda İşgali'ni başlatan general Dumouriez, kendisini Saxe-Coburg-Saalfeld Prensi Josias'ın komutasındaki Avusturyalıların karşısında buldu ve Belçika'ya geri dönmek zorunda kaldı. Avusturyalılarla Liege'in batısındaki Neerwinden'de erken çatışmaya giren Dumouriez, 18 Mart'ta ağır bir şekilde mağlup oldu. Üç gün sonra çekildiği Louvain'de tekrar yenildi, daha sonra müzakerelere girdi ve Coburg'un genelkurmay başkanı von Leiberich Baronu Karl Mack ile bir ateşkes imzaladı: Avusturyalılar Güney Hollanda'yı tekrar ilhak edeceklerdi ve Dumouriez, Fransız askerlerinin Paris'e karşı çıkmasına ve Rejimin devrilmesine önderlik edecekti.


Baron Karl Mack


Bununla birlikte Dumouriez, birliklerini ihanet planında yer almaya ikna edemedi ve 5 Nisan'da Hainaut'a ilerleyen Avusturyalıların hattına sığınmak zorunda kaldı. Fransızlar, 23 Mayıs'ta valenciennes'in güneyinde bulunan Famars'taki siperlerini bırakmak zorunda kaldılar; Avusturyalılar nihayet 10 Temmuz'da Condé'yi ve 28 Temmuz'da Valenciennes'i aldı. Charles Jennings Kilmaine'in komutası altındaki Fransızlar Artois'da yoğunlaştığında, Coburg prensj Paris'e doğru bir sonraki adım olan Cambrai'ye geçti. 10 Ağustos'ta Cambrai ve Arras arasındaki Marquion'da bir muharebe gerçekleşti. O anda Koalisyon Ordusunun kuzeydeki baş komutanı Coburg'un emrinde 100.000 kişi vardı. Ancak, onlarla batıya gidemedi, çünkü Prusyalılar kuvvetlerini doğuya doğru aktarırken Anglo-Hanoverililer Dunkirk kuşatması için ısrar ettiler. Böylece aktif operasyonlar, geçici olarak Lille ve Kanal kıyıları arasındaki bölgeye kaydırıldı. Güçlendirilmiş Fransız Ordusu, Jean Nicolas Houchard'ın komutası altında, 8 Eylül'de Hondschoote'taki Hanoverli general Wilhelm von Freytag'ı yenerek Dunkirk'ü rahatlattı. Houchard'nin zaferi, avantajı tam olarak Fransızlara geçirememişti ve hala Cambrai'nin önünde olan Coburg Prensi, 12 Eylül'de Le Quesnoy'u ve 28 Eylül'de Maubeuge'ü kuşatmıştı. Yine de bu zafer, Paris'i kuşatılma tehlikesinden kurtarmıştı.


Coburg Prensi Josias


Doğu cephesinde ise, 45.000 asker ile birlikte Custine Kontu Adam Philippe, 1793 ilkbaharında kuşatma tehdidi altındaydı. Prusyalılar, Ren'i Bacharach'tan geçtiler ve Fransız ordusunun Nahe'de bulunan sol kanadını yendiler. Dagobert Sigmund von Wurmser'in Avustralyalıları da, Speyer'in kuzeyinden Ren'i geçtikten sonra Fransız ordusunun sağ kanadına doğru ilerliyordu. Kendisini kuşatmadan kurtarmak ve Alsas'ı korumak için Custine, güçlerinin çoğunu Landau'ya geri çekti. Prusyalılar böylece, şehri koruması için bırakılan az sayıdaki Fransız garnizonunun iyi bir direniş gösterdiği ve 23 Temmuz'da taarruza geçmeden önce onurlu bir teslim alma elde ettiği Mainz'a odaklanmakta serbest kaldılar. Gelin görün ki Mainz'ın düşüşü, bu cephedeki koalisyon kuvvetleri için tek gerçek başarıydı. Brunswick’in Prusyalıları yaz boyunca, Saarland’daki fransızların Moselle Ordusu’na (Armée de La Moselle) karşı kesin bir eylemde bulunmadılar, ancak Ren Ordusu'yla (Armée du Rhin) kavuşmasını önlediler ve Pirmasens’te muharebe kazandılar. Landau'nun güneyindeki Ren Ordusu, Lauter Nehri'nde güçlü bir konumda idi. Sonunda Wurmser bu hattı aştığında, Fransızların güneyde daha da geri çekilmelerini sağlarken, Landau hala pozisyonunu korumaya devam etti. Kasım ayına kadar Lazare Carnot, Doğu Cephesi'ne daha fazla kuvvet gönderebilecek ve iki ordu için yeni komutanlar bulacaktı: Ren Ordusu için Charles Pichegru ve Moselle Ordusu için Lazare Hoche. Her iki ordu da yeni komutanları ile taarruzda bulundu, ancak Hoche’in Landau’yu doğu’dan Prusyalılara doğrudan bir saldırı yaparak rahatlatmaya çalışması, Kaiserslautern’de 28 Masım'da durduruldu. Hoche, daha sonra yavaş yavaş ilerleyen Ren Ordusu'na katılmak için Prusyalılar tarafından engellenmeden güneydoğuya manevra yaptı. Wurmser, yakınlaşan ordular arasında kalmamak için zorunlu olarak kuzeye çekildi. Artık iki Fransız ordusunun da komutasına yerleştirilen Hoche, Ren Vadisi'nden aşağıya Speyer'e doğru ilerleyerek yolda Landau'yu rahatlattı. Yıl sonuna kadar, Wurmser'in Avustralyalıları Ren Nehri'nin sağ yakasına geri döndü.



Güneydoğu Cephesinde ise Sardunyalılar, bahar boyunca Fransız General Kellermann’ın 20.000 kişilik Alpler Ordusu (Armée des Alpes) tarafından kontrol altında tutuldu. Ancak Kellermann’ın arka tarafında kalan Lyon şehri, Mayıs sonunda Jakoben kontrolüne karşı ayaklandı ve ardından Alpler Ordusu'ndan büyük bir kuvvetin isyanı bastırmak için cepheden ayrılması, Sardunyalıların Savoy’u istila etmesini sağladı. Lyon Kuşatması 8 Ağustos - 8 Ekim tarihleri arasında devam etse de, Fransızlar sonbaharda Savoy'u kurtarmak için yeterince güçlü hale geldi. Lyon'la aynı zamana denk gelen Marsilya İsyanı, Alpler Ordusu'ndan başka bir kuvvet gönderilmesini zorunlu kılmış, ancak Ağustos ayının sonunda bastırılmıştı. Cumhuriyetçilere yönelik daha ciddi bir darbe, 28 Ağustos’ta Kraliyetçiler tarafından amiral Richard Howe’un İngiliz Filosuna teslim edilen Toulon’un kaybıydı. İngiltere Başbakanı William Pitt, bu fırsatı değerlendirmek için özellikle istekliydi, ancak faydalanamadı çünkü hazır gemi ile asker eksikliği vardı ve önceki kış aylarında Karayipler'e yaklaşık 7.000 asker gönderilmişti. Sardunyalılar da Toulon'a çok fazla yardım edemedi çünkü Avusturya Ordusu'ndan bekledikleri zaferler gelmemişti ve ellerindeki yedek kuvvetleri Ren'deki Wurmser’e yardım etmek için göndermişlerdi. Genç topçu subayı Napoleon Bonaparte'ın ilk defa adını duyurduğu ve öne çıktığı yer olan Toulon, Cumhuriyetçi güçlerce uzun süre kuşatılmasının ardından 19 Aralık'ta düştü. Teşebbüsün koaliyson kuvvetleri için tek kalıcı sonucu, 13 Ship of Line gemisinin de dahil olduğu limandaki 34 Fransız savaş gemisinin imhasıydı.


Bonaparte Toulon'da


Güneybatı Cephesi'nde İspanyollar ve Portekizliler, 50.000 asker ile Pirenelerin doğu ucundan Roussillon İstilasında büyük çaba sarfettiler. Orgeneral Antonio Ricardos, güçlerini 16 Nisan 1793'te sınırın ötesine geçirdi ve 18 Nisan'da Tech Nehri'ne ulaştı, ancak Perpignan'daki ilerlemesi 17 Temmuz'da durduruldu ve geri çekildi. Prades'in güneybatısında, Villefranche-de-Conflent, İspanyollar tarafından ele geçirildi. Ağustos ayının başlarında İspanyollar cephelerini Têt Nehri'nin sol kıyısında kurmuşlardı. İspanyolların kuzeye ilerleyişi, 17 Eylül'de Villefranche'ın Fransızlar tarafından yeniden ele geçirilmesiyle durduruldu. 17 Temmuz'da Ventura Caro'nun komutasındaki İspanyol ordusunun tuttuğu Pireneler'nin batı ucunda ise, 1793'te birkaç sınır pozisyonu el değiştirmişti. Her iki taraf da savunma pozisyonunda savaşmayı sürdürdü. 1793'te batı Fransa, Mart ayında çıkan ve kısa sürede bir iç savaşa dönüşen Vendée İsyanı yüzünden iyice karıştı. İsyancılar İngilizlerin yardımına başvurdular ve yazın sonlarına kadar önemli birkaç zafer kazandılar. Ancak isyana sert önlem almak adına art arda 2 orduyu bölgeye sevk eden Fransızlar isyanı bastırdı. Gerilla eylemleri cılız olarak devam etse de açık savaş, 23 Aralık'ta Savenay’da Cumhuriyet’in zaferiyle sona erdi.


Vendee İsyanı

1794 Seferleri


1793'teki büyük ölçüde gereksiz aksaklıklarına rağmen Koalisyon Kuvvetleri, Belçika'yı ve Ren'in sol yakasını fethettiler ve Fransa'nın kuzeyinden üç kale (Condé, Valenciennes ve Le Quesnoy) ele geçirdiler. 1794'ün başlarında ise, başarı beklentileri bir önceki yıla göre çok daha küçüktü. Fransız kuvvetlerinin sayısındaki artış artık daha hızlıydı ve Leh kahraman Tadeusz Kosciuszko’nun Mart 1794’te Polonya’daki Ruslara karşı başarılı bir şekilde isyanını ilerletmesi, kıtasal güçlerin dikkatini ve kaynaklarını çaresizce azaltacaktı.


Tadeusz Kosciuszko


Kaçınılmaz olarak Polonya Krizi, Avusturya ile Prusya arasındaki zayıf bağın daha da çözülmesine neden oldu. İngiltere'nin Prusya ile ilişkileri, 1794 Seferi'nin başlangıcından itibaren tatmin edici değildi. 19 Nisan'da başbakan Pitt'in elçisi Lord Malmesbury, İngiltere'yi koalisyondan çıkmakla tehdit eden Prusyalılarla bir anlaşma imzaladı. Büyük Britanya, 300.000 Sterlin ödeyerek 62.400 askerlik Prusya kuvvetini desteklemeyi taahhüt etti ve her ay 50.000 Sterlin maaş verecekti. İngilizlerin ödeme yaptığı Wichard Joachim Heinrich von Möllendorff'un komutası altındaki Prusyalı birlikler, Pitt'in dilediği gibi Felemenk ülkelerine ilerleyemedi ve bu nedenle Londra ile Berlin arasındaki tansiyon iyice yükseldi. İngilizlerin cephede sadece 12.000 adamı vardı ve Avusturyalılar takviye edemediği için, Koalisyon güçlerinin İngiliz kanalı ve Lüksemburg arasında sadece 185.000 askeri vardı. Koalisyona karşı Fransızların kuvveti neredeyse denkti ve Möllendorff’un güneydeki uyuşukluğu, 1793’de Brunswick’in neden olduğu gibi, ana cephede sayısal üstünlük avantajı sağlamalarından onları alıkoyuyordu.


Feldmareşal Wichard Joachim Heinrich von Möllendorff


1794 baharında, Kuzey Fransa’daki Coburg’un kuvvetleri, Paris’e giden yolu tutan ve Batı Flanders’te sağ kanadını tehdit eden Kuzey Fransız ordusuyla, Sambre ve Meuse arasında bulunan sol kanadını tehdit eden Ardennes ordusu’nun (Armée des Ardennes) ortasında kendisini buldu. General Jean-Charles Pichegru, her iki ordunun komutasını üstlenerek soldan Flanders'a doğru ilerleyişi ile saldırmaya başladığında, Coburg’un Avusturyalıları Sambre’ye doğru ilerleyerek Landrecies’i almak için Fransız ordusunun merkezini Le Cateau’ya döndürmek zorunda bıraktı. Lys ve Scheldt arasındaki ileri fransız solunu kuşatma girişimi, Tourcoing'deki Fransız zaferinden dolayı hüsrana uğradı. Bu arada Fransız Ardenler Ordusu, Kongre'nin askeri yönetimini üstlenen Louis de Saint-Just’un çabalarıyla 50.000 askerin eklenmesine rağmen Charleroi’yi ele geçiremedi. Moselle Ordusu'ndan 40.000 kişilik kuvvetin, Jean-Baptiste Jourdan'ın ordusuna desteğe gelip komutası altına girmesiyle durum değişti.


Jean-Baptiste Jourdan


Johann Peter Beaulieu komutası altındaki Moselle Ordusu, Avusturyalılara karşı kuzeybatıya doğru yola çıktı. Beaulieu, Ardenler Ordusu'nun doğusunda, Lüksemburg Dükalığı'ndaydı ve güçleri Meuse'ya doğru ilerledi. Ardenler Ordusu ile birleşme 3 Haziran'da gerçekleşti ve ortaya çıkan bu devasa ordu, Devrim yıllarında Sambre-et-Meuse Ordusu olarak ün kazandı. Charleroi 25 Haziran'da alındı, Pichegru’nun Kuzey Ordusu, Flanders Cephesi'nde Ypres’i ele geçirdi. Coburg Prensi şimdi, Charleroi'de giderek artan Fransız tehlikesinden sonra, göze çarpmadan çekilmeye karar verdi.


Harita Üzerinde Sambre-et-Meuse Ordusu


Jourdan’ın, kendi çekilmesine müdahale etmesini önleme endişesi bulunan Coburg, 26 Haziran’da Charleroi’nin 11 mil kuzeydoğusundaki Fleurus yakınlarında Fransızlara saldırdı. Coburg net bir şekilde yenilmiş olmasına rağmen, Fransız kuvvetlerinin zaferde uğradıkları ağır kayıplar, Koalisyon kuvvetlerinin Belçika'dan iyi bir şekilde geri çekilmelerini sağladı. Coburg'un diğer kuvvetleri kurtarmak için yaptığı bu karşı taarruz, önemli bir cesaret örneğiydi.


Fleurus Muharebesi


27 Temmuz’da, Pichegru’nun Anvers’e ve Jourdan’ın Liege’e girdiği gün, paris’te Maximilien Robespierre ve Saint-Just rejimi devrildi. Her ne kadar Jakobenlerin yetiştirdiği ve yeniden düzenlediği orduların başarıları sert tedbirlerin gerekçesini ortadan kaldırmış olsa da, tedbirler devam ediyordu ve Terör yoğunlaşmıştı. Rejime yönelik tepkiler, 9 Thermidor'da gerçekleşen bir darbe olan Thermidorian Reaction ile sonuçlandı ve ertesi gün 28 Temmuz'da Robespierre ile Saint-just'un tiran olarak yargılanıp idam edilmesiyle sonuçlandı.


Robespierre'nin İdamı


Bu arada, Prusyalıları Doğu Cephesinde komuta eden Möllendorff, esasen ordusunu koruyabilmekle ilgileniyordu. Fransızlar, Kaiserslautern'de Möllendorff'a iki taarruzda bulundu ancak Ekim ayında Ren'e çekildiler. Ren Ordusu ve Moselle Ordusu, böylece bu bölgeye taarruzdan vazgeçip Mainz'i kuşatmaya yöneldi. Belçika’daki konumunu pekiştiren Jourdan’ın ordusu Eylül ayında doğuya yöneldiğinde, Meuse ve Ren nehri arasındaki Avusturyalılar çekilerek Jourdan'ın yolunu açtı: Aachen ve Köln düştü ve 23 Ekim’de Jourdan Coblenz'deydi. Yıl sonuna kadar, Sambre-et-Meuse Ordusu ve Ren-et-Moselle ordusu Ren Nehri'nin sol yakası boyunca Hollanda sınırından Alsace'a kadar temas halindeydi. Mannheim'ın sağ yakası, 24 Aralık'ta alındı. Aynı zamanda Ekim ayında Hollanda sınırını geçen ve Lek'in güneyini aşan Pichegru, bu bölgenin geri kalanının fethini tamamlama noktasındaydı. İngiliz birlikleri Hannover'e çekildi. Ancak Fransız hatlarının arkasında, 24 Kasım’dan beri kuşatılmış bir Avusturya garnizonu hala lüksemburg kalesini tutmaktaydı.


Jean-Charles Pichegru


Koalisyonun Felemenk ülkelerindeki seferinin feci sonucu, büyük ölçüde Prusya ve Avusturya'nın 1794 yılının Mart ayında Polonya Ayaklanması'na verdiği tepkilerden kaynaklanıyordu. Ruslar, Kosciuszko'nun İsyanını bastırmak için yeterince asker bulamadığından, Prusya Polonya'ya 50.000 asker göndermişti ve Avusturya da, 20.000 civarında bir destek sağlamıştı. Rus takviyeleri Ekim ayına kadar Polonya'ya ulaşamadı ancak isyan 6 Kasım'da varşova'nın ele geçirilmesiyle sona erdi. Polonyalılar, herhangi bir Rus kuvvetinin Fransa'ya karşı kullanılmasını engellemiş ve Rusya ile Fransa arasında bir duvar örmüştü. Bunun yanı sıra önemli sayıdaki Avusturya-Prusya kuvvetini de üzerine çekmişti. Prusyalıların batıdaki çatışmalardan uzaklaşması, İngiliz hükümetini öylesine sarstı ki, 1794 Ekim'inde Prusya'ya uyguladığı sübvansiyonu durdurmasına neden oldu. Bunun üzerine II. Friedrich Wilhelm, Fransızlarla müzakereler yapılması emrini verdi. Lrusya bu stratejiyi takip ederken, sadece Polonya'da faaliyet göstermek için kendi elini serbest bırakmakla kalmayıp, aynı zamanda Avusturya'yı batıda çıkmaza sokmak ve Polonya'nın batısına iyice yerleşip Prusya doğal sınırını korumayı planlıyordu.


II. Friedrich Wilhelm


Sardunyalılar ve Avusturyalılara karşı Fransızların 1794'te iki ordusu vardı: Alpler Ordusu ve İtalya Ordusu (Armée D'Iyalie.) Alpler Ordusu, dar St. Bernard Geçidi'ni ve Mont-Cenis geçişini Nisan-Mayıs aylarında ele geçirirken, Nice'ten hareket eden İtalya Ordusu, Colle di Tenda'yı işgal etti. Napoleon Bonaparte’ın planı, İtalya Ordusu’nun Ceneviz topraklarına hızlı bir giriş ile Piyemontr bölgesinin koordineli bir istilasıydı, ancak Thermidor Darbesi sonra askıya alındı. Bunun yerine Carnot, Jacques François Dugommier'nin Doğu Pireneler Ordusu'nu (Armée des Pyrénées Orientales) güçlendirmeye karar verdi. Dugommier, İspanyolları Roussillon'dan çıkarmıştı ve Katalonya'ya girmişti, ancak Figueras'ın önündeki direniş sebebiyle kuşatma kurmuştu. 28 Kasım'da Figueras Fransızlara düştü ve ardından Rosas Kuşatması ile Fransız saldırısı sürdü. Fransızlar Pirenelerin batı ucunda, Bidassoa'ya yapılan bir İspanyol saldırısını püskürttüler, Nisan ayında taarruza kalktılar, cepheyi Baztan Vadisi'nden geçtiler ve İspanyolların Fuenterrabia ve San Sebastian bölgesini ele geçirdiler. Seferin sonunda İspanyollar Tolosa'yı da kaybetti. Orta Pireneleri Jaca'dan geçen 8.000 askerlik İspanyol gücü, Eylül ayında Lescun'daki 1.000 kişilik Fransız kuvveti tarafından durduruldu.




Denizdeki ve 1795 Yılında Kolonilerdeki Savaş


Savaşın başlangıcında İngiliz Donanması, 113 Ship Of The Line gemisine sahipti ve bunların % 75'i, mürettebat bulunduktan sonra hizmete girdi. Buna karşı Fransızlar, 76 Ship Of The Line gemisini seferber edebilmişti. fakat Fransız Donanması, savaşın ilk yıllarında göç, ihanet ve disiplinsizlik gibi nedenler yüzünden çok acı çekti ve orduyu yeniden düzenlemek için olduğundan daha verimli bir filo oluşturmak artık çok daha zordu. Ancak daha sonra, Fransızlar 49 ship of line gemisinden oluşan Hollanda ve 76 ship of line gemisine sahip İspanyol filolarını ele geçirdi. Savaşın ilk yıllarında, İngiliz Donanması genel saldırılar yapmak için büyük filosunu serbest bırakacak kadar güçlü değildi, çünkü ablukayı sürdürmek ve Büyük Britanya’nın geniş ticaret hatlarını korumak için gemiler sağlamak zorundaydı. Düşman gemilerinin ardışık olarak ele geçirilmesi veya imha edilmesi İngilizler için artık öncelik olmuştu ve 1793 ile 1801 yılları arasında, senede 24 ship of line gemisini inşa edecek olan ağır deniz inşaat programı devreye girdi. İngilizler, denizlerin hükümdarı olduklarını kanıtlamak istiyordu. Oluşan Fransız tehditleri ile liman güvenlikleri de arttırıldı.


Kraliyet Donanması


1794 Mayıs'ında Richard Howe, Amerika'dan büyük bir Fransız konvoyuna müdahale etmek için yola çıktı ve konvoyu korumak için eskortluk yapan Louis Villaret de Joyeuse’un filosuyla karşılaştı. Glorious First of June Muharebesi'nde İngilizler, Fransız ship of line gemilerinden altısını ele geçirdi, ancak Villaret, Howe'a karşı 15'e 9 gemisi olmasına rağmen Brest'e geri dönebildi. Howe'un halefi Henry Hotham, denizde tartışmasız bir İngiliz üstünlüğü sağlamada artık uzun yıllar sürme ihtimali ile kararlı bir şekilde mücadele etmenin mümkün olmadığını, net bir deniz savaşının çözümü getireceğine inanıyordu. Bununla birlikte Akdeniz'deki İngiliz Filosu, Fransa'nın İspanyol ve Napoli ittifakları sayesinde Akdeniz'deki varlığını güçlendirmesi nedenleriyle, Fransızlara karşı zorlanabilirdi. Toulon'a yapılan müdahalenin yanı sıra İngilizler, Pasquale Paoli'nin kendilerine yardım için başvurdukları Korsika'yı işgal edebildi ve Beyaz Koramiral Horatio Nelson, Calvi'yi 1794 Ağustos'unda ele geçirdi. Koramiral Nelson'ın Korsika'daki varlığı, 1794 Kasım ayında, Toskana'nın, Fransa'nın barış teklifini görmezden gelmesini sağlamıştı.


Horatio Nelson


Sömürge Savaşlarında da Fransızlar, eşit olmayan bir mücadeleyi sürdürmeyi başarmayı bildiler. 1793 sonbaharında İngilizler Santo Domingo limanlarını işgal etmişti. Kasım 1793’te Fransızlar, Batı Hint Adaları’na saldırmak için 7.000 kişilik sefer kuvveti hazırlamıştı ve Guadeloupe, Saint Lucia, marie-Galante ve Saints'i ele geçirmeyi başardı. Devamında Fransızlar, Port-Au’nun bulunduğu Haiti’ye yerleşti ancak Haiti’de, Toussaint L'Ouverture’un 500.000 takipçisi ile başlayan isyanı, hem Fransızlara hem de İngilizlere karşı yöneldi ve İngilizler 1795’in sonuna kadar sadece kıyıda yer edinebildiler.


Toussaint L'Ouverture

Barış Çabaları ve 1795 Seferleri


Prusya ve Toskana ile barış ihtimali, Thermidor reaksiyonundan sonra enflasyonun en kötü sonuçları ile yüzleşen Jakobenlerin kontrolü altındaki ekonominin zorluklardan çıkarılmasını, yani Fransa için elverişli bir ortamı hazırlayacaktı.


9 Şubat 1795'de, başlangıçta uzlaşmaya yanaşmayan Toskana ile barış antlaşması imzalandı. Bunu, 17 Şubat tarihli La Jaunaye Konvansiyonu izledi; Vendée İsyanı'nın gerilla liderlerine af düzenlendi. Ardından, 5-6 Nisan gecesi, Basel Barışı nihayet Fransa ve Prusya arasında sağlandı. Prusya, tarafsızlığını korumak için, Hanover de dahil olmak üzere Kuzey Almanya'nın ordu geçişlerine kapatıldığı bir hat belirledi. Buna karşılık II. Friedrich Wilhelm, Hollanda’nın sürgündeki Stadholder'i Oranjlı V. William'a verdiği desteği bırakmayı kabul etti. Basel Barış Antlaşması, Fransa'nın Hollandalılara bir ültimatom vermesini sağladı; Lahey Barış Antlaşması, Hollanda topraklarındaki Scheldt haliçi'nin sol yakasını, Maastricht ve Venlo’yu Fransa Cumhuriyeti’ne bıraktı ve aynı zamanda 100.000 florin tazminat ödemeyi kabul etti. Hollandalılar, 16 Eylül'de Cape bölgesini işgal eden ve daha sonra Hollanda Guyanası'nı ele geçiren İngilizler yüzünden, bu antlaşmayı mecburen imzalamıştı.


İkinci Basel Barışı, 22 Temmuz 1795’te Fransa ve İspanya arasında imzalandı. Katalonya’da kazanılan toprakların bir kısmını kaybeden ancak Bask bölgesinde daha da ilerlemiş olan Fransızlar, eski sınırlarına çekilmeye başlamışlardı. Antlaşma gereğince İspanyollar, Santo Domingo’yu Fransa’ya devretti. 


Bununla birlikte Fransa'da, Devrim'in yurtdışında izlemesi gereken politika konusunda çok fazla fikir ayrılığı vardı. Karışıklık, Avusturya ile antlaşma görüşmelerini zora sokuyordu. Avusturya, imparatorluğun bütünüyle antlaşma yapılmasını istiyor ve Fransız fetihlerinin Ren Nehri'nin batı yakasıyla sınırlı kalmasını şart koşuyordu. Yani devrimin diğer bölgeleri etkilemesini engellemek istiyordu. Kutsal Roma-Cermen İmparatorluğu'nun tümü ile barış imzalamak, Fransız amaçlarına ters düşüyordu ve Fransa'nın bölgeleri ilhak etmesi gerektiğini düşünen kişiler hükümette çoğunluğu alıp öneriyi reddetti.


Bu nedenle Fransa Avusturya, Sardunya ve Büyük Britanya ile olan savaşını sürdürdü. 1795 Ocak ayında Avusturya ve Rusya, Prusya’nın Polonya üzerindeki hakkını geçersiz kılarak Polonya’nın üçüncü istilası için bir anlaşma yapmıştı. 20 Mayıs'ta Büyük Britanya’nın, Avusturya’nın hazırladığı 200.000 kişilik ordunun bakımı için 600.000 sterlinlik bir sübvansiyon sağladığı yeni bir Avusturya-İngiliz anlaşması imzalandı. Avusturyalılar, 1795'te Ren'de büyük başarılar elde ettiler. Jourdan yönetimindeki Sambre-et-Meuse Ordusu, Lüksemburg Kalesi'ni almış ve Ren Nehri'ni Düsseldorf ve Neuwied yönünde, Eylül ayında geçmişti. Clerfayt’ın Avusturyalıları ise, ilk önce güneydoğu yönünde Main’e doğru ilerledi. Pichegru ise Mannheim'daydı. Jourdan'ı desteklemek için Rhin-et-Moselle Ordusu'yla ona doğru ilerlemek yerine, savaşa girip Clerfayt tarafından itildi. Pichegru, düşmanın fark etmediği bir kuşatma içine girmişti. Clerfayt Hochst'ta Jourdan'a karşı zafer kazandıktan sonra, hareket imkanı bulan Wurmser, Pichegru'nun ordusunu Mannheim'ın dışında mağlup etti, Mannheim'ı aldı ve Ren'in garp yakasına geçti. Jourdan'ı ve Moselle Ordusu'nu yenen Avusturya orduları, Pfalz'ı da ele geçirdi. Ancak yakınlaşan iki Fransız ordusunun birleşmesi tehdidi yüzünden bölgeden çekilmek zorunda kaldı ve 19 Aralık'ta bir ateşkes anlaşmasını imzalandı. Alsace'ı geri alan Pichegru, 31 Aralık'ta muharebeyi sonlandırdı. 1795 sonbaharında ise, koalisyon güçlenecekti. Çünkü Rusya, Polonya sorununu, ucu açık olsa da halletmişti ve Anglo-Avusturya ittifakına katılmıştı.


Dagobert Sigmund von Wurmser


İngiliz filosunun desteklediği Avusturya-Sardunya kuvvetleri, 1795 yazının başlarında güneydoğu cephesinde bir miktar başarı elde etti, ancak Fransa'nın imzaladığı Basel Barışı, İtalya Ordusu'nun güçlendirilmesini mümkün kılmıştı. Ekim ayında ordunun komutasını üstlenen Barthélemy Schérer, Pierre-François-Charles Augereau ve André Masséna, Loano Muharebesi'ni kazandı, ancak Torino'ya ilerleme fırsatını hemen kullanmadı.


Barthélemy Louis Joseph Schérer


Direktuvar ve 1796–97 Seferleri


22 Ağustos 1795’te, Devrim Savaşlarının üçüncü yılında yeni fakat kayda değer biçimde gerçekçi olmayan bir anayasa ilan edildi. en büyük iç zayıflığı, Direktuvar ile Yasama Meclisi arasındaki ince ilişkidedir. Yürütme'nin kontrolü, Bakanların üstü olarak atanan beş Direktuvar'ın elinde olacaktı. Bonapart, 5 Ekim’deki royalist 13 Vendémiaire Darbesi tehdidini, "misket mermisi dumanı" ile önledi. Ardından 10 Mayıs 1796'da Direktuvar, bu sefer sol görüşlü Babeuf Komplosu (Conspiracy of the Equals) tarafından, daha az ciddi olsa bile, doğrudan tehdit edildi. Devrim zamanlarında çok sayıda anarşistin ortaya çıkması, ılımlı görüş ve politikalar rejimi oluşturmakta zorluk yaratmakla birlikte, Direktuvar'ın dış politikadaki agresifliğini açıklamaya da yardımcı olur. Direktuvarlığın, devrim savaşlarındaki fetihleri elinde tutma ve genişletme kararı, fransa'nın mağlup devletlere uyguladığı barış antlaşmalarının, Avrupa'nın geri kalanı ile imzalanması, bu fetih programı nedeniyle askıya alınacaktı. Fransa, ekonomik olarak sıkıntı çekse de hala savaşı sürdürebilecek güçtedir ve bölümlendirilmiş birçok ordusuyla birlikte sayısal olarak hala üstündür. Asıl düşman olan İngilizler mücadeleyi sürdürdükçe, Fransızlar her zaman Büyük Britanya ile ittifak halinde olacak olan Avrupalı güçlerin bir veya daha fazlasıyla savaşın süreceğini iyi biliyordu.


Direktuvar, 1796 seferlerini, kıtadaki savaşı nihayete erdirmek ümidiyle, Jourdan’ın Sambre-et-Meuse Ordusu'nu ve Victor Moreau’nun Rhin-et-Moselle Ordusu’nu Viyana’ya ilerletti. Kellermann'ın komutası altındaki Alpler Ordusu ve 2 mart 1796'da komutayı alan Napoleon Bonaparte'ın emrindeki İtalya Ordusu, sayıca çok düşüktü ve malzeme bakımından iyi durumda değildi. Yetersiz durumdaki bu iki ordudan, sadece Piyemonte ve Lombardiya'nın fethinde ikincil bir rol oynaması beklendi. Ancak bu seferde Bonaparte’ın İtalya ordusu büyük işler başardı ve bu ordunun başkomutanı olarak tarihteki en dikkat çekici komutanlar arasına girdi ancak bununla yetinmeyecekti. Napoleon, bu başarı ile Direktuvar'a Avusturya’yı savaşın dışına itme fırsatı verecekti.



Almanya Seferi


1796 yılının Mayıs ayının sonunda Düsseldorf'tan Ren Nehri'ni geçen Jourdan, Clerfayt'in yerine atanan Arşidük Charles'ın karşı saldırısından önce Lahn Nehri'ndeki Wetzlar'a ulaştı. Strasbourg’dan gelen Moreau ise, 24 Haziran’da Ren’i geçti. Avusturya’nın Moreau'ya karşı oluşturduğu muhalefet, Wurmser’ın kuvvetinin İtalyan Cephesi'ne kaydırılması yüzünden zayıflamıştı. Bu nedenle Ren Nehri'ndeki tüm Avusturya kuvvetlerinin komutasını üstlenen Charles, derhal Pfalz'dan çekilmeye karar verdi. Jourdan, nehri Neuwied'de tekrar geçti ve bu kez Bavyera'ya girdi, Wilhelm Ludwig von Wartensleben'ın komutası altındaki Avusturya kuvvetini iterek Naab Nehri'ne ulaştı. 24 Ağustos'ta Charles, Amberg'deki Jourdan'a Avusturya ordusunun büyük bir kısmı ile saldırdı ve zafer kazandı. Jourdan'ı Main'e doğru takip eden Charles, 3 Eylül'de Würzburg'da onu tekrar mağlup etti, ardından Jourdan Lahn'a ve nihayet Ren Nehri'nin sol yakasına çekildi.


7 temmuz'da Charles tarafından malsch'ta durdurulmuş ancak daha sonra Rhin-et-Moselle Ordusu ile Münih'e saldırmış olan Moreau, Charles'ın Jourdan'ı yenmesinden hemen sonra güneye döndü ve Bavyera'yı boşalttı. Moreau, Alsace'a çekilmeyi güvenle sağladı ve 1796-97 kışı boyunca Avusturyalıları Strasbourg'un doğusunda, Kehl'de ve Huningue'de tutmayı başardı.


General Victor Moreau



İtalya Seferi


Bonaparte’ın 1796 Seferi, devrimin savaş yöntemlerini ve 18. Yüzyıl'daki askeri reformcuların fikirlerini tutarlı ve son derece etkili bir stratejik düşünce ve teknik sisteme dönüştüren yeni savaş sisteminin sahnelendiği yerdi. Fransız ordusunun personel, lojistik ve devrim sırasındaki taktiklerindeki değişikliklere, Bonaparte’ın İtalya’daki ordunun komutasını devralmasına kadar, stratejide buna karşılık gelen bir devrim eşlik etmedi. Cumhuriyet orduları, pek çok yönden eski rejimin stratejik kavramlarını kullanmaya devam eden düşman komutanlarının yöntemlerine yakından benzemekteydi ve Fransızlar, zaferlerini öncelikle üstün sayılarına ve hareketliliklerine borçluydu. Bu avantajların elde edilemediği yerlerde, koalisyon güçleri başarı elde ediyordu.


Bonaparte’ın seferinin açılışındaki ilk hedefi, yenilginin onların başkent Torino’ya geri dönmelerine yol açacağı beklentisiyle Sardinya-Avusturya güçlerini ayırmaktı. Böylece Avusturyalılar, Milano'yu ve ikmal hatlarını korumak için daha doğuya çekilmek zorunda kalacaklardı. Bu büyük stratejide Napoleon, savaşların bireysel muharebeleri ve yürüyüşlerinde olduğu gibi, her türlü yoldan kendisine karşı koyan güçleri bölmek ve belirleyici bir taarruz için seçtiği noktada üstün bir konum elde etmek için çaba harcadı. Napoleon ile bu tür durumların avantajlarını algılayan diğer komutanlar arasındaki fark, saldırı için elverişli bir fırsat yaratma konusunda, Napoleon'un kararlılığı ve alışılmadık bir şekilde başarılı bir iç hatlar ve üstün hareket hızı ile saldırıyı başlatılabileceği durumları hesaplayan üstün yeteneğinde yatmaktadır.



Üç haftadan az süren sefer ve orduların beş temasından sonra Sardinyalılar, koalisyondan çekilmek ve Savoy ile Nice’i Fransa’ya teslim etmek zorunda kaldı (Cherasco Ateşkes Antlaşması, 28 Nisan 1796). Ardından Napoleon, ordusunu Avusturyalıların tuttuğu Milano'ya saldırmak için yürüttü. Piacenza'daki Po Nehri üzerindeki bir köprüyü ele geçiren Napoleon, buradaki varlığını sağlamlaştırıp ordusunu güvenle geçirdi. Avusturyalıların Lombardiya’yı tahliye etmesine süre tanımayan Napoleon, Lodi Muharebesi’nden sonra Milano'yu 15 mayıs’ta işgal etti ve ilerleyişini sürdürdü. Avusturyalılar, güçlü Mantua Kalesi'ne ve Adige Vadisi'ne tutunmak için Mincio'yu terk etti. Cepheyi bomboş bırakan Avusturyalılar, Napoleon'un 23 Haziran'da Papalık Devleti'nin kuzeyine girmesine ve İngiliz üssü bulunan Leghorn'u işgal etmesine olanak sunmuştu. Cenova'ya giren Joachim Murat, Avusturya büyükelçisinin sınır dışı edilmesini sağaldı ve Fransız ikmal hatlarının korunmasını güvence altına aldı. Wurmser ve kuvvetlerinin Almanya'dan buraya ulaşması, Avusturyalıların inisiyatifini ve sayısal üstünlüğünü restore etti. Wurmser’in öncelikli amacı, Fransa'nın kuşattığı ve başarı noktasına ramak kalan Mantua’yı rahatlatmaktı.


Avusturya kuvvetlerinin kuzeyden yaklaşmasıyla Napoleon'un durumu son derece tehlikeli hale geldi. Çok geçmeden Wurmser'in, Bonaparte'ın kuşatmayı sürdürdüğü Mantua'yı kurtarmak için Avusturya'nın ana gücü ile yürüdüğü anlaşılırken, Peter Vitus von Quosdanovich, Brescia'daki Fransız ikmal hattını kırmak için batıya doğru saldırdı. Kalenin teslim edilmesi yakın görünse de Napoleon, Mantua Kuşatması'ndan vazgeçti ve böylece Wurmser'in saldırısını geçici olarak askıda bıraktı. Wurmser'in ordusunu çekilirken takip etmek için kuvvetini ikiye bölen Napoleon, ana kuvvetini 3 Ağustos'ta Lonato'ya ilerletip Quasdanovich'e karşı harekete geçirdi. İki gün sonra Wurmser, Castiglione'deki hattını kaybetmişti. Bonaparte’ın beklenmedik başarısı, yalnızca Mantua’daki kuşatmayı kaldırmasından değil, ordusundan talep ettiği olağanüstü zorlu yürüyüşün başarıyla gerçekleşmesinden kaynaklanıyordu.


Mantua Kuşatması


Wurmser, Fransızların tekrar kuşatma kurmak için hazırlandığı Mantua'yı kurtarmak için yaptığı ikinci girişimde başarılı olamadı. Avusturyalılar güçlerini ikiye böldüler. Fransız ordusunun ana kuvveti Brenta Vadisi'ndeyken Bonaparte, Verona'ya geri dönmek yerine Paul Davidovich’in Tirol’deki birliklerine saldırdı. Bu saldırı ile Wurmser, Mantua'ya kaçmak için bir şans bulmuştu.


Bu cephedeki birkaç sert muharebenin ardından zayıflayan Fransızlar, Kasım ayında Arcole yakınlarında çıkan çatışmalar ile iyice zor duruma düşmüştü. Avusturyalıların, İtalya Cephesindeki komutanı Baron Josef Alvinczy von Borberek'e kuvvetli takviyeler göndermesine olanak sağlayan Almanya'daki Fransız yenilgileri, İtalya Ordusu'nun moralini bozmuştu. Kaybedilen çatışmalar, zorlu sefer süreci ve ateşli salgın nedenleri ile sayıları iyice azalmıştı. Fransızların uzun süreli yürüyüşlere katlanma ve coşkulu savaşma isteği, olası bir başka Avusturya karşı saldırısı yüzünden iyice azalmıştı. Bonaparte, birleşecek olurlarsa kendi ordusuna denk olabilecek olan Avusturya kuvvetlerini ayrı tutmaya özen gösteriyordu. Mantua'daki sayısı artan birlikleri tekrar kuşattı ve Vaubois Kontu Claude Henri Belgrand'nın komutası altında Tirol'de bulunan orduyu orada tutmaya çalıştı. Bonaparte, asıl tehdit olan Alvinczy’nin cephe ardına sarkıp ikmal hatlarını vurmak için Verona’daki mevcut birliklerini Arcole'ye sürdü. Fransız ordusu, Adige bataklıklarında dört gün boyunca meşakkatli bir şekilde ilerledikten sonra, Alvinczy'nin kanadına manevra yaptı ve saldırıya hazırlandı. Bu manevra Alvinczy'nin ordusunun geri çekilmesini sağladı. Yeni yılın başlarında, Alvinczy Adige'den çıkarken, Giovanni Di Provera Mantua'ya doğru ilerledi. Provera'yı dizginlemek için Mantua'da defansif bir hat bırakan Bonaparte, kalan tüm birliklerini 14 Ocak 1797'de Rivoli'deki Alvinczy'yi vurmak için topladı. Napoleon karar değiştirip önce, bu esnada Mantua'ya ulaşan Provera'ya saldırdı ve onun ordusunu bozguna uğrattı. Bonaparte’ın süvarileri tarafından yıpranmış olan Provera, 16 Ocak’ta teslim olmak zorunda kaldı ve Mantua 2 Şubat’ta ele geçirildi.


Napoleon'un İtalya Seferi'ndeki hızı ve kararlılığı, önceki faaliyetlerinde olduğundan farklı değildi. Yeteneği ile adını duyurmuştu ve hızla yükseliyordu. Güçsüz durumdaki Papalık Devleti'ne diz çöktürmek için, iki hafta sürecek bir sefer yeterli olmuştu. Tolentino Antlaşması ile (19 Şubat 1797) Papa VI. Pius, yenilginin ardından Avignon toprakları üzerindeki iddiasından vazgeçti; tazminat ödemeyi kabul etti; sanat eserlerini Napoleon'a teslim etmeyi onayladı ve; Romagna, Bologna ve Ferrara üzerindeki miras hakkından vazgeçti. Bu bölgeler, Avusturya Lombardiyası ve hükümdarını Bonaparte'ın görevlendirdiği Modena Dükalığı ile birlikte Cisalpine Cumhuriyeti'ni oluşturacaktı. Yeni devlet tamamen Fransız kontrolü altında olacak ve Devrim'in reformlarını uygulayacaktı. 20 Mart'ta bonaparte, Alvinczy'nin yerini almak üzere Ren hudutlarından gelen Arşidük Charles'a kısa ama kesin bir saldırı başlattı. Charles, 7 Nisan'da Steiermark'tan kuzeydoğu yönüne, Judenburg'a geri çekildi. 18 Nisan’da, Viyana’dan iki gün yürüme mesafesindeki Leoben’de duran Napoleon, Direktuvar'dan izin almaksızın, Charles'ın ateşkes teklifini onayladı ve barış antlaşmasının ön hazırlıklarına başladı. Bu arada, Eski Cumhuriyeti Mayıs ayında demokratik bir rejimle değiştiren Venediklilerle fransızlar arasında bir sorun boy gösterdi.



18 Fructidor Darbesi ve Campo Formio Antlaşması


Leoben’deki ateşkes ile sonbaharda Avusturya’da imzalanan Campo Formio Antlaşması arasındaki sürede, Fransa’daki rejimin temel istikrarsızlığı, Paris’te bir başka darbeye yol açtı. 18 Fructidor Darbesi, meclisteki kraliyetçi vekil sayısının artması ve özellikle Marsilya ile Lyon'da, Jakoben karşıtı Beyaz Terör olarak adlandırılan isyanların baş göstermesi sebepleriyle gerçekleştirildi. Beş Direktuvar'dan dördü, Jakoben görüşünün adamları olduğundan, güç de Jakobenlerdeydi. Bu dörtlü, 18 Fructidor Darbesi ardından mecliste temizliği sağlamak için Napoleon'dan destek istedi. Pierre Augereau komutasındaki birlikleri Paris'e gönderen Bonaparte, talebi onayladı. Direktuvar François de Barthélemy ve 53 milletvekili tutuklandı, şehirlerin yarısından fazlasında yapılan seçimler iptal edildi, basın özgürlüğü askıya alındı ve birçok kraliyetçi sürgün edildi. 18 Fructidor'dan sonra hükümet, serbestlik kazandı ve adeta bir diktatörlük kurarak, iddialı bir dış politika izlemeye koyuldu. Bu karışıklıklar sayesinde Bonaparte, neredeyse kendi şartlarını Avusturya’ya dikte etme özgürlüğünü sağlayan, 17-18 Ekim 1797’deki antlaşmaya imza attı. Antlaşma, Bonaparte’ın İtalya fetihlerindeki çoğu bölgeyi korumuştur. Lombardiya'daki mülk kaybını telafi etmek isteyen Avusturya, Adige'nin doğusundaki Venedik topraklarını aldı, ancak Venedik'in adaları Fransa'ya bırakıldı, Venedik Cumhuriyeti artık tarihe karışmıştı. Aynı zamanda Avusturya, Fransa’nın işgali altındaki Alman topraklarını, Venlo’dan Nette Nehri'nin kaynağına, ardından Nette’den Ren Nehri'ne ve Andernach ile Neuwied’e ekleyerek doğuya ilerletmesini kabul etti. Ren'in şarkındaki toprakların Fransa'ya bırakılması ise, Kutsal Roma-Cermen İmparatorluğu ile görüşülecekti. Bu düzenlemeleri onaylamak için Rastatt'ta bir kongre olacak ve mülksüzleştirilen Alman prenslerinin nasıl sakinleştirilebileceği bir sorun olacaktı ama Napoleon kararlıydı. Bu antlaşma ile Birinci Koalisyon son bulmuştu ve Fransa, Britanya hariç tüm düşmanlarını yenip antlaşmaya zorlamıştı. İtalya'da Napoleon güdümünde kurulan cumhuriyetler ise, zamanla ihtilal fikirleri ile yanıp tutuşacak ve Risorgimento'yu başlatacaktı.


İngiltere'nin Savaşa Devam Edişi


Büyük Britanya için 1797’de Avusturya’nın ittifaktan çekilmesi, uzun süren talihsizliklerin ve başarısızlıkların sonucuydu. Napoli, 5 Haziran 1796'da Fransa ile bir ateşkes ve 10 Ekim'de de barış antlaşması imzalamıştı. 6 Ekim'de de Fransa ile İspanya arasında San Ildefonso Antlaşması imzalandı ve aralarındaki ittifak kamuya açıklandı. Bu, İngiliz deniz üstünlüğünü tehdit edecek kadar güçlü bir deniz gücü anlamına geliyordu ve başbakan Pitt, barış görüşmelerini başlatmak istediğini belirtti. Bu noktada Avusturyalılar kendilerini İngilizlerle ilişkilendirmeyi reddetmiş olsalar da, 14 Ekim 1796'da Lille'e elçi James Harris Malmesbury'yi göndererek Fransa'dan Belçika'yı terk etmesini ve esirlerin barış şartları gereğince serbest bırakılmasını talep etti. Büyük Katerina’nın Kasım’da ölmesi, Büyük Britanya’nın Rusya’yla olan ilişkisinin zayıflamasına neden olmuştu. 10 Ağustos 1797'de Portekiz de Fransa ile barış antlaşması imzalamıştı.


Fransa komutası altında birleşen Fransa, Hollanda ve İspanyol Deniz Kuvvetleri Birliği, Büyük Britanya’nın denizlerdeki hakimiyetini zorlamak, İngiliz filosunu Akdeniz’den çıkarmak ve ikmal ile ticareti tehdit etmek için artık yeterli sayıya sahipti. Ama asıl önemli olan, birleşen bu Armada'nın, Britanya adasını işgal edebilecek bir potansiyele sahip olmasıydı. İngiliz filosundaki tatmin edici olmayan yaşam koşulları da iyice kötü durumdaydı ve bu durum, Spithead ile Nore isyanlarına neden olmuştu. Fransızlarla müzakereler 7 Temmuz’da devam etti, ancak Paris hükümetinin artan İngiliz güvensizliği nedeniyle, İngilizlerin daha büyük imtiyazlar sunması beklenen bu müzakereler durduruldu.


Büyük Britanya'nın bu tavrı, kesinlikle herhangi bir şekilde koşulsuz bir barışa hazır olduğu ya da savaşın lehine sonuçlanma ihtimalini göz ardı ettiğine dair bir algı oluşturmamalıdır. Direktuvar'ın sürdürdüğü ekonomik savaş, İngiltere ihracatının artmasını engellememişti ve İngiliz hükümet harcamaları 1792 ile 1797 arasında neredeyse üçe katlanmış olmasına rağmen, milli gelirdeki belirgin büyüme, hükümetin artan açığı telafi etmesini sağlamıştı. Bir yıldan fazla bir süre boyunca İngiltere, Fransa’ya karşı olan savaşını tek başına sürdürdü. 1798 yılı bütçesinde Pitt, alınan vergileri artırdı ve 1799'daki bir yasada, 200 sterlinin üzerindeki gelirlere 2 şilin vergi ve yılda 60 sterlin düzenli vergi almayı kanunlaştırdı. Bu iç önlemlerin dışında 1797 yılındaki iki deniz zaferi, Büyük Britanya’nın ekonomik endişelerini azaltmıştı. Jervis'in 14 şubat’ta Cape Saint Vincent’teki İspanyol filosunu yenmesi ve ardından Cadiz Limanı'nı ablukaya alması ile, Amiral Adam Duncan'ın 11 Ekim’de Camperdown’da Hollanda filosunu yenmesi, İngilizlere nefes aldırmıştı.




Fransa'nın Mısır ve Suriye Seferi


Batıda yapılan bir keşif gezisinin dönüşünde Napoleon Bonaparte, Direktuvar'a Britanya'yı işgal etmeye yönelik projesinden vazgeçmesini tavsiye etti (23 şubat 1798.) Bonaparte ve Direktuvar, daha sonra dikkatlerini Akdeniz'e, özellikle de Fransızların, Levant bölgesindeki İngiliz ticaretini engelleyip, Hindistan pozisyonunu tehdit edebileceği Mısır'a çevirdi.


19 Mayıs'ta Toulon'dan 280 nakliye gemisi ve ona eşlik eden 65 ship of line'dan oluşan bir filo, 38.000 kişilik bir orduyla sefere çıktı. Cadiz'den çıkıp bu filonun peşine düşen amiral Horatio Nelson, 6 Haziran'da Malta'da Fransızlara yaklaştı. Kuşatmadan zor da olsa kurtulan Fransız filosu, Nelson'a saldırı pozisyonu aldı ve Nelson uzaklaşmak zorunda kaldı. Bunun üzerine ilerleyişini sürdüren Fransızlar, Napoleon komutasında 1 Temmuz'da İskenderiye'ye ulaştı. 21 Temmuz'da Fransızlar, Memlüklerle giriştikleri Piramitler Muharebesi'nde sayısal zayıflıklarına rağmen donanım üstünlüğü ile galip geldiler ve Napoleon Kahire'ye bir Firavun ve Caesar gibi girdi. Sicilya'ya kadar geri gitmiş olan Nelson ve filosu, bir anda Abukir Körfezi'nde belirdi ve 1 Ağustos gecesinde vuku bulan Nil Muharebesi'nde, demirlemiş olan Fransız filosunun tamamını, hattan kaçan iki ship of line ve iki fırkateyn haricinde yok etti.


Nil Deniz Muharebesi

Nelson’ın kazandığı zafer, Avrupa devletlerinin Fransa’yla olan düşmanlıkların yeniden başlatılması konusundaki görüşünü canlandırdı ve Mısır’daki sözde egemenliğe sahip olan Türkleri, 9 Eylül’de Fransa'ya savaş ilan etmeye teşvik etti. Bir İngiliz filosunun desteğiyle Osmanlı Devleti, Suriye’de Fransızlara karşı bir ordu kurmaya başladı. Donanmanın kaybı, Napoleon'a iki seçenek bırakmıştı; ya Fransa'ya dönecek ya da denizden uzağa, Suriye'ye doğru yönelecekti. Bonaparte ikinciyi seçti. 1799 yılının Şubat ayında 15.000 askerle Suriye'de bir taarruz düzenledi. Sir Sydney Smith'in, Napoleon'un Akka Kuşatması için getirttiği topların bulunduğu gemileri ele geçirmesiyle, Akka Müdafaası rahatlatılmıştı ama Napoleon ısrarcıydı.


Sir Sydney Smith

Cezzar Ahmet Paşa bu ısrarı büyük bir yetenekle kırdı ve Napoleon, 2 ay süren Akka kuşatmasını hüsranla kaldırdı. Mayıs’ta Bonaparte, tükenmekte olan Mısır'daki gücünün kayda değer oranda azalacağı yer olan Mısır’a çekildi. Napoleon Mısır'a döndükten çok kısa bir süre sonra Osmanlı, Abukir'e Fransızların 25 Temmuz'da imha ettiği bir ordu çıkardı. Türk Ordusu yenildiyse de Napoleon'un ordusu da iyice kötü bir duruma sokulmuştu.


Cezzar Ahmed Paşa

Bonaparte, 22 Ağustos 1799'da Fransa'ya dönmek için mısır'ın komutasını Jean-Baptiste Kléber'e devretti. İkinci Koalisyon ile birleşen müttefikler, Fransa sınırlarına yaklaşıyordu ve mevcut Fransız hükümeti çöküşe çok yakındı. Hükümetin zayıflığı ve artan kraliyetçi baskısı, Napoleln Bonaparte'a, kendisini lider yapma fırsatını doğuracaktı.


Mısır'dan Ayrılmadan Evvel Napoleon



İkinci Koalisyon'un Oluşumu


Napoleon'un Mısır Seferi, İngiltere, Rusya ve Türk ittifakına ilham vererek İkinci Koalisyon’a yol açmış olsa da, Direktuvar'ın dış politikası, Avusturya’nın kayıpları ve Alman topraklarındaki diğer büyük kayıplar yüzünden, Avrupa'daki Fransız fetihlerinin elde tutulması için, Fransızların her türlü çabayı göstermek zorunda kalacağı anlamına geliyordu. 1798’in başından itibaren Direktuvar, Viyana’nın Campo Formio Antlaşması'nı ihlal ettiği şeklinde yorumlayabileceği yeni fetihler gerçekleştirdi. Bunun yanı sıra, 1797'nin sonunda yerel devrimciler, Roma'da isyan başlatmaya çalıştılar. Bu isyan için Fransızlar suçlandı ve Fransız general Leonard Duphot isyanda öldürüldü. Dahası Direktuvar, İtalya’daki Fransız Ordusu'na, Roma'ya yürüme emri verdi ve Roma Cumhuriyeti 15 Şubat 1798’de ilan edildi.


Napoleon Bonaparte, Direktuvar'a İsviçre'nin isgal edilmesini önerdi. İsviçreliler, Fransa'nın devrimi buraya da yayacağını tahmin ediyor olsa da tam bir ilhak beklemiyordu. 1798 yılının 13 Şubat'ını 14'üne bağlayan gece, Direktuvar'ın emri ile, çabuk sonuç veren birkaç mücadele sonrasında Bern teslim oldu. İsviçre Kantonları, Fransa'nın ilerleyişi durdurması için 15.000.000 frank ödemeyi taahhüt etti. Fransızlar, uydu cumhuriyetlerinin iç işlerine de müdahale ediyordu.


İsviçre'nin İşgali

Hollanda'daki Batavian Meclisi'ne, devrime daha uygun şekilde yeni bir anayasa hazırlaması için 22 Ocak 1798'de Fransızlar tarafından ültimatom verildi. 21 Şubat'ta Direktuvar, bölgedeki 25.000 askeri kuzeye kaydırmak için Cisalpin Cumhuriyeti ile resmi bir ittifak imzaladı. O sıralarda, 16 Kasım 1797'de oturumlarına başlayan Rastatt Kongresi'nde, Fransızlar, Campo Formio Antlaşması'nın önerdiği gibi yalnızca Ren sınırını değil, Nette'nin kuzeyindeki Köln bölgesini de talep etmişti. İyice gerilen müzakereler sonucunda, imparatorluğun mülkleri 9 Mart 1798’de bu prensipte Fransızlara dağıtıldı. Fransızlar, Liege piskoposu önderliğinde Avusturya Hollandası’nda yer alan dokuz bölgeden oluşan bir bölgeyi ve Rheinland bölgesini almıştı. Direktuvar'ın Paris'ten kontrol ettiği bu bölgeler, kukla devlet statüsünde boy gösterecekti.


Rastatt Kongresi ile Avrupa

1798 Eylül'ünde, Osmanlı Devleti'nin izniyle bir Rus filosu Akdeniz'e girdi. Rus İmparatoru I. Pavel, kendisini Kudüslü Aziz Yahya'nın Şövalyesi (Hospitalier Knight) ilan etti ve Malta'yı Fransızlardan kurtarmayı amaçladı. Hospitalier şövalyeleri, Rodos'un ardından Malta'yı mesken edinmişti ve Pavel, bu gibi atıflara hayran bir imparatordu.


I. Pavel

Rusların savaşa girişi ve Nelson'un Abukir Körfezi'ndeki deniz zaferiyle birlikte Napolililer, İngilizlerin yardımıyla yeni Roma Cumhuriyeti'ne saldırdılar ve 26 Kasım 1798'de Roma'yı işgal ettiler. Kaçınılmaz olarak Direktuvar, Napoli'ye 4 Aralık'ta savaş ilan etti ve Piyemonte'yi işgal etmek için ordu gönderdi. Roma'daki fransız komutan Jean Etienne Championnet, Civita Castellana'da Napolilier tarafından saldırıya uğradı ancak onları bozguna uğrattı ve sonra sadece Roma'yı değil Napoli'yi de işgal etmek için ilerledi.


Jean Etienne Championnet


Rusya daha sonra, İngilizlerle antlaşma imzalayıp 225.000£ ilk ödeme ve aylık 75.000£ ödeme alarak Napoli ve Lombardiya'ya ordu göndermeyi taahhüt etti. Ruslar ayrıca Osmanlı ile 23 Aralık 1798'de bir ittifak antlaşması imzaladı. Ruslar artık savaşta iyiden iyiye varlık göstermeye başladılar ve İyonya adalarına da saldırdılar. Son düşen yer olan Korfu, 3 Mart 1799'da teslim oldu. 1798 Mayıs'ında Napoli ile savunma anlayışı içinde bir ittifak imzalayan Avusturya, Rusya'nın desteği olmasına rağmen hala savaşa girmekten çekiniyordu. Gittikçe büyüyen İkinci Koalisyon'a katılmak için istekli generallerinin çağrısına, Avusturya nihayet 12 Mart'ta kulak verdi ve Fransa'ya savaş ilan etti.




Fransız Hazırlıkları ve 1799 Seferleri


Genel savaşın yeniden başlaması, Direktuvar'ın ordusunun sayısal olduğu kadar maddi olarak da hazırlıksız olduğunu göstermişti. Koalisyon kuvvetleri, sahaya artık yaklaşık iki kat daha fazla asker getirebildiğinden, Fransızlar için en güvenli seçenek; güçlerini hayati öneme sahip olan yerlere yerleştirmekti. Almanya'nın güneyi ve İtalyan-Avusturya sınırındaki en önemli cepheler, tutulması gereken hayati hatlardı. Eylül 1798’de çıkarılan asker alma emri, Fransızların daha iddialı bir politika izlemesine yetecek kadar asker sağlamıştı. Bu kanun ile asker sayısını seferler öncesi yükselten Direktuvar, bu hayati hatları tutmak yerine orduyu neredeyse bütün cephelere dağıtacak ve net sonuçlar alarak Koalisyon kuvvetlerini yenecekti ancak bu cüreti, kendi konumu için pahalıya patlayacaktı.


Arşidük Karl


Seferin açılışında Arşidük Karl'ın emri altındaki yaklaşık 80.000 Avusturyalı, Bavyera'daki Lech Nehri'nin arkasına konuşlandırıldı. Güneydeki Vorarlberg'te, David von Hotze komutasındaki 26.000 asker bulunuyordu ve bunların arkasında, Tirol'de Heinrich von Bellegarde ile 46.000 asker daha vardı. Koalisyonu destekleyen İtalya’daki 85.000 yerel askerle birlikte, 60.000 askeri bu bölgeye göndermesi beklenen Rusların gelmesinden önce, İtalya'da Fransızlara karşı toplam 240.000’e yakın bir koalisyon kuvveti vardı. Bu müthiş rakama karşı, Fransızların toplam 210.000 adamı vardı ve bunlardan sadece 136.000'i Avusturyalılarla çarpışmaya müsaitti ve toplam Fransız kuvvetinin 110.000'i sıcak temasa yakındı. Fransızlar, Adige'nin savunması için 70.000'den fazla askere sahip değildi. Direktuvar, Adige'nin güneyinde, Napoli'nin fethini tamamlamak için 40.000 askerle birlikte general Jacques Macdonald'ı tutmaya karar vermişti. Ancak kuzeyindeki Adige'de bulunan Fransız ordusu mağlup olacak olursa, bu fethin hiçbir önemi kalmayacaktı. Kalan 100.000 askerden 24.000’i general Guillaume Marie Anne Brune’nin komutası altında Hollanda’daydı. 30.000 asker, general André Masséna komutasında İsviçre'deydi ve Jourdan ise, Ren Nehri’ndeki 46.000 askeriyle birlikte, Arşidük Karl ve onun 80.000 kişilik ordusu ile yüz yüzeydi.


General Jacques Macdonald

Fransızlar, savaş kapıya dayanmadan önce, en iyi başarı ihtimalinin saldırmakta yattığına karar verdikten sonra, üç cepheden saldırdılar. Mart ayının başlarında Jourdan, Tuna ve konstanz gölü arasında ilerlerken, İsviçre ordusu ise, Vorarlberg'e doğru cephenin önünden ve sağından yürüdü. Masséna, Engadine boyunca Claude Lecourbe'nin tirol'e yaptığı yürüyüşteki gibi birçok avantaj sağladı, ancak yönettiği Tuna Ordusu (Armée du Danube) ile Jourdan'ın ordusunun birleşmesini sağlayacak yer olan Feldkirch kasabasını alamadı. Bu arada Jourdan, Karl'ın ordusunun iki kat üstün sayısı yüzünden yenilmeden önce geri çekilmek zorunda kalmıştı ancak 6 Nisan'a kadar Jourdan’ın birlikleri Ren’i tekrar ele geçirdi. Şu anda her iki ordunun komutasında üstlenen Masséna, güçlerini İsviçre’nin savunması için yoğunlaştırmaya başladı. İtalya'da Barthélemy Louis Joseph Schérer, 26 Mart'ta Adige boyunca saldırılarını başlatmıştı ancak ilk başarılarından faydalanmadı. On gün sonra Magnano'da yenildi ve hızla Oglio'ya, sonra da Adda'ya çekildi. Paul Kray yönetimindeki Avusturyalılar, koalisyon başkomutanı Aleksandr Vasilyeviç Suvorov emrindeki 18.000 Rus'un cepheye dahil oluşu ile bir araya geldikleri mincio'da durdu.


Rus Mareşal Aleksandr Suvorov


Fransız tarafında Victor Moreau, Schérer'ın yerini aldı ve Macdonald'a kuzeye doğru ilerlemesi talimatını verdi. Adda'da dört gün süren ağır muharebenin ardından, Fransızlar geri çekilmeye devam etmek zorunda kaldılar. Neyse ki Moreau'nun peşine düşen koalisyon kuvvetleri, büyük ölçüde zayıflamış Fransız kuvvetini takip etmeyi, Alessandria'ya ve Cenova'nın kuzeyindeki dağlara doğru sürdürmeyi ihmal ettiler. Bir aydan fazla bir süredir Moreau, Macdonald’ın güneyden yaklaşmasını beklerken Apenninler’de kendini korudu. Macdonald'ın Parma'dan batıya doğru ilerlediği sırada Moreau, koalisyon kuvvetlerinin cephe arkalarını tehdit etmeye başladı. Yine de Suvorov, Macdonald'ı Trebbia'da yenmek için yeterli birlikler toplamayı başarmıştı. Parma ve Modena ile doğuya doğru çekildikten sonra Macdonald, Temmuz ayı ortasında Cenova'daki Moreau'ya ulaşmak için Apenninler'i yeniden ele geçirdi.


Kuzey cephesindeki Fransız sol kanadı ve merkezi Nisan ayının başlarında Ren'e çekildi. Gelecek altı hafta boyunca Masséna’nın sağ kanadı, Heinrich von Bellegarde ve Friedrich Freiherr von Hotze'un komutası altındaki Avusturyalılar tarafından Grisonlar’a itildi. Fransız hattı geri çekilmeyi tamamladığında, Avusturyalılar güçlerini yeniden dağıttılar. Hotze, Zürih’in doğusundaki arşidük Karl'a katılmak için yürüdü, Bellegarde ise güneydeki Lombardiya’ya gönderildi. 4 Haziran'da Masséna, Aare Nehri boyunca hat kurmaya çalışan Karll ve Hotze'yi hazırlıksız yakaladı ve itti. Orada, Avusturyalılar Massena'yı neredeyse iki aydan fazla rahatsız etmeden bırakırken, 30.000 Rus ile Aleksandr Korsakov'un gelmesini beklediler.


Sükunet, Ağustos ayının ortasında, Lecourbe'nin emri altındaki Fransız sağ kanadı, St. Gotthard Geçidi'ni yeniden ele geçirdiğinde, Masséna'nın Aare'ye yapılan bir saldırıyı durdurmasıyla yerini barut sesi ve dumana bıraktı. Müttefikler başlangıçta hem Karl'ın, hem de Korsakov’un Masséna’nın ordusunu kuşatmasını ve Suvorov’u arkaya getirerek ablukayı tamamlamayı hedefliyorlardı. Lecourbe'nin saldırısı yüzünden Karl, ordusunun 35.000 kadarlık kuvvetini, orta Ren'e, önemsiz birkaç taarruz yapmak için göndermeye karar verdi ve neredeyse hiçbir başarı elde edemedi. Çok geçmeden Hotze ve Korsakov'un ordusu, Masséna'nın ordusuna kurdukları kuşatmayı kaldırdılar. Bu arada, Barthélemy-Catherine Juubert’in başkomutan olarak Moreau'nun yerine atandığı İtalya’da, Fransızlar savunma pozisyonuna geçtiler. Sadece 15 Ağustos’ta Novi’de ağır bir mağlubiyet aldıkları bir muharebeye girmişlerdi. Kısa bir süre sonra İtalya’daki koalisyon kuvvetlerinin bir kısmı, bu bölgedeki Fransız tehdidinin zayıfladığı gerekçesi ile, İsviçre'ye saldırmak için dağıtıldı ve Suvorov'a bağlı 28 bin kişilik bir ordu oluşturuldu. Kuzeydeki Fransız tehdidi büyüdüğü için, Karl'ın kuvvetlerinin Almanya’ya devredilmesi, ısviçre’deki koalisyon gücünü 55.000’e düşürdü. Koalisyon kuvvetleri, Birinci Zürih Muharebesi'nde Masséna'yı yenmişti ama Zürih'teki ikinci muharebe'de, 25 Eylül'de Masséna, Korsakov'a karşı ezici bir zafer kazandı ve Rusları Ren Nehri boyunca kuzeye doğru sürdü. Aynı gün Nicolas-Jean de Dieu Soult, Hotze'yi Zürih Gölü'nün güneyindeki Linth Nehri'ne doğru kovaladı. güneyde Suvorov, St. Gotthard Geçidi'ni zorladı ve Lecourbe'nin tacizine uğradı. İlerlemesine zor da olsa devam etti ve Dört Kanton Gölü'nün güney ucuna, doğuya dönmek zorunda kaldı. Kayıp vererek takip edilen Ruslar, Ilanz'a doğru 7 Ekim'de hızlı bir şekilde çekildiler. Büyük umutlar ve ihtişamla girdikleri savaştan kaçarak çıkan ordularını, Rus Çarı I. Pavel yurda çağırdı.



Hollanda’ya yapılan bir İngiliz-Rus ortak taarruzu ise, iki ülkenin toplam 30.000 askeri ile gerçekleşti. Bu ordu, mevcut askerlere ev sahipliği yapacak olan İngilizlerin, 18.000 Rus askerine ödeme yapmak ve Kıta Avrupası'na nakletmek için taahhütte bulunmasıyla imzalanan anlaşmadan sonra, 22 Haziran’da sefere çıktı. Girişim ile, Fransızların Felemenk bölgesini serbest bırakacağı umulmuştu, ancak tek olumlu sonuç, Hollanda'nın 13 ship of line ve bir dizi başka savaş gemisine, İngilizlerce el konulmasıydı. Bergen’de 19 Eylül’de, Brune’ün Fransız-Batavian ordusu, bu Rus-İngiliz ordusunun ilerlemesini kolayca durdurdu ve Hollanda’da Fransızlara karşı beklenen isyan gerçekleşmedi.


Guillaume Marie Anne Brune

 

Castricum'a çekilen York Dükü, kuvvetlerinin tahliyesi için, 18 Ekim'de Alkmaar Konvansiyonu'nu imzalamak zorunda kaldı. Britanya Adası'na geri çekilmek, yetersiz gıda tedariği ile birlikte aşırı yağışlar ve ateşli salgın yüzünden daha da zorlaşmıştı.


York Dükü Prens Frederick


İkinci Koalisyon'un sona ermesi ve dağılması, İtalya’daki Başkomutan Napoleon Bonaparte’ın seferlerine dayanıyordu. Napoleon, 14 Haziran 1800'de, Marengo'da Avusturyalıları net bir şekilde yenmiş ve muzaffer olarak seferi sonuçlandırmıştı.


Marengo Muharebesi


İkinci koalisyonun sonuçları Fransa için olumlu olsa da, Direktuvar için durum vahimdi. Avrupa’daki düşmanlıkların yeniden başlatılmasından ve zaferlere rağmen antlaşmalarda ödünler verilmesinden dolayı direktuvar suçlanmıştı. 


9 Ekim'de Fréjus'dan Fransa anakarasına ayak basan muzaffer Napoleon Bonaparte için, askeri diktatörlük şartları artık olgunlaşmıştı. Bir ay sonra, 18 Brumaire Darbesi ile yönetimi ele geçirerek, Konsüllük yönetimini kurdu ve kendisini konsül olarak atadı. Hali hazırda büyük bir savaş olan Devrim Savaşları artık sonuçlanmış ve yerini daha da büyük bir harp olan Napolyon Savaşları'na bırakmıştı. Artık sahne, dünyanın gördüğü en önemli başkomutanlardan biri olan Napolyon Bonaparte'ındı ve o, Konsüllük ile yetinmeyip imparatorluğunu kuracaktı.


18 Brumaire

0 Yorumlar