Yavuz zırhlısı ile ilgili hazırladığım yazıda (bkz.Yavuz Zırhlısı) Yavuz zırhlısının Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün naaşını İstanbul'dan İzmit'e taşıdığını bir cümle ile belirtmiş ve ulu önderin tabutunu Yavuz Zırhlısının güvertesinde ki resmi de yazı içerisinde kullanmıştım. (Aynı resim bu yazı içerisinde de bulunacak) Ancak bu merasimi tek cümle ile anlatmak içime sinmedi ve biraz araştırarak daha teferruatlı bir yazı hazırlamak istedim. Aslında bu yazıyı 10 Kasım tarihine yetiştirerek sembolik de olsa atamızı saygı ile yad etmek istiyordum. Ama görüldüğü üzere maalesef yazı o tarihe yetişmedi. Yine de bu yazı vasıtası ile Ulu Önder Mustafa Kemal ATATÜRK’ü saygı ve minnetle anmış olacağım…



Yazının başına ise Aşık Veysel Şatıroğlu’nun atamızın ölümü üzerine bestelediği ve seslendirdiği ‘’Ağlayalım Atatürk’e’’ türküsünü ile koyarak başlamak istedim.


Atatürk’ün cenaze merasimi ile ilgili toplumumuz çoğunlukla İstanbul ve Ankara’da düzenlenen cenaze merasimleri ile Ulu Önder ATATÜRK’ün katafalkı’nın etnografya müzesine konulması ve 1950 senesinde Anıtkabir’e yerleştirilmesini bilinmektedir. Ancak Atatürk’ün naaşının İstanbul’dan alınarak Ankara’ya götürülmesi ile ilgili çoğunlukla bilgi sahibi değiliz. Ulu önderin naaşının İstanbul’dan Ankara’ya taşınması sırasında Türk donanması ve diğer ülkelerin ataya saygısını göstermek için yolladığı çeşitli savaş gemileri de görev almıştır. Dolayısıyla, bu merasim töreninin nasıl icra edildiği ile ilgili daha çok kitlenin bilgilenmesi kanaatindeyim. Ayrıca Atatürk’ün Savarona yatına olan özel ilgisine ve yaşamının son günlerini geçirdiği bu gemi ile bağlarına da ufak bir dokunuş yapacağız. Bu bağlamda, Atatürk’ün ömrünün son günlerini geçirdiği Savarona yatına değinmeden geçmemek olmazdı.


Ömrünün son senesinin 50 gününü Savarona yatında geçiren Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Ulu Önder ATATÜRK, 25 Temmuz 1938 günü Savarona yatından Dolmabahçe Sarayı’na hastalığı ilerlemiş ve yorgun olarak dönmüştü. Bu ziyaretin en önemli sebebi ATATÜRK’ün Cumhurbaşkanı yatı olarak satın alınan Savarona yatının Türkiye’ye getirilmesini sabırsızlıkla beklemesiydi. ATATÜRK, Savarona yatı ile ilk defa 1 Haziran 1938’de tanışmış ve yatı gezdikten sonra yanındakilere;


İmkanımız olsaydı da bu yatı üç-beş sene evvel getirtebilseydik,” demişti.


10 Kasım 1938 Perşembe günü saat 09.05’te ATATÜRK’ün yakalandığı amansız hastalıktan (siroz) kurtulamayarak Dolmabahçe Sarayı’nda sonsuzluğa intikal etmesiyle Dolmabahçe Sarayı direğindeki Cumhurbaşkanı forsu yarıya indirildi. 16-18 Kasım 1938 tarihleri arasında Dolmabahçe Sarayı’nın büyük tören salonunda aziz naaş katafalka konularak, halkın ATATÜRK’e son görevini yerine getirmesi ve saygısını ataya sunması sağlandı. Böylelikle 2 gün 3 gece, gözü yaşlı bir insan seli ulu önderine karşı duyduğu saygı, minnet ve bağlılığını ifade etmek için katafalkı ziyaret etmiştir. O günün politikası içinde birbirlerine düşman olan devletler bile askeri kıtalarını Ankara’ya, savaş gemilerini de İstanbul’a göndermiştir. Yaklaşık 10 sene önce İstanbul’u işgal etmek için gelen gemiler Ulu Önder ATATÜRK’e son görevlerini yerine getirmek ve ona saygısını göstermek için İstanbul’a gelmeleri ise çok manidardı.


Hazırlanan tören programı gereğince ATATÜRK’ün aziz naaşı, 19 Kasım 1938 günü öğle saatlerinde Sarayburnu’nda bir dubaya yanaşmış bulunan Zafer muhribi aracılığıyla Haydarpaşa önünde demirli bulunan Yavuz zırhlısına nakledilecekti.


Aslında Atatürk’ün Yavuz Zırhlısı ile de özel bir bağı vardı. Atatürk 1925 yılının Eylül ayında İzmit açıklarında demirli ve hasarlı bulunan Yavuz zırhlısını ziyarete giden Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK, Donanma Komutanı Yarbay Necati’ye şunları söylemiştir:


Yavuz gemisine ilk defa geliyorum. Hasarlıda olsa bugünkü şekli o zamandan daha çok değerlidir. Bu gemiyi Türk Milleti’nin ihtiyacı olan sağlam ve kudretli bir zırhlı şekline sokacağız. Bu kudret, silah bakımından sizlere, dış politika bakımından da bizlere büyük hizmetler görecek, gurur sağlayacaktır.


Yine konu ile ilgili olarak Cumhuriyet döneminin ilk ve son Bahriye Vekili (Denizcilik Bakanı) İhsan Eryavuz şu bilgileri aktarmıştır:


ATATÜRK, Yavuz’un tamiri ele alınınca gemiyi gezmeyi arzulamıştı. Bu kapsamda Ulu Önder geminin her tarafını dolaştı. Oldukça uzun süren incelemelerden sonra baş güvertede kahvesini içiyordu. Vakit akşamdı. Gözleri enginlere dalmış şekilde bir süre düşündü. Sonra birden döndü: “-Biliyor musun? Vasıtaların da insanlar gibi kaderleri var. Kimisinin adı ona yad edilmeye layık hizmetlere imkan vermiş insanların isimleri ve emekleri unutulmasına rağmen, hafızalarda baki kalıyor. Mesela Yavuz’u yapan mühendis, imkanı temin eden hükümet, hatta onu bize kazandıranlar hatırlanmıyor da, güvertesinde oturduğumuz bu gemi, hiçbir zaman ölmeyecek, kaybolmayacak varlıkmışçasına hafızalarımızda...” dedi. “-Şimdi bu gemi, teşhisimizin hakikat abidesi oluyor. Çünkü içinde siz varsınız”, cevabını verdim. Gülümsedi ve “Bizler gelip geçiciyiz. Asıl mesele, böyle varlıkları daima aranır, özlenir halde tutabilmeli... Tamir tamamlansın da uzun yolculuk yapmak isterim. dedi. (bkz.Cemal Kutay ‘’Atatürk'ün Son Günleri)


Atatürk’ün bu sözlerinden hem donanmaya hem de Yavuz Zırhlısına ne kadar önem verdiği ve denizlere hükmetmenin genç Türkiye Cumhuriyeti için ne kadar mühim bir mesele olduğu sonucu çıkartılabilir. Bununla birlikte donanmanın güçlü olması sonucunda dış politikada daha sağlam adımlar atılabileceği ve donanmanın bundan belirleyici bir rol oynayabileceğini belirten Atatürk yine ileri görüşlülüğünü ortaya koymuştur.


Konumuza dönecek olursak; bu gemi ile ‘’uzun bir yolculuk yapmak isterim’’ diyen ATATÜRK’ün bu isteği maalesef cenaze töreninde yerine getirilebilmiştir. Zafer muhribi saat 13.20’de Yavuz’a yanaşarak, tabut eller üzerinde Yavuz’un güvertesine alındığı an, ATATÜRK’ün seneler önceki bir arzusu, hazin bir tecelli olarak bir nevi yerine getirilmiş oldu. Ulu önder ATATÜRK, 1930 yılında onarımının tamamlanmasından sonra Deniz Kuvvetlerinin sancak gemisi olarak, 1950 yılına kadar Türkiye Cumhuriyeti’nin denizlerdeki gücünün bir simgesi olan Yavuz zırhlısı ile son ve tekrarı mümkün olmayan bir yolculuğa çıkması işte bu şekilde cereyan etmiştir.

Görüntünün olası içeriği: açık hava

ATATÜRK’ün cenazesi 19 Kasım 1938 günü Türk ve yabancı devlet donanmalarını temsil eden harp gemileri tarafından İstanbul’dan İzmit’e nakledilmiştir. Denizden yapılacak tören programı gereğince donanmadan Yavuz zırhlısı, Hamidiye kruvazörü, Zafer, Tınaztepe muhripleri, Dumlupınar, Gür denizaltıları, Doğan ve Martı hücumbotları 16 Kasım 1938 günü Haydarpaşa önüne gelerek demirlemişlerdir. Yabancı misafir devletlere ait İngiliz Malaya zırhlısı, Alman Emden hafif kruvazörü (bu yazıda bahsi geçen Emden hafif kruvazörü 1. Dünya savaşında müttefik ticari gemilerine karşı akıncı faaliyetlerinde bulunan ve bu sayede üne kavuşup, 1914 senesinde batırılan Emden kruvazörü ile aynı ismi almış gemidir. Özetle Atatürk’ün cenazesine katılan gemi korsan faaliyetlerinde bulunan gemi değildir.) ve Fransız Emile Bertin hafif kruvazörü ile Sovyet Moskova muhribi, Romen Regina Maria muhribi ve Yunan Hydra muhribi denizden yapılan merasime iştirak etmek için 18 Kasım 1938 günü itibariyle Haydarpaşa Limanı önüne demirlemişlerdir. İtalyan Fiume hafif kruvazörü ise törene yetişemediği için bu merasime katılamamıştır.


Gerek karada yürüyüş halinde iken ve gerek denizde seyir esnasında hava filoları da cenaze törenine iştirak etmişlerdir. Yapılacak deniz töreninin programı Türk Donanma Komutanlığı tarafından hazırlanmış ve birer irtibat subayı ile gemilere gönderilmiştir. Bu program gereğince Zafer muhribi 19 Kasım 1938 Cumartesi günü sabahı, ATATÜRK’ün naaşını almak üzere daha önce 15 Mayıs 1919 günü Samsun’a gitmek üzere yola çıktığı Sarayburnu rıhtımı önüne yanaşmıştır.


 Hamidiye kruvazöründe görevli 6 er ve 1 subay, 19 Kasım sabahı saat 07.30’da Donanma adına hazırlanan çelenk ile birlikte Dolmabahçe’de deniz tören birliğindeki yerlerini almıştır. ATATÜRK’ün naaşının bulunduğu tabut, 19 Kasım sabahı saat 08.30’da 12 generalin omuzlarında top arabasına konularak Dolmabahçe kapısından çıkarılmıştır. Mahşeri bir kalabalık arasında Fındıklı Tophane, Karaköy, Köprü, Eminönü, Bahçekapı, Sirkeci, Salkımsöğüt yolu ile Gülhane Parkı’nın büyük kapısından geçen ulu önderin aziz naaşını taşıyan top arabası, saat 12.30 itibariyle Sarayburnu’na gelmiştir. Saray’dan cenazenin ayrılışından itibaren kortejin son durağı olan Sarayburnu’na kadar olan mesafede her beş dakikada bir Yavuz zırhlısından “Selam topu” atılmıştır.

atatürk sonsuzluğa uğurlanıyor

Daha önce Sarayburnu’na getirilmiş bulunan dubaların üzerine sabah saat 07.00’de yanaşan Zafer muhribi, Doğan ve Martı hücumbotları eşliğinde ATATÜRK’ün aziz naaşını almak üzere beklemiştir. Tabut top arabasından yine 12 general tarafından alınarak rıhtım üzerindeki dubaya yanaşan Zafer muhribine saat 12.42’de nakledilmiştir. Zafer muhribi, cenazeyi takip eden Başbakan ve devlet erkanını da alarak saat 12.55’de hareket etmiştir.

Atatnın naaşı Zafer Muhribine nakli


,zafer muhribi sarayburnu ile ilgili görsel sonucu

Naaşın Zafer gemisinden Haydarpaşa açıklarında akıntısız bir mahalde demirlemiş bulunan Yavuz zırhlısına teslim edilmesine kadar geçen süre içerisinde gemide tören kıtası ve subaylar tarafından saygı nöbeti tutulmuştur. Bu sırada orada bekleyen Doğan, Martı hücumbotları, Zafer muhribinin arkasında ilerlemiş, Zafer muhribi, Yavuz zırhlısına saat 13.20 itibariyle yanaşmıştır. Yavuz zırhlısının hemen yan tarafına da ATATÜRK’ün aile efradı ile cenazeye eşlik eden devlet erkanını getiren Denizbank tarafından tahsis edilen vapur yanaşmıştır. Yine Adalar hattında çalışan dört vapur da deniz törenine katılmak isteyen memurlara ve halka tahsis edilmiştir.

Amiral Şükrü Okan ile ilgili görsel sonucu
Amiral Şükrü Okan
Aziz naaşı taşıyan tabut, Donanma Komutanı Amiral Şükrü Okan, Harp Filosu Komutanı, İhtiyat Filo Komutanı, Kurmay Başkanları, Filotilla Komodorları, Yavuz zırhlısının komutanı, Hamidiye kruvazörü’nün komutanı ve üst rütbeli subaylar tarafından Yavuz zırhlısına alınarak, Yavuz’un kıç güvertesindeki 28 santimetrelik topun önüne yerleştirilmiştir. Aziz naaşın dört ucunda birer subay ve ayak ucu tarafında da merasim kıtası saygı nöbetine başlamıştır.

1

Yavuz’un 101 pare top atışı ile başlayan törene limanda demirli bulunan misafir İngiliz, Sovyet, Alman, Fransız, Yunan ve Romen gemileri de 21 pare top atışı yaparak katılmışlardır. Saat 13.50 itibariyle Yavuz’da saygı duruşu yapılmıştır. Amiral kıdem sırasına göre İngiliz Malaya zırhlısını Sovyet gemisi Moskova takip etmiştir. Diğer yabancı donanma mensupları Fransızca’ya göre alfabetik sırada yer almışlardır. ATATÜRK’ün aziz naaşı Yavuz zırhlısına nakledilir edilmez, Türk ve yabancı donanma gemilerinin her biri üç sıra halinde geçecek şekilde ayarlanmıştır. En ortada bulunan sıra, Yavuz zırhlısının öncülüğünü yaptığı altı Türk savaş gemisinden teşkil edilmiştir. Yavuz’un sancak (sağ yan) tarafında sırasıyla İngiliz Malaya, Sovyet Rus Moskova, Alman Emden, Fransız Emile Bertin, Yunan Hydra ve Romen Regina Maria savaş gemileri yer almış ve geçiş Akdeniz Filosu Komutanı Amiral Dudley Pound tarafından uluslararası işaretleşme ile idare edilmiştir. Arka sırada Fenerbahçe Fenerinin 1,5 mil açığında ve yabancı misafir gemilerin gerisinde tek sıra dizilmiş olarak ATATÜRK’ün aile efradı ve cenazeye eşlik eden devlet erkanını getiren Denizbank tarafından tahsis edilen vapur, deniz törenine katılmak isteyen memurlara ve halka tahsis edilen vapurlar ile Cumhurbaşkanı ATATÜRK’ün yatı Savarona yer almıştır. Bu sıralama ile saat 15.36 itibariyle önde Yavuz zırhlısı olmak üzere birleşik donanma İstanbul’dan hareket etmiştir. Bütün gemilerin bayrakları yarıya indirilmiş, mürettebatları da merasim için belirli bir düzen içinde gemi üzerinde mevki almıştır.

Onun için yan yana geldiler
HMS Malaya
Yavuz zırhlısı deniz komutanı ve amirallerin iştirakiyle, İzmit’e kadar donanmaya mensup denizaltı ve muhripler refakat etmişlerdir. Yavuz’un hareketiyle birlikte törene katılan bütün yabancı ve Türk gemileri yerlerini almış ve 5 mil ilerleme hızıyla yollarına devam etmişlerdir. Büyük Ada’nın güneyindeki Tavşan Adası civarında Yavuz’dan komodor forsunun yukarı çekilmesi ile misafir harp gemileri hız artırmışlardır. Bu sırada dönemin Başbakanı, milletvekilleri, generaller ve cenazeye eşlik edenler de güvertede selam vaziyetinde bulunmuşlardır. Yavuz zırhlısı, seyir esnasında matem topları atmaya başlamış ve birer dakika ara ile bu topları Darıca önüne kadar atmaya devam etmiştir. Darıca önünde Yavuz zırhlısı aracılığı ile “Hareketinizde serbestsiniz” işareti verilmesi ile beraber yabancı misafir gemiler hızlarını arttırmışlar ve Yavuz zırhlısının yanından geçerek, Büyük Ata’yı son kez selamladıktan sonra İstanbul’da demirledikleri mevkilere dönmüşlerdir. Yabancı misafir gemilerin ayrılışından sonra Hamidiye zırhlısı ve Dumlupınar denizaltısı Yavuz’dan verilen işaret üzerine hattan çıkarak, Haydarpaşa’da demirledikleri limana dönmüşlerdir.


ATATÜRK’ün aziz naaşı İzmit’te Üs Komutanlığı mayın iskelesinin açığına demirleyen Yavuz zırhlısından Zafer muhribi’ne alınmıştır. Aziz naaş saat 19.50’de mayın iskelesine çıkarılmıştır. Aziz naaşı taşıyan tabut, Donanma Komutanı Amiral Şükrü Okan, Harp Filosu Komutanı, İhtiyat Filo Komutanı, Kurmay Başkanları, Filotilla Komodorları ve üst rütbeli subaylar tarafından mayın iskelesinde eller üzerinde ilerlerken önce tümen bandosu tarafından İstiklal Marşı, sonra da deniz bandosu tarafından matem marşları çalınmıştır. Böylelikle denizde düzenlenen tören burada tamamlanmıştır. Büyük ATATÜRK’ün cenazesi İzmit şehrinde yapılan törenle İzmit’te konuşlu 15 inci Kolordu Komutanlığı tarafından tren istasyona nakledilerek, saat 20.25 itibariyle daha önceleri ATATÜRK’ü yurt gezilerine götüren trenin beyaz renkteki vagonuna yerleştirilmiştir. Tabutun Yavuz zırhlısından ayrılışından trenin kalkışına kadar olan zaman zarfında Yavuz’dan her beş dakika da bir ‘’selam topu’’ atılmıştır.

e1l

19.11.38 İzmit ataturk-8-028

CIMG6637

ATATÜRK’ün aziz naaşı saat 20.30’da İzmit’ten Ankara’ya gitmek üzere halkın gözyaşları arasında hareket etmiştir. Ankara’ya hareket eden tren 20 Kasım 1938 Pazar günü sabah saat 10.05’te Ankara Garı’na ağır ağır girmiştir. 20 Kasım 1938 günü Ankara’ya gelen ATATÜRK’ün Türk bayrağına sarılı tabutu trenden top arabasına alınmış ve Türkiye Büyük Millet Meclisi önündeki katafalka konulmuştur. Halk, tabutun önünden geçerek saygı görevini yerine getirmiş, bu esnada iki general, iki subay, iki er de saygı nöbetini tutmuştur. Daha önceden ilan edildiği üzere resmi devlet töreni 21 Kasım 1938 Pazartesi günü icra edilmiştir. Tören sabah saat 09.42’de on iki milletvekili tarafından tabutun katafalktan alınarak top arabasına konulması ile başlamıştır. Aziz naaş, saat 13.35’te top arabasından indirilerek, Etnografya Müzesi’ndeki geçici kabrine konulmuştur.


Bu merasime katılmak üzere yabancı donanmalar tarafından gönderilmiş gemilerin komutanlarına ve Türk kamuoyunun törene katılan yabancı gemiler hakkındaki izlenimlerine değinmekte fayda olduğuna inanıyorum. Doğu ve Batı dünyasınca büyüklüğü takdir edilmiş olan büyük devlet adamı ATATÜRK’ün ebediyete intikali nedeniyle denizden yapılan cenaze töreninde yukarıda da belirttiğim üzere İngiliz Malaya zırhlısı, Sovyet Moskova muhribi, Alman Emden hafif kruvazörü, Fransız Emile Bertin hafif kruvazörü ile Yunan Hydra muhribi ve Romen Regina Maria muhribi yer alarak, Büyük Önder’e saygılarını göstermişlerdir.

Sir Dudley Pound ile ilgili görsel sonucu
Sir Dudley Pound
Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal ATATÜRK’ün vefatı üzerine ilk olarak 17 Kasım 1938 günü Sovyet Karadeniz Donanması’ndan Tümamiral Jean Youmachen’un sancak gemisi 2.900 ton ağırlığındaki Moskova muhribi İstanbul’a ulaşmıştır. Sovyet Rus gemisini takiben Malta’dan hareketle 18 Kasım Cuma günü saat 07.00’de Akdeniz Filosu Komutanı Amiral Sir Dudley Pound’un sancağını taşıyan 31.000 tonluk Malaya zırhlısı, İstanbul Haydarpaşa Limanı’na demirlemiştir. İngiliz Malaya zırhlısının ATATÜRK’ün cenaze töreni münasebetiyle Türkiye’yi ziyareti ile ilgili olarak dönemin gazetelerinden Cumhuriyet, 19 Kasım 1938 tarihli sayısında şu satırları yazılmıştır:


Dün limanımıza gelen İngilizlerin Malaya dretnotu tarihi bir gemidir. Bu gemi Skagerrak (Jutland) Muharebesi’ne iştirak ettiği için İngiliz harp tarihinde meşhurdur. Aynı sebeple Alman harp tarihinde de meşhur olmuştur. Fakat bu gemi asıl büyük şöhretini Osmanlı tarihinde kazanmıştır. Çünkü 1 Kasım 1922’de Büyük Millet Meclisi saltanatı ilga ettiği zaman son Osmanlı Padişahı Vahdettin bu gemi ile İstanbul’u terk edip, Malta’ya gitmiştir. Malaya şimdi de yeni Türkiye’nin tarihinde meşhur oluyor. Çünkü bugün salvoları ile aziz ATATÜRK’ün naaşını selamlayacaktır. Her harp gemisi böyle dört devletin mukadderat ve tarihine karışıp meşhur olmak gibi talihli değildir.


Ulus gazetesi de 20 Kasım 1938 tarihli sayısında İngiliz Malaya zırhlısının cenaze törenine iştiraki ile ilgili olarak şu habere yer vermiştir:


Bütün İstanbul büyük ölüyü çok içli bir törenle uğurladı. İngilizlerin Malaya harp gemisi merasime iştirak edecek olan Büyük Britanya kıtasını limanımıza getirmiş ve top atarak ihtiram vazifesini ifa etmiştir. İngiliz kıtası bugün saat 7.30’da Sovyet, Bulgar ve Yugoslavya heyetleri 08.30’da Ankara’ya hareket edeceklerdir.”

 Mareşal Lord Bidwood ve Yarbay Whiteford, Atatürk'ün cenaze Töreninde

Cenaze törenine katılmakla görevlendirilen Mareşal Lord Bidwood, Yarbay Whiteford, Akdeniz Filosu Komutanı Amiral Dudley Pound ile deniz müfrezesinden oluşan İngiliz heyeti, Ankara’ya özel trenle gitmiştir. Sovyet ve İngiliz gemilerinin ardından 18 Kasım 1938 günü ulu önderin cenaze törenine katılmak üzere Albay Macellariu komutasındaki 1.900 ton ağırlığında Romen kruvazörü Regina Maria, Albay Economou Gouras komutasındaki 1.850 ton ağırlığında Yunan muhribi Hydra, Albay Zur See Paul Wever komutasındaki 5.400 tonluk Alman kruvazörü Emden, Albay Robert Battlet komutasındaki 5.866 ton ağırlığındaki Fransız kruvazörü Emile Bertin Haydarpaşa Limanı’na gelerek, kendilerine tahsis edilen yerlere demirlemişlerdi. İtalyan kruvazörü Fiume ise törene zamanında yetişmeyi başaramamıştır. Türk Donanması’ndan görevlendirilen subaylar tarafından Karadeniz’den gelen gemiler Büyükdere’den, Akdeniz’den gelen gemiler Yeşilköy önlerinde karşılanarak demir yerlerine kadar götürülmüşlerdir.


Flamalı gemilerin sıralaması amirallerin kıdem sıralamasına göre düzenlenmiştir. Bu durumda Malaya zırhlısına öncelik verilmiştir. İngiliz zırhlısını, komutanı yine amiral olan Sovyet Moskova muhribi takip etmiştir. Geri kalanlar ise Fransızca alfabetik sıralamaya göre tanzim edilmiştir. İngiliz deniz ataşesinin 25 Kasım 1938 tarihli raporunda;


Romen gemisinin, Deniz Bakanının flamasını dalgalandırdığını öne sürerek, kendi ülkesinin önder olarak en önde yer almasını talep ettiği, Alman Emden kruvazörünün ise Moskova’nın hemen arkasında bulunmaktan pek memnun kalmadığı…” bilgisi mevcuttur.


Donanma Komutanlığı tarafından Türkçe ve İngilizce olarak hazırlanan harekat emri ve işaretler, Türk ve yabancı misafir gemilere dağıtılmıştır. Gemilere emirler, Yavuz tarafından tespit edilen işaret sancakları ile verilmiştir. Yabancı misafir gemiler, tören esnasında Yavuz’un sancak tarafından 16 mil hızla geçerek, Ata’nın aziz naaşını selamlamışlardır. Yabancı donanma gemileri Körfez’e girmeyip, Darıca önünden ayrılmışlardır.



Cenaze töreninin ertesi günü, 22 Kasım 1938’de Cumhurbaşkanı İsmet İnönü yabancı ülke temsilcilerini ülkelerin adlarına göre alfabetik sırayla kabul etmiştir. Mareşal Lord Birdwood rahatsızlığı nedeniyle Ankara’dan ayrıldığı için, kabule Akdeniz Filosu Komutanı Amiral Dudley Pound katılmıştır. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, Türk-İngiliz dostluğunu yineleyerek, ATATÜRK’ün cenaze töreninde İngiliz heyetinin muhteşem varlığından duyduğu memnuniyeti ve İngiliz dostluğunun çarpıcı göstergesinden dolayı duyduğu minnettarlığını ve bu davranışları hayatı boyunca unutamayacağını dile getirmiştir.


İngiliz Amiral Dudley Pound ise Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ile görüşmesinde 1936 yılında Türk Donanması’nın Malta’yı ziyaret etmesinden ne kadar mutlu olduğunu ve Akdeniz’de seyahat eden Türk gemilerinin Malta’da her zaman sıcak bir karşılama göreceklerini ümit ettiğini ifade etmiştir. Yine amiral ayrıca, Amiral Şükrü Okan tarafından denizde yapılan gerekli düzenlemelerin çok başarılı olduğunu ve cenaze merasiminin deniz kısmında yer almaktan çok etkilendiğini ifade etmiştir.



Sonuç olarak; 10 Kasım 1938 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün vefatı üzerine onun tarih ve insanlık içindeki değerini belirleyen, ününe layık denizden ve karadan bir cenaze töreni gerçekleştirilmiştir. 20. yüzyılın en büyük liderlerinden biri olan ATATÜRK’ün vefatı karşısında dünya ülkelerinin göstermiş olduğu saygı, sevgi ve takdir, Türk ulusu için onun gibi bir lidere sahip olduğu için gurur vesilesi olmuştur. Evrensel bir lider olan ATATÜRK’ün yönetimi döneminde dünyada barış ve dostluğu ön planda tutmuş olan Türkiye’nin, 1938 yılına gelindiğinde kendisini doğrudan tehdit eden bir düşmanı bulunmamaktaydı. Bu noktada Atatürk’ün söylemiş olduğu ve bizim dilimize pelesenk olmuş olan ‘’yurtta sulh, cihanda sulh’’ sözünü yerine getirdiği gibi bir gerçekle karşı karşıya olduğumuz aşikardır. Günümüzde her ne kadar bu sözü çok duysakta Atatürk sonrası dönemde bu sözü gerçekleştirmeye yaklaşamadığımız gibi bir gerçek yüzümüze tokat gibi inmektedir.


Ayrıca Sadabat ve Balkan Antlaşmaları’na öncülük etmiş olan Türkiye’nin önderi takdirle anıldığından, her devlet cenaze töreninde en iyi bir şekilde temsil edilmeyi amaçlamıştır. Örneğin; cenaze törenlerinin deniz bölümüne, daha ihtişamlı bir şekilde katılmak isteyen İngiltere, Montrö Boğazlar Antlaşmasına göre belirlenmiş ağırlığı geçen zırhlıyla katılmak için Türk Hükümeti’nden izin istemiştir. (bkz.Montreux Boğazlar Sözleşmesi)


ATATÜRK’ün denizden ve karadan yapılan cenaze törenine 17 devlet ve Milletler Cemiyeti’nin üst düzey sivil ve askeri temsilcileri katılmıştır. Bunlardan 9 devlet, savaş gemileri ve özel tören kıtaları göndererek, törenin hem deniz hem de kara bölümüne katılmıştır. Dünyanın büyük bir bölümünün o günlerde sömürge ve boyunduruk altında olduğu düşünülürse, cenaze törenin katılım seviyesinin hem nitelik hem nicelik olarak ne kadar kapsamlı olduğu daha iyi anlaşılmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ATATÜRK’ün cenaze törenini mümkün olduğunca etkileyici ve emsalsiz kılmak için hiçbir çaba esirgenmemiştir. Naaşın İstanbul’dan Ankara’ya nakli, geniş halk yığınlarının önderlerine son saygı görevini yerine getirmesine geniş imkan verecek şekilde planlanmıştır. İstanbul ve Ankara’da yapılan törene, Cumhuriyet Bayramı törenine gönderilmiş bulunan Yavuz zırhlısı tören bölüğü ile Hamidiye kruvazörü tören bölüğü, Yavuz’un alay sancağı ve Donanma bandosu, deniz birliğini temsilen subayları ile birlikte katılmışlardır. ATATÜRK, Başkomutan olarak Silahlı Kuvvetlerin tüm unsurlarıyla birlikte sonsuzluğa uğurlanmıştır.



Denize karşı büyük sevgisi olan ATATÜRK, bugünkü modern ve çağdaş Türk Deniz Kuvvetlerinin gerçek kurucusudur. Deniz Kuvvetlerinin önemini ve stratejik değerini çok iyi bilen ATATÜRK, Türk denizcisine güvenmiş ve başlangıçtan itibaren zamanının zor şartlarına göre önemli derecede kaynak aktarımı ile Deniz Kuvvetlerinin temelini atmıştır. Cumhuriyet’in ilanından ATATÜRK’ün ölümüne kadar geçen on beş yıllık süre içinde yok olmuş bir imparatorluğun pervanesi dönmeyen gemiler yığınından, Türk deniz gücünü Orta Akdeniz’e taşıyan, Malta ve Yunanistan seyri ile nitelik ve nicelik olarak gücünü tüm dünyaya ilan eden bir deniz gücü tesis edilmiştir. ATATÜRK hayata gözlerini yumduğunda, arkasında gurur duyacağı bir Türk Deniz Kuvvetleri bırakmıştır.


Bu itibarla; ulu önder Mustafa Kemal ATATÜRK’ün öngörüsü ile ileride yaşanabilecek gelişmelere göre donanmanın önemine parmak basması sayesinde günümüz donanmanın temelleri atılmıştır. Bununla birlikte Atatürk hayattayken donanmanın modernizasyonu ile ilgili gerekli adımlar atılmaya başlanmış ve İtalya ile Hollanda’ya çeşitli siparişler verilmiştir. Donanmanın modernizasyonu Atatürk’ün vefatından sonrada devam ettirilmeye çalışılmış, ama dünya siyasetinde artan gerginlikler ve 2. Dünya savaşının patlak vermesi neticesinde; bu gelişim uzun süre durmuştur. Dünya savaşı sonrası donanma ise Amerikan eksenine girilerek hibe edilen gemilerle yoluna devam etmiştir.

Ancak burada değinmeden geçemeyeceğim bir mesele var. Ulus olarak Atatürk’ü sevdiğimiz ve onu kalbimizde yaşattığımız aşikar. (Atatürk’ü sevmeyen bir insan tahayyül dahi edemiyorum. Çünkü Atatürk’ü sevmeyen insan ülkesini sevmiyor demektir. Ülkesini sevmeyen insan ise her daim ihanete hazır haldedir.) Ama biz ülke ve millet olarak nedense Atatürk’ün sevdiği, ilgi duyduğu ve önem verdiği şeylere ya sahip çıkmamışız yada gerekli özeni göstermemişiz. Bu sözlerimin açılımını bu yazıyla bağlantısı olan iki örnekle yapmak istiyorum. İlk olarak Atatürk hayattayken ziyaret ettiği ve hem dış politika hem de donanmanın gücünü simgeleyen Yavuz Zırhlısına gerekli ehemmiyetin verilmesi konusundaki sözlerine rağmen 1950 senesine kadar donanmanın sancak gemisi görevini icra etmiş bu gazi gemi sökülerek yok edilmiştir. Yavuz zırhlısı ile ilgili yazıda belirttiğim üzere diğer devletler bu kadar önemli görevler üstlenmiş gemilerini müze yaparken biz tarihin tozlu sayfalarının arasına yollamayı seçtik. Her şeyden önce Yavuz Zırhlısı tarihi tanıklık yapmasından ve aldığı muharebe yaralarından ziyade ulu önder Mustafa Kemal ATATÜRK’ün naaşını taşıması müsebbibiyle muhafaza edilmeyi fazlasıyla hakketmişti. İkinci olarak Atatürk’ün çok sevdiği ve sağlık sorunlarına rağmen yaşamının son günlerini geçirdiği Savarona yatının yakın zamana kadar bir armatöre kiralanmış olması çok elem verici bir gelişmeydi. Bu kadar sembolik öneme sahip bir geminin bırakın kiralanmasını, tüm bakımlarının yapılarak bir müze haline getirilmesi gerekirken biz yine Atatürk’ün bu kadar sevdiği bir gemiye sahip bile çıkamamışız. Burada örneklerini vererek asıl anlatmak istediğim konu ‘’Atatrük’ü sevmek yetmiyor’’ biz onun sevdiği, hürmet ettiği veya bize emanet ettiği şeylere sahip çıkmamız gerekiyor. Yoksa söz ile herkes sevgisini dile getirir. Amma ve lakin iş icraata gelince maalesef biz ulus olarak tamamen sınıfta kalmış durumdayız. Bu yazı özelinde ne Yavuz’a, ne Savarona’ya, ne de Zafer muhribine sahip çıkamayıp yok edilmesine müsaade ettiysek bu sadece yöneticilerin değil, hepimizin suçudur…



Son olarak siz saygıdeğer okuyucular ile bir hayalimi paylaşmak istiyorum. Çoğunuzun bildiği üzere Donanma Komutanlığı milli bayramlarda donanma envanterinde bulunan modern gemileri çeşitli şehirlerin limanlarına ziyaretler düzenleyerek, halkın o gün gemileri ziyaret etmesini sağlamaktadır. Günümüzde Yavuz Zırhlısı, Zafer Muhribi, Doğan ve Martı Hücumbotları sapasağlam müze olarak korunuyor olsaydı ne güzel olurdu değil mi? Eğer bu gemiler sağlam olsaydı her 10 Kasım’da Yavuz Zırhlısı Haydarpaşa limanına gelerek demirleyebilir ve Beşiktaş iskele veya Dolmabahçe Sarayı’nın iskelesine yanaşacak olan Zafer Muhribi, Doğan ve Martı Hücumbotlarına binen halk Atatürk’ün naaşının o gün izlediği yol ile Yavuz Zırhlısına ulaşarak dolaşabilirdi. Yavuz Zırhlısında gerçekleştirilecek bu ziyaret ile tarihin o kokusunu içine çekerek yapılacak bir ziyaretin hazzını hayal bile edemiyorum. Bu etkinlik sadece İstanbul özelinde değil; uygun limana sahip tüm şehirlerde de gerçekleştirilebilirdi.


Tabi ki bu sözlerim maalesef hayalden öteye gidemeyecek.

0 Yorumlar