Bir Alman Subayın Gözünden Kafkas Cephesi
Birinci Dünya
Savaşı’nda, Türk Kafkas Cephesi’nde cereyan eden tüm olaylara tek taraflı ve
sadece kendi penceremizden bakmışızdır. Ancak bu cephedeki olaylara farklı bir
açıdan bakmak gerektiğine inanıyorum. Bahsettiğim bu farklı pencere sayesinde
Kafkas cephesinde gerçekleşen olayların oluşu, gelişimi ve sonucunu bize farklı
bir açıdan bakarak ders çıkartmamızı sağlayacaktır. Bu farklı bakış açısı ve
dışardan göz ise savaşın başlangıcından Brest-Litovsk Anlaşması’na kadar Kafkas
Cephesinde, 3. Ordunun kurmay başkanlığında bulunan Alman Subay Yarbay Felix
Güze yabancı bir subayın gözünden cephede gerçekleşen tüm olayları bizlere
detaylarıyla çok güzel anlatılmıştır.
Hiçbir Alman Subayı Yarbay
Felix Güze kadar uzun bir süre bu cephede kalmadığı için olayların oluşu,
gelişimi ve sonucunu kendi tecrübeleriyle bizlere aktarmış ve Kafkas cephesinde
yaşanan olayları görevinin son bulduğu Brest-Litovsk anlaşmasına kadar
aktarmıştır. Burada önemli olan yabancı bir subayın Kafkas cephesinde görevi esnasında
yaşadıklarından ziyade yabancı bir subayın gözlemleriyle Türk ordusunun durumu,
kuvveti, konumsal yerleşimi, avantajı, dezavantajı, hataları, Türk-Rus
muharebesinin gelişimi ve sonucuna değinmesi olarak değerlendirmenizi tavsiye
ediyorum. Her sene çeşitli etkinliklerle anılan “Sarıkamış faciasını” da
içinde bulunduran bu cephede yaşananları başka bir bakış açısıyla okuduğunuzda Bu
cephede savaş öncesi ve savaş sırasında halkımızın ve ordumuzun ne kadar fedakârlık
gösterdiğini birde yabancı bir subayın gözünden bir kez daha şahit oluyoruz. Yukarıda
zikrettiğim üzere Alman Subay Yarbay Felix Güze Kafkas Cephesinde seferberlik
ilanı ve ordunun ikmal ve lojistik imkanlarını durumunu göreve başladığı ilk
andan itibaren gözlemlemiş, savaş sırasında ordunun beyin takımı içerisinde bir
kurmay subay olarak görev yapmış, Türk ordusunun nasıl yönetildiğini görmüş, Türk
ordusunun Alman ekolünde teşkilatlandırılmasına rağmen avantaj ile
dezavantajlarını değerlendirmiş, bunun sonucu olarak Kafkas cephesinde
Türklerin neden hezimet yaşadığını kurmay olan bir Alman subayın gözünden 1940 yılında
basılan “Birinci Dünya Savaşı’nda Kafkas Cephesi’ndeki Muharebeler” (Die Kaukasusfront
im Weltkrieg: Bis zum Frieden von Brest, Leipzig, 1940) adlı kitap ile savaş
sonrası bir eser haline getirmiştir Bu eseri ise Genelkurmay ATASE Daire
Başkanlığı tarafından aynı isimle bizlere ulaştırılmıştır.
SAVAŞ ALANI VE
ORDUNUN İKMAL FAALİYETLERİ
Osmanlı devletinin
bünyesinde konserve fabrikaları bulunmaması iaşe işlerini önemli ölçüde
etkiliyordu. Bu eksikliklerden ötürü ülkede fasulye ve bamya
kurutuluyordu. Buğdaydan bir çeşit bulgur yapılıyordu. Kasaplık
hayvanların birliklerde kesilmesi kuraldı. Bulgur ve pirinçten yemek yapılırdı.
Pirinç, bulgur ve kuru sebzeler konserve yerine geçiyordu. Etten de kavurma
yapılıyordu. Kavurma yağda pişirilmiş olduğu hâlde tenekelerde muhafaza
ediliyordu. Osmanlı devletinde teneke yapacak fabrika bulunmamasından dolayı,
bu iş için Bakü’den gelen gaz tenekelerinden yararlanılıyordu. Bu tenekeler
sınırlı sayıda olduğu için istenilen miktarda kavurma yapılamıyordu. Bu
bölgede ne demiryolları ne de otomobil vardı. Erzak nakliyatını hayvan
kuvvetiyle yapmak mecburiyeti vardı. Ağırlıklar, cephane kolları ve katarların
büyük kısmı yük hayvanlarından oluşturulmuştu. Bu işler için kullanılabilecek
canlı araçlar at, katır, öküz, manda, eşek
ve deve idi. Bu hayvanlar memlekette oldukça fazlaydı. Arap atları çok
uzaklardan, ovalık bölgeden sağlanıyordu. Bunlar dağlık arazide de iyi hareket
ediyorlardı. Bu bölgede bulunabilen atlar, küçük dağlık araziye alışkın katır,
Sivas atları ve karışık atlardı. Atlara yem olarak arpa verilirdi.
Doğulular kendi hayvanına çok kötü bakarlar. Atlar çok erken, genellikle iki
yaşında kullanılmaya başlanır. Bu yüzden birçok hayvan telef olur. Geride
kalanlar tam manasıyla dayanıklı, cefakâr ve bakımın kötülüğüne rağmen çok
kabiliyetli olurlar.
Bölgedeki öküz, Alman
öküzlerinden daha küçüktür. Öküz ve mandalar biraz tembeldir. Ağır ağır iş
görürler. İran’dan gelen develer kışa çok dayanıklıdır ve ağır yükleri de
taşıyabilirler. Fakat bunlar da çok iştahlıdır.
Aslında iyi durumda
olmayan yollarda, çok miktarda işleyen yük hayvanları ve kağnı arabaları
yolları bir kat daha bozuyordu. Basit şekilde imal edilmiş olan kağnı
arabalarının tekerlekleri incedir. Bu ince tekerlekler yolları âdeta bıçak gibi
kesiyor ve harap ediyordu. Fakat bu bölgede de bu cins arabalara çok gereksinim
vardır. En çetin arazide bile hareket edebilirler. Yürüyüşleri çok ağırdır,
fakat en dik meyilli yolları bile bir hamlede aşabilirler. Kağnı arabaları
yüksek değildir. Yükleri devrilse bile büyük yük hayvanlarından devrilen yükler
kadar zarar görmezler. İkmal işleri için çok miktarda canlı araçlara ihtiyaç
vardı. Canlı araçlar diğer teknik vasıtalara göre daha yavaş hareket ediyordu.
Bölgede iaşe ve nakil
aracı kaynakları çok fazlaydı. Bu kaynakların tahmini olarak bile sayıca
tahmini mümkün değildi. Kaynakların sağlıklı olarak tespit edilmesine birkaç
defa teşebbüs edilmesine rağmen, halkın önemsiz sebeplerle zorluk çıkarması
tespit işinin daima sonuçsuz kalmasına sebep oluyordu.
Mahallî kaynaklardan
tedarik edilmesi mümkün malzeme ile ihtiyacı temin edebilmek için orduya tahsis
edilen bölge yeterli olacak mıydı? Almanya’da memleketin bir kısmı, bir
orduya tahsis edilir. Ordu, insan, hayvan, iaşe maddeleri ve diğer
ihtiyaçlarını bu bölgeden sağlar.
3. Orduya ayrılan bölge
başlangıçta Sivas’a kadar uzuyordu. Daha sonra Sivas ili de ordu
bölgesine dâhil edildi. Ordu ihtiyacını ikmal etmek için barış zamanında
hiçbir hazırlık yapılmamıştı. Alman Islah Heyeti Türkiye’ye yeni gelmişti.
Bu heyetin faaliyeti henüz memlekette etkisini göstermeye başlamamıştı. Memurları
yerlerinde bırakmak en uygunuydu. Başlangıçta birlikler bulundukları
bölgelerden besleniyorlardı. Sahildeki birlikler Trabzon vilayetinden,
ordunun büyük kısmı da Erzurum vilayetinden iaşe ediliyordu. Daha
seferberlik sırasında Erzurum’un faal ve güçlü valisi Tahsin Bey, orduya
gerekli olan her türlü malzemeyi hazırlamış ve ordu emrine vermişti. Bu
malzeme Erzurum’da orduya teslim ediliyordu. Karargâhı Erzurum’da olan 3.
Ordu Lojistik ve İkmal Komutanlığı bunları teslim alıyordu. Nakliye araçları
orduya yavaş yavaş katılıyordu. İkmal işleri için nakliye araçları ne kadar
önemliyse, ikmal yolları da aynı derecede önemliydi. Ordu bölgesinde amele
taburlarının teşkil edilmesinden sonra ikmal yollarına göre yol inşasına
başlandı.
Hayvan kaynakları
zengindi. Çok miktarda yün ve deri bulmak mümkün oluyordu. Erzincan’daki küçük
bir yün kumaş işleyen (şayak) fabrikadan başka fabrika yoktu. Bölgeden
sağlanan malzeme ya el ile ya da evlerdeki mevcut tezgâhlarda yapılmıştı.
Bunlarda ilkel şekildeydi. İmalat çok yavaş ilerliyordu. Yapılan malzeme çok
dayanmıyordu. Alınan hasılat, ihtiyaç ve kullanılan işçi kuvvetine denk değildi.
Sivas’ta kılıç
yapılıyordu. Ateşli silahlar, cephane, teknik malzeme, sıhhiye malzemesi gibi
teknik ve ince sanat işi olan malzemenin dışarıdan ordu harekat bölgesine sevk
edilmesi gerekiyordu. Ham malzeme olarak bölgede bol miktarda kalay ve bakır
vardı. Bununla birlikte buralarda gezen seyyahlar iyi bir pazar yerini
gördükleri zaman, buradaki bakır malzemeyi kullanmaktan kendilerini
alıkoyamazlar. Ordu bölgesindeki maden ocakları da artık işlemiyordu. Ordunun
menzil yollarına çok iş düşüyordu. Bu işler arasında İstanbul’dan gönderilen
malzeme ile ordu bölgesinden tedarik ve sevk edilecek malzemeyi birbirinden
ayırmak gerekir. Barış zamanında İstanbul’dan Sivas’a ya da Erzurum’a karadan
gitmek hiç düşünülmezdi. İnsanlar nakliye eşyaları gibi deniz yolu ile Samsun
veya Trabzon’a kadar deniz araçlarıyla gidiyorlardı. Seferberlik sırasında da
İstanbul nakliyatı, deniz araçlarıyla Trabzon’a nakledilir, buradan da
hayvanlarla iç kısımlara gönderilirdi. Trabzon’dan Cevizli’ye kadar küçük
buharlı trenlerin işlediği (dekovil) hat yapılmıştı.
Goeben ve Breslau
zırhlıları İstanbul’a geldikten sonra, Türkler deniz nakliyatına devam etmek
için kendilerini yeteri kadar kuvvetli görüyorlardı. Goeben zırhlısı bir
mayına çarparak hasara uğradıktan sonra deniz nakliyatının önemi kalmadı. (bkz. Yavuz Zırhlısı) Bunun
üzerine Başkomutanlık Anadolu’da bir kara menzil yolu kurmayı düşündü. Suriye,
Irak, Kafkas cephelerindeki ordulara İstanbul’dan gönderilecek her türlü savaş
malzemesi tek hatlı Anadolu demiryolu ile sevk olunuyordu! Bu nedenle Türkiye
için savaş icrası çok zor oluyordu. Anadolu demiryolundan bir şube hattı Ankara’ya
kadar gidiyordu. Bu hattın Ankara’dan sonra Sivas’a kadar uzatılması savaştan önce
kararlaştırılmıştı. Bu kısımda araziden kaynaklanan zorluklar çok fazlaydı.
Türkiye’nin elindeki işçi kuvvetlerini, kendisi için daha önemli olan Bağdat hattının
geçtiği Toros Dağları’ndaki demiryolu kısmına tahsis etmeye ihtiyacı vardı.
Ankara - Sivas hattının inşasını daha sonraya bırakmak zorunluydu. Ankara -
Sivas arasındaki arabaların hareketine uygun bir yol yoktu. Aynı arazi
zorluklarından dolayı bu kısımda arabaların işleyebileceği bir yol inşasına
imkân yoktu. Bu durum Ankara demiryolu nakliyatından vazgeçmeyi gerektiriyordu.
Menzil yolu olarak Toros’un kuzeyindeki Anadolu demiryolunun son
istasyonlarından biri olan Ulukışla’dan itibaren Kayseri - Sivas - Suşehri -
Erzincan - Erzurum hattı kabul edildi.
Bu hatta Ulukışla’dan
Sivas’a kadar olan kısımda mevcut araziden kaynaklanan güçlükler, Ankara -
Sivas arasındaki güçlüklere göre daha azdı. Bu menzil hattının uzunluğu
yaklaşık 900 kilometreydi. Bu hatta da yapılacak iş ve teşkilat çok
muntazamdı. Sivas - Erzurum arasındaki kısımda da araziden kaynaklanan her
türlü zorluk vardı. Bu çetin yerlerin etrafında dolaşarak gitmeye imkân yoktu.
Her türlü zorluğa rağmen bu menzil hattı 1915 yılının başında işletilebildi. Bu
uzun hatta kullanmak için çok miktarda hayvan lazımdı. Kullanılan hayvanın
çokluğuna oranla nakledilebilen malzeme miktarı çok değildi. Menzil hattında
devamlı ve çok miktarda nakliyat yapılacaktı. Bununla birlikte nakliyat
kapasitesi ile nakliyat sırasındaki emniyet ve düzen yavaş yavaş artırılabildi.
Yolun bazı yerlerini yeniden yaptırmak ve çok miktarda köprü inşa ettirmek
gerekmişti. Birkaç amele taburu bu işleri yapıyordu. Hattın geneli Türklerin
büyük gücünü gösteren bir eserdi. Bu menzil hattı 1915 ilkbaharında o
zamanki ordu komutanının bireysel girişimi üzerine 3. Ordu emrine verildi.
Herhangi bir bölgede
hangi işe girildiyse bu iş bir makine gibi başlangıçta ağır ağır işlemeye
başlamıştır. Yapılan işlerde alınan ilk hasılattan memnun olmak lazımdır. Yavaş
yavaş ortaya çıkan düzelmenin her tarafta etkisini çabuk gösterdiğini ve savaşın
devamı sırasında bu konudaki mesai ve faaliyetin devam edebileceğini itiraf etmek
gerekir. Fakat bu çalışmanın karşılığı layık olduğu derecede çok artırılamamıştır.
SEFERBERLİK İLANI
Türkiye savaşa
katılmadan önce 2 Ağustos 1914’te seferberlik ilan etti. 3. Ordu kuruluşuna
dâhil olan nizamiye birlikleri başlangıçta çok azdı. Ekim ayına kadar ordunun
kuvveti iki kolordu ve bir tümene ulaştı. Ordu emrinde ayrıca bir nizamiye
ve dört buçuk kadar ihtiyat süvari tümeni, hudut jandarma birlikleri vardı. 3.
Ordu emrindeki birlikler hakkında biraz bilgi vermeyi faydalı görüyorum.
9. Kolordu; 17., 28., 29.
Nizamiye Tümenleri ile 2. Nizamiye Süvari Tümeninden kuruluydu. Bu birlikler
barışta Trabzon, Erzurum, Erzincan bölgesinde bulunuyordu.
Kolordu denize yakın bulunmak ve ordu mıntıkasında tek şose olan Erzurum -
Trabzon yolundan yararlanmak gibi avantajlara sahipti. Bölgedeki birlikler bir
dereceye kadar iyi teçhiz edilmiş, düzenli bir şekilde seferber hâle getirilmiş
ve seferî kadrolarını hemen hemen ikmal etmişlerdi.
11. Kolordunun (18., 33.,
34. Tümenler) barıştaki bölgesi Malatya - Harput - Van’dı.
Kolordunun durumu çok kötüydü. İyi yollardan uzakta yer alıyordu. Elbise ve
teçhizatı eksikti. İkmal erleri ve bölge halkının bir bölümü davete iştirak
etmiyorlardı. Hükûmetin otoritesi bölgenin dağlık yerlerine nüfuz edemiyordu.
37. Piyade Tümeni Bağdat’tan
geliyordu. Bu tümen çok zayıf, teçhizatı kötü, eğitimi ve emniyet tedbirleri
yetersizdi. Ordu teşkilatı yeni ekole (Alman) uygundu. Kolordular üçer tümenli,
tümenler üçer piyade alaylı, alaylar üçer taburluydu (37. Tümenin alayları
ikişer taburlu). Ayrıca tümenlerde birer de topçu alayı vardı. Topçu
alaylarının kuvvetleri farklıydı. Topçu alayları iki - üç sahra veya dağ topçu
taburundan oluşmuştu. Topçu taburları iki üç bataryalıydı. Orduda makineli
tüfek teşkilatı çok zayıftı. Savaşın başlangıcında her piyade alayında bir
makineli tüfek bölüğü yoktu. Savaşın devamı sırasında makineli tüfek teşkilatı
da artırıldı.
Rus tümenleri dörder
alaylı, alaylar dörder taburluydu. Bu durumda Rus tümenleri ve piyade alayları Türklerinkinden
daha kuvvetliydi. Rus Kolordusu iki tümenli olmasına rağmen Türk Kolordusundan
daha kuvvetliydi. Türk Nizamiye Süvari Tümeni dört alaylıydı. Alayların mevcudu yetersizdi.
Fakat Tümenin başında oldukça otoriter olan Albay Yusuf İzzet Bey vardı.
(Yozgat milletvekiliyken vefat eden Yusuf İzzet Paşa).
Albay Yusuf İzzet Bey |
İhtiyat süvari tümenleri
bölge halkından oluşmuştur. Bu tümenlerde herkes kendi hayvanını temin
ediyordu. Bu birlikleri oluşturan personel çobanlık ve eşkıyalık yapıyordu.
Hükûmetin bunlar üzerindeki otoritesi azdı. Bu personeli orduya yararlı bir unsur
hâline getirmek için Sultan Abdulhamit zamanında düzenli olmayan süvari
teşkilatı yapılmış, teşkilata tâbi olanlara Hamidiye (Hamidiye Alayları)
veya Aşiret ismi verilmişti.
Aşiret / Hamidiye Alayı |
İhtiyat süvari tümenleri
Erzurum ve Urfa arasındaki bölgeden bitkin bir hâlde savaş
alanına gelmişlerdi. Harekâtın başlangıcında mevcutları yaklaşık 20.000
kişiye ulaşmıştı. Teşkilatları dört ihtiyat süvari tümeni ve bir tugaydan
ibaretti. Aslında bu birliklerin düşman karşısında hiçbir etkileri yoktu.
Bununla beraber bu aşiretlerin dışardan görünümlerinden bahsetmek gerekir.
Bunlar eski ve yeni modelde alacalı üniformalar giymişlerdi. Savaştan önce
Erzurum’da yöresel elbiselerin alışverişi çok hararetli oluyordu. Bölge
halkının elbiseleri çok şatafatlıydı: Çapula (terlik), uzun pantolon, alacalı
gömlek, gömlek üzerinde keçi derisinden yapılmış yakası açık ve kolsuz ceket, derinin
tüylü tarafı dışa doğru alacalı kemer, saf beyaz keçeden yapılmış serpuş, ve
efsanevi savaş kılıcı.
Erzurum'da Yöresel Kıyafetlerle Donanmış Bir Asker |
Ordu emrinde bir de
düzenli teşkilata sahip, iyi eğitim öğretim görmüş jandarma birlikleri vardı.
Bu jandarmalardan seyyar jandarma ismini taşıyanlar (çoğunlukla atlıdır)
nizamiye birlikleri gibi kullanıldı. Büyük kısmı yaya olan jandarmalar da sabit
jandarma adı altında, memlekette, emniyet ve asayişin korunmasıyla görevlendirilerek
memleket içinde bırakıldı. Eşkıya sebebiyle sabit jandarmaların yerlerinde
bırakılması gerekliydi. Maalesef 1914 - 1915 kış muharebelerinde çok zayiat
verildiği için sabit jandarmaların bir kısmının da seyyar orduya çağrılması zorunluluğu
doğmuştu. Bir kere elden çıkmış olan bu kıymetli birlikler cephede hızla eridi.
Eşkıyalık ve isyanlara karşı içeride kuvvete ihtiyaç duyuluyordu. Yeni jandarma
birlikleri kurulmasına teşebbüs edildi, fakat bu birlikler eskilerinin yerini
tutamıyordu. İçeride düzen ve emniyetin korunması için çoğunlukla cepheden
kuvvet almak gerekiyordu. Birliklerde seferberlik hazırlıkları “Alman
usulüne” göre yapılmıştı. İkmal erlerinin toplanması ve celbi çok ağır
oluyordu. Çünkü bunlar uzak mesafelerden yaya yürüyüşüyle geliyorlardı. Bazı
yerlerde Alman usulüne göre yapılmış olan hazırlıkların bu kez de çok eksik
olduğu ortaya çıkmıştı. Bununla beraber işler doğal akışını almıştı. Ordu,
elbise, silah ve teçhizat itibarıyla çağdaş bir şekilde donatılmıştı. Fakat
mevcut olanlar nicelik açısından azdı. Bunların ikmali ya zor oluyor ya da hiç mümkün
olmuyordu. Askerin üniforması hâkîydi. Bu da az miktardaydı. Avrupa’dan getirilen
malzemenin çoğunu İstanbul’a yakın olan birlikler alıyordu. Kafkas Cephesi’ne
gönderilenler de çok zaman sonra gelebiliyordu. Ordu bölgesinde ise imalat az
yapılabiliyordu.
Bu sebeple memleket
içinde elbise namına ele ne geçtiyse bunlardan yararlanıldı. Fakat yine de
hedefe tamamen ulaşılamamıştı. Bazı birlikler alacalı bulacalı bir manzara arz
ediyorlardı. Teçhizat ikmali çok geriydi.
Silah hususunda da ilk
ihtiyaçtan fazla yedekleme yapılmamıştı. Mevcut silahlar da 71/84 ve daha eski
sistemde silahlardı. Türkler silah hususunda idareli hareket edememişlerdi.
Köylüler savaşa katılmak veya gönüllü birlikler teşkil etmek için devamlı silah
istiyorlardı. Her iki maksada yönelik olarak istekli olanlara bir şekilde tüfek
veriliyordu. Halk eski modelde verilen tüfekleri çoğunlukla üzülerek geri veriyordu
ve kendilerinin atış kabiliyetlerinin mükemmel olduğunu iddia ederek, modern
silah kullanabileceklerini ve ancak bunlarla iyi iş görebileceklerini ileri sürüyorlardı.
Gerçekten de yerli halk bazı yerlerde muharebeye katıldı. Fakat genel itibarıyla
bunların orduya faydaları verilen kıymetli malzeme ile kıyaslanamazdı. Birçok
yerde bölge halkının bir kısmının muharebeye katılma arzusu, askerî hizmetten
kurtulmak ve silah almak için bir vesileydi. Bunlar aldıkları tüfekleri Ruslara
karşı hiç kullanmadılar, aksine eşkıyalıkta ve hatta kendi halkına karşı bile
kullandılar. Gönüllü birlikleri oluşturmak için verilen izinde, ilk bakışta
çok aşırıya gidildiği zannedilirse de konu Avrupa’daki şartlara göre düşünülmemelidir.
Orduya katılması mümkün olmayan kuvvetleri, bu teşkilat ile orduya almak mümkün
olmuştur. Bu konuda halk, kendi arzularıyla para ve malzeme konusunda büyük fedakârlıklar
göstermiştir. Hesap açısından düşünürsek, bu durum kuvvet israfı zannedilir;
fakat israf zannedilen konular bazen meşru bir durum alır.
Schneider Sahra Topu (1915) |
Topçulukta, katırlar
tarafından taşınan dağ topları en önemli malzeme sayılır. Schneider ve Krupp
fabrikaları ürünlerinden son sistem toplar vardı. Ruslar, savaşın ikinci
yılında, cepheye menzili daha uzun toplar getirdiler. Buna karşılık 1916 yılı
sonlarında Türk ordusunda da daha ağır ve uzun menzilli Avusturya dağ topları
(ıskada dağ topları) bulunduruldu. Krupp fabrikasının son sistem sahra topları
da orduya alınmıştı. Ağır sahra obüsleri Kafkas Cephesi’ne ancak 1916’da ve çok
az miktarda verilebildi. Zamanın yeterli olduğu yerlerde gerek sahra ve gerekse
obüs toplarını en çetin noktalara çıkarmak mümkün oluyordu. Zaman yeterli
olmazsa bu topların kullanımı sınırlı sahalara veriliyordu.
Savaşın yeni
icatlarından “el bombaları” bu cepheye 1915’te, bomba topu (piyade
havanı) da 1916’da gelmişti. Alev makineleri ve gaz mermileri bu cephede
kullanılmamıştır.
Cepheye gelince; piyade
için bir dereceye kadar yeterli miktarda cephane mevcuttu. Fakat topçu
cephanesi diğerlerine oranla azdı. Münferit mühimmat depoları memleket içinde
uzak yerlere dağıtılmıştı. Daha savaşın başından itibaren çeşitli sınıfların
cephane ikmali çok karışmıştı. Bu karışıklık uzun süre devam etti ve çok
miktarda nakliye aracı boşa gitti. Anadolu’da cephane imal edilemiyordu.
Mühimmat ya İstanbul’dan ya da İstanbul yoluyla Avrupa’dan geliyordu. Bu
nedenle cephane ikmal durumu çok kötüydü.
Muhabere teşkilatı da başlangıçta
iyi değildi. Telsiz ve telefon malzemesi ile bunları kullanabilecek personel
sayısı çok azdı. Personelin yetiştirilmesi için acil tedbir alındı. Fakat bu
tedbirler çok yavaş sonuç veriyordu. Bu bölgede telgraf ve telefon hatları da
çok azdı. Bu hatlara verilen işler mevcut kapasitelerinin çok üzerindeydi.
Türkçe yazıların telgraf haberleşmesine çok elverişli olmadığını da mevcut
zorluklara ilave etmek gerekir. Bununla beraber harekât bölgesinde başlangıçtan
itibaren çoğunlukla atlıları ve emir subayları kullanmak gerekiyordu. Ordu
ile Başkomutanlık arasındaki irtibat, başlangıçtan beri iyi işliyordu.
Telgrafla irtibatta özel bir sistem olan telgraf başında konuşma usulü
kullanılıyordu. Bu usulde bir görüşme, genel hatların belirli bir zaman için kapatılmasını
gerektiriyordu. Telgraf başında görüşen iki makam birbirlerine telgraf yazıyorlardı.
Bu usul, bir dereceye kadar telefonla görüşmenin yerini tutuyordu. İstanbul’dan
Erzurum’a posta mektupları yaklaşık üç haftada gelebiliyordu.
İaşe ve sıhhiye işleri
başlangıçtan beri çok büyük zorluklarla yapılabiliyordu. Ordu levazım müdürü,
lojistik ve ikmal komutanı ve ordu başhekiminin bu memuriyetleri güçlükle kabul
etmeleri kayda değerdir. Bölgedeki iaşe maddelerinin miktarı hakkında birliklerde
de başlangıçta yeterli bilgi yoktu. Erlerin bakım durumu, çoğu komutanlar için
hemen hemen yeni bir şeydi. Bu işlere ait en basit usulleri bile çoğunluğun
öğrenmesi lazımdı. Mesela bir komutanın emri altında bulunan birliklerden
birinde haftalarca, diğerinde günlerce idare edecek iaşe maddeleri bulunmasına rağmen,
komutan bu iki birlikte mevcut olan erzakı denkleştirmeyi düşünmüyordu. Diğer
bir zorluk da halkın karakterinden kaynaklanıyordu. Doğulu bir taraftan
icraata girişmeden şikâyet ve feryat etmeye, diğer taraftan kendisine soru
soran makamın hoşuna gidecek tarzda nezaketle cevap vermeye eğilimlidir.
Birlikler kendiliklerinden çare bulabilecekleri işler hakkında şikâyet eder
dururlar. Mesela toplu birliklere iyi iaşe edilip edilmedikleri sorulduğunda,
hepsi de iyi iaşe edildiklerini ifade etmelerine rağmen, arkadan bazıları “nezaketen
bu şekilde cevap verilmiştir” diye konuşurlar. Gerçekte ise birliğe
hiçbir şey verilmemiştir. Bu nedenle burada iaşe durumu hakkında sağlıklı
bir fikir edinmek kolay olmuyordu. Sıhhiye işleri de aynı durumdaydı. Sıhhiye
malzemesi çok azdı. İlaç ve aletler Avrupa’dan geliyordu, yatak ve hastane
malzemesi de yavaş yavaş bölgeden temin ediliyordu. Bu konuda barış zamanında
hiçbir hazırlık yapılmadığı için ordu hemen hemen yokluk içinde işe başlamıştı.
Doktorların sayısı ve mevcut olanların mesleki bilgileri yeterli değildi. Birliklerde
sıhhiye işlerinden anlayan kişilerin sayısı azdı. Doğulular vücutlarını ve iç çamaşırlarını
çok yıkarlardı. Fakat bölgede yeteri kadar çamaşır bulunmuyordu. Hijyen
açısından elbise ve diğer malzemenin temizlettirilmesinin lüzum ve önemini
takdir etmiyorlardı. Her şeyden önce tuvaletleri çok küçük yapıyorlardı. Erler,
tuvalet ihtiyaçları için en kolay neresi ise oraya gitmeyi tercih ediyorlar ve
çoğunlukla su yakınına gidiyorlardı. Çünkü abdest bozduktan sonra
yıkanılmasını Kur’an emrediyordu. Bu sebepledir ki su kaynakları temiz
tutulamıyordu.
1/200.000 Ölçeğinde Erzurum Bölgesini Gösteren Türk Genelkurmayı'nın Çıkarmış Olduğu Harita |
Harita olarak elde Türk
Genelkurmayının çıkarmış olduğu 1/200.000 ölçeğindeki harita bulunuyordu.
Bu haritalar Karadeniz sahilinden Van Gölü’ne ve batıya doğru da Sivas’a kadar
yapılmıştı. Haritalar iyiydi ve araziye tamamen uyuyordu. Yalnız yollar araziye
çok uymuyordu. Zira yollar gerçekte ayak ve araba izlerinden oluşmuştu ve bu
izler sık sık değişiyordu. Haritalardan sırtların tırmanma kapasitesi
anlaşılamıyordu. Harita üzerinde kayalıkları gösteren işaretler de yoktu. Bu
nedenle yerli kılavuzlar almadan yola çıkmak ve herhangi bir yere tırmanmak
mümkün olamıyordu.
Arazi üzerinde sürekli
olarak büyük çaplı keşifler yapılması zorunluydu. Bu durum, çok zaman ve kuvvet
harcanmasını gerektiriyordu. Yapılan keşif sonuçlarında, halk tarafından
geçilmez arazi denilen arazi parçalarının geçilebilir olduğu hakkındaki eski
tecrübe burada bir kez daha doğrulandı. Türkçe haritadan başka İngilizler
tarafından yapılan ve bölgeyi gösteren harita ile Almanca Kiepert haritaları’da
iyiydi. Fakat her ikisinin de ölçekleri çok küçüktü. Bunlar genel itibarıyla
daha çok seyahat yollarını gösteriyordu. Bununla birlikte kısmen sağlıklı ve doğruydu.
Kiepert Haritası (Doğu Anadolu Bölgesi) |
Rus arazisi hakkında, az
miktarda Rusça harita vardı. Mevcut Türkçe haritalar da azdı. Bu haritaları da
ihtiyatlı kullanmak gerekiyordu. Avrupa’da olduğu gibi her şeyi harita hâlinde
resmetmek mümkün değildi.
Orduda harekât alanını
tanıyan şahısların sayısı da çok azdı. Bizzat Türklerden çoğu kez şu şikâyeti
dinledim: “Biz memleketimizi tanımıyoruz.” Diyorlardı. Genellikle çetin, kışı uzun ve sert olan bu
bölgeye barışta kimse rağbet etmiyordu. Ben bile ancak seferberlik sırasında
hiç olmazsa Erzurum’un kuzeydoğusundaki sınır dağlarını bizzat keşfedebilirdim.
Başlangıçta çeşitli
makamlarda birçok ehliyetsiz adamların bulunmasına hayret edilmemelidir.
Abdülhamit zamanında fazla eğitim ve öğretim ile meşgul olan bir subay şüpheli
sayılırdı. Abdülhamit’in düşmesinden sonra da rütbe ve makam konularında siyasi
fikirler etkili oluyordu.
Birinci Dünya
Savaşı sırasında Enver Paşa ve
ordu komutanları savaşın başından beri ehliyetsiz kişileri tereddüt etmeden
ordudan uzaklaştırmaya teşebbüs ettiler. Bunda aşırıya kaçtıkları için bazı
vesilelerle Ordu Komutanlığını ölçülü hareket ettirmeye çalışıyordum. Çünkü bu
işlerde kişilerin ortalama kapasitelerini hesaba katmak lazımdı. Bu konuda
özellikle 1915 yazında çok kesin bir ilerleme gösterildi.
Seferberlik ilan
edildiği zaman 3. Ordu kurmay başkanlığına tayin edildim. O zaman bu orduda,
Alman subayı olarak yalnız ben bulunuyordum. Türklerle çalışmak çok güçtü.
Fakat başlangıçtan itibaren çok samimiyet ve güven ile karşılaştım. Siyasi ve
şahsi haberleşmeler hariç olmak üzere diğer her türlü ve önemli
haberleşmeler elimden geçti.
Subayların birçoğu, kendilerine
güvenmeden savaşa girdiler. Fakat Ordu Komutanı Hasan İzzet Paşa,
kendisine güveni tam, zinde, samimi bir kişiydi. Birlikle temas etmeyi çok
severdi. Doğuda dikkate değer görülen şekilde çekingen yaradılıştaydı. Çok sert
değildi. Daha sonra harekât devam ettiği sırada, sinirlerinin yeteri kadar
kuvvetli olmadığı da ortaya çıktı. Bazı durumlarda baş gösteren sürekli
belirsizliklere tahammül edemezdi. Bu durum birliğe karşı beslemekte olduğu
güven ve emniyeti azaltıyordu. Bu cephede muharebe eden birliklere, savaştan
önce Islah Heyetine mensup subaylar tarafından eğitim ve öğretim verilmemişti.
Binbaşı Von Berg ve ben 14 Ağustos 1914’ten itibaren Sivas’ta faaliyete
başlamıştık.
Hasan İzzet Paşa |
Öncelikle muharebeye
girmiş olan bu ordunun yaptığı işleri, örneğin Çanakkale’deki
birliklerin yaptıkları işlerle karşılaştırırken, yukarıda açıklanmış olan
konuların dikkate alınması gerekir. Islah Heyeti, Çanakkale’de muharebe eden
birliklerin eğitimlerine barışta başlamıştı ve bu birlikler ancak 1915 ilkbaharında
muharebeye girdiler. Bu durumda bazı birlikler bir sene kadar Alman eğitim
ve öğretimini gördüler.
Toplanma yürüyüşü
yapmayan birlikler de mevcut zamana göre eğitim öğretim, eksikliklerin
tamamlanması ve karargâhların mesailerinin düzenlenmesi ile meşgul oldular.
Ordu devamlı ilerliyor ve yükseliyordu. Avrupa’daki bir ordunun orada yaptığı
işleri ölçmek için kullanılan ölçüyü bu bölgedeki orduya uygularsak doğru bir
hüküm vermemiş oluruz.
Birçok eksikliklerine
rağmen ordu savaşın başlamasıyla kendi savaş sahasında, kendisine verilen
görevleri hasarsız şekilde yapmıştır. Zorluklar altında ve çok mesai sarf
ederek, ağır bir şekilde de olsa makine işletebilmiştir.
Düşman da süratli
hareket edemediğinden, ordu acele etmeden ve ihtiyatlı bir sevk ve idare ile
görevini yerine getirmeye muktedir bir alet hâline getirilmiştir. Çeşitli
birliklerin ateş altında yapabilecekleri işlerin derecesini şimdiden tahmin
etmek mümkün değildir. Bu ancak bizzat muharebede denenebilir. Bu açıdan,
düşmanla ilk çarpışma çok önemliydi.
BİRLİKLERİN
TOPLANMASI VE MUHAREBE SAHASININ DURUMU
1914 Yılı İtibarı ile Osmanlı Devleti'nin Doğu Sınırları |
Savaş henüz ilan
edilmemişti. Toplanma için uzun zaman vardı. Rusların barış zamanındaki
hazırlıklarına göre, savaşın başında üstün kuvvetlerle hemen Erzurum istikametinden
taarruza geçmeleri ihtimali vardı. Demiryolu Sarıkamış’a kadar işliyordu.
Sınıra kadar birçok şose yapılmıştı. Kafkas bölgesindeki Rus birliklerinin çoğu
daha barış zamanında seferber edilmişti. Savaş sahası Ruslar tarafından
barış zamanında çok iyi keşfettirilmişti. Türkiye sınır bölgesinde süvari
ve Kazaklardan başka üç kolordu daha vardı. Türkistan’dan iki kolordunun getirilmesi
hesap ediliyordu. Bu birliklerin bir kısmının Polonya savaş sahasına sevk
edilmesi de muhtemeldi.
Savaş ilanından sonra 3.
Ordu şu görevi almıştı: Ruslar savunmada kalırlarsa taarruz etmek, Ruslar
taarruza geçerlerse Türkiye arazisini ve tamamen Erzurum’u savunmak. Bu görevlendirme,
henüz açıklanmayan duruma uyuyordu. Bu görevi yerine getirmek için en önemli
rolü kuvvet durumu oynuyordu. Bu rol seferberlik sırasında farklı, harekât başladıktan
sonra farklıydı.
3. Ordu başlangıçta çok
zayıftı. Rusların üstün kuvvetle taarruz edeceklerini göz önüne alarak önce
savunmayı düşünmek gerekiyordu. Türkiye tarafındaki harekât sahasında Van
Gölü’nün güneyindeki arazi ile Karadeniz sahili yüksek ve sarp dağlarla çevrili
olduğu için buraları ikinci derecede savaş sahası saymak lazımdı. Buraların
akıbeti kesin sonuca bağlıydı.
Van Gölü ile sahil
dağları arasındaki sahada, Erzurum bütün bölgenin eksenini teşkil ediyordu.
Erzurum önemli bir ticaret merkezi, her türlü büyük yolların düğüm noktası ve
üç nehrin sınırlarına da yakındı. Fırat’ın kaynağı buranın kuzeyinden çıkar,
İran Körfezi’ne dökülür. Tortum Çayı Çoruh Nehri’ne karışarak Karadeniz’e, Aras
Nehri de Hazar Denizi’ne akar. Erzurum üzerine yürüyecek bir Rus ordusu için
takip edilecek en rahat ve uygun yol, demiryolunun bitiş yeri olan Sarıkamış
ve Aras Vadisi’nden geçiyordu. Erzurum’un kuzeyindeki Tortum ve Çoruh
nehirlerinin yatakları, o sahada çok yalçın kayalıklı dağlar meydana getirmiştir.
Bu dağlık arazide büyük
birliklerin harekâtı söz konusu olamazdı. Bununla birlikte Erzurum’dan, Tortum
Nehri’nin yukarısından ve Sivridağ üzerinden Oltu’ya doğru giden birçok dağ
yolu mevcuttur. Oltu’da Rus şosesi başlıyor. Oltu, Rus sınırının Erzurum’a en
yakın olan noktasını teşkil ediyor. Bununla birlikte bu istikametten
Rusların ileri harekâtı hesap edilmişti.
Daha güneyde, Van Gölü
ile Aras Vadisi arasındaki saha da Ruslar için uygun değildi. Aras Vadisi’nin
kuzeyindeki sınır, harekâta uygun arazi olarak kabul edilmiştir. Ancak Aras’ın
güneyindeki sınır kısmı, Velibaba Boğazı’ndan itibaren Ağrı Dağı’na kadar olan
arazi ile Ağrı Dağı hattının yukarısı harekâta uygun değildi. Bu bölgeden
yapılacak Rus taarruzu bu sarp tepelerden yönlendirilecekti ve bu taarruz
ilerledikçe, Aras Vadisi’nden başlayacak bir taarruza göre demiryolundan çok
daha uzak kalınacaktı.
Tebriz kervan yolu,
Eleşkirt Vadisi’nden geçerek Velibaba – Köprüköy üzerinden Erzurum’a gider. Ruslar
bu istikameti takiben ilerlemek isterlerse mecburen Aras Vadisi’ne dâhil olarak
ilerleyeceklerdir. Daha güneyden ilerledikleri takdirde bu defa da yerleşimi ve
iaşe araçları az olan Van Gölü’ne yakın araziye dâhil olmuş olacaklardır.
Erzurum’a doğru güneyden ilerlemek isterlerse, bu harekât en yüksek dağ
silsilelerinden sayılan Erzurum’un güneyindeki Palandöken silsilesine çatar.
Erzurum’un güneyinden harekâta devam edildiğinde, bu da yeniden sarp dağlara
ve iaşe araçları olmayan bir sahaya rastlayacak ve kesin sonuç yerinden de uzak
kalınacaktır. Türkler, Erzurum bölgesinde zafer kazandığı sürece,
Rusların daha güneyden ilerlemeleri Türkler için bir tehlike oluşturmazdı.
Bu durumda Ruslar için
takip edilecek asıl istikametler, Aras Vadisi ile Oltu - Erzurum
istikametleridir. Bu iki istikamet de mevcut yol ağı bazı dağ silsileleriyle
birbirinden ayrılmıştır. Aras Vadisi’nde sınırın hemen yakınında, Zivin
mevzii vardır. Bu mevzi 1877 - 1878 Savaşı’nda önemli bir rol oynamıştı.
Çünkü bugünkü sınırın durumuna göre Rusların elinde bulunan Oltu bölgesi, bu mevziiyi
âdeta daha şimdiden kuşatmış bulunuyordu. Burada oynak bir savunma yapılması
daha uygun görülüyordu. Yani izlenmesi gereken strateji Rusları önce memlekete
sokmak, sonra taarruz etmek olmalıydı. Bununla birlikte Ordu Komutanlığı, ordunun
bütün kuvvetle kesin sonuç istikametlerine sevk edilecek şekilde toplanmasına
karar verdi.
Ruslar aynı zamanda, Van
Gölü ile Aras Vadisi arasındaki bölgeden önemli kuvvetler yürütmeden yalnız
Aras Vadisi’nden ilerleyecek olursa, Aras Vadisi ile Van Gölü arasında
toplanmış olan Türk kuvvetleri, Aras Vadisi’nden ilerleyen Rus kuvvetlerinin
yanına doğru güneyden etkili taarruzlarda bulunabilirler. Fakat iaşe
zorluğu uzun süre bu bölgede bulundurulacak Türk kuvvetlerinin miktarını
sınırlamaktadır. Bu bölgede bulundurulabilecek kuvvetten fazlası Erzurum
etrafında toplanacaktı. Toplanma, ayrıntılı olarak aşağıdaki şekilde
yapılmıştı:
Ordu emrinde başlangıçta
nizamiye birliği olarak 28. Piyade Tümeni (Erzurum, 9. Kolorduya mensup), 33.
Piyade Tümeni (Van, 11. Kolorduya mensup), 37. Piyade Tümeni, Bağdat 2. Süvari Tümeni,
Erzurum hudut taburları, jandarma birlikleri ve ihtiyat süvarileri (dört tümen,
bir tugay). Bu birliklerden sınır birlikleri ile garnizonları sınıra yakın olan
jandarmalar sınır muhafızı olarak yerlerinde bırakıldı. Van ve daha
güney bölgesinde bulunan taburlar ve burada kurulan ihtiyat tugayı Van
civarında toplattırıldı. Deniz sahilinde bulunan jandarma taburları da
sahildeki sınıra bırakıldı. Diğer jandarma taburları, Erzurum Kalesi’nin işgal
kuvveti olarak Erzurum’a çekildi. 33. Tümen Tutak’a geldi. 28. Tümen Erzurum
civarında kaldı. İhtiyat süvarilerinden 2. ve 3. Tümenler Eleşkirt Vadisi’ne,
1. ve 4. Tümenler ile sonradan 2. Nizamiye Süvarisi Aras Vadisi’ne
çekildi. 37. Tümen Musul – Bitlis istikametinde yürüyüşe geçirildi.
Başkomutanlık başlangıçta,
9. ve 11. Kolordulardan ikişer deniz yoluyla diğer savaş sahasına gelme hakkını
muhafaza ediyordu. 11. Kolordunun iki tümeni Sivas istikametinde
yürüyüşe geçirilmişti. Fakat daha sonra Başkomutanlık bu hakkından feragat
etti. 9. ve 11. Kolorduların bütün tümenlerini 3. Ordu emrine verdi. 9.
Kolordunun iki tümeni Erzurum’un doğusunda, 9. Kolordunun 29. Tümeni Erzurum’un
batısında ve 17. Tümeni de Erzurum - Çoruh Vadisi arasında toplattırıldı.
Erzurum kaleydi ve
Erzurum Kalesi adını taşıyordu ve bu kale kesinlikle korunmalıydı. Aslında
burası eski tabyalardan ibaretti ve bu tabyalar 80 yıl önce toprak ile taş
duvarlardan yapılmıştı ve hiçbir önemi yoktu. Kalenin takviye edilmesi ve
silahlandırılması için elde çok az miktarda olmak üzere, tel engellerden başka
bir şey yoktu. Avrupa’dan malzeme getirilmesine artık imkân kalmamıştı. Çünkü
savaş kapıdaydı. Ayrıca bölgede ağaç krizi hüküm sürüyordu. Bu sebeple engel
kazıklarının da ancak az miktarda tedarik edilmesi mümkündü. Bu durumda kalede
toprak veya taş işleri yapılabilecekti. Fakat bunun için de istihkâm araç
gereçleri, özellikle kazma eksikti. Kaleyi tahkim için ayrılan amele kuvveti
azdı. Bu durumda Erzurum tahkimatını çok iyi kuvvetlendirmek mümkün olmuyordu. Dolayısıyla
burası gelişigüzel tahkim edilmiş bir sahra mevziisinden başka bir şey
değildi.
Kalenin topları da
değersizdi. Aslında 200’den fazla top vardı. Fakat hiç modern top yoktu.
Topların çoğunluğu Krupp topuydu; yani bizim (Almanya’nın) 1871’de
kullandığı eski sahra toplarıydı. Miktarı az olan büyük çaplı toplar da eski modeldeydi.
Büyük çaplı topların en büyüğünün çapı 15 cm’yi geçmiyordu.
1877 İmali 75mm Krupp Sahra Topu |
Barış zamanında
İstanbul’da, Erzurum’un yeniden tahkimi için harita üzerinde birçok kez planlar
yapılmıştı. Arazi üzerinde de keşiflere başlanılmıştı. Seferberliğin ilanı bu
işi de kesintiye uğrattı. Şimdi de General Posselt, komutan olarak
Erzurum’a gönderildi. Adı geçen kişi 1915 yılının Mart ayına kadar Erzurum’da
çalıştı. Bununla birlikte Ağır Topçu Yarbayı Stange, İstihkam Binbaşı
Staszewski, bir levazım subayı, bir itfaiye subayı çalışıyorlardı. Yerinde
keşif yapıldıktan sonra, Erzurum’un çepeçevre kapalı bir kale olmasına imkân
sağlayacak uygun arazisinin olmadığı kanaatine varıldı. Eski tabyalar
hattındaki boğaz mevzileri sahra tahkimatı şeklinde inşa ettirildi. Güneyde
Palandöken boğazı, doğuda Deveboynu Boğazı ve ilerisinde bulunan Öyükler
Tepeleri, Uzunahmet ve bunun kuzeyinde Çobandede mevzileri, kuzeydoğuda küçük
kayalıklardan oluşan Karagöbek Tepeleri Fırat’ın kaynağını oluşturan boğazı kapatıyordu.
General Posselt |
Arazinin gereği olarak
bizim önceki Alman kurallarından bile bile ayrıldık ve Erzurum’un doğu
cephesinde savaşın başından itibaren birbiri arkasınca birçok kez, birçok
mıntıka tahkim ettik. Burada kaleye tahsis edilmiş kuvvet olarak barış
zamanında yalnız kale topçusu ile bir de piyade vardı. Başka kuvvet yoktu.
İkmal birliklerinin büyük kısmı ve jandarma taburları kaleye tahsis edildi ve
Erzurum’a gönderildi.
Kafkas Cephesinde Görevli Alman Subaylarından Bazıları Soldan Sağa Doğru Yarbay Guse, Alman Konsolosu Doktor Schwartz (Erzurum), General Posselt, Binbaşı Lange, Binbaşı Staszewski, Teğmen Schembner-Richter. |
3. Ordu takviye edildiği
için artık bir Türk taarruzu da ihtimal dâhiline girdi. Bir Türk taarruzu,
Türkler için söz konusu olan iki istikametten yapılabilirdi. Aras Vadisi’nden
ve Oltu üzerinden. Ordunun toplanma tarzı bu iki istikametten taarruza uygundu.
Rus bölgesindeki halkın büyük kısmını Ruslara karşı ayaklandırmak için,
Türklerin ileri harekâta geçmelerini bekledikleri gelen haberlerden
anlaşılıyordu. Azerbaycan’a saldırmış olan Ruslara karşı da İran ayaklanacaktı.
Türk dostu ileri gelenler, Ruslar tarafından İran’dan dışarı çıkarıldı ve daha
sonra katledildi.
Diğer taraftan
Türkiye’deki Ermenilerin de Türkiye aleyhine zararlı fikirler taşıdıklarına
dair birtakım belirtiler mevcuttu. Bu nedenle Rusların ilerlemeleri üzerine
Türkiye’deki Ermenilerin de Türklere karşı isyan çıkaracakları ihtimalini
hesaba katmak gerekirdi.
Türklerin toplanması
genel surette Ekim ayında son buldu. Yalnız birkaç ikmal ve jandarma taburu
Erzurum’a ve 37. Tümen de Bitlis’ten kuzeye doğru yürüyüş hâlindeydiler. Ordu
kış için daha geniş konaklama hazırlıkları ile meşgulken savaş ansızın başladı.
Bu olaydan sonra
Başkomutanlık, 10. Kolorduyu da 3. Ordu emrine verdi ve garnizonlarından
harekete geçirdi. 10. Kolordu bünyesinden 30., 31. ve 32. Tümenlerden
oluşmuştu. 30. Tümenin merkezi Sivas, 31. Tümenin merkezi Amasya
ve 32. Tümenin merkezi Samsun’daydı. Bu Kolordu elbise ve teçhizat
konularında 11. Kolordudan daha iyi durumdaydı. Bu kolordu Balkan Savaşı’nın
son safhasına katılmış ve orada kullandığı malzemeyi henüz tamamen ikmal
edememişti.
SAVAŞ PLANLARININ
HAZIRLANMASI
Bronzart Von Sellenburg |
B1914 Yılında Kafkas Cephesine Doğru Yürüyen Türk Ordusu |
28 Ağustos itibarıyla 3. Ordu; 161.762 er, 168 top, 92.094 muharip, 19.257 süvariden oluşuyordu. Fakat hudut birlikleri, depo birlikleri, ihtiyat birlikleri ve destek birlikleri gibi unsurlar çıkarıldığında ordunun muharip mevcudu 66.000 kişiden ibaretti. Rusların ise Tiflis’te bulunan 1. ve 2. Kolorduları ile Viladikafkas’ta bulunan 3. Kolordusu'nun toplam mevcudu 120.000 piyade, 12.000 süvariden oluşuyordu. Fakat Ruslar 2. ve 3. Kolordularını bölgeden çekerek Batı Cephesi’ne gönderdiklerinden bölgede 1. Kolordu ile bazı tümenler ve yeni toplanmakta olan 2. Türkistan Kolordusu kalmıştı.
Hafız Hakkı Paşa |
KÖPRÜKÖY MUHAREBELERİ
Savaştan sonra
anlaşıldığı üzere savaşın ilanı sırasında Rusların, Kafkas bölgesinde toplam 160.000
kişilik düzenli birlikleri vardı. Batum, Aleksandropol (Gümrü), Erivan ile sınır
arasında 1. Kafkas Kolordusu bulunuyordu. 1. Kafkas Kolordusu 20. ve 39. Piyade
Tümenlerinden kuruluydu. Ayrıca bu Kolorduya 66. İhtiyat Tümeni, 1., 2. ve 3.
Plaston Tugayları, 1. ve 2. Kazak Tümenleri ve bir Sibirya süvari tugayı için
gönderilmişti. Bu kuvvetin gerisinde Tiflis’te 2. Türkistan Kolordusu vardı. Yukarıda
sayılan kuvvetler taarruz hareketi için gönderilmiştir.
Bunlar 86 piyade taburu,
96 süvari bölüğü, 258 top ve yaklaşık 90.000 personeldi. Türk Genel
Karargâhında toplanan haberlere göre Ruslar hakkında doğru bilgiler alınmış ve
Rus kuvvetleri iyi tahlil edilmişti.
Ruslar 1 Kasım 1914’te
sınırı geçtiler. Türk sınır muhafızları geri çekildi. Iğdır ve Kağızman
bölgesinden 3. Piyade Tugayı ve süvari tümeni ilerliyordu. Ayrıca bu kuvvetlere
66. İhtiyat Tümeninden bir tugay, 1. ve 2. Plaston Tugayları, bir Kazak tümeni,
bir Sibirya süvari tugayı destek veriyordu. Bu kuvvetler Doğu Bayezit, Diyadin,
Karakilise (Karaköse)’yi işgal ettiler. 3. Türk İhtiyat Süvari Tümeni bu
kuvvetlerin önünden Karakilise güneyindeki dağlara doğru çekildi.
Aras Vadisi’nde 1. Kafkas
Kolordusu ve bir Kazak tümeni ilerliyordu. Bu kuvvet 5 Kasım 1914’te
saat 09.30’da Köprüköy’e ulaştı. 2. Türk Nizamiye Süvari Tümeni bu
kuvvetle sıkı teması koruyarak Aras’ın kuzeyinden çekiliyordu. 1. ve 4. İhtiyat
Süvari Tümenleri ile Eleşkirt’ten Velibaba yoluyla gelmiş olan 2. İhtiyat
Süvari Tümeni de Aras’ın güneyindeki dağlarda kaldılar. 11. Kolordunun 18. ve 34.
Tümenleri Erzurum’un doğu cephesinde toplattırıldı.
Bir Rus piyade tugayı
Oltu üzerine ilerliyordu. Rusların bu ileri hareketten amaçları cepheyi
küçültmekti. Yüksek rütbeli bir Rus subayının anlattığı “Ruslar el
çabukluğuyla Erzurum’u ele geçirmek amacıyla bu işe girişmişlerdir” sözü
gerçeğe daha uygun görünüyordu. Aras Vadisi’nden ilerleyen Rus kuvvetini, Türk
süvarileri kesin olarak bir piyade ve bir süvari tümeni tahmin ettiklerini ve
bu kuvvetin gerisinde başka bir Rus kuvveti bulunmadığını haber vermişlerdi. Bu
bilgi ve durum Türk Ordu Komutanlığında Aras Vadisi’ndeki Rus kuvvetlerine
karşı kısmi bir başarı elde edilebileceği ümidini uyandırdı.
Kurmay Yarbay Süleyman Askeri Bey |
İngilizler 6 Kasım’da Şattülarap’ın batısında bulunan Fav Kasabası’na çıkarma yapınca Sina-Filistin-Suriye Cephesi’nin ardından Irak Cephesi de açılmış oldu. İngilizler bu cephede; Abadan petrollerini korumak, kuzeye doğru ilerleyerek Musul-Kerkük bölgesine kadar yayılan alandaki petrol bölgelerini ele geçirmek ve Ruslarla temas sağlayarak Türk Ordusu’nun İran üzerinden Hindistan’ı tehdit etme girişimlerini önlemek istiyordu. Basra’yı ele geçiren İngilizler bu cephede durdurmak için Kurmay Yarbay Süleyman Askeri Bey görevlendirildi.
Köprüköy Muharebesi Tektik Haritası |
Aynı dönemde Doğu Cephesi’ndeki Rus taarruzlarının zayıflığı Enver Paşa’nın dikkatini çekti. Bunun sebebinin araştırılması sonucunda, bu bölgeden iki kolordunun Polonya’ya gittiği ve 2. Türkistan Kolordusu’nun da zayıf olduğu ortaya çıktı. Savaşın bu şekilde başlaması Türk Kurmay heyeti tarafından çok arzu edilmişti. Çünkü birçok Türk komutanının kendi birliklerine karşı güvenleri azdı. Bazı görüşmelerde Türk birliklerinin taarruz edemeyecekleri görüşü sabit bir fikir hâlini almıştı. Bu yanlış hüküm ve kanaati temelinden sökmek ve birliklere başlangıçta kolay vazife vermek suretiyle kendilerine olan güvenlerini artırmak fırsatı burada ortaya çıkmıştı. Geriden daha kuvvetli Rus birliklerinin Oltu üzerine ilerlemesi muhtemel göründüğünden, 9. Kolordunun 17. Tümenini Erzurum’un kuzeyinde ve 29. Tümenini de Erzurum müstahkem mevkiinde bırakmak gerekmişti. Taarruz harekâtı 9. Kolordunun 28. Tümeni ile 11. Kolordunun Erzurum’daki 18. ve 34. Tümenleri tarafından yapılacaktı. 11. Kolordunun Tutak bölgesinde toplanmış olan 33. Piyade Tümeni de güneyden Köprüköy istikametinde hareket ettirilmişti. Bu tümen ile irtibat çok güçtü. Burada ilk defa ölen kişi bir telgraf memuruydu. Bu memur Palandöken Boğazı’nda donmuştu. Ruslar Köprüköy civarında kalmışlardı. Bunun üzerine Enver Paşa, ilerleyen Rus kuvvetlerinin karşı taarruzlarla ezilmesi talimatını verdi. Bu emir üzerine 6 Kasım 1914’te akşamın alaca karanlığında 18. ve 34. Tümenler Hasankale Dağı’nın batı eteklerine sürüldüler ve 7 Kasım öğleden evvel bu dağın her iki tarafından toplu bir hâlde harekete geçtiler. 28. Piyade Tümeni bunları ikinci hatta takip ediyordu. 2. Nizamiye Süvari Tümeni Rusların kuzey tarafına düşecekti. 7 Kasım’da tam manasıyla Kasım havası vardı. Karla karışık yağmur yağıyordu. Ruslar Köprüköy’ün batısındaki düz sırtlarda bulunuyorlardı. Her iki Türk tümeni yeteri kadar keşif yapmadan ve emniyet önlemlerini almadan dağlık araziden ilerliyorlardı. Tümenlerin kolbaşları birkaç top ateşine maruz kaldılar. Bunun üzerine kollarda düzensizlik başladı. Komutanların beceriksiz hareketleri ve birliklerin hazırlıksız duruma düşmeleri bütün taarruzun durdurulmasıyla sonuçlandı. Komutanlar 8 Kasım 1914’te de birliklerini tekrar taarruza geçirip geçiremeyecekleri konusunda şüphe duyuyorlardı. Kısa bir süre önce otomobil ile Hasankale’ye gelmiş olan Ordu Komutanlığı bu durum karşısında 33. Tümene kesin bir emir vermedi. Bu birliği, yalnız başına düşmanla muharebeye girmemesi için durum hakkında aydınlattı. 8 Kasım için düşmanı güneyden kuşatma harekâtından vazgeçilmişti. Dağılan bu birliklerde düzeni yeniden sağlamak amacıyla Ordu
Komutanı Hasan İzzet Paşa bizzat 11. Kolorduya gitti. Ordu komutanının
yaptığı etki ve komutanlardan gelen olumlu bilgi üzerine 8 Kasım’da taarruza
karar verildi. Taarruzun yapılacağı gün hava tamamıyla açıktı. Ordu Komutanlığı
Hasankale civarındaki kale harabesinde muharebe sahasının büyük kısmını
görebilecek ve muharebenin idaresini bizzat elinde tutabilecek durumdaydı. Harekât
için 28. Piyade Tümeni sağ kanada sürüldü. Bu tümenin bir kısmı da Aras’ın
güneyine gönderildi. Gerçekleştirilen taarruz başarıyla yapıldı. Ruslar
öğleden sonra mevzilerini boşalttılar. Fakat boşalan mevziin bir ileri mevzi olduğu
anlaşılmıştı. Asıl mevzi daha doğudaki dağlarda ve yaklaşık Köprüköy - Hizardere
hattındaydı. Bu muharebe düşmanın şimdiye kadar yapılan tahminlerden çok
daha kuvvetli olduğunu da ortaya çıkardı. 1. Kafkas Kolordusunun bütün alay
numaraları, bir Plaston tugayı, bir Kazak tümeni tamamıyla karşımızdaydı ve 2.
Türkistan Kolordusunun da bu birliklerin gerisinde olduğunu esirler
söylüyorlardı. Bu bilgi gerçeğe uyuyordu. Ancak diğer birlikler hakkında alınan
bilgiler, tüm ayrıntılarıyla doğru değildi. 3. Ordu Komutanlığı mevcut bilgi ve
duruma göre bütün ordu birliklerinin katılımıyla yapılacak taarruzda başarılı
olunacağı ümidini besliyordu. Rus asıl kuvvetlerinin Aras Vadisi’nde bulunduğu
anlaşıldıktan sonra Ordu Komutanlığı Rusların artık Oltu üzerinden taarruz
yapmayacaklarına ihtimal verdi ve 9. Kolordunun geride bırakılmış olan iki
tümenini de Aras bölgesine sevk etti.
Köprüköy - Hizardere Hattında Bulunan Rus Mevzilerindeki Askerler |
33. Piyade Tümeni ancak 9
Kasım’da Aras Çayı’nın oluşturduğu boğazın kuzey çıkışındaki Ekrek’in (Çilligöl)
güneyinde bulunduğundan, tümen komutanı orada tamamıyla gizlenmiş kalmıştı. Top
seslerine göre ilerlemek gerektiğini hiç düşünememişlerdi. İhtiyat süvari
tümenleri de Hesinkan köyü civarında atıl kalmışlardı. 8 Kasım’da
güneye atılmış olan iki Kazak alayı bu yüzden kurtulmayı başarmıştı. 33.
Piyade Tümeni şimdi de güneyden Köprüköy istikametinde kuşatıcı taarruz yapmaya
uygun durumda bulunuyordu. 33. Tümenin ardından 37. Tümen de bu mıntıkaya gelmişti.
Yaklaşma yürüyüşü yapan birliklere bir gün istirahat verebilmek için taarruz
gününün 11 Kasım’a bırakılmasına karar verilerek, taarruz bu tarihe ertelendi.
10 Kasım günü öğleden sonra Hasan İzzet Paşa, sebepsiz yere orduya olan
güvenini kaybetmişti. Hasan İzzet Paşa geri çekilme kararı almak istiyordu. Ancak
Hasan İzzet Paşa büyük zorluklarla bu fikrinden vazgeçirildi ve taarruz kararından
geri dönülmedi. Güneyden yapılacak kuşatmadan başka kuzeyden de 29. Piyade
Tümeniyle kuşatma yapmak isteniliyordu. Bu tümen, Aras’ın kuzeyindeki dağ
silsilesinden doğuya doğru ilerliyordu. 17. Piyade Tümeni ordu ihtiyatı olarak Hasankale’de
tutulmuştu. 11 - 12 Kasım’da taarruza devam edildi. Daha çok güneyden
yapılan kuşatma ile taarruz yavaş yavaş, fakat başarıyla ileri götürüldü.
Ruslar dağ topları bakımından bize karşı geri durumda bulunuyorlardı ve sahra
toplarını da dağlara çıkaramıyorlardı. Türk sahra topları Hasanköy -
Köprüköy arasındaki alçak tepelerden iyi tesir edebiliyorlardı. Ruslar 13
Kasım’da her taraftan çekilmeye başladılar. Bazı yerlerde artçı
muharebeleri yapıyorlardı. Bu geri çekilme esnasında Ruslar birkaç yüz esir
verdiler.
11 - 12 Kasım Taarruz Haritası |
Ruslar ara sıra, örneğin
Köprüköy’ün doğusundaki 1905 rakımlı tepede süngü muharebesine kadar
dayandıkları hâlde, gene düzen içinde çekilmeyi başardılar. Rusların başarı ve
düzen içinde çekilmelerine Türklerin ağır davranmaları sebep olmuştur. Çünkü
komutanlar çabuk hareket etmeyi bilmiyorlardı. Tertibat ve muharebe için
yayılmaları çok uzun ve zor oluyordu. Askerler gerçekten çok itaatkâr ve çok cesurdur.
Fakat düşman üzerine çok çabuk atılma ruhu noksan, doğu terbiyesi fazla ve
faaliyetten çok hareketsiz kalmaya daha fazla kıymet vermektedir. 37.
Piyade Tümeni’nin tam anlamıyla kullanılmaya elverişli olmadığı anlaşıldı ve bu
tümen eğitim öğretim için Tutak’a gönderildi. Ancak manevi açıdan büyük
bir başarı elde edilmişti. Savaş bir zaferle açılmıştı. Taarruz etmeyi
bilmediği iddia edilen Türkler, kuvvetli bir mevzii taarruzla ele geçirdiler.
Üstsubaylardan birinin, “Türklerin bir taarruz savaşı başlatmaları asla
söz konusu olmamıştır.” Sözü başarının uyandırdığı etkiyi gösterir.
Hâlbuki bu söz gerçeğe tam anlamıyla uygun değildir. Birlikler çok soğuklarda
büyük zorluk ve sıkıntılara maruz kalmışlardı. Birliklerin çoğu birbirlerine karışmıştı.
Bu nedenle 14 ve 15 Kasım’da iki günlük istirahat verildi ve ileri harekâta
ancak 16 Kasım’da devam edilebildi. İleri harekât Aras’ın her iki tarafından ve
daha kuzeyindeki tepelerden yapıldı. Aras’ın güneyinde 33. Piyade Tümeni ve
kuzeyinden 11. Kolordunun diğer iki tümeni ve bunların kuzeyinde de 9. Kolordu ve
2. Nizamiye Süvari Tümeni (süvariler dağlık arazide iyi hareket ediyorlardı.
Avrupa’da böyle arazide süvariler hareket edemezler.) ilerliyordu. Ruslar
şimdi Azapköyü’nün kuzeydoğusundaki bir kayalık sırtta bulunuyorlardı. 17
Kasım’da bu sırtlara taarruz edildi ve karanlık basmadan önce Rus mevzileri
ele geçirildi. 29. Piyade Tümeni ve 2. Süvari Tümeni akşam üstü sol kanatta ve Sanamer’in
(Hacıahmet Köyü) batısında bulunuyordu.
Arazi birbiri ardında
paralel bir sıra sarp sırtlar hâlinde olup doğuya gittikçe daha çok
yükseliyordu. Arazinin bu oluşumu haritadan anlaşılamaz. Bununla beraber Ruslar
müteakip sırtlara çekilerek savunmayı devam ettirebilirlerdi. Bu mevzilere yapılacak
cephe taarruzları çok zor olur ve çok kayıp verilirdi. Kanatlarda Aras’ın
güneyinde ve kuzeyindeki dağlarda büyük bir başarı sağlanamamıştı. Yeniden
yapılacak taarruzun sonuçsuz kalacağından korkuluyordu. Taarruza devam
edebilmek için 10. Kolordunun ulaşmasının beklenmesi daha uygun görülüyordu. Şimdi
savaşın tehdit edici unsuru olan cephane eksikliği de etkisini göstermişti.
Ordunun geri
bölgesindeki depolardan ileriye doğru ikmal nakliyatı çok uzun sürüyordu.
Türkiye’de cephane durumundaki olağanüstü zorluklar sebebiyle muharebelerde
cephanenin çok idareli ve ihtiyatlı kullanılması hakkında İstanbul’dan sert
emirler geliyordu. Ordu şimdi düşmanla sıkı temasta kalacak olursa, 10. Kolordu
bu cepheye gelinceye kadar, bütün topçu cephanesinin büyük bir muharebe
vermeden harcanması muhtemeldi. Komutanlar cephane sarfiyatını sıkı bir denetim
altına alamıyorlardı. Düşmanla aramızdaki mesafeyi büyütmek için ordu Todaveren
– Haran - Menevürt hattına çekildi ve burada tahkimat yaparak
yerleşmeye başladı. 2. Nizamiye Süvari Tümeni sağ kanada alındı. Çünkü bu
kanatta yem temini daha kolaydı.
Ordu karargâhı
Köprüköy’e çekildi. Geri çekilme hareketi 21 – 22 Kasım’da karlı ve fırtınalı
bir havada, düşman tarafından taciz edilmeden yapıldı.
Aralık ayının ikinci
yarısında 10. Kolordunun son kademeleri gelinceye kadar, sesizlik devam etti.
Ruslar, 17 Kasım’da
kaybettikleri mevzii tekrar işgal etmekle yetindiler ve daha fazla
ilerlemediler. Türkler ise bu süre zarfında orduyu takviye ettiler ve
mevcutları sağlamlaştırdılar. Çok miktarda ikmal askeri orduya katıldı. Eğitim
ve öğretime de devam edildi. Komutanların ve birliklerin kendilerine güvenleri
artmıştı. Feld Mareşal Von Der Goltz, o zamanki durumu sonradan “iyi
bir baskın” ifadesiyle açıklamıştı. Her iki taraf bulundukları yerlerde
siperler kazdılar.
Feld Mareşal Von Der Goltz |
1., 2. ve 4. İhtiyat Süvari
Tümenlerinin istihdamları sağlanabilmiş durumda değildi. Emniyetsizlik ve
yağmacılık da ordu için sakıncalıydı. Bu nedenle bu tümenler lağvedildi.
Faydalanılacak kısımları 2. Nizamiye Süvari Tümenine katıldı. Diğerleri de
hayvanlarından nakliyatta yararlanılmak üzere menzil emrine verildi.
Albay Kazım Bey
komutasındaki Van Müfrezesi 13 Aralık’ta Kutur Boğazı’nı işgal etti.
Fakat burada çok kuvvetli Rus birlikleriyle karşılaştı. Ruslar, Eleşkirt
Vadisi’nde durmuşlardı. Buradaki Rus kuvvetleri karşısında 37. Piyade Tümeni ve
Tutak civarında 3. İhtiyat Süvari Tümeni bulunuyordu. Bu iki tümenin de
birlikleri tamamıyla işe yaramaz bir hâlde idi. Rusları burada şimdilik,
bunların sadece varlıkları durdurtmuştu.
Albay Kazım Bey |
KÖPRÜKÖY MUHAREBESİ
HAKKINDA DEĞERLENDİRME
Ruslar 1 Kasım 1914’te
sınırı birkaç yerden geçmişlerdi. Bu sırada 3. Ordunun toplanma durumu, ordunun
taarruz planına göre aldırılmıştı.
Rusların taarruz etme
durumuna göre de 3. Ordu Komutanlığı kesin sonuçlu muharebeyi Erzurum’un
doğusunda, Höyükler mevziisinde kabul etmek istiyordu. Bu takdirde Hasankale
bölgesindeki 18. ve 34. Tümenlerle, Tutak havalisindeki 33. Tümen ve
yürüyüş hâlinde bulunan 37. Tümen Erzurum’a çağırılacak. İhtiyat Süvari
Tümenleri de Rusların güney kanat ve gerilerine doğru kullanılacaktı.
Ordunun toplanma
durumu her iki amaca da hizmet ediyordu. Fakat ordu karargâhında daha çok savunma
fikri hâkimdi. Ruslar sınırı geçtikleri sırada verilen emirler ve alınan
tertibat tamamen savunma esaslarına göreydi. Hâlbuki Ruslar çok geniş cephe ile
altı yerden sınırı geçmişler ve kuvvetlerini çok dağıtmışlardı. Bizim
kuvvetlerimiz ise daha topluydu ve dâhilî hat üzerinde bulunuyordu. Düşmanın
dağınık durumdaki kuvvetlerini birer birer yakalayarak yok etmek mümkündü.
Höyükler mevziisinde
savunma, sabit fikir hâlini aldığı için düşmanın dağınık durumundan
yararlanılması durumu düşünülmedi.
Karadeniz’deki olay
üzerine Rusların Kafkasya’daki ordularıyla taarruzi harekâta geçeceklerine
ihtimal veriliyordu. Orduyu daha toplu bir duruma getirmek için 30 Ekim’de
şu emir verilmişti:
3. İhtiyat Süvari Tümeni
Karaköse’nin hemen doğusunda, 2. İhtiyat Süvari Tümeni Karaköse ve batısında 15
kilometrelik bir sahada toplanacak ve komutasını Karaköse’deki 3. Tümen
komutanı üstlenecek,
1. İhtiyat Süvari Tümeni
Köprüköy - Masra bölgesinde,
4. İhtiyat Süvari Tümeni
Velibaba Deresi’nin batısında Kalpulas - Aras arasında bulunarak 1. Tümen
komutanının emrine girecek ve Süvari Kolordusu karargâhı da 1. Tümene
katılacak,
33. Tümen Karayazı
üzerinden Erzurum’a hareket edecek,
17. Tümen en kuzeydeki
birliği ile Kuşmaşat’ta bulunmak üzere Erzurum’a yaklaşacak, diğer birlikler
yerlerinde kalacak,
Van Jandarma Tümeni
Bargiri üzerine yürüyecek, Van İhtiyat Süvari Tugayı Bayezit istikametinde
ilerleyecek, düşmanın taarruz etmesi durumunda Van istikametini örtmek ve ele
geçirmek üzere güneye çekilecek, 13. Kolordu Muş’tan Erzurum’a doğru yürüyüşe
devam edecek,
11. Kolordu düşman
taarruzu durumunda emir beklemeksizin Höyükler mevziine çekilecek,
ağırlıklarını şimdiden gönderecek, kesin muharebe Erzurum’un doğusunda kabul
edilecek.
11. Kolordunun 18. Tümeni
bugünlerde Höyükler mevziisine alınmış ve tahkimata başlattırılmıştı. Bu tümen
bayramda da tahkimata devam etti. Tahkim malzemesi az olduğu için arzu edilen
derecede tahkimat yapılamamıştı. Rusların sınırı geçmesi üzerine 3. Ordu şu
emri vermişti (1 Kasım 1914):
1- Ruslar bugün
sınıra saldırdılar. Geçen kuvvetler henüz bilinmiyor. Hasankale - Kaleboğazı istikametlerinde
ilerleyen kollarda topçu vardır.
2- Ordu
muharebeyi Erzurum’un doğusunda kabul etmek üzere toplanacak.
3- 2. Nizamiye
Süvari Tümeni; hemen arkasından Hasankale – Köprüköy istikametinde ilerleyecek,
Aras’ın güneyinde silsile arazi ile Aras’ın kuzeyindeki yukarı hat arasını
keşfedecek, mümkün mertebe 1. ve 4. İhtiyat Süvari Tümenleriyle birlikte etkili
icraata çalışacak ve mecbur kaldığı takdirde Erzurum’a çekilecek.
4- 11. Kolordu
derhâl Höyükler hattına çekilecek mevziin doğu ve batısına yerleşecek, 18.
Tümen tahkimata devam edecek, 33. Tümen derhâl hareketle Karayazı – Palandöken
- Erzurum istikametinde ilerleyecektir (bu tümen daha önce yürüyüşe geçmişti).
5- 9. Kolordu;
bir piyade alayı, bir makineli tüfek bölüğü ve bir dağ taburunu hemen
arkasından Karagöbek’e gönderecek, bu müfreze orada bulunan kale birlikleriyle
beraber Gürcü Boğazı’ndan gelecek düşmanı durduracak. 17. Tümen bugün Üçkilise
- Beşuvacık bölgesinde toplanacak. Kolordunun kalan kısımları Erzurum ve
batısında kalacak.
6- Erzurum’un
doğusundaki kale kuvvetleri Erzurum’un doğu ve kuzeyine alınacaktır.
Van Jandarma Tümeni de
sınırı örtmek için üç taburunu terk edecek, kalan kuvvetiyle Erciş
istikametinde yürüyüşe başlayacak (bu tümene, Erciş istikametine çekilmiş
olmaları muhtemel olan Bayezit bölgesindeki iki hudut taburu ve bir ihtiyat
süvari alayı ile irtibat kurarak, emrine alması da tebliğ edilmişti).
Bu emre uygun olarak
Nizamiye Süvari Tümeni düşmanı karşılamak üzere Köprüköy istikametine hareket
etti. 11. Kolordu ise 18. Tümeni ile Höyükler’e, 34. Tümeni ile de Korucuk -
Nebiköy bölgesine çekildi. 3 Kasım akşamına kadar gelen bilgilerden düşman
hakkında kesin bir fikir edinmek mümkün değildi. Çeşitli kaynaklardan gelen
haberler, birbirleriyle zıttı. Düşman kuvvetini kimisi çok, kimisi az tahmin
etmişti.
Keşif taarruzu
yapılması fikri günden güne kuvvetlendi. Bu taarruzun ne kadar kuvvetle
yapılmasının uygun olacağı kestirilemiyordu. Ordunun atıl durmasından ve
hareket serbestisini düşmana terk etmesinden dolayı genel karargâh müdahaleye
mecbur kaldı ve 4 Kasım 1914’te şu emri gönderdi:
“Geniş bir cephede
ilerlemekte olan Rus kuvvetleri sizden üstün görünmüyor. 10. Kolordunun Erzurum
civarına ulaşması 2 - 3 hafta sürecektir. Bu zamanı kazanabilmek için bazı
başarılarla ordunun maneviyatını takviye için mümkün olduğu takdirde düşmanın
ayrı ayrı ilerleyen kuvvetlerini ezmeyi uygun buluyorum. Süvari tümenleri ve üç
sınıftan oluşan düşmanın harekâtını uzun süre durdurma ve alınan esirlerden
düşman hakkında esaslı bilgi alınması arzu edilmektedir. Azerbaycan
istikametinde ve sınırın İran yönünde Ruslara karşı şiddetli taarruzlar
düzenlemek için oradaki aşiret piyade kuvvetlerinin şiddetle ileriye sevki
uygundur.”
Düşmanın çok kuvvetli
olmadığı durumundan anlaşılıyordu. Kötek ile Köprüköy arasındaki mesafe 50 kilometreydi.
Ruslar bu mesafeyi karşılarında birkaç hudut taburumuz ve bir de Nizamiye
Süvari Tümenimiz gibi zayıf bir kuvvet bulunmasına rağmen ancak dört günde
katedebilmiştir. Bu durum Rusların kuvvetli olmadıklarını ve mevcut
kuvvetlerini de çok geniş bir cepheye dağıttıklarını gösteriyordu.
Başkomutanlık tarafından müdahale edilince ordu birkaç günden beri düşünmekte
olduğu keşif taarruzunu artık yapmaya karar verdi ve bu kararını 5 - 6 Kasım
1914’te verdiği emirle ordu birliklerine tebliğ etti. Emrin özeti şöyledir:
1- 11. Kolordu
yarın akşam (6 - 7 Kasım 1914) havanın kararmasıyla birlikte
Hasankale’ye yürüyecek. 9. Kolordu'nun 28. Tümeni yarın Höyükler mevziine
girecek. Tümen 7 Kasım’da ordunun emriyle tahkimata başlayacak veya Hasankale
istikametinde yürüyecek şekilde hazırlanacak.
2- 29. Tümen, 28.
Tümenin bölgesine yerleşecek. Bu emre göre yalnız 11. Kolordunun iki Tümeniyle
keşif taarruzu yapılmak isteniliyordu. Amaç keşif taarruzu olduğuna göre bu kuvvet
çoktu. Kesin sonuçlu bir taarruz yapmak isteniliyorsa bütün ordu birliklerini
bu işe ayırmak lazımdı. Keşif taarruzu başarıyla sonuçlandığı takdirde bu
başarıyı büyütmek, başarısızlık durumunda ise geri çekilmeyi himaye etmek
amacıyla 28. Tümenin de Hasankale’ye hareketine karar verilmişti. Tutak’tan
Erzurum’a doğru yürümekte olan 33. Tümenin de bu muharebeye iştirak ettirilmesi
arzu ediliyordu. Tümen ile yapılan muhaberede ne zaman Yağan köyüne
gelebileceği soruldu. Tümen 7 Kasım günü öğleden sonra kolbaşı ile Yağan’a gelebileceğini
cevaben bildirmişti. Bu Tümen aslında Palandöken üzerinden Erzurum’a gelecekti.
Yeni durum üzerine Tümen Köprüköy istikametine çevrildi. İlk taarruz için
verilen emir şudur (6 - 7 Kasım 1914): 6 Kasım 1914 akşamı arasında düşmanın yaklaşık
6 - 8 tabur piyade ve bir bataryası Köprüköy’ün kuzey sırtlarında 4 süvari
alayı ile bir bataryası (Kırtabaz - Tenzile) hattında bulunmaktaydı.
3- Bu düşmana
taarruz edilecektir.
4- Süvari İhtiyat
Kolordusu ile 33. Tümen düşmanın güney kanadına ve gerisine doğru
ilerleyecektir.
5- 33. Tümen, 7
Kasım 1914 günü saat 11.00’de kolbaşı ile Yağan’a nasıl
ulaşacağını bildirmiştir. 33. Tümen bu geceyi Hasanıeş’ari – Söylemez-i ulya
(Günümüz Hınıs bölgesi) bölgesinde geçirecektir. [Tümenden gelen bilgiye
göredir. Gerçekte bu tümen geceyi daha güneyde geçirmiştir.]
6- 11. Kolordu 7
Kasım 1914 günü saat 07.00’de kolbaşlarıyla ileri karakol hattına
geçecek ve Köprüköy civarında bulunduğu bildirilen düşmana taarruz
edecektir.
7- 2. Nizamiye
Süvari Tümeni, 11. Kolordu komutanının vereceği emre göre taarruza yardım
edecektir. Şimdiye kadar bu tümene verilmiş olan keşif görevi Aras Vadisi’yle -
Hasankale - İd yolu [dâhil] hâlâ görev kapsamındadır. Bu düşman müfrezesinin
gerisinde asıl kuvvetler bulunup bulunmadığı ve İd düşman müfrezesinin güneye
ilerleyip ilerlemediğini zamanında keşfederek bildirmek son derece önemlidir.
8- 9. Kolordu,
Hasankale - İd yolunun batısından kuzeye ve özellikle İd ve Kale Boğazı
istikametlerine karşı keşif yaptıracaktır. 28. Tümen, 7 Kasım 1914 günü
saat 09.00’da kolbaşıyla Hasankale’ye ulaşacak ve 29. Tümen
Erzurum’da harekete hazır bulunacak. 17. Tümen ve Karagöbek’teki müfreze
yerlerinde kalacak.
9- Kale
birlikleri ile Höyükler mevziinde çalışan istihkâm bölükleri tahkimata devam
edecektir.
Bu emir yayınlandığı
sırada 11. Kolordunun tümenleri aslında yorgun durumdaydı. Çünkü birkaç gün önce
Hasankale bölgesinden Höyükler mevziisine gelmişlerdi. Kolordunun bir tümeni burada
tahkimatla meşgul oldu. Tümenler yorgunluklarını çıkarmadan bir gece
yürüyüşüyle tekrar Hasankale bölgesine gönderildi ve ertesi gün taarruza geçtiler.
Dolayısıyla kolordunun tümenleri tam zamanında yürüyüşe geçemediler.
Nizamiye Süvari Tümenindeki süvari topçu bataryalarıyla 18. Tümendeki dağ
bataryalarının değiştirilmesi için emir verilmişti. Süvari Tümeni en sol
kanatta ve dağlık arazide hareket edeceği için süvari bataryaları tümene
refakat edemiyordu. Değiştirilmesi durumunun uzaması yüzünden geç harekete
geçildi.
Ordu karargâhının
birinci kademesi taarruz sabahı Hasankale’ye geldi. Hasankale’nin doğusundaki Eskikale’yi
gözetleme yeri olarak seçti. Buradan muharebe sahası tamamen görülüyordu. Ordu
emri yazıldıktan sonra geçen zaman zarfında düşmanın durumu da değişmedi.
Düşman, ordu emrine göre Köprüköy’ün kuzeyindeki sırtlardaydı. Hâlbuki düşman
10 kilometre daha ilerlemişti. En ilerideki birlikleri Miyadin (Ardıçlı) köyü
batısından güneye doğru uzanan derenin doğu sırtlarındaydı.
11. Kolordunun Tümenleri
daha yürüyüş kolunda iken düşmanın topçu ateşi baskınına uğradılar. Önce 18.
Tümen, sonra 34. Tümen paniğe kapıldı. Subaylar paniğin önüne geçmeye
çalıştılar. Tam bu sırada 28. Tümen kolbaşı ile Hasankale’ye giriyordu. Bu
tümen iki alaylıydı. Bir piyade alayı [84. Alay] Karagöbek tabyasına
gönderilmişti. Tümenin bir alayı geri çekilen erleri durdurmak göreviyle Ökümü
istikametinde ileri sürüldü. Diğer alay ise başlangıçta Hasankale’nin doğu
çıkışında tutuldu. Düşman süvarilerinin Aras’ın güneyinden ordu sağ kanadını
tehdit etmeye başlaması üzerine, bu alay da Aras’ın güneyinde Kındığı -
Belor istikametine hareket ettirildi. Komutanların ve subayların gayreti 28.
Tümenin tam zamanında yetişmesi sayesinde paniğin önüne geçilebildi. Bu
gelişmeler yaşanırken 33. Tümen’den ses seda yok. Bu Tümen Ordu emrini Hınıs’ın
kuzeyinde Şemi köyünde almıştı. Şemi köyünden Yağan’a kadar olan mesafe
(harita üzerinde) 65 kilometredir. Arazinin engebeli olması ve aşılacak
dağların yükseklikleri göz önüne alınırsa Tümen bu mesafeyi değil bir günde,
iki günde bile katedemez. Tümen ancak 10 Kasım sabahı Ekrek
civarlarında Rus süvarileriyle temasa geçmişti. Ordu Komutanlığı arazinin durumunu
düşünseydi, tümenin 7 - 8 Kasımda Köprüköy civarındaki muharebeye katılamayacağını
pekâlâ kestirebilirdi.
İlk taarruz günü
başarısızlıkla geçti. Gece ordu komutanı cepheye gitti ve birlikleri dolaştı.
Askerlerin maneviyatını yükseltecek sözler söyledi. Aslında erlerin morali
bozulmamıştı. Gündüz yaşanan panik düşmanın baskısından çok keşif ve emniyet
tertibatının eksik olması ve bunun sonucu olarak ateş baskınına uğramaktan
doğmuştu. Şimdi herkesin morali yerindeydi. Çünkü geri çekilen birlikler
tekrar ilerlemiş, İsbice - Sansur hattını tutmuşlardı.
Ertesi gün (8 Kasım
1914) tekrar taarruza devam edildi. Düşmanın bir iki mevzii zapt edildi ve
bir miktar esir alındı. Bu başarıdan sonra Ordu Karargâhında Erzurum’a çekilme
fikri uyandı. Bu geri çekilme durumunu komutana arz ve teklif eden kurmay
başkanıydı. Kurmay başkanı diyordu ki,
“Karşımızda Rusların 1. Kafkas Kolordusu,
bir kısım Plaston tugayları ve Kazak Tümeni var. 2. Türkistan Kolordusunun bu cepheye
gelmekte olduğu bazı kuvvetlerin cepheye dâhil olduğu iki günden beri verilen
muharebelerden ve esirlerin ifadelerinden anlaşılmıştır. En kolay geri çekilme,
bir başarıdan sonra yapılacak geri çekilmedir. Biz şu an başarılı olmuşuz. Bu
başarıdan yararlanarak Erzurum’a çekilmek ve kesin sonuçlu muharebeyi
Erzurum’un doğusunda kabul etmek bizim için daha uygundur. Rusların üstün
kuvvetlerle yapacakları taarruza karşı şimdi bulunduğumuz mevzilerde tutunmak
veya gerektiği zaman Erzurum’a çekilmek çok zor olur.”
Ordu komutanı da bu
teklifi kabul etmiş ve geri çekilme emrinin yazıya geçirilmesini emretmiştir. Ancak
bu emrin çok gizli tutulması ve ordu karargâhında kimseye söylenmemesi özellikle
belirtilmiştir.
Ordunun gözetleme
yerinde Kurmay Başkanı ile İstihbarat Şube müdürü [Kurmay Binbaşı Mümtaz Bey]
arasında bu geri çekilme hakkında şiddetli tartışmalar oldu. Mümtaz Bey diyordu
ki,
“Verilen kararları
yalnız askerî düşüncelere dayandırmak doğru değildir. Halkın ruhi durumunu da hesaba
katmak gerekir. Ordusu galip durumda bulunan bir komutan, ordusunu gereksiz
yere geriye çeker ve memleketi düşmanın istilasına terk ederse, subaylar ve
erlerin komutana karşı güvenleri sarsılır. Halk arasında orduya karşı
emniyetsizlik ve güvensizlik baş göstermeye başlar. ‘’Komutan, para
karşılığında memleketi düşmana satıyor’’ der. Düşman baskısı olmadan ordu
Erzurum’a çekilse bile, oluşan bu hava nedeniyle erler dağılır. Bugünkü mevcudun
yarısı bile kalmaz. Bunun örnekleri tarihte çoktur. Ben bu vatanın öz evladıyım.
Yanlış bir düşünce üzerine verilen karardan vatanın maruz kalacağı felaket bizi
çok zarara uğratacağı için bunları söylüyorum. Sen bir yabancısın, vatanla
ilgin yoktur. Üzülmeden böyle bir kararı verebilirsin...”
Bunun üzerine Kurmay
Başkanı Guze Bey sert bir dille,
“Azizim burada hâkim
olan askerî düşüncedir. Diğer düşüncelerin yeri yoktur. Ordu bu kararı
vermiştir. Bu karar uygulanacaktır. Rica ederim buna dair bir teklifte
bulunma.”
Akşama doğru
Hasankale’deki karargâha dönüldü. İstihbarat Şube Müdürü, Komutanla da temasta
bulunmak için geldi. Fakat bu görüşmenin karar değişikliği konusunda faydası
olmadı. Emir ve harekât tarzı kendisine tebliğ edilmek üzere 11. Kolordu
komutanı karargâha gelmişti. Daha komutanla görüşmeden İstihbarat Şube Müdürü durum
hakkında kendisini aydınlattı. Sonra komutanla görüştü. Böyle bir emir
verildiği takdirde Kolordu Komutanlığından affedilmesini ve aslında geri çekilmek
için bir sebep olmadığını, Kolordunun kahraman subay ve erlerinin de
moralinin yerinde olduğunu arz etti. Bunun üzerine emir geri alınarak imha
edildi. Ertesi gün taarruza devam edildi ve bu taarruzlara 29. Tümen de iştirak
ettirildi.
Kolordu birlikleri
Köprüköy’ün batı sırtlarına kadar ilerlemişti. Düşman Köprüköy’ün doğu
sırtlarındaydı. 10 Kasım’da herhangi bir taarruz yapılmadı.
Ancak kazanılan başarılar ordunun moralini çok yükseltmişti. Bütün cepheye yalnız
11. Kolordu Komutanı komuta ediyordu. Aras Nehri cepheyi ikiye bölmüştü. Şimdiye
kadar karargâhıyla Erzurum’da kalmış olan 9. Kolordu komutanı da cepheye gelmek
istiyordu. Kolordu komutanının Erzurum’da kalmasına gerek yoktu. İki tümeni (28.,
29. Tümenler) cepheye sürülmüştü. 17. Tümen de cepheye gelmek üzere yoldaydı.
Aras’ın güneyindeki birliklerin komutanlığı, 9. Kolordu komutanına verildi. 11
Kasım’da tekrar taarruza başlandı. Ordu bu taarruzla kesin sonuç
almak istiyordu. Bu taarruz şu birliklerle yapıldı:
Aras’ın güneyinden
37. ve 33. Tümenler ile 28. Tümenin büyük kısmı ve İhtiyat Süvari Kolordusu, Aras’ın
kuzeyinden 18., 34. ve 29. Tümenler ile 2. Nizamiye Süvari Tümeni taarruza
geçti. Ancak bu taarruzlar arzu edilen başarı elde edilemedi. Çünkü taarruz
sırasında düşman başarılı şekilde geri çekilmeyi başarmıştı. Yine de bu taarruzda
başarı olarak Köprüköy’ün doğusundaki düşman mevziisi işgal edilmesi
gösterilebilir. Bu taarruz sonrası birbirine karışmış olan birliklerin düzenlenmesiyle
uğraşıldı ve düşman yalnız zayıf takip müfrezeleriyle takip edildi. Hâlbuki
burada bütün kuvvetle düşmanı takip etmek gerekirdi. Bu zaman zarfında düşman
Horum’un batısındaki bir mevziiye çekilebilmiş ve burada tutunmak için
hazırlık yapmaya zaman ve imkân bulmuştu. Düşman Alakilise’nin (Yatıksırt
Köyü) doğusu - Azap’ın doğusu - Yüzveren - Ardı hattını tutmuştu.
Kasım Ayı Köprüköy Taarruzları Krokisi |
Ordu, ileri hareketle bu
mevziinin önüne geldi. 11. Kolordu sağda ve Aras’ın her iki tarafına, 9. Kolordu
solda ve Aras’ın kuzeyinde idi. Ordu emrine verilen 10. Kolordu birliklerinden
iki alay ve bir topçu taburu da gelmişti. Bunlar ordu ihtiyatı olarak geride
tutuluyordu. Bu taarruzda, 11. Kolordu cepheden düşmanı tespit edecek; 9. Kolordu
ise düşmanın sağ kanadını kuşatacaktı. Planları tamamlanan taarruz 17 Kasım’da
yapıldı. Düşman sağ kanadını kuzeydoğuya doğru uzattığı için kuşatma, cephe
taarruzuna dönüştü. Düşman yalnız cepheden, yani Azap’ın doğu sırtlarından daha
doğuya atıldı. Birliklerimiz Zanzak’ın doğu sırtlarına kadar ilerlemeyi
başardılar. Yine bu taarruzlarda kesin sonuç alınamamıştı. Düşmanla aramızdaki
mesafe çok azdı. Her gün gereksiz yere piyade ve topçu ateşi devam ediyor, çok
cephane harcanıyordu. Cephanenin idareli kullanılması hakkında verilen
emirler fayda etmiyordu. Ordunun cephanesi çok azalmıştı ve harcanan cephaneler
lojistik hatlarının kötü olmasından dolayı kısa süre içinde ikmal edilemiyordu.
Cephane ikmalinden ve 10. Kolordu tümenlerinin katılmasından sonra kesin
sonuçlu bir muharebeye girişmek isteniliyordu.
Cephane sarfiyatının
önüne geçmek için bir çare düşünüldü. İlk akla gelen çare düşmanla aramızdaki
mesafeyi büyütmek oldu. Bu fikir ilk önce kurmay başkanı tarafından teklif
edildi ve komutan tarafından onaylandı. Bu fikir teklif edilirken şu düşünce
hiç akla getirilmemişti:
“Acaba düşman bulunduğu
mevziide sonuna kadar savunmada kalır mı? Bizim çekilmemizi hisseder de bundan
yararlanmaya teşebbüs etmez mi?”
Buna verilecek cevap
herhâlde olumsuzdur. Nitekim olaylar da bunu ispat etmiştir. Geri çekilme
gecesi şiddetli kar fırtınası olmuş, birlikler tamamen elden çıkmıştı. Kendi
isteğimizle çekilmemize rağmen, geride ileri karakollar bölgesinde top ve ani
müdahale timi bırakıldı. Ruslar ancak birkaç gün sonra çekildiğimizin farkına
vardılar. Daha önce hissetmiş olsalardı, herhâlde bu durumdan yararlanmaya
teşebbüs ederlerdi. O zaman ordunun Haran bölgesinde değil, Köprüköy bölgesinde
bile tutunması güç olurdu. Ruslar, bu isteyerek çekilmelerinden birkaç gün
sonra sıklet merkezi Aras Nehri - Azap arasında olmak üzere karşı
taarruza geçtiler. Çok kanlı muharebeler oldu. 30. Tümenin tam zamanında
yetişmesi ve muharebeye müdahalesi, sonucu lehimize çevirdi ve Rus taarruzu
durduruldu. Bundan sonra Sarıkamış harekâtı başlayıncaya kadar iki taraf
arasında sessizlik devam etti.
SARIKAMIŞ KIŞ SEFERİ
Şimdiye kadar yapılan
muharebelerde Rusların kuvveti açık şekilde ortaya çıkmıştı. Rus kuvvetine
karşı bir Türk taarruzu mümkün görünüyordu. Aslında savaşın durumu da bunu
gerektiriyordu. Bakır madenleri ve özellikle Bakü petrol kaynakları gibi doğal
hazineyi barındıran Rus Kafkas bölgesi, Birinci Dünya Savaşı’nın çerçevesi
dâhilinde önemli bir hedef teşkil ediyordu. Her iki tarafta da hükûmet aleyhinde
birçok unsurlar vardı. Düşmanın diğer tarafın bölgesine geçmesi hâlinde bu unsurların
düşman lehine isyan çıkaracakları hesap ediliyordu. Polonya’daki Alman ve Avusturya
kuvvetlerinin yükünü azaltmak için bu cephede mümkün olduğu kadar çok Rus kuvvetinin
tespit edilmesi gerekliydi. Asıl sebep buydu. 10. Kolordu geldikten sonra
tekrar taarruza geçilmesi gerek Başkomutanlık gerekse ben ve Türk arkadaşlarım
tarafından kararlaştırılmıştı.
Sevk ve idare makamı,
birliklerin güç ve kapasitesi hakkında şimdi bir fikir edinmişti. Türkler
taarruz edebilirler, fakat bu taarruzu daha ileriye götüremezlerdi. Çünkü
zorunlu yürüyüşler de yapamazlardı. Zorunlu yürüyüş yaptırılırsa birliklerin
dağılması gibi tehlikeler baş gösterir. Ordunun teçhizatı da çok eksikti. Bu
eksiklerden dolayı birbiri ardınca birkaç gece ordugâh kuramıyorlardı. Diğer
taraftan çok hareketli olmayan doğulular konaklarda çok toplu bulunurlar ve
büyük kitleler köylerde dar sahada yerleşebilirler. İleri yürüyüşte harekât
bölgesinden tamamen iaşe mümkün olmadığı için nakliye araçlarına olan ihtiyaç
artacak ve ikmal işinin düzenlenmesi ve ikmali için çok zamana ihtiyaç
duyulacak ve bu yüzden ileri harekât doğal olarak ağırlaşacaktı. Bölgeye çok
kar yağdığı için birçok dağ yolu da kapanmıştı. Ordu Komutanlığı bu durumları
düşünerek harekâtta aşağıdaki hususları göz önüne aldı:
‘’Uzun yürüyüş
yaptırmamak, bölgeden bölgeye yürümek suretiyle harekâtın sınırlandırılmasını
sağlamak, çevirme harekâtını çok uzaklardan dolaşarak yapmamak. Süratli zorunlu
yürüyüşlerle değil, aksine özenli hazırlıktan sonra ansızın harekete geçmek suretiyle
yapmak ve düşmandan öne geçmek. Birliklere her üç dört günde bir istirahat
vermek. Bu harekâtta büyük bir imha başarısı hesap edilemez. Fakat Köprüköy civarında
sağlanan başarı gibi bir başarı sağlamak ve Rus arazisinde tutunmak mümkün
olabilir. Bundan sonra çok muhtemeldir ki, isyanlar başlar ve başarılarla icra
gücü artmış olan Türkler bölgeden bölgeye daha fazla ilerlemeyi başarırlar.’’
İşte yukarıda açıklanan
görüşlere göre bir taarruz planı kararlaştırılmıştı. Bu plana göre kuvvetin bir
kısmı Aras bölgesinde bırakılacak ve asıl kuvvetle İd - Oltu
üzerinden Rusların sağ kanadına kuşatıcı taarruz yapılacaktı.
“Kafkasya’da maalesef
Bonapart olduğunu iddia eden ve yol gösterici olarak yetişen birçok adam
vardır. Bunlar, ordularına mevcut kıymetlerine uygun olmayan görevler vermişler
ve bu yüzden orduları büyük zarara uğratmışlardır.”
Farklı fikirlerde
olanların başı, Genelkurmaydan İkinci Başkan Hafız İsmail Hakkı Bey’di.
İsmail Hakkı Bey, General Bronsart’a inanmak istemiyordu. Kendi görüşünü,
yerinde tatbikat yaptıktan sonra arz etmek üzere Aralık ayında 3. Orduya
gönderildi. İsmail Hakkı Bey otuz yaşındaydı. Daha önce Viyana’da askerî
ataşelik yapmıştı. Şahsen cesur, askerî bilgisi çok iyi, azimli ve kararlıydı. Fakat
İsmail Hakkı Bey o dönemde ortaya çıkan zorlukları ortadan kaldıracak çareler
arayıp bulması gerekirken bunları kolayca üzerinden atardı. Enver Paşa,
yakın zamana kadar İsmail Hakkı Bey tarafından gelen her teklifi kabul ederdi.
Kış seferi hakkında İsmail Hakkı Bey’le esasta tamamen anlaşmışlardı. İsmail
Hakkı Bey Almanlara karşı değildi. Fakat kendisi çok aşırı milliyetçi ve çok
hırslıydı. İhtimal ki cesareti kendisini Almanlardan daha öne geçmeye sevk
ediyordu. İsmail Hakkı Bey, Ruslar, Türklerin Oltu üzerinden kuşatma gibi
bir hareketine inanmayacaklarından, bu hareketin tamamıyla baskın etkisi göstereceğine
ve direnmeden Rusların geri çekileceklerine kanaat getirmişti. Bundan sonra
dışarıya karşı parlak bir başarı olan Kars’ın çabuk ele geçirilmesini
hayalinde canlandırıyordu. İsmail Hakkı Bey orduda birkaç gün kaldığı sırada,
her şeyi karanlık gören 10. Kolordu komutanı görevinden alındı ve İsmail Hakkı
Bey onun yerine tayin edildi. Bunun üzerine Enver Paşa çekingen ordu komutanını
harekete geçirmek veya orduyu idare etmek üzere yakında yapılacak taarruza
bizzat katılma kararını verdi. Enver Paşa ordunun başına geçmek için Goeben
kruvazörü ile Trabzon’a geldi ve 14 Aralık’ta Köprüköy’de bulunan ordu karargâhına
ulaştı. Enver Paşa’yı tam anlamıyla tanımıyordum. Bende, adı geçen kişinin
mevcut zorlukları önemsemediği kanaati uyandı. Kendisine ordu komutanı önünde
kesin olarak karar verilmiş harekât hakkında brifing verirken, yukarıda izah
ettiğim görüşleri açık olarak arz etmeyi bir vazife bildim. Kendisi bu hususları
düşünerek taarruzda başarılı olunacağını ve bu taarruzun gerekli olduğunu
söyledi. Daha sonra Enver Paşa, ordu tarafından hazırlanmış planı uygun buldu
ve kendisi birkaç günlüğüne Erzurum’a gitti.
Enver Paşa Kafkas Cephesinde Kurmay Heyetiyle Birlikte |
Enver Paşa’nın Erzurum’a hareketinden kısa bir süre sonra Ordu Komutanı Hasan İzzet Paşa bu taarruzlardan bir başarı beklemediğinden Ordu Komutanlığından affedilmesini rica etti. Bunun üzerine Enver Paşa 19 Aralık’ta 3. Ordu komutanlığını üstlendi. Tümgeneral Bronsart Paşa ise 3. Ordu kurmay başkanlığı görevine getirildi. Aşağıdaki harekâta ordu karargâhında ikinci kurmay olarak katıldım. Taarruz şu şekilde yapılacaktı:
11. Kolordu ve 2.
Nizamiye Süvari Tümeni Aras Vadisi’nde kalacak, 9. Kolordu cepheden geri
alınacak, 9. ve 10. Kolordu birlikte 9. Kolordu Aras-İd arasındaki
dağlardan, 10. Kolordu ise İd – Oltu üzerinden taarruz için ilerleyecekler.
İstanbul’da bulunan 8. Piyade Alayı Yarbay Stange komutasında Aralık ayında Rize’ye
çıkarılmıştı. Bu Alay Ardahan üzerinden 10. Kolorduya katılacaktı. Sahildeki
birlikler Batum üzerine ilerleyecekler. Aras Vadisi’nden sahile kadar
toplam 100.000 kişilik kuvvet bulunuyordu. Van müfrezesi ile Tutak
civarındaki birliklerimizin karşısında üstün Rus kuvvetleri bulunuyordu. Bu
nedenle bu birlikler taarruza katılmayacaklardı.
İlk iki gün cetvele göre
hareket edildi; Kolordular emredilen hedeflere vardılar. Rus Tugayı 23
Aralık’ta İd’ten Oltu istikametine atıldı ve 1000 kadar esir bıraktı. Ordu
karargâhı 23 Aralık’ta İd’e geldi. Türkler kuşatma hareketi için Tortum
Gölü’nün kuzeyinden dolaştıklarından Rus tugayını tamamen imha edemediler.
Oltu’ya çekilen düşman göz önüne alınmaya değer bir mevcudiyet gösteriyordu. 9.
Kolordu’nun yürüyüş hattından Aras Vadisi’ne giden yollar ve özellikle Kötek’e
giden yolun karla kapanmış olduğu haberi gelmişti. Bunun üzerine 9. Kolordu
24 Aralık’ta Bardız’a yürüdü. 10. Kolordu ise Oltu’da toplandı ve ileri
birliklerini Kars şosesi istikametinde ileri sürdü. Burada “İsa’nın doğum
günü gecesi”nde uğursuz ve ileride büyük kayıplara neden olacak kararlar
alındı.
Rus Komutanlığı gerçekte
baskına uğramıştı. Asıl Rus kuvveti Aras Vadisi’nde bulunuyordu. Demiryolunun
son noktası olan Sarıkamış’ta bir müstahfız (yaşlı askerlerin bulunduğu tabur)
tabur bulunuyormuş. Mağlup edilmiş olan Rus Tugayı Oltu’nun kuzeydoğusu istikametinde
çekilmeye devam etmişti. Türk birlikleri büyük güçlüklere maruz kalmışlardı.
Ordu komutanı (Enver Paşa) 24 Aralık’ta 9. Kolordunun yanından hayvanlı
geçtiği zaman çekilen zorlukları görmüş ve fikir sahibi olmuştu. Çok karlı ve
buzlu yerlerde dik meyiller aşılıyor ve bazı dar yerlerde birerli kol ile
hareket ediliyordu. Birçok yük hayvanı piyadelerin hareketini daha çok
zorlaştırıyordu [yük hayvanları yürüdükçe kabartı ve buz gibi kalıcı izler
oluşturuyorlardı. Yük hayvanlarının adımları piyadelerin adımlarına uygun olmadığı
için, yük hayvanlarının izler oluşturduğu yollardan piyadelerin yürümeleri çok
zor oluyor ve piyadeleri rahatsız ediyordu]. Birliklerin bir günlük istirahate
ihtiyaçları vardı. Bundan sonra ilk plan dâhilinde düşmanın asıl kuvvetinin
bulunduğu istikamette harekete devam edilecekti. Önce 10. Kolordu, 9. Kolorduyu
takiben Bardız’a gelecekti. Bundan sonra Bardız’dan bir kolordu yaklaşık
Zivin istikametinde diğer Kolordu da Sarıkamış istikametinde hareket
ettirilecekti. Bronsart Paşa, istirahat günü ve Kolorduların çark hareketleri
hakkında açık ve kesin ifadelerle Enver Paşa’ya tekliflerde bulundu. Ancak Enver
Paşa’nın düşüncesi farklı yöndeydi. Enver Paşa’da, İsmail Hakkı Bey gibi
Rusların muharebeyi kabul etmeden çekileceklerini zannediyordu ve Rusların
doğuya doğru Kars istikametinde çekilmelerini engellemek istiyordu. Rusların muharebe
vermeden geri çekileceklerinin kabul edilmesi fazla bir iyimserlikti. Sonradan
görüldüğü gibi böyle bir çekilme Rusların aklından hiç geçmemişti.
Enver Paşa tarafından şu
tertibat emredildi. 25 Aralık’ta 9, Kolordu’nun iki Tümeni istirahat
etmeden Sarıkamış’ı alacak, 10ç Kolordu’nun 32 Tümeni Oltu’dan Bardız’a
gelinceye kadar 9. Kolordu’nun 3. Tümeni [eski 28 Tümen] Zivin’i karşı
kuşatma kolunun yanını temin için Bardız’da kalacak ve sonra da 28.
Tümen de 9. Kolorduyu takip edecek, 10. Kolordu diğer iki tümeniyle Oltu’dan Kars
istikametinde ilerleyecek. Ordu Komutanlığı 9. Kolorduda kalacaktı. İleride
bu emirlerden anlaşılacağı üzere Ordu artık düşmanın asıl kuvvetine doğru
ilerlemiyor, aksine bir coğrafya noktasına doğru gidiyordu. Bu sebeple “bir
gün istirahat verilmesi” teklifi reddedilmişti.
Şahsi fikrimce çok değerli
birlik komutanları ve çok azimkâr olan birlikler, örneğin 1914’teki Alman
ordusu bu harekâtı başarıyla tamamlayabilir. Fakat 3. Türk Ordusu böyle bir
hareketi başarıyla yapamazdı. 9. Kolordu’nun Bardız’dan Sarıkamış istikametinde
ilerleyen iki tümeni, yürüyüş sırasında arazi zorluklarına rastlamadılar. Sağda
yürüyen 29. Tümen, 25 Aralık’ta güneş batarken Rus birliklerini
Sarıkamış’ın kuzeybatısındaki bir mevziden geri atmıştı. Ancak Sarıkamış’a bir
gece taarruzu, birliklerin gece muharebesine alışkın olmadıkları dikkate
alınarak yapılmadı. Kolordu komutanı, birliklerin yorgunluğunu ileri sürerek
taarruzu 27 Aralık’a erteledi. Bu erteleme Sarıkamış seferinin dönüm
noktasını oluşturmuştur.
Aras Vadisi’nden Rus
arazisindeki Kars Çayı’na giden iki şose vardır. Bu iki şose, Sarıkamış
civarında birleşir. Şoselerden birisi Erzurum – Kars büyük şosesidir.
Diğeri ise Karakurt civarında başlayan şosedir. Sarıkamış bir vadi
içinde ve Kars Çayı’nın güneydoğu sırtlarındadır. Türklerin Sarıkamış şehrini
ve güneydoğusundaki tepeleri seri bir hareketle elde ederek Rusların irtibat
hatları üzerine düşebilmeleri gerekiyordu. Bunun için birliklerin güç ve
kapasitelerinden en üst düzeyde yararlanmak gerekirdi. Hâlbuki komutanlık
makamı azami iş yaptırmak imkânı kalmadığı hâlde birlikleri gereksiz yere güç
durumlara maruz bırakıyordu. Şimdi artık fırsat kaybedilmişti. Ruslar takviye
birlikleri almak için zaman buldular. Türklerin durumu ise hiç böyle değildi.
Taarruzun sadece yavaşlaması Türkler için bir istirahat ve dinlenme demekti.
Düşmanla sıkı muharebe teması vardı. Gündüz ve gece ara vermeksizin şiddetli ateş
muharebesi devam ediyordu. Yarım metre ile bir metre arasında kar vardı.
Türkler büyük bir orman içindeydiler. Bu sayede hiç olmazsa yakacak çok boldu.
Fakat muharebe hattı içinde köyler yoktu.
Herkes ordugâh kurmak zorundaydı.
İkmal faaliyetleri güçlükle yapılıyordu. Başlangıçta ikmal nakliyatı kesintiye uğramıştı.
Uzun bir bekleme sonunda nakliyat tekrar düzenlenebildi. Elzem ihtiyaçlar
bunlarla temin edildi. Örneğin, bu dönemde Ordu karargâhı ise varlığını şu
şekilde sürdürmüştü: 22 – 25 Aralığa kadar karargâhtaki yeterli olmayan
iaşe maddeleri ve eyer çantalarındaki malzeme ile idare edildi. 25 Aralık’ta
kaçan Kazakların geride bıraktıkları sıcak yemeklerle iaşe sağlanabildi. 25
Aralık’tan ağırlıkların katılma tarihi olan 27 Aralığa kadar da ekmek ve
zeytinden ibaret olan Türk demirbaş erzakıyla idare edildi. Bu durum Türk
lojistik hattının zayıflığını ve böyle bir taarruza hazırlıksızlığını
fazlasıyla gözler önüne sermekteydi. Ayrıca 25 Aralıktan 2 Ocağa kadar ordu
karargâhı çadırsız karlar üzerinde ordugâh kurduğu da unutulmamalıdır. Bu
günlerde Ardahan civarında soğuk sıfırın altında 36 derece ölçülmüştü. Ordu
için zorluk ve mahrumiyet son haddine ulaşmıştı. Yer yer donmalar, karık (Kar
yağmış bir alana bakma sonucu ortaya çıkan göz kamaşması) olayları olmuştu. Türk
askerleri bu duruma dayanamayarak firara meyletmeye başladılar. Bu zorluklardan
dolayı da birçok asker geriye doğru kaçmaya başlamıştı. Geriye kaçanların miktarı
günden güne artıyordu. 27 Aralık sabahı taarruz başladığı zaman yukarıda
belirttiğim zorluklardan ötürü 17. Tümende taarruza devam edecek güç
kalmamıştı. Tümeni ilerletmeye teşebbüs ettiğim zaman bir piyade mermisiyle
kolumdan yaralanmıştım. Tümen sayılan bu kuvvet bir enkazdan başka bir şey
değildi. 29. Piyade Tümeni’nin de durumu bundan daha iyi değildi. Enver Paşa da
bu tümenin yanında bizzat bulunduğu hâlde tümen ilerleyemedi. Dolayısıyla Bu
Tümenin de taarruzu durdu. Ordu karargâhındaki subaylar bütün muharebe
günlerinde sürekli avcı hattının çok yakınında bulunuyorlardı ve bundan ötürü
subaylarda orantısız derecede çok zayiat verdiler. Enver Paşa ise düşmanın topçu
ateşi altında şaşıran avcılara şöyle söylüyordu:
“Ne zaman öleceğinizi
yalnız Cenab-ı Allah bilir. Her top mermisinde ölümden korkarsanız korkudan
bugün bin defa ölürsünüz. Fakat siz yalnız bir defa öleceksiniz. Şu hâlde
Allah’ın istediğini yapıncaya kadar sükûneti koruyunuz.”
10. ve 11. Kolorduların
müdahalesini beklemek gerekiyordu. Tel irtibatları orduyu takip edememişti.
Ordu Komutanlığı bu iki Kolordu’nun durumu hakkında çok geç ve eksik bilgi
alabiliyordu. 27 Aralık’ta önce 28. Tümen Bardız’dan gelerek ordu
sağ kanadına ulaştı. Durumu düzeltmek ve değiştirmek için bu Tümen de yeterli gelmedi.
Çünkü Ruslar bu sırada karşı tedbirler almışlardı. Çünkü Ruslar Türk taarruzu
başlayıncaya kadar cephedeki birliklerini takviye etmişlerdi. Rus birliklerini 100
tabur piyade, 96 bölük süvari, 300 top olarak hesap ediliyordu.
Bir kısım kuvvet Eleşkirt bölgesinden Aras Vadisi’ne çağırılmıştı. Bu suretle
Aras’ın kuzeyinde üç piyade tümeni, bir Kazak tümeni Aras’ın güneyinde, iki Plaston
tugayı, bir Kazak tümeni konuşlanmış oluyordu.
Alexander Zakharevich Myshlayevsky |
Aras Vadisi’ndeki
kuvvetlere komuta eden General Berkman Türklerin İd üzerine ilerledikleri
hakkında gelen ilk haberler üzerine herhâlde oldukça yorgun olan sağ kanadı ile
24 Aralık’ta taarruza karar verdi ve bir piyade alayını Bardız civarındaki
Çilhoroz geçidine yolladı. Fakat bu alay Türklerden önce bu geçidi
tutamadı. 24 Aralık akşamı Kafkas Ordusu Başkomutan Yardımcısı Alexander
Zakharevich Myshlayevsky ve Kurmay Başkanı General Nikolai Yudenich
Tiflis’ten Micingert’e geldiler. Myshlayevsky 25 Aralık’ta Zivin
tepelerine geri çekilmek istiyordu. Fakat Yudenich’in itirazı üzerine bu
kararından vazgeçti. 25 Aralık’ta Bardız’ın Türkler tarafından alındığı
haberi geldi. Burada bulunan Rus Tugayı hakkında da bilgi alınamaması durumun
vahametini gösteriyordu. Ayrıca Sarıkamış’ın da tehdit altında olduğu tahmin
ediliyordu. Hâlbuki burası asıl menzil noktasıydı. Cephane ve diğer ambarlar
buradaydı. Sarıkamış’ı korumak için Myshlayevsky cepheden 12 tabur piyade,
1 Kazak alayı, 1 batarya ve 1 havan topçu taburunu yürüyüşe
geçirdi. 26 Aralık’ta ele geçirilen bir Türk taarruz emri Rusları daha
fazla telaşa düşürdü. Bir Rus müzakeresinde, Rus asıl kuvvetleri demiryolu irtibatı
kesilir ve ordu gerisine iki Türk kolordusu düşecek olursa ikinci bir ‘’Tanenberg
felaketine’’ maruz kalmamak için yolsuz dağlardan geçerek hızla Kağızman’a
geri çekilmesi gerektiği öne sürülmüştür. Myshlayevsky artık Sarıkamış’ta tutunabileceğinden
ümitli değildi. İmzalamadan bir direktif dikte ettirdi. Bu direktife göre
Sarıkamış düştüğü takdirde Aras Vadisi’ndeki ordu grubu topçularını ve araba
parklarını imha ettikten sonra Kağızman istikametine çekilecekti. Bu emri
dikte ettirdikten sonra kendisi de 27 Aralık’ta Karakurt – Kağızman -
Kars üzerinden Tiflis’e gitti. Bu sırada geride memlekette yararlanılabilecek ne
kadar kuvvet varsa Tiflis’e çağrılmıştı.
General Nikolai Yudenich |
Yeni oluşturulan 3.
Kafkas Avcı Tugayı, 263. Piyade Alayı, 2. Türkistan Kolordusunda Üçüncü taburların
teşkili için tertip edilmiş olan erler, bir sahra topçu taburu, bir ağır sahra
obüs taburu kısmen demiryolu ile, Kars’tan Sarıkamış’a, Sibirya Kazak Tugayı da
Tiflis’ten Ardahan’a gönderildi. 25 Aralık’ta Sarıkamış’ta iki redif
taburu, bir hudut süvari bölüğü, iki top, 16 makineli tüfek bulunuyordu.
Takviye birlikleri olarak 26 Aralık’ta Sarıkamış’a birkaç makineli
tüfek, dört top ile bir Kazak alayı geldi.
Türk taarruzu gerçekte 27
Aralığa ertelenmiş olduğundan Türk öncülerinin gösterdiği zayıf faaliyetle
doğurduğu buhran yeni gelen takviye birlikleriyle ortadan kaldırıldı. Piyadeden
ilk takviye birlikleri 27 Aralık gecesi gelmişti. 27 Aralık’tan sonra
toplam 10 tabur, 7 süvari bölüğü, 6 top, 12 ağır sahra obüsü gelmişti.
Bronsart Paşa’nın teklifine göre 26 Aralık’ta bir Türk Kolordusu Bardız’ın bir
yürüyüş mesafesi güneyindeki Sarıkamış civarına varmış olabilecekti. Bundan
sonra Aras Vadisi’nde sağ kanattan çekilen Rus birliklerinin bir kısmı
Sarıkamış’a gelemezdi ve Türkler burada karşılarında daha az kuvvette Rus
birliklerini bulacaklardı. Bu durumda, her türlü ihtimaller göz önüne alınmak
suretiyle tespit edilmiş olan plan bizi başarıya ulaştıracaktı. 9. Kolordu
gitgide eriyip mahvolduğu sırada 27 ve 28 Aralık’ta yapılan Türk taarruz
teşebbüslerini durdurmak için Rusların gelmiş olan takviye birlikleri artık
yeterli oluyordu. Bu kolordu sahra toplarını dağlardan aşıramadığı için daha
kötü duruma düşmüştü. Rusların ağır sahra obüslerine karşı hafif dağ topu ile
karşılık veriyor ve mücadele ediyordu. Bu sırada İsmail Hakkı Bey birliklere
istirahat verdirmeksizin 10. Kolordu ile Oltu’dan yürüyüşe devam etti. İsmail
Hakkı Bey, Oltu - Kars yolu üzerinden ilerleyen asıl kuvvetle beraber
hareket etti. Bu kuvvet 27 Aralık’ta Soğanlı Dağı’nı aşarken o kadar
çok zorlukla karşılaştı ki yorgun birlikler o gün %20 yürüyüş zayiatı
verdi. Bununla beraber sahra toplarını bile bu dağdan geçirmeyi başardı.
26 Aralık’ta
Yüzbaşı Nihat Efendi komutasındaki bir süvari keşif kolu Sarıkamış - Kars
demiryolunu Novoselim (Selim İlçesi) civarında tahrip etti. Bundan sonra
Kolordu Novoselim ve Divik (Yayıklı köyü) bölgesine geldi ve 9. Kolordu ile doğrudan
doğruya irtibat kurdu. İsmail Hakkı Bey Kolordusuna iki gün istirahat verilmesi
ricasında bulundu. Fakat şimdi Enver Paşa düşmanla sıkı temas hâlindeyken ve 9.
Kolordunun göz önüne alınmaya değer durumunu düşünerek bu ricayı yerine
getiremezdi. İsmail Hakkı Bey kendi muharip kuvvetini ancak iki tabur tahmin
ediyordu. Bu durumda Türklerin Rusların karşısına yalnız Kolordu enkazını getirmiş
olması demekti. Buna karşılık Ruslar yeniden takviye birlikleri aldılar.
General Berkman, Aras Vadisi’nden Karakurt yoluyla 4 tabur piyade, 3 Kazak alayı,
1 bataryayı daha Sarıkamış’a yollamıştı. Aras grubunun sağ kanadındaki 2 nci
Türkistan Kolordusunun komutasını üstlenen General Yudenich de kolordusunun bir
kısmını Sarıkamış civarındaki birliklerin sol kanadına ve diğer kısmını da
taarruz için Çilhoroz’a sürmüştü. Aras Vadisi’nde kalan Rus kuvvetleride,
29 Aralıkta 1915’te Ruslar tarafından seferberlik sırasında Rus arazisinde
hazırlamış oldukları Mecingert mevziine çekildiler.
İsmail Hakkı Bey 29, 30,
31 Aralık’ta kuzeyden Sarıkamış’a taarruz etti. Hatta bir defasında gece
muharebesiyle Sarıkamış’a bile girdi. Fakat Ruslar tarafından tekrar dışarı
atıldı ve sonuç itibarıyla o da Ruslar tarafından Divik civarında
müdafaaya geçmeye mecbur bırakıldı. Takip eden günlerde muharebe Rusların
devamlı münferit çarpışmaları şeklinde ve fakat sonuçsuz kaldı.
Savaşın devamında çok
defa yaşanan aşağıdaki olay dağ savaşının tehlikelerini açık bir şekilde
gösteriyordu:
Örneğin dereye inmiş
olan bir Türk birliği geriye atıldı. Bu birlik geri çekilirken karla örtülü
sırtı tırmanamadı ve tamamıyla imha edildi.
“Avcı hattımız
kuzeyden sol baştan Rus piyadelerinin taarruzuna uğradı.” Bundan sonra
Kazım Bey’e kendisiyle beraber gelmesini işaret etti ve binanın dışarısında
1000 metre uzakta görünen düşman avcı hattını gösterdi. Ordu karargâhı yolda
bir Kazak Keşif kolu tarafından taciz edildi ve bununla ateş muharebesine
tutuştu. Rus kaynaklarından alınan bilgilere göre Enver Paşa ya da yaveri keşif
kolu komutanını bizzat öldürdüğü söyleniyordu. General Bronsart seken bir mermiyle
dirseğinden hafifçe yaralandı ve bir kurşun da şapkasını deldi.
5 Ocak akşamı
Enver Paşa 11. Kolordu Komutanı Galip Paşa (General Galip Pasinler) ile Zivin’de
buluştu. 11. Kolordu, Rusları hudut üzerinden geri atmıştı ve Mecingert mevzii
karşısında bulunuyordu. Bu Kolordu da devamlı muharebelerle zayiata uğramıştı.
Fakat bu Kolordu tabi ki diğerleri kadar zayıflamamıştı. 11. Kolordu, 6 - 7
Ocak’ta taarruza devam etti. Sonuçsuz ve aynı zamanda 9 ve 10. Kolordularda
kaçınılması mümkün olmayan bir bozgun başladı. Enver Paşa, Stange Bey
müfrezesini de kullanmıştı. Bu müfreze 10. Kolordu emrine verilmişti. Bu
müfreze durum hakkında yüzeysel bilgi alabilmişti. Aldığı son bilgi şuydu:
“İsmail Hakkı Bey
Kars üzerine yürümekte ve günde 30 kilometre katetmektedir”. Bundan sonra bu
müfreze ile irtibat kesildi.
Stange müfrezesi Artvin
- Ardanuş üzerinden Ardahan’a doğru yürümüş ve Ardahan’ı işgal etmişti. Oltu
istikametindeki bütün boğazların geçilmesinin imkânsız olduğu ve bölgenin
Ruslar tarafından işgal edildiği anlaşılmış olduğundan Stange Bey 29 Aralık’ta
Ardahan’ı tekrar tahliye etti ve Artvin üzerine geri çekildi. Bu suretle geri
çekilme hattının kesilmesi tehlikesinden kurtulmuş olundu. Çünkü karşısında
kendisinden üstün kuvvetler bulunuyordu. Bu kuvvetler şunlardı: Ardahan’dan
atılan 3. Kuban Kazak Tugayı, Merdenik’ten Ardahan’a çekilen Rus Tugayı,
Tebriz’den gelen Sibirya Kazak Tugayı. Ardahan alındıktan sonra Rus Tugayı
tekrar geri döndü ve Oltu’yu zaptetti. 4 Ocak’ta 10. Kolordu
soldan kuşatılmış olduğu hâlde İd’e doğru çekildi. 9. Kolordu’nun geri
kalanları son günlerde Sarıkamış – Bardız arasında hemen hemen tamamıyla
imha edilmiş ve Kolordu komutanı esir düşmüştü. Ruslar Bardız’ı tekrar
işgal ettiler. Son olarak Çilhoroz’u kahramanca müdafaa eden ve çok kayıp veren 32. Piyade
Tümeni de Yeniköy’e doğru çekildi.
Son başarı ümidi de bu
şekilde sona erdiğinden ve Enver Paşa’nın da devamlı olarak İstanbul’dan uzak
kalmasına izin verilmediğini belirterek beraberindeki kişilerle birlikte 9 Ocak’ta
orduyu terk etti ve İsmail Hakkı Bey’i de paşalığa terfi ettirerek ordu
komutanlığına tayin etti. Beni de yine Kurmay Başkanı olarak bıraktı. Enver
Paşa ayrıldıktan kısa bir süre sonra 11. Kolordu da biraz daha geri atıldı.
Fakat Rusların kuvveti de artık tükenmişti. 11. Türk Kolordusu Azap civarına,
10. Kolordu da İd civarında hududa ve Kaleboğazı’na çekilerek
buralarda tutundular. Ancak en büyük kayıp 9. Kolordu’nun imha edilmesiydi. Ocak
ayı ortasına doğru bütün cephede düzen ve emniyet sağlanmış ve sahil müfrezesi
de Borçka civarında ağır toplarla donatılmış olan bir mevzi önünde durmuştu.
Sarıkamış Kış Harekâtı
ve gerçekleştirilen Taarruzlar büyük bir felakete sebep olmuştu. Koca ordudan
yaklaşık 30.000 asker geri dönebilmişti. Bazı kaynaklara göre Ruslar
tarafından 27.000 esir alınmış, 30.000 ölü [vurularak zayiat ve
donma nedeniyle] bulunmuş. Diğer bilgilere göre esirlerin miktarı 3500,
gömülen ölülerin miktarı ise 11.000 kadarmış. Bu son bilgiyi gerçeğe
daha yakın buluyorum. Zayiatın büyük kısmını firariler oluşturuyor. Bunlardan 12.000
kadarı Ocak ayı başlarında tekrar Erzurum’da toplanmıştı. 3. Ordu ise bu
harekattan sonra asla eski kuvvetini bir türlü bulamadı ve üç sene daha çok
üstün düşmana karşı çetin müdafaalarda bulunmaya mecbur kaldı. Başarısızlığa
rağmen Türk teşebbüsündeki cesaret etkisini gösterdi. Türkler şimdi çok zayıf
oldukları hâlde Ruslar bu savaş sahasındaki kuvvetlerini devamlı takviye
ediyorlardı. Bu durumda Türk Kafkas Ordusu çok üstün kuvvetleri daima tespit
etmişti. Bundan başka Türklerin çevirme hareketiyle, Rusları korkutmak gibi
uygun bir sonuç da elde edilmiş oluyordu. Ruslar bundan sonra çok ihtiyatlı hareket
ettiler ve savaşın devamı süresince aşırı hiçbir harekete teşebbüs etmediler.
Kuvvet bakımından çok üstün olduğu zamanda bile Rus komutanlığı acelesiz ve
dikkatli davranarak ve bir sistem dâhilinde hareketine devam etti. Bu hareket
tarzı, zayıf Türk ordusunun bulunduğu mevzide tutunmasına çok yardımcı oldu.
Bu hareketin büyük
ölçüde 1. Dünya Savaşına yaptığı etki de çok önemliydi. Türk taarruzları
Rusları çok kaygıya düşürdü. Türk Başkomutanlığı gibi Alman Başkomutanlığı da bu
hareketin genel savaş durumu üzerinde etkisini göstereceğini ve Rusların Alman Doğu
Cephesinden kuvvet çekeceğini ümit etmişti. Fakat bu etki başka şekilde
kendisini gösterdi. Almanlar ve Türkler tarafından aynı tarzda tehdit
edildiğini hisseden Ruslar Londra’ya bir telgraf gönderdiler. Bu telgraf 2
Ocak 1915’te Londra’ya geldi. Yükünü azaltmak isteyen Ruslar bu telgrafla
müttefiklerinden çabuk yardımda bulunmalarını talep ediyordu. Bu talep çok
önemli olan Çanakkale Savaşını doğuracaktı. Kafkas Cephesi’ndeki kış
taarruzları müttefiklerin çok üstün kuvvetlerinin Türkiye’de bağlanmasına büyük
ölçüde yardım etti. Türklerin mutlak savunmayı seçmeleriyle böyle başarı
sağlanamazdı. Türkler için savunma hareketinin mi daha doğru olacağı sorusu da
bu suretle cevaplanmış oluyor. Merkezî devletler önceden uzun bir savaş için hazırlanmış
ve Türkiye’ye de mutlak savunmada kalması gereği bildirilmiş olsaydı, ancak o
zaman Türkler için savunma söz konusu olabilirdi. Fakat hareket doğru yapılmış
olsaydı başlangıçta sınırlı hedeflerle bir başarı elde edilebilmesi imkân
dâhilindeydi. Bu felaketin sorumluluğu Enver Paşa ile alakalıdır.
Genel olarak Türklerin bu
cephede yaptığı işler ancak yakın zamanda belli olmaya başlamıştır. Türklerin
ne kadar çok kuvvet tespit ettiklerini, düşman devletlerinin yayınladıkları
rakamlardan yavaş yavaş anlamaya başlıyoruz. Savaş sırasında çoğunlukla birçok
şeyler olumsuz görünür. Türkiye’nin kuvveti de düşünülenin üzerine çıkmıştır. Türk
ordusuna ait her türlü bilgisi Alman Genelkurmay Başkanlığında toplanıyordu. Bu
bilgileri toplamaktaki amaç, birinci derecede, Türk kuvvetini ortaya
çıkarmaktır. Savaş sırasında Bronsard ismi, basılı evrakta hemen hemen hiç
geçmemiştir. Fakat adı geçen kişinin astlarına ve kurmay başkanlığını yapan biz
kurmaylara “Çok iş yapmak az görünmek” konusunda somut bir örnektir.
SARIKAMIŞ KIŞ SEFERİ
HAKKINDA DEĞERLENDİRME
Kasım ayında iki taraf
arasında sessizlik hüküm sürdüğü sırada Başkomutanlık Vekâleti 3. Ordudan
gelecekteki harekât hakkındaki düşüncelerini sormuştu. 3. Ordu Komutanlığı
özetle şu cevabı verdi:
Cephane, elbise ve
teçhizatı ikmal ettikten ve 10. Kolordunun cepheye ulaşmasından sonra düşman
sağ kanadına karşı kuşatıcı bir taarruz yapmak. 10. Kolordu Aralık ayı
başlarında cepheye gelebilecekti. Bu zamana kadar ikmal işleri de az çok
sağlanmış olacaktı. Durumu yerinde incelemek üzere ordu karargâhına gelmiş olan
Albay Hafız Hakkı Bey’de aynı fikirdeydi. Ordunun düşüncesini
Başkomutanlık Vekâleti kabul etti. Buna göre hazırlık ve teşkilat yapılmasını
ayrıca emretti.
Bununla birlikte Sarıkamış kuşatma manevrası kararı esas
itibarıyla 3. Ordu tarafından verilmiştir. Ordu buna göre hududun her iki
tarafındaki arazi ve yolları keşif ve incelemeye başladı. Özellikle kışın bu
bölgede dolaşmış adamlar karargâha çağrıldı. Bunlardan yol ve arazi hakkında
bir hayli bilgi alındı. Harekâtın hangi şekilde yapılmasının uygun olacağı da
tetkik edildi. Cephede kalacak kuvvete verilecek talimat hazırlandı. Kuşatmayı
yapacak kuvvetlerin takip edecekleri yollar, muhtelif günlerde varacakları
hedefler tespit ve tayin edildi. Harekâtı yakından takip etmek amacıyla ordu karargâhına
gelmiş olan Enver Paşa’ya ve maiyetine ordu tarafından hazırlanmış olan emirler
ve talimatlar gösterildi. Onlar da hiçbir düzeltme yapmadan emirleri
imzaladılar. Bugünlerde Hasan İzzet Paşa sık sık cepheyi dolaşıyordu. Kış da
günden güne şiddetleniyordu. Donmalar hakkında elde mevcut bilgiler vardı. Ordu
kış şartlarına göre donatılmamıştı. Henüz entari ile dolaşan askerler vardı.
Bu durum Hasan İzzet Paşa’nın sinirlerini çok etkiledi. Şimdiye kadar edindiği
tecrübeye göre bu mevsimde ordunun büyük Sarıkamış seferini yapamayacağını
düşündü. Bir iki gün için Erzurum’a gitmiş olan Enver Paşa’ya özel olarak
fikrini yazdı. O zaman duyulduğuna göre Hasan İzzet Paşa’nın Enver Paşa’ya
yazdığı telgraf şu şekildeymiş:
Albay Hafız Hakkı Bey |
“Gerek mevsim ve
gerekse kışlık teçhizat, düşünülen harekâtı başarıyla tamamlamaya uygun
değildir. Bu harekâtın ya ilkbahara bırakılması ya da daha sınırlı bir saha
içinde [kuşatma kolu sol kanadı Kötek istikametinde yürüyecek şekilde]
yapılmasına müsaade edilmesi.”
Bu telgrafa Enver
Paşa’nın canı çok sıkılmıştı. Ordu karargâhına döndüğü zaman ilk yazdığı yazı,
ordu komutanlığını bizzat üstlendiği hakkındaki emirdir. Bundan sonra ordunun
önceden hazırlamış olduğu aşağıdaki emri imzalamıştır:
3. Ordu Komutanlığı
Köprüköy öğleden sonra 19 Aralık 1914 ile 22 Aralık 1914 günü
için emir.
1- Düşman asıl
kuvvetleri eski mevziisindedir.
2- Düşman asıl
kuvvetlerini Kars istikametinden ayırarak Aras Vadisi’ne doğru güneye atmak
üzere 3. Ordu kuvvetlerinin tamamı ile Oltu istikametinden düşmanın sağ
kanadı gerilerine doğru ilerleyecektir. 3. Nizamiye 2. Süvari Tümeni piyade ve
topçu ile takviye edildiği hâlde düşmanın Aras Nehri güneyindeki kanadına
taarruz edecek ve onun dikkatini bu kanada çekecektir. [Bu hususta ayrıca
talimat verilmiştir.]. 11. Kolordu kendi mevziisinde kalacak ve düşmanın
dikkatini çekmek için bütün cephede gösteri taarruzu yapacak, düşman bütün kuvvetleri
ile ilerlediği takdirde ilerlemesini durduracaktır. [11. Kolorduya özel
talimat verilmiştir.]. 9. Kolordu en azından iki kol ile [sol kol Ekrek –
Yeniköy yolunda] yürüyecek hiç olmazsa Kızılkilise - İd yoluna
varacaktır. Düşmanın İd müfrezesinin doğuya doğru asıl kuvvetlerine
katılmasına kesin surette engel olacaktır. 10. Kolordu, bir tümeni ile İd’e,
diğer iki tümeni ile Ardus’a varacaktır. Her iki kol rastladıkları
düşmana taarruz edecektir. Harekât emredildiği gibi yapıldığı takdirde 23
Aralık 1914 günü, 9. Kolordunun Çatak - Petkir hattına ve 10.
Kolordunun Oltu yönüne doğru ilerlemesi ve 24 Aralık’ta 9. Kolordunun Kötek
ve 10. Kolordunun Bardız istikametine yürümesi muhtemeldir.
3- Keşif
bölgeleri: Süvari Tümeniyle 11. Kolordunun keşif bölgesi sınırı Aras Nehri’dir.
11. Kolordu ile 9. Kolordu arasındaki keşif bölgesi sınırı; Karabıyık - Sıçankale
- Güllüdağ’dan geçen üstteki hattır. 9. Kolordu ile 10. Kolordu ara
hattı şimdiye kadar olduğu gibi Kargapazar silsilesi - İd - Oltu
hattıdır. Keşif görevleri; düşman kuvvetlerinin tümü kısmen veya tamamen
mevkiinde mi duruyor? Yoksa geriye mi gidiyor? veya 11. Kolorduya doğru mu? Ve
bu durumda da Aras’ın kuzeyinden mi? Yoksa güneyinden mi ilerliyor? Veya kuzeybatı
istikametinde tepeler üzerinden 9. Kolorduya mı gidiyor? Koçfans - Şekerli – İd
- Ardus tarafındaki kuvvet ne kadardır? Yerinde mi duruyor, batıya doğru asıl
kuvvetlerine mi yanaşıyor, geriye mi çekiliyor?
4- Muhabere şekli
hakkında ayrıca emir verilecektir.
9. Ordu karargâhı
Köprüköy’dedir. Ordunun amacı emrin ikinci maddesinde açık bir şekilde
yazılıdır. Ordu, düşmanın asıl kuvvetlerini Kars istikametinden ayırarak
Aras’ın güneyine atmak, yani memleketin iç kısmıyla bağlantısını keserek imha etmek
istiyor. Aras Vadisi’ndeki Rus asıl kuvvetinin sağ kanadı Gerek Yaylası’na
dayanıyordu ve Rus sıklet merkezi de bu kanattaydı. İd - Kaleboğazı bölgesinde
de bir miktar Rus süvarilerinin bulunduğu haber alınmıştı. Rusları Aras’ın
güneyine atabilmek için kuşatma kolunu düşmanın çok gerilerine yöneltmelidir
ki, amaca ulaşılabilsin. Düşmanın 10 kilometre gerisine yönlendirilecek kuşatma
ile düşman Aras’ın güneyine atılamaz. Düşman sağ kanadı gerisinde bulunması
muhtemel ihtiyat kuvvetleri bu kanadı kolayca ve tam vaktinde kuzeydoğuya doğru
uzatabilir. Bu takdirde kuşatma hareketi cephe taarruzuna dönüşür.
Aslında Rus cephesinden
Sarıkamış’a giden iki yol vardır. Birisi Rus Mecingert’inden, diğeri Karaorgan’dan
geçer. Her iki yol Handere civarında birleşir, sonra Sarıkamış’a gider.
Mecingert - Kızılkilise - Karakurt üzerinden Sarıkamış’a giden bir yol varsa da
bu yol çok dolaşır. Daha önceki iki yol gibi tamamıyla şose değildir. Kuşatma
kolu ilk iki yolu kesmeyi başarırsa, o zaman düşman Aras’ın güneyine atılmış
olur. Kuşatma kolunun, düşmanın ne kadar mesafe derinliğine yönelmesinin uygun
olacağı şimdiden kestirilemez. Bu düşmanın durumuna bağlıdır. Düşman kuşatmayı zamanında
haber alarak geri çekilmeye başlarsa, o zaman kuşatmayı daha uzaklara yöneltmek
uygun olur. Düşman mevkiinde direniyorsa, o zaman daha dar bir saha içinde
kuşatma yapılabilir. Bu ihtimalleri şimdiden Kars ili Sarıkamış ilçesi, Karaurgan
bucağına bağlı Çamyazı köyünün eski adı Yukarımecingert, İnkaya köyünün eski
adı Aşağımecingert’dir. kestirmek mümkün olamadığı için 9. ve 10. Kolordulara
ancak ikişer günlük yürüyüş hedefi verilebilmiştir. Buna göre,
9. Kolordu; 22 Aralık’ta
Kızılkilise, 23 Aralık’ta Çatak – Pitkir bölgesine,
10. Kolordu; 22 Aralık’ta
İd, Ardus, 23 Aralık’ta Oltu’ya varacaklardı.
Sarıkamış Harekat Planı 1/1.200.000 Ölçek |
24 Aralık için muhtemel
yürüyüş istikameti; 9. Kolordu için Kötek, 10. Kolordu için Bardız.
Ancak bu duruma 23 Aralık’ta karar verilecekti.
23 Aralık’ta ordu
karargâhı İd’teydi. Bu akşam 9. Kolordu’nun Çatak bölgesine vardığı, 10.
Kolordu’nun da Oltu’yu zapt ettiği, 1000 kadar esir, bir miktar
top ve makineli tüfek alındığı haberi gelmişti.
24 Aralık’ta yol durumu
nedeniyle 9. Kolordu Bardız’a yürüdü. 10. Kolordu ise iki tümeniyle
Oltu’dan itibaren yolu takiben Kosor istikametinde hareket etmişti. Bu
tümen Kop köyüne gitmeden aldığı emir gereğince güneydoğuya dönmüş, Kızılkilise
karakolu - Dolgah karakolu yolunu takiben Bardız’a gelmiştir. Sonraki
dönemde Hafız Hakkı Paşa’ya atfedilen, Ardahan veya Kars istikametinde ileri
harekâta devam kararı tamamen yanlıştır. Yol durumu nedeniyle Hafız Hakkı
Paşa, Kosor’a kadar ilerlemiş ve Kosor’da kolordusunun yan ve gerisini muhafaza
edecek bir müfreze bıraktıktan sonra Arsenik Yaylası, Allahuekber
Dağı, Başköy üzerinden Sarıkamış önüne gelmiştir. Ordu Sarıkamış önüne
geldikten sonra durum tartışılırken:
“Eğer Ruslar bu
hareketi zamanında hissederler ve 9. Kolorduya taarruz ederlerse 10. Kolorduyu
güneye yönlendirmek ve bu kolordunun yardımına yetişmek mümkün olur.” Deniliyordu.
10. Kolorduya 24 Aralık
için Oltu’dan Bardız’a yürümesi muhtemeldir denilmesinin sebebi bu düşüncelerdir.
Ardahan’a yürüyen kuvvet o zaman 10. Kolordu ile birleşik harekât emrini almış
olan Stange Bey müfrezesiydi. Bu müfreze gerçekte Ardahan’a girmiş fakat
orada uzun müddet tutunamayarak tekrar Artvin üzerine çekilmiştir.
24 Aralık’ta ordu
karargâhı İd’den kalkarak Pitkir üzerinden Bardız’a geldi. 9. Kolordu karargâhı
ve 29. Tümen’de Bardız’a bugün gelmişlerdi. 9. Kolordu Komutanı tümenlerin çok
yorgun ve dağınık olduğunu 17. Tümenin Nurşin - Hemas bölgesinde, 28.
Tümenin daha uzaklarda hudut üzerinde Kızılkilise karakolu civarında bulunduğunu
ileri sürerek yarın için Bardız’da istirahat edilmesine izin verilmesini teklif
etti. Bu teklifi Başkomutan Vekili Enver Paşa, Genelkurmay İkinci Başkanı
Bronsar, Yarbay Feldman ve Yarbay Guze arasında saatlerce tartışıldı. Tartışma
neticesinde birliklerin istirahat edilmeden yürüyüşe devam edilmesine karar verildi.
11. Kolordu'nun 24-25 Aralık Harekat Krokisi |
9. Kolordu; 29. ve 17.
Tümenlerle 24 Aralık’ta Sarıkamış’a yürüyecek, 28. Tümeni Bardız’da kalarak
Yeniköy istikametini örtecek, 32. Tümen Bardız’a geldikten sonra bu Tümen’de Sarıkamış’a
gelecek.
10. Kolordu; 32. Tümen’i
Bardız’a gönderecek, diğer iki Tümen ile Sarıkamış istikametinde
yürüyecek, bu sebeple 10. Kolorduya yürüyüş istikameti olarak Kars
verilmemiştir. Çünkü 9. Kolordu Sarıkamış’a yürüdüğüne göre 10. Kolordu’yu tek
kalacak surette Kars müstahkem mevziine çarptırmanın hiçbir sebebi yoktu.
24 Aralık’ta 29.
Tümen Bardız’dan hareket etti. Ordu karargâhı da bu Tümen ile birlikteydi. Kızılkilise
köyünde bir mola verildikten sonra yürüyüşe geçildi. Güneş batarken düşmanla
temas sağlandı. Topçumuz mevzii alarak birkaç mermi attı.
Topçumuza karşılık
verilmediğine göre düşman tarafında topçu olmadığı anlaşıldı. Fakat gözcüler
tarafından makinelisi keşfedilmişti.
11. Kolordu'nun 24-25 Aralık Harekat Krokisi |
9. Kolordu komutanının
bu duruma göre kararı soruldu. Kolordu komutanı şu değerlendirmede bulundu:
“Tümen çok yorgundur.
Yürüyüş kolu derinliği de fazladır. Tümeni bu durumda ikamete geçirmek
sabahleyin erkenden daha toplu ve zinde bir hâlde düşmana taarruza geçmek daha
makûl gözüküyor. Askerin yararlanması için sağımızda Malakan Yaylası
var. Arkamızda da şimdi geçtiğimiz Kızılkilise köyü var”.
Başkomutan vekili
fikrini söylemeden Feldman ortaya atıldı:
“Demir tavında gerek.
Derhâl taarruz edip atmak ve Sarıkamış’a girmek lazımdır” dedi.
Diğer Almanlar da bu
fikre katıldılar. Başkomutan Vekili de “derhâl gece taarruzu yapılsın”
dedi. Kendi gözlemlerime ve şahsi görüşüme göre Sarıkamış felaketine
neden olan kararların en önemlisi buydu.
Bu yüzden “Sağda
yürüyen 29. Tümen, 24 Aralık’ta güneş batarken Rus birliklerini
Sarıkamış’ın kuzeybatısındaki bir mevziden geri atmıştı. Sarıkamış’a gece
taarruzu birliklerin gece muharebesine alışkın olmadıkları düşünülerek
yapılmadı” sözü gerçeğe uygun değildir. Bilakis gece taarruzu yapılmış ve
bu taarruz 29. Tümen’in dağılmasına sebep olmuştur. Ayrıca Türklerin taarruz
için elinde yalnızca 29. Tümen vardı. Çünkü bu taarruz sırasında 17. Tümen daha
gerideydi.
10. Kolordu'nun 24-25 Aralık Harekat Krokisi |
“Herkes bulunduğu
yerde kalsın istirahat etsin, ortalık ağardığı zaman tekrar Sarıkamış
istikametinde taarruza devam edilsin” emri sözlü olarak verildi.
Ordu karargâhı da bir
orman içinde sabahladı. 26 Aralık sabahı hayvanlara binip ileriye gittiğimiz
zaman 29. Tümenden toplu bir birliğe rastlayamadık. Üçer beşer er, ötede beride
küme hâlinde ateş yakmışlar, bu ateş karşısında ısınıyorlardı. Tümen
karargahına ulaşılınca “Birliklerin nerede?” diye Tümen komutanına
soruldu. Tümen komutanı da, “şu gördüğünüz askerlerdir”
cevabını verdi. 17. Tümen ise 26 aralık akşam
üzeri cepheye geldi. Bu iki tümen 27 Aralık’ta taarruza devam ettilerse
de bir sonuç elde edemediler. 28. Tümen Bardız’a bir gün sonra
gelebildiği için 17. Tümen’in bir Alayı Yeniköy istikametini örtmek için
Çilhoroz’da bırakılmıştı. Düşman Bardız istikametinde baskı
yapıyordu. Daha sonra 28. Tümen’den bir Alay daha bırakılarak buradaki Alay iki
Alaya çıkarıldı. 28. Tümen, arkadan gelecek 32. Tümeni beklemeden cepheye sürüldü.
32. Tümen buradan geldikten sonra da bu Alaylar Bardız bölgesinde kaldılar.
Başkomutan Vekili ve maiyetindeki
Almanlar durumu şöyle değerlendiriyorlardı:
Rusların en hassas
yerleri kanat ve gerileridir. Rus kanat ve gerisinde görünecek zayıf Türk
kuvvetleri bile Rusların geri çekilmesiyle sonuçlanacaktır. Alman doğu
cephesinde elde edilen tecrübeler bunu doğruluyor. Türk ordusunun Kafkasya’daki
Müslüman ve Türk unsurları derhâl Ruslar aleyhine davranacak, bu da Rus
ordusunu zor duruma düşürecek.
Bu harekât düşmanın
ummadığı zamanda ve beklemediği bir istikametten gelmiştir. Rusların Kars ile
ulaşımı kesilmiştir. Ruslar şimdi asıl kuvvetleriyle zayıf bir yer bularak
buradan dışarı çıkmak istiyorlar. Yeniköy’den Bardız istikametine ardı ardına
yaptıkları taarruzdan amaç budur. Sarıkamış’ın doğusu kesilmiştir. Başka çekilecek
istikamet kalmamıştır.
9. Kolordu’nun
mevcudu ne olursa olsun bulunduğu mevzide kalması ve Rusların taarruzuna
şiddetle karşılık vermesi lazımdı. Rusların taarruzu başarılı olamayınca, yani
çıkış hareketi yapılamayınca Ruslar için teslim olmaktan başka çare
kalmayacaktır.
Aynı fikir ast rütbeli
komutanlara da telkin ediliyordu. Her gün ordunun komuta yerinde aynı zeminde
fikir alışverişinde bulunuluyordu.
3. Ordu'nun 27-28 Aralık Harekat Krokisi |
10. Kolordu: Ancak 29
Aralık’ta 9. Kolordu’nun solunda cepheye katıldı. Bir gece baskını ile Sarıkamış’a
girdiyse de tekrar dışarı atıldı. İki gün önce de Karahamza civarlarında
Kars - Sarıkamış demiryolu tahrip edilmişti. 9. Kolordu 25 Aralık
akşamı düşmanla temas kurmuş ve gece taarruza geçmişti. 10. Kolordu ise ancak
dört gün sonra bu Kolordu’nun solunda muharebeye girebildi. Oltu’dan sonra
güneye dönülmüş olsaydı bu Kolordu yine mesafe itibarıyla üç - dört gün sonra
Sarıkamış’a gelebilecekti. Yani yine sonuç aynı olurdu. 32. Tümen Oltu’nun
güneyinden Bardız’a doğru yürüdüğü hâlde ancak 27 Aralık’ta Bardız
bölgesine gelebildi. Hâlbuki 30 ve 31. Tümenler daha kuzeydeydi ve daha büyük
çark harekâtı yapmaya mecburdular.
İddia edildiği gibi
10. Kolordu Ardahan veya Kars üzerine gitmiş olsaydı, dört gün
sonra Sarıkamış önüne gelemezdi. Ayrıca bu Kolordu’nun yanında sahra
topları da vardı. Bu sahra topları Penek - Kosur - Allahuekber Dağı - Başköy
yolu ile getiriliyordu. Allahuekber Dağı’nda çok kar vardı. Gerek birlikler ve
gerekse toplar büyük zorlukla ve hasarlı şekilde bu dağı aşabilmişlerdi.
Bu Kolordu da 9. Kolordu
gibi mevcudunun ancak % 20 veya % 30’uyla muharebe meydanına
gelebildi. 10. Kolordu’nun katılmasından sonra taarruza devam edildi. Yine bir
sonuç elde edilemedi. 9. Kolordu tamamen erimişti ve düşman taarruzlarını
bile durduramıyordu. Düşman baskısı ise günden güne şiddetleniyordu. 10.
Kolordu’ya karşı da Rus taarruzu başlamıştı. Artık bütün cephede savunmaya
geçilmişti. 31 Aralık’ta sol kanatta 10. Kolordu komuta yerinde idik. Komuta
yeri bir çardak altındaydı. Enver Paşa, Hafız Hakkı Paşa, Bronsart ve Guze bir
müddet durumu tartıştılar ve Ordunun geri çekilmesine karar verdiler. Bu
kararı sözlü olarak Hafız Hakkı Paşa’ya söylediler ve yazılı olarak da kişiye
özel işaretiyle 9. Kolordu’ya gönderdiler. Fakat yine müzakere devam ediyordu.
Aradan 10 dakika geçmeden beni çağırdılar. Deminki emrin gönderilip
gönderilmediğini sordular. “Gönderildi” cevabını verdim. Bunun üzerine
derhâl ikinci bir emir yazıldı: “Geri çekilme hakkında yazılan emir hükümsüzdür.
Kolordular bulundukları mevzileri müdafaaya devam
edeceklerdir.“
Hâlbuki durum değişmemişti. Hiçbir taraftan yeni bir bilgi gelmemişti. Düşman
baskısı devam ediyordu. İlk karar uygulanmış olsaydı 9. Kolordu esaretten
kurtarılabilirdi. Bundan sonra ordu karargâhı Divik köyüne gitti. Cephedeki
iki kolordunun komutası Hafız Hakkı Paşa’ya verildi ve bu Kolordular Sol Kanat
Kolordusu adını aldı. Ertesi gün Ruslar Kuzey ve Kuzeydoğu istikametinden Divik
köyüne taarruza başladılar. Ordu karargâhı Divik köyündeki ağırlık
askerlerini, Ordu Piyade Muhafız Takımını, Divik’te mevcut topçu ve ağır
makineli tüfeklerini Divik kuzeyindeki mevziiye soktu ve bunlarla Divik’i
savundu. 2 Ocak sabahı Ordu Karargâhı düşman topçu makineli tüfek
ateşi altında Divik köyünü terk etti.
3 Ocak akşamı Zivin’e
gelindi ve 11. Kolordu komutanıyla görüşüldü. Durum hakkında bilgi alındı.
Kolordu düşmanı sınıra kadar takip etmiş, daha ileri gidememiş. Ertesi gün
taarruza devam edilmesi emredildiyse de sis taarruza engel olmuştu. Bundan
sonra Rusların karşı taarruzu başladı. Sarıkamış bölgesinde de 3 Ocak’ta
Sol Kanat Ordusu (9 ve 10. Kolordular) geri çekilmeye başlamıştı. 9. Kolordu
daha önce verilen emir yüzünden geri çekilemeyerek kuşatılmış ve esir düşmüş,
10. Kolordu Bardız, İd, Oltu taraflarına çekilmiş, 9. Kolordu’dan
kurtulabilenler de bu kolordularla birlikte çekilmiştir. Rusların bitkin
olmaları bu durumdan yararlanmalarına engel olmuştur. 11. Kolordu Heran mevziisine
çekildi. 10. Kolordu İd - Kaleboğazı bölgesinde kaldı. Nisan ayına kadar
bütün cephede bahse değer bir olay olmadı.
Bu harekâtın felaketle
sonuçlanmasının sebepleri ise şunlardır:
1- Arazi ve yol
incelemelerinin eksik yapılması, tekerlekli araçların geçmesine uygun sayılan
yollarda askerler ancak birer birer geçebilmişti. Tekerlekli araçlar yollarda
bırakılmıştı.
2- Tümenlere
uzun yürüyüş hedefleri verilmiştir. Birlikler sabahleyin gün doğarken
hareket ediyor, karanlıkta hedeflerine varıyorlardı.
3- Yürüyüş
derinliklerinin çok uzaması. Tümenlerin yürüyüş derinlikleri 30 kilometreye
ulaşıyordu. Tümenler birerli kolda ve nadiren ikişerli kolda yürüyorlardı.
Dörderli kola hiç rastlanmadı. Derinliğin uzaması yürüyüş emniyetini bozmuş, askerler
sağa sola dağılmıştır.
4- Mevsim ve
arazinin gerektiği ölçüde dikkate alınmaması. Günler kısa olduğu için
yürüyüş hedeflerini çok kısa vermek karanlık basmadan yani gündüz gözüyle
birliklerin ordugâh kurmasını veya konaklara girmesini sağlamak lazımdı. Arazi
dağlıktı. Harita üzerinde 4 kilometre ölçülen bir mesafeyi 2 saatte bile
katetmek mümkün olmuyordu.
5- Aralıksız
yürüyüşe devam edilmesi ve istirahat verilmemesi. Hâlbuki 9. Kolordu’ya Bardız’da
bir gün istirahat verdirmek mümkündü. Zayiatlara bakmadan sıkı takip ancak
düşman mağlup edildikten sonra yapılabilirdi. Hâlbuki düşman henüz mağlup
edilmemişti ve zinde bir hâlde karşımızdaydı.
6- Gece
taarruzu yapılması. Gece muharebelerinde, gündüzden daha ayrıntılı
tedbirler almak lazımdır. Hâlbuki buna zaman yoktu. Güneş batmadan az önce
düşmanla temas sağlanmıştı. Hele gece muharebesinde kuşatmalar daha güçtür.
Nitekim 87. Alay o gece hiçbir şey yapamadı. Alayı arayıp bulmak, emir
göndermek de mümkün değildi. Arazi hakkında hiçbir şey bilinmiyordu. Birlikler
kılavuzsuz yola çıkamazlardı. Hâlbuki yanımızda kılavuz yoktu.
7- Muhabere ve
ikmal işlerinin yapılmaması. Bu hareket devam ettiği sürece 11. ve 10.
Kolordu’dan düzenli bilgi alınamamıştı.
8- Ordunun kış
harekâtına alışkın ve kışa göre giydirilmemiş ve donatılmamış olması.
1915 NİSAN AYINA
KADAR OLAN DURUM
Sarıkamış Kış Harekâtı
sonrası her şeyden önce orduyu yeniden teşkil etmek lazımdı. Kolorduların kuvveti
müfreze derecesine indiği hâlde başlangıçta hiçbir birlik lağvedilmedi. Kolorduların
mevcutlarının kademe kademe tekrar kararlaştırılmış miktara çıkarılabileceği
ümit ediliyordu. Yeni acemiler silah altına çağrıldı. Eğitim ve öğretim için
eğitim merkezleri açıldı. Memleket içinde mevcut ikmal askerlerinin en fazla yarısının
cepheye geldiği başlangıçtan beri söyleniyordu. Asker alma teşkilatı Almanya’daki
teşkilata göre yapılmıştı. Fakat bütün işler Almanya’da olduğu gibi bir
düzen içinde birbirini takip etmiyordu. Künye defterleri sağlıklı değildi.
Türklerde aile lakabı kullanılmaması ve kullanılan adların da nispeten az
olması askerî işlemleri güçleştiriyordu. Birçok kişi aynı ismi taşıyordu. İsim değiştirmeler,
künyesini saklamalar gibi hileli işlere başvurmak çok kolaydı.
Şu hâlde bu durum büyük
bir eksiklik. Silah altına alınanlara eğitim merkezlerine gitmek için uzun bir
yaya yürüyüşü yaptırılıyordu. Eğitim merkezinde iskân, iaşe ve sıhhiye işleri
çok eksikti. Eğitim ve öğretim işin ehli olmayan öğretmenlerle ve az sayıda
silahla yapılmaktaydı. Eğitim merkezlerindeki eğitim ve öğretim sona erdikten
sonra birliğe kadar tekrar yaya yürüyüşü yapıyorlardı. Uzayıp giden gergin
durumlarda daima cepheye yakın bulunmak gerekiyordu. Bu nedenle Ordu
Komutanlığı Hasankale’de kalmak zorundaydı. Ordu komutanlığı ise eğitim
merkezindeki eğitim ve öğretimi çok sık denetleyemiyordu. Ancak emir ve talimat
vermek suretiyle eğitim merkezleri üzerinde etkili olmaya çalışıyordu. Bu talimatların
eğitim merkezlerinde tamamıyla uygulanacağı her halükârda şüpheliydi. Eğitim
merkezlerinde eğitim ve öğretim genellikle Mart ayında başlardı. Cephedeki
kuvvet hastalık sebebiyle devamlı surette azalmakta olduğundan acemilerin
birçoğunu kısa bir eğitim ve öğretimden sonra birliğe sevk etmek mecburiyeti
doğuyordu. Ordu Komutanlığı, Mayıs ve Haziran aylarında eğitim merkezlerinden 30
ila 50 bin er alabileceğini hesap ediyordu. Gerçekten de ordunun mevcudu
ancak Haziran’dan itibaren artmaya başladı. Daha önce orduya katılmış
olan erler yalnız zayiatın yerini doldurmuştu. Ocak ayında eğitim ve
öğretimlerini tamamlamış olan erlerden, henüz kolorduların asker alma bölgelerinde
mevcut olanlar, 17. Tümeni (9. Kolordu) yeniden teşkil etmek için Erzurum’un
doğusundaki bölgeye hareket ettirilmişlerdi. Erzurum’a gelmiş olan talim görmüş
askerler ile 28. Tümen az mevcutlu olarak (9. Kolordu) yeniden teşkil edildi ve
ordu ihtiyatı olarak Hasankale bölgesine çağrıldı.
Bekir Sami Bey |
9 Kolordu’nun 29. Tümeni
savaşta mevcudunun büyük kısmını kaybetmesine rağmen hâlen mevcuttu. Bu Tümen de
10. Kolordu emrine verilmişti. İkmal taburları ve jandarma taburları olarak Erzurum’da
mevcut olan birlikler önceden Enver Paşa tarafından cepheye gönderilmişti.
Başkomutanlık, İran için ayrılmış 2 Tümen’den birisi olan Bekir Sami Bey’in
tümenini [yeni birliklerden oluşturulmuş] 3. Ordu emrine verdi. Bu Tümen’in aslında
Kuzey İran’a girmesi hedefleniyordu. Yeni durum üzerine bu Tümen Erzurum istikametine
çevrildi ve Şubat ayında Erzurum bölgesine geldi ve Hasankale’nin güneybatısındaki köylere
yerleştirildi. Bu Tümen yerine Urmiye Gölü’nün güneyi istikametinde yürüyecek
olan Halil Bey’in Tümeni, Urumiye Gölü’nün kuzeyine gönderildi. Ocak
ayında Kuzey İran’daki durum şöyleydi: Tebriz’de isyan çıkmış ve buradaki
Ruslar bölgeyi terk etmek zorunda kalmıştı.
Halil Bey |
Bu andan itibaren
savaşın sonuna kadar üstünlükleri derece derece artmış olan Ruslara karşı yöneltilecek
harekâtta tedbir olarak uygun görülen düşünce, direnmeden bir adım arazi bile
terk etmemekti. Bu esasa çok riayet edildi. Tabiye ve konuş açısından uygun
görünmeyen durumlarda bile, çok zaman kazanılabildi. Neredeyse bütün Ordu
Komutanları aynı görüşe katılıyorlardı. Bu tarzda sevk ve idarenin asıl sebebi,
bir defa geri çekilmeye başlamış olan birlikleri tekrar durdurmak ve
dağılmaktan kurtarmak konusundaki zorluktur. İlerleyen dönemde gerçekleşen olaylar
bu tarz bir hareketin doğruluğunu teyit etmiştir.
Ordunun konuşlanma
durumu başlangıçta çok kötüydü. Bulunulan yerde direnerek, düşmanın taarruzunu
geri atmaktan başka yapılacak bir şey yoktu. Durumun en kötü yanı düşük rütbeli
komutanlarla birliklerin morallerinin çok sarsılmış olmasıydı. Böyle bir
durumda orduyu toparlayacak İsmail Hakkı Bey [Hafız Hakkı Paşa] bu
göreve en uygun bir kişi olarak görülüyordu. Çünkü uğursuz bir etki bırakan Sarıkamış
Kış taarruzunun doğurduğu felaket anında, bu kişi karşı koyma kuvvetini fazlasıyla
gösterdiği görülmüştü.
Bu durumda yapılacak
tek iş karşı koymak ve direnmekti. Hafız Hakkı Paşa orduya yaklaşık altı
hafta komuta etti. Görev aldığı bu dönemde ordunun kırılmış olan cesaretini
tekrar düzeltmek için bu kısa süre içinde çok şeyler yaptı. Ancak Hafız Hakkı
Paşa Şubat ayında tifüs hastalığından vefat etti. Kendisini ebediyete
intikal için toprağa verilirken çok gözyaşı döküldü. Aslında Hafız Hakkı
Paşa bu cephede verilen diğer kurbanlardan sadece birisiydi. Bulaşıcı hastalıklardan
tifüs, lekeli humma, dizanteri ve dönüşlü humma
hastalıkları orduda, menzilde, memleketin birçok şehirlerinde özellikle Erzurum’da
şiddetle hüküm sürüyordu. Bu hastalıkların menzildeki büyük nakliyattan mı
oluştuğu veya huduttaki çete muharebelerinde mi alınmış olduğu bilinmiyordu.
Herhâlde bu hastalığın çıkışının arkasından gelen fazla mesai ve sıkıntılar
yüzünden çok yorgun düşmüş askerlerde bu hastalık için çok uygun bir zemin
teşkil etmişti. Şimdiye kadar alınmış olan sıhhi tedbirler, çok sayıda ortaya
çıkan hastalıkların önüne geçmek için yeterli gelmemişti. Hastanelerin
sayısı ve büyüklüğü hiç yeterli değildi. Mevcut hastaneler de çok kirliydi.
Çamaşır ve yatak eksikti. Doktorların miktarı da ihtiyaca göre yeterli değildi.
Islahına çalışılan durum bu kadar felakete sürükleyici bir durumdu. Islah için
atılan ileri adımlar gerçekte çok yavaştı. Memlekette ne varsa yavaş yavaş
toplattırıldı ve hastanelerin adedi derece derece artırıldı. Sarf edilen mesai
ve özenle erlerin morali de yavaş yavaş yükseliyor, iaşenin tamamlanması özenle
düzenleniyor ve hastalar için makul ve uygun tedbirler alınıyordu. Hastaların
geriye nakillerinde çok büyük zorluklar vardı. Bu iş için demiryolu ya da
otomobil yoktu. Hastaların sıhhatlerine uygun olmayan at arabaları, kağnı,
yük hayvanı gibi araçlarla hastaların nakledilmesi zorunluydu. Bu
nakliye araçlarının miktarı da yeterli gelmiyordu. Yaya yürümesi uygun olmayan
bazı hastalar yaya gidiyorlardı. Her gün cephede hasta miktarı artmaktaydı.
Geriye nakliyattan vazgeçmekte mümkün olmuyordu. Zorluklar artmıştı. Mesela
seyyar sterilize etme cihazlarını (etüv ocakları) birçok birliğe göndermek mümkün
olmuyordu. Bunları karla kapanmış boğazlardan geçirmek mümkün değildi. Aras
Vadisi’nde ve Erzurum civarındaki birlikler hiç olmazsa Hasankale’deki sıcak su
kaynaklarından Ilıca ve Erzurum civarındaki Ilıca’dan yararlanmak suretiyle
yardımcı olabilirlerdi. İsmail Hakkı Paşa’dan sonra gelen komutanla birlikte
ordu başhekimliğine çok güçlü bir şahsiyet olan Tevfik Salim Bey
gelmişti. Tevfik Salim Bey senelerce Almanya’da çalışmıştı. Adı geçen kişi 1918
yılına kadar orduda çalıştı. Oradaki durum ve kurallara göre ne yapılması mümkünse
hepsini sırayla yaptı.
Mahmut Kamil Paşa |
Bu dönemde üç Alman
doktor da Erzincan’da görevlendirilmişlerdi. Ancak bu doktorlardan birisi tifüs
hastalığından Erzincan’da öldü. Diğer iki doktor ise geriye dönmeleri gerekecek
kadar hasta oluncaya dek görevlerinin başında kaldılar. Ayrıca Alman olan İki hemşirede
cephede görev alıyor ve tifüs hastalığı ile diğer doktorlarla birlikte
Erzurum’da mücadele ediyorlardı 1915 Mayısında bulaşıcı hastalıklar tamamıyla söndürüldü
ve bir daha aynı yoğunlukta ortaya çıkmadı. İsmail Hakkı Paşa’dan sonra gelen Mahmut
Kamil Paşa Mart ortasında orduya katılmıştı. Diğer ordu komutanlarına oranla
Mahmut Kamil Paşa çok farklı bir kişiliğe sahipti. Çok sakin ve ağırdı. Bununla
birlikte yaş itibarıyla genç, kurnaz ve akıllıydı. Sevk ve idare hususunda çok
ihtiyatlı hareket ederdi. İstanbul’daki Türk unsurlarından çok atılgan olanlara
karşı, bu tabiatı bazen işimize yarardı. Fakat cürete varan bazı karar ve
durumlarda bu durumu aksi tesir yapıyordu. Nisan ayı sonuna kadar devam eden
harekatalr, Ruslar tarafından muntazam ve sıralı olmayan bir tarzda yapılmış
birçok münferit taarruzla geçti.
Türk Komutanlığı yeni
teşkiline başlamış ve ihtiyatta tutulmuş olan 9. Kolordu birliklerinin teşkili
için gereken zamanı kazanmak ve bunları içeriden tanzim ve takviye etmek
amacıyla en ilerideki hatta bulunan birliklerle idareyi düzeltmeye çalıştı. Memleketin
hemen hemen yarısını yaya yürüyüşüyle kat etmiş olan Bekir Sami Bey yönetimindeki
Tümenin uzun bir süre istirahate ihtiyacı vardı. Bu durum ve şartlar karşısında
üstün kuvvetlere karşı girişilen muharebelerde bir kısım arazi feda edilmesini
göze almak zorunluydu. Çok şükür ki, Rusların kuvveti de artık sonuna gelmişti.
Her ne kadar Rusların zayiatı çok büyük değilse de (Rusların 8000 zayiatı
olduğu iddia ediliyordu) Rusların muharip kuvveti ortalama olarak %20 - 30
azalmıştı. Rusların 39. Piyade Tümeninde 7000 mevcutlu olan Alaylar şimdi
4000 askere inmişti. Kısaca Türkler kadar, Ruslar da kış mevsiminden çok
zarar görmüştü. Onların da her şeyden önce kuvvetlerini takviye için uğraştığını
biliyorduk. Önce birliklerin mevcutlarını tekrar seferî kuvvete ulaştırdılar. Sınırsız
insan kaynağına sahip olan Ruslar için savaş devam ettiği müddetçe,
birliklerini seferî mevcutta tutmak mümkündü. Bu bağlamda, İstanbul işgali
için hazırlanmakta olan orduya katılmak üzere 20 piyade Tümeni Kırım’a
gönderilmişti. Bu Tümen’in yerine Kafkas Cephesi’ne diğer birlikler gönderildi.
General Yudenich 1 Nisan’da ordunun komutasını üstlendi. Bu sırada ordunun cephede
bulunan muharip kuvveti 120.000 kişiydi. Bu Ordu’dan Liyakof Müfrezesi sahilde,
2. Türkistan Kolordusu Oltu civarında, 1. Kafkas Kolordusu Aras
Vadisi’nde, 4. Kafkas Kolordusu Eleşkirt’te, 4. Avcı Tümeni ihtiyat
olarak Kars civarında bulunuyordu. Geri bölgede teşekkül hâlinde bulunan
başka kuvvetler de vardı. Ordunun kuvveti günden güne artıyordu ve yazın 180.000
kişiye varmıştı. Buna rağmen Ruslar da dikkat ve ihtiyatla hareket ediyorlardı.
Tüm savaş boyunca Türklerin kuvvetlerini fazla olarak tahmin etmişlerdi. Yudenich
sonradan şöyle demişti: ”1915’te taarruz etmek için birlikler ve nakliye
katarları eksikti.”
Tebriz’de çıkan isyan
sonucu İran’dan çekilen Rus birlikleri geri dönerek Tebriz’deki isyanı bastırmışlardı.
Eleşkirt Vadisi’nde konuşlu bulunan 3. İhtiyat Süvari Tümenimize karşı Ruslar
uzun müddet atıl kaldılar. Aras’ın güney sahilinde muharebe etmeden yalnız
firar sebebiyle mevcudu zayıf bir Alay kuvvetine düşen 37. Piyade Tümeni ile 2.
Nizamiye Süvari Tümeni, sağ kanadıyla Velibaba Boğazı’nda bulunuyordu.
Şubat ayı sonunda Ruslar Eleşkirt bölgesinden taarruza geçtiler. Bu taarruzlar
sırasında 3. İhtiyat Süvari Tümeni Kılıçgediği’ne ve daha geriye atıldı.
Tutak bölgesinde bulunan İhtiyat Tümeni Rusları durduracak yeterli kuvvete
sahip değildi. Bu durumdan ötürü 2. Nizamiye Tümeninin bir kısmıyla Velibaba
Boğazı’ndan doğuya doğru hareket edildi ve yandan tehdit suretiyle Rusların
güneye doğru ileri hareketi durduruldu. Gelecekte yapacakları harekatta
kilit mevkii sayılan Velibaba Boğazı’nı elde etmek için Ruslar bu bölgeye
taarruz ettiler ve Velibaba Boğazı’nı ele geçirdiler. Buradaki muharebeler
Mart’ın ortasına kadar devam etti. Aras’ın kuzeyinde ve Azap’ın
kuzeydoğusundaki tepelerde hat olarak bulunan 11. Kolordu mıntıkasında bir
hadise olmadı. İd’in kuzeyinde ve Kaleboğazı civarındaki boğazlarda bulunan 10.
Kolordu (komutanı Albay Yusuf İzzet Bey, eskiden 2. Süvari Tümeni komutanıydı.),
Rusların taarruzunu uzaklaştırmıştı. Bu Kolordu’nun kuzeyindeki 29. Piyade
Tümeni başlangıçta Rus arazisinde bulunuyordu. Bu tümen de yavaş yavaş Kaleboğazı
- Çoruh Vadisi - Oltu Çayı ağzı hattına geri atıldı. Sahildeki milis
kuvvetler de ordunun mağlubiyetinden sonra geri çekilmeye başladılar. Bu
geri atılma birliklerin dağılmasıyla sonuçlanacak derecede tehlikeliydi. Bu
sebeple Yarbay Stange [Artvin bölgesindeydi.] 8. Piyade Alayı ile sahile
gönderildi ve oranın komutası kendisine verildi. Adı geçen kişi sahildeki birlikleri
tekrar emrine aldı ve hudut yakınında Arhavi civarında Rusları
durdurmayı başardı. Stange’nin Artvin’den ayrılması buradaki kuvvetlerin zayıf ve
Artvin’in korumasız kalmasına sebep oldu. Bu durumdan ötürü de Artvin
bölgesindeki birliklerin komutasını üstlenen Binbaşı Halit Bey Çoruh Vadisi’nin
yukarısına doğru geri çekildi mevzi kurdu. Bu mevzi Ruslara karşı dar Çoruh
Vadisi’ni kapıyordu. Küçük müfreze burada yaklaşık bir sene tutundu ve faaliyetiyle
düşmanın bile takdirini kazandı. Hareket sükûnete dönüştüğü sırada
ihtiyatta tutulan birlikler de tahkimatla, mesken tanzimiyle, yol inşası ve
eğitim - öğretim ile meşgul oldular. Sarf edilen mesai çok büyük olmamakla
beraber ordu gene yavaş yavaş ve sürekli büyümekteydi. Yaklaşık Mart ayı
ortasından itibaren karlar erimeye başladı ve vadilerdeki karlar da yavaş yavaş
kalktı. İlkbaharın başlamasıyla Rusların Ermeni isyanıyla yeniden başlayan
büyük taarruzları Türk ordusu için büyük bir tehlike oluşturmuştu.
Resim yazısı ekle |
VAN GÖLÜ ETRAFINDA
YAPILAN MUHAREBELER (Nisan – Temmuz 1915’e Kadar)
13 Nisan’da Van
bölgesinde Ermeni isyanı başladı. Van’da zayıf bir kuvvet olan jandarmalar bulunmaktaydı.
Bununla beraber bu birliklerde birkaç da top bulunuyordu. Ermenilere düşman
olan bölge halkı da gönüllü olarak orduya katılmaya başladı. Ermeniler 10.000
kişilik bir kuvvet olmalarına rağmen, Türkler hâkimiyeti ele aldılar ve
derhâl taarruza geçtiler. Ermeniler Van şehrinin bir kısmında tahkimat
yapmışlardı. Bunlar Türkler tarafından 20 Nisan 1915’ten itibaren
kuşatıldılar. Bu sırada Halil Bey yönetimindeki Tümen Kuzey İran’a
girmişti. Fakat Dilman civarında üstün düşman kuvvetine (2. Kafkas Avcı
Tümeni ve Azerbaycan Müfrezesi) çatmıştı. Türk Tümeni 2 ve 3 Mayıs’ta yaptığı
taarruzla düşmanı mevzilerinden sökememişti. Bunun üzerine Tümen Başkale’ye
çekildi. Durum bu hâle geldikten sonra Ruslar taarruzi harekete geçtiler. Rus 4.
Kafkas Kolordusu Eleşkirt’ten 3. İhtiyat Süvari Tümenimize, ayrıca Diyadin’den
Van üzerine ve İran’dan henüz Kuturboğazı’nda bulunan Kazım Bey yönetimindeki
Tümenine doğru ileri harekete geçti. Bu taarruzlar sırasında, Ruslar Murat
Nehri ile Van Gölü arasında ağır ağır ilerliyorlardı. Bu kısımdan ilerleyen
kuvvetler 9 Mayıs’ta Tutak ve 17 Mayıs’ta Malazgirt’e
vardılar. Rusların bu ileri harekatı sırasında 3. Türk İhtiyat Süvari Tümeni Murat
Nehri’nin kuzeyinde ve Rusların kanadında kaldı. Rusların cephesinin
ilerisinde Muş talimgâhındaki acemi erlerden oluşturulmuş küçük müfrezeler
bulunuyordu. Diyadin’den ilerleyen Ruslar 11 Mayıs’ta Bargiri’yi
zaptettiler. Burada bulunan İhtiyat Süvari Tümenine bağlı birlikler dağıldı.
Bu birliklerin dağıldıkları haberi üzerine Van’da gönüllülerden oluşan milisler
de dağıldılar. Kalan birlikler 18 Mayıs’ta batıya doğru çekildiler
ve Ruslar da 19 Mayıs’ta Van’a girdiler. Bu hadiselerden haberdar
edilen Halil ve Kazım Beyler de geri çekildiler. Halil Bey, Kazım Bey
yönetimindeki Tümenini yanına çağırdı. Van’dan sonra Ruslar Van Gölü güneyinden
batıya doğru ilerlediler ve 26 Mayıs’ta Vastan’a (Gevaş ilçesi)
vardılar. Halil Bey, Ruslara taarruz için kendisini yeterli derecede kuvvetli
bulmuyordu. Bu nedenle dağ yolları üzerinden Van Gölü civarındaki Şatak’tan
(Çatak İlçesi) dolaşarak Bitlis’e doğru çekildi. Bu sırada 3. Ordu
Komutanlığı da Bekir Sami Bey yönetimindeki tümeni Hınıs üzerinden
güneye göndermişti. Bu tümen Haziran ortalarında Karmuş – Van Gölü -
Nazik Gölü - Bilcandağ (Kop’un güneyinde) hattında Rusları durdurmuştu.
Başkomutanlık Vekâleti, bu gelişme üzerine bu Tümeni de 3. Ordu emrine verdi.
Bu emir üzerine Halil Bey yönetimindeki Tümen Bitlis’ten, Bekir Bey yönetimindeki
Tümen’in bulunduğu bölgeye yürüdü ve bu Tümeni de kendi emrine aldı. Başkomutanlık
bundan başka Suriye’de konuşlu bulunan 36. Tümeni de 3. Orduyu takviye için
göndermişti. Bu Tümen de bu bölgeye çağrılmış ve bundan bir müfreze de Van
Gölü’nün güneyine sürülmüştü.
Nisan ve Mayıs Ayında Cephede Yapılan Taarruzlar |
Ermeni isyanı memleketin
içerisinde de etkisini göstermişti. Cephenin 300 kilometre gerisinde bulunan Şebinkarahisar’da
da büyük bir isyan başladı. Orada elde hazır düzenli birlik yoktu. Bu nedenle
depo talimgahından, en çok 10. Kolordu’nun talimgâhlarından bir müfreze teşkil
edildi. Bu müfreze, asileri Şebinkarahisar’ın eski kalesinde 12 Haziran’dan
3 Temmuz’a kadar kuşatma ve neticede açlıktan teslim olmaya mecbur etti.
Mahsur kalanların takatleri kesildi ve küçük birliklere bölünerek çıkış yapmaya
başladılar. Çıkış yaparak etrafa dağılanlar birer birer yakalandı.
TORTUM CEPHESİNDE
YAPILAN MUHAREBELER (Mayıs, Haziran - 1915)
Mayıs ayı itibarı ile Ermeni
isyanı ve güneydeki taarruzlarla birlikte aynı anda 10. Kolorduya karşı
başlamış olan Rus taarruzları da şiddetlendi. En çok baskı İd’in kuzeyindeki
Kaleboğazı’na ve 29. Tümen mıntıkasına yönelmişti. Ruslar kayalık sarp dağlarda
yavaş yavaş ilerliyorlardı.
10. Kolordunun o zamanki
komutanı Yusuf İzzet Paşa’ydı. Yusuf İzzet Paşa, uzun süre Kafkas
Cephesi’nde çalışmış aslen Çerkez olan, yetenekli bir asker, samimi, mütevazı
bir kişiydi. Rusların büyük bir taarruza geçtikleri anlaşılır anlaşılmaz, Yusuf
İzzet Paşa İd’i tahliye ederek Sivridağı’na çekildi. Ordu sol kanadını
Tortum Gölü’ne dayayarak Sivridağ bölgesinde karşı koymayı düşünüyordu. 9.
Kolordunun yeniden teşkil edilen iki Tümeni bu bölgeye çağrıldı ve muharebeye
sokuldu. Bu Tümenlerden 17. Tümen Erzurum’dan sol kanada 29. Tümen’in
bulunduğu bölgeye, 28. Tümen de Hasankale bölgesinden dağlar üzerinden
10. Kolordu sağ kanadına çağrıldı. Ordu Komutanlığı 9 Mayıs’ta Tortum’a
gitti. Bu dönemde Kar yağışı ve soğuk yeniden şiddetle etkisini göstermeye
başladı. Bu durum birliklerin hareketlerini son derece güçleştirdi.
7 - 9 Mayıs günleri çok
kar yağdı. Vadiler tekrar karla kapandı. Ordu çok sarp dağlarda bulunuyordu.
Sivridağ sırtları 2500 metre, Tortum 1500 metre yüksekliktedir. Yaşanan
zorluklara rağmen varılması istenilen mevziiye varıldı. Ruslar 10 - 12 Mayıs’ta
mevziiye ulaşmış birliklere taarruz ettiler. Rus taarruzu 10. Kolordu tarafından
uzaklaştırıldı. 9. Kolordu bölgesinde ise, 12 Mayıs’ta Kızıldağ’ın
en yüksek tepesi Rusların eline geçmişti. Dağın kaybı üzerine 17. Tümen Komutanı’nın
sinirleri bozuldu ve gereksiz yere Tümenine geri çekilme emrini verdi. Bununla
birlikte Tümeni Tortum Çayı doğusundaki alçak tepelerde mevzilenmeyi
başardı. Tümenin Sol kanadı Tortum Gölü’nün güneyinin sonuna kadar uzuyordu.
Rus taarruzları 13 Mayıs’ta yavaşlamaya başladı. Rus taarruzunun
yavaşlaması için doğal bir hadise imdada yetişmişti. Kışın geri dönmesi üzerine
şimdi de yağmurla beraber donlar da çözülmeye başladı. 48 saat içerisinde 2500
metre yüksekliğindeki tepelerde bile kardan eser kalmadı. Vadilere hücum eden
su kütleleri tabiri mümkün olmayan etkiler meydana getiriyordu. Tortum vadisindeki
arabaların geçişine müsait küçük bir parça şose hariç olmak üzere bütün yollar
izden oluşmuş birer patika hâlindeydi. Bu yollar yağmur nedeniyle geçilmez bir
duruma gelmiş, her türlü ikmal nakliyatı tamamen durmuştu. Sırtlar tekrar geçilmesi
mümkün bir hâle geldikten sonra Ruslar yeniden münferit taarruzlara başladılar
ve şimdi durum o derece zorluk doğurdu ki, savaş devam ettiği sürece Ordu bu derece
zor bir duruma düşmemişti. Ermeni isyanı Bekir Sami Bey yönetimindeki Tümen’in güneye
sevkini gerektirdi. Ordunun elinde artık başka bir ihtiyat kalmamıştı. Depo ve
jandarma taburları cephenin takviyesi için dağıtıldıktan sonra Erzurum’da da
ikmal erleri kalmamıştı.
Bu takviyelere rağmen Ordu’nun
cephedeki kuvveti bir türlü artmıyordu. Ordu’nun şiddetle muhtaç olduğu ikmal
erleri kaynağı da bu sırada suyunu çekmişti. Ermeni isyanı ikmal erlerinin
çoğunu yutmuştu. 11. Kolordu’nun depo talimgâhındaki erler Kop civarında
kullanılmıştı. 10 Kolordununki ise Şebinkarahisar’ı kuşatmıştı. Orduya doğru
yola çıkarılmış olan erat kafilelerinin ancak üçte biri orduya dâhil olmuştu.
Yeterli miktarda muhafız
eri katılamadığı için zayiat çoğunlukla fazla oluyordu. Yollarda iskân ve iaşe
muntazam olmuyordu. Kafile komutanları için kafilelerinden sorumlu olmaları
hissi Türkler için yabancıydı. Bu olumsuzlukların düzeltilmesine çalışıldı.
Kafilesini belirli bir teşebbüsten fazla zayiata uğratanlar Divan-ı Harbe
sevk edildi. Bu tedbirler nedeniyle oluşan iyileşme ancak Temmuz ayının ikinci
yarısında etkisini göstermeye başladı. Mayıs ayında gelmiş olan ikmal erleri
yalnız zayiatı örtüyordu. Bu sırada Aras Vadisi’yle Karadeniz arasındaki
bölgede bulunan kuvvet 34.000 muharipten ibaretti. Bu durumda, bu az
kuvvet takviye ümidi olmadan, kendisinden çok üstün düşmana karşı koyuyordu. Rus
ordusunda dağ topları bize göre daha azdı. Fakat Türk tarafında da cephane az
ve ikmal edilmesi ihtimali de yoktu. Zira Avrupa’dan getirilmiş olan az
miktardaki cephane ise Çanakkale’de harcanmıştı. Bu yüzden tam bir sene 3.
Ordu hiç topçu cephanesi almadı. Hatta Erzurum’dan Çanakkale’ye 9 cm’lik top
mermisi bile yolladı. Komutanlar cephaneyi idareli kullanamadıklarından
cephane kıtlığı ordu için çok acıydı. “Türk askeri topçunun ateş ettiğini
işitirse, o zaman cesur bir şekilde savaşır ve ilerler” düşüncesi sabit
fikir hâlini almıştı. Hâlbuki bu söz asla doğru değildir ve bunda çok aşırıya
kaçılmıştır. Ancak komutanlar, topçuya hedef olsun olmasın ateş etmelerini
emrediyorlardı. Bu kötü alışkanlığa karşı mücadele etmek zorunluluğu doğmuştu
ve böyle bir emir veren her komutan emekliye sevk edildi. Bu suretle yavaş
yavaş bu kötü uygulamanın önüne geçildi. Haziran ayında karların erimesiyle önce
11. ve 10. Kolordular arasında geçilmesi imkânsız sayılan geniş dağlık bölge
geçilebilir bir durum aldı. Bu kısmı da hiç olmazsa gözetletmek gerekiyordu. Bu
durum aslında seyrek olan Türk hattını daha çok seyrekleştirdi. 8 Haziran’da
10. Kolorduya karşı yeniden kuvvetli Rus taarruzları başladı. 10 Haziran’da
Ruslar kuvvetli topçu himayesinde başka bir taarruz daha yaptılar. Ancak
Rusların bu taarruzları ileri götürülemedi. Türkler ise 10. Kolordu’nun sol kanadı
ve 9. Kolordu’nun sağ kanadıyla başarılı bir karşı taarruz yaptılar. Bu
taarruzlar sırasında bizzat muharebe sahasındaydım. 10. Kolordu sol kanadında
bulunan 30. Tümen Komutanı Bahaeddin Bey gibi ben de ileri harekâta
devam etmek suretiyle Kızıldağ’ın tekrar geri alınabileceği fikrine
sahip olmuştum. Aynı zamanda kuvvetli bir Rus kolunu İd’ten Bar genel
istikametinde 11. ve 10. Kolordular arasındaki bölgeye doğru ilerledikleri
ordudan haber verildi. 10. Kolordu’nun sağ kanadı gerisinde sağa taşkın olarak
9. Kolordunun zayıf 28. Tümeni bulunuyordu. Ertesi gün için Rus taarruzu
bekleniyordu ve bu taarruz büyük bir tehlike arz ediyordu. Bir Rus yarma
harekâtı felaketimize sebep olabilirdi. Çünkü ordunun ikmal işleri Erzurum
- Bar üzerinden Tortum Vadisi’ne dâhil oluyor ve bundan sonra âdeta
cepheye paralel gidiyordu.
Aras mıntıkasındaki 11.
Kolordudan veya 10. Kolordu tarafından buraya takviye birlikleri gelirse bunlar
yüksek dağlık arazide yavaş yürüyeceklerinden 12 Haziran’dan önce muharebeye
giremezlerdi. Bununla birlikte 9. Kolordu’nun başladığı karşı taarruzu devam ettirerek
Rus cephesini toparlamak suretiyle Rusların güneyinde yapmak istedikleri
darbeyi durdurmayı Ordu Komutanına teklif ettim. Ordu komutanı bu teklifimi çok
cüretkâr buldu ve aşağıdaki tedbirlerin alınmasını uygun gördü:
11. Kolordu İd’ten
ilerleyen Rusların sol yanında Başkale civarında bir Tümen toplayacak,
28. Tümen Devredağı’nı Ruslara karşı koruyacak, 9. Kolordu sol
kanadından bir Tümeni ordu emrine Tortum’a gönderecek. Bu işlerin
yapılması 11 Haziran’da 28. Tümen’in harekâtına bağlıydı. Bu Tümen
aldığı görevi çok iyi yaptı ve çok önemli olan bir plato ile Devredağı hattı
üzerini korudu.
Ruslar 11 Haziran’da 10.
Kolordu cephesinde ve 9. Kolordu cephesinin sağ yarısı ilerisinde bir faaliyet
göstermediler. Ancak Kızıldağ ile Tortum Gölü arasındaki bölgeden taarruza
devam ettiler. Bunun üzerine 9. Kolordu taarruza maruz kalan bölgeyi takviye
etmek zorunda kaldı. Bu nedenle Tortum’a ancak yarım Tümen gönderilebildi. Aynı
gün 11. Kolordu’dan gelecek Tümen, Başkale civarına vardı. 11 Haziran
akşamı artık tehlike atlatılmıştı. 12 Haziran’da Ruslar sessizliklerini
korudular. Taarruz edilecek bölgeye kaydırılan birliklere, çok zorlu yürüyüşler
yaptıkları için 12 Haziran’da istirahat verildi ve 13 Haziran’da karşı taarruza
geçilmesi kararlaştırıldı. Bununla birlikte Ruslar gece İd’in Kuzeyindeki tepelere
çekilmek suretiyle bu karşı taarruzumuzdan kurtuldular. Aras Vadisi’nde ise
iki taraf arasındaki sessizlik devam ediyordu. Bundan sonraki günlerde yalnız
münferit muharebeler oldu. Bu muharebelerde en sol kanatta bulunan 29. Tümen
kısmen Kızıldağ’ın kuzey yanına düşen birkaç tepeyi Ruslardan almayı başardı.
Bu baskı nedeniyle Ruslar 20 - 21 Haziran geceleri Tuzladağ bölgesindeki
mevzilerini tahliye ederek Karadağ - Akdağ hattına çekildiler. Türkler,
Rusları Aşe - 2900 tepesi - Azapgediği güneyi - Gölü Bağdat Dağı - Ekrek
Yaylası hattına kadar takip ettiler.
Ordu Komutanlığı
muharebelerin sonucundan memnun olmuştu. Büyük bir tehlike ortadan kaldırılmış,
itiraz kabul etmez bir başarı kazanılmıştı. Burada kazanılan en önemli başarı
birliklerin sevk ve idaresinde gösterilen ilerlemeydi. Her rütbe sahibinde
yeniden canlılık belirmişti.
1915 YILI AĞUSTOS AYI
SONUNDA VAN GÖLÜ - ARAS ARASINDA YAPILAN MUHAREBELER
Haziran’da Sivridağ’da
Rus taarruzu uzaklaştırıldıktan ve Şebinkarahisar’daki Ermeni isyanı
bastırıldıktan sonra Ordunun durumu çok iyileşmişti. Cephe için önemli miktarda
ikmal eri artık serbest kalmıştı. İkmal erinin büyük kısmı şimdi cepheye
gelmişti. Ordunun muharip kuvveti bu suretle biraz artmış oldu.
Temmuz ayı başlarında
Ordu mevcudu şöyleydi: 9., 10., 11. Kolordularla 2. Süvari Tümeni 36.000
kişi, Halit Bey ve Stange Bey Müfrezeleri 11.000 kişi, Halil Bey
Grubu (yaklaşık) 20.000 kişiden oluşuyordu. Bu durumda ordu mevcudu toplam
67.000 muharipten oluşmaktaydı.
Ayrıca orduya katılmak
üzere Toplam 65.000 ila 70.000 kişi ve 7000 ikmal eri yoldaydı.
Depo talimgâhlarında tahminen 28.000 acemi er vardı. Bu takviye
dolayısıyla Tortum ve Aras cephesinden kuvvet çekmek mümkündü. Bu cepheden alınan
kuvvetlerle Van Gölü bölgesinde taarruza geçilerek Ruslar uzaklaştırılabilirdi.
Bu görüş üzerine kuvvetler toplu bir hâlde yürüyüşe geçirildi. İlk önce 9.
Kolordu’nun 17. ve 28. Tümenleri hareket ettirildi. Aynı zamanda 11. Kolordu’dan
yaklaşık bir Tümen ve 2. Süvari Tümeninden birkaç Alay güneye sevk edildi. Bir
süre sonra 9. Kolordu’nun 29. Tümeni Tortum cephesinden alınarak öncekileri
takiben yola çıkarıldı. Bu birlikler Malazgirt genel istikametinde yürüyüşe
devam ediyorlardı. Murat Nehri’nin kuzeyinde Rusların kanadında bulunan 3.
İhtiyat Süvari Tümeni ise bu kuvvetlerin hareketlerini örtüyordu. Ancak Ordu
Komutanlığı güneydeki grubun yanına gitmedi ve Erzurum’da kaldı. Çünkü telgraf irtibatlarının
çok kötü oluşu diğer bölgelerdeki kuvvetlerin sevk ve idaresini üstlenmeye izin
vermiyordu. Güney Grubunun (sağ kanat grubu) komutanlığına 11. Kolordu Komutanı
Abdülkerim Paşa tayin oldu. Abdülkerim Paşa’nın karargâhına gitmek için Mahmut
Kamil Paşa’ya ricada bulundum. Ordu karargâhında bana vekâlet edecek uygun
kimse bulunmadığından ordu komutanı bu ricamı kabul etmedi. Yukarıda isimleri
geçen birlikler kuzeyden güneye doğru yürüyüş hâlindeyken Ruslar da Temmuz ayı
başlarında Van Gölü’nün kuzey ve güneyinden tekrar taarruza geçtiler. Ardı
ardına devam eden muharebelerde 36. Tümen büyük kayıplar vererek iş göremez
hale geldi. Bu Tümen’in önce Van Gölü güneyinde bulunan kısmı 12 Temmuz’da
geri atıldı. Van Gölü ile Murat arasında Ruslar Halil Bey ve Bekir Sami Bey yönetimindeki
kuvvetler tarafından bir daha geriye atıldılar. Bu sırada Muş’ta da bir
Ermeni isyanı ortaya çıktı ise de 11 ve 12 Temmuz’da çabucak bastırıldı.
Abdülkerim Paşa |
Ruslar 16 Temmuz’da
36. Tümen birliklerinin işgal ettikleri mevzilerden bir kısmını işgal etmeyi
başardılar. Kesin sonuçlu muharebe için Abdülkerim Paşa’nın gelmesini bekleyen
Halil Bey bu durum üzerine bütün mevziiyi tahliye ederek Bilcandağ - Muş
arasında bulunan dağ yamaçlarına çekildi.
Abdülkerim Paşa
birlikleri 20 Temmuz’da Malazgirt’in kuzeybatısındaki bölgede
toplanmalarını bitirdikten sonra Halil Bey kuvvetleriyle 22 Temmuz’da
Malazgirt ve 10 kilometre kuzey hattına doğru aynı zamanda ilerlemeye
başladılar.
İlerleyen Türk birlikleri
çoğu süvari olmak üzere birçok Rus müfrezelerine rastladı. Kuzeyden ilerleme
görünüşe göre, Ruslar üzerinde baskın etkisi yaptı. Ruslar kısmen geri atıldı
kısmen de isteğe bağlı olarak geri çekilmeye başladılar ve artçı kuvvetleri
muharebeler vererek Karakilise üzerinden Kağızman istikametinde
Ağrı Dağı tepelerine kadar çekilmeye devam ettiler. Ruslar bu geri çekilme
esnasında yaklaşık 1000 kişi kadar esir ve birkaç top bıraktı. Türk birlikleri
büyük bir yürüyüş yeteneği gösteremediklerinden Rus kuvvetlerinin büyük
kısmının geri çekilme hattını kesmek mümkün olmamıştı. Türk birlikleri Ağustos başlarında
tekrar Karaköse güneyindeki dağlarda bulunuyordu. Ruslar 2 Ağustos’ta
Van’ı tahliye ederek buradan Diyadin ve Bayezit üzerine
çekildiler. 3. Ordu Komutanlığı ile Abdülkerim Paşa’nın en uzakta bulunan birlikleri
arasında muhabere irtibatı çok kötüydü. Ordu Komutanlığı bu kanattaki kuvvete
ancak direktif verebiliyordu. Verilen kesin emirler mahalline gelinceye kadar
durum değişiyordu. Yine de taarruza devam edilmesi gerekliydi. Fakat Abdülkerim
Paşa kuvvetlerinden ancak o mıntıkada iaşe edilebilen miktar kadar bir
kuvvet ilerleyebiliyordu. Rusların tekrar karşı koyma kapasitelerinin olmadığı ortaya
çıktığından Türkler için Ağrı Dağı üzerinden bir taarruz yapılması mümkün ve
daha başarılı görünüyordu. 3. Ordu Komutanlığı Rusların genel kuvveti hakkında
tam bir bilinmezlik içinde bulunuyordu. İlkbahardan beri bu bölgede yapılan istihbarat
faaliyeti iyi bir sonuç vermemişti. Alınan istihbaratlardan 21. Rus Piyade
Tümeni’nin Avrupa’ya gönderildiği biliniyordu. Ancak Bu Tümen’in yerine yeni
birliklerin gelip gelmediği anlaşılamamıştı. Kağızman üzerine çekilen
kuvvet genel surette 1 veya 1,5 kolordu olarak tahmin edilmişti. Tortum cephesindeki
Rus kuvvetleri de hemen hemen bu miktara yakındı. Sahildeki Rus kuvvetleri
Stange Bey Müfrezesinden üstündü. Aras Vadisi’nde ve ordu gerisindeki bölgede
bulunan kuvvetler tam anlamıyla keşfedilememişti. Velibaba Boğazı istikametinde
sol yana doğru bir Rus taarruzundan korkulduğu sürece Abdülkerim Paşa grubu
için Kağızman istikametinde ilerlemeye devam etmek çok tehlikeli olurdu. Bu nedenle
Abdülkerim Paşa önceki emirde 29. Piyade Tümeni’nin gelmesini beklemek istiyordu.
Bu Tümen bu sırada henüz Köprüköy bölgesine varmıştı. 29. Tümen geldiği zaman Abdülkerim
Paşa grubunun sol kanadına katılacaktı. Bu kanatta Albay Hacı Hamdi Bey
komutasında 3. İhtiyat Süvari Tümeniyle 11. Kolordu’nun birlikleri bulunuyordu.
Bundan sonra sol kanattaki kuvvetlerle Velibaba Boğazı’na doğru taarruz
edilecekti. Bu harekat sırasında Velibaba bölgesindeki durum görülecek,
Kağızman istikametinde taarruz gerekli mi değil mi anlaşılacaktı. Bu harekat
yapılıncaya kadar 9. Kolordu ve Halil Bey yönetimindeki Kolordu Karaköse
güneyindeki dağlarda kalacaktı. 9. Kolordu Kılıçgediği ve batısında, Halil Bey yönetimindeki
Kolordu ise daha doğuda bulunuyordu. 36. Piyade Tümeni Van Gölü’nün tahminen Kuzeyinde
bulunuyordu.
Abdülkerim Paşa grubunun
sol kanadı, 29. Tümenin gelmesini beklemeden Velibaba Boğazı’na doğru ilerlemek
suretiyle asıl taarruz planından ayrılmış oldu. Bu kanat 4 Ağustos’ta
Remikan (Süzgeçli) ve Sedikan civarlarında başarılı muharebe verdi. Fakat daha
sonra Rusların üstün taarruzuna maruz kaldı. Gerçekte ise Rus tarafı Türklere
göre kuvvet bakımından daha üstündü. Ruslar sayıca zayıflamak şöyle dursun
aksine takviye edilmişlerdi. Danilof’un genel kuvveti o zaman 107 Tabur,
55 Redif Taburu ve Gönüllü Tugayları, 217 Süvari Bölüğü, 350
top ve 188.000 Muharibe ulaşmıştı. Bu durumda daha gerideki bölgelerde
de kuvvetli Rus birlikleri vardı. Mevcut kuvvetten yaklaşık 30 Taburluk
bir kuvvet bu sırada Velibaba mıntıkasında toplanmıştı. Bu kuvvet ise 5
Ağustos’ta taarruza geçti ve Hacı Hamdi Bey yönetimindeki Tümeni mevziilerinden
söküp geriye attı. Ruslar çeşitli istikametlerde taarruzlarına devam ettiler. Önce
Velibaba bölgesindeki dağlık bölgeden batı istikametinde ilerlediler. Birkaç tepeyi
zapt ettikten sonra 6 Ağustos’ta Mirkemir Dağı’nda 29. Tümen
birlikleriyle muharebeye tutuştular. 29. Tümen Rusların taarruzunu durdurdu.
Fakat bu Tümen, Abdülkerim Paşa grubuna yardım edilemedi. Bu sırada ikinci bir
Rus kolu doğuya doğru taarruz etti. Bu kol tepelerden ilerleyerek 9. Kolordu’nun
Mızrakgediği’nin kuzeyinde mevzilenmiş birliklerine daha sonra da Kılıçgediği’ne
taarruz etti. Bu sırada Kağızman yoluyla çekilmekte olan Rus birlikleri de geri
dönerek Kılıçgediği’ndeki birliklerimize kuzeyden taarruz ettiler. Bu taarruzlar
neticesinde Halil Bey yönetimindeki Kolordu, 9. Kolordunun yardımına gidemedi.
Bu durum karşısında 9.
Kolordu geri çekilmek zorunda kaldı. Bu sırada üçüncü bir Rus kolu, Türk sol
kanadının bozulması üzerine açılan boşluktan güneye ilerleyerek Elmalı
Vadisi’ne indi ve 9. Kolordu’nun geri çekilme hattını önlemek için Tutak
istikametinde doğuya döndü. Ruslar tarafından güneye doğru başlangıçta
takip edilmeyen 9. Kolorduya Abdülkerim Paşa, geri hatlarını kesen düşmanın cephesini
yararak geri çekilmesini emretti. Abdülkerim Paşa Tutak civarındaki durumu daha
uygun görüyordu. Orada Rus kuvvetlerinin doğusunda Türklerin 2. Süvari Tümeninden
birkaç Alay bulunuyordu ve Rus birliğinin daha güneyinde de bir kısım Türk
kuvvetleri vardı. 9. Kolordu Komutanı emrindeki birliklerin yarma hareketi
yapacaklarına güvenmiyordu. Bununla birlikte Rus birliğinin etrafından
dolaşarak doğuya doğru saptı. Ruslar bu harekete karşı bir teşebbüste
bulunmadı. 9. Kolordu Malazgirt civarında tekrar Murat Nehri sağ sahiline
geçti. Hiç muharebeye girmeyen Halil Bey yönetimindeki kolordu da Malazgirt
üzerinden 9. Kolorduya katıldı. Ruslar ise geri çekilen Türk birliklerini yavaş
yavaş takip ediyorlardı, ancak taarruz etmiyorlardı. Bu bölgedeki harekât bu
şekilde 11 Ağustos’ta durdu. Van Gölü güneyindeki Ruslar Van’ı tekrar
işgal ettiler.
Gelişen olaylar
neticesinde; Van Gölü’nün kuzeyindeki Türk cephesi yaklaşık şöyleydi:
Ahlat - Kop -
Güzelyayladağ [Abdülkerim Paşa grubu], daha kuzeyde Aras cephesinde de birliklerimiz
Çakmakdağ - Karataşdağ - Alagöz – Azap hattındaydı.
Rusların ilerlemesi
gerçekte durdurulmuştu. Fakat bunları sınırdan dışarı atmak girişimi başarıyla
sonuçlanmamıştı. Rusların genel itibarıyla sayıca bizden çok üstün oldukları
anlaşılmıştı. Fakat Rusların bu üstünlüğü gerçekte olduğu gibi çok büyük
sayılmıyordu. Türklerin bu son muharebelerdeki zayiatları çok azdı. Birkaç gün
sonra komutanlar birliklerinin tekrar taarruz edebilir durumda olduklarını bildirdiler.
Çok sayıda esir alındığı hakkında Ruslar tarafından yayılan haberler yanlıştı.
Yeni bir taarruz için genel karargâhtan istenilen talep sıkı bir şekilde
incelendi ve görüşüldü. Topçu cephanesinin çok azalmış olması yeni bir
taarruzdan vazgeçilmesine sebep oldu. Bundan sonra kesin sonuçlu cephede bol
cephane bulundurmak, diğer cephelerde cephane miktarını çok az tutmak konusunda
çalışıldı. Çünkü cephane sevkiyatında da nakliyatın artması için hiçbir
ümit yoktu. Ordu artık mutlak savunmayı seçmek istediğinden Başkomutanlık bu
cephe için gerekli kuvvetle yetinerek Halil Bey ve Bekir Sami Bey yönetimindeki
tümenleri Bağdat cephesine sevk etti. Bu Tümenler Selman-ı Pak civarındaki
muharebede kesin sonucu sağlamak için tam vaktinde Bağdat cephesine ulaştılar.
Grandük Nikolay Nikolayeviç Romanov |
Kafkas Cephesi’nde şimdi
tam bir sessizlik hüküm sürmeye başladı. Ruslar Murat Vadisi’nde ilerlemek için
bir teşebbüste bulunmadıklarından, 3. Ordu Komutanlığı bu bölgede 36. Piyade
Tümeniyle iki Süvari Tümenini bıraktı ve Abdülkerim Paşa grubunu lağvederek 11.
Kolordu ve 9. Kolordu birliklerini Aras cephesine aldırdı. Aras
cephesinde ise 11. Kolordu Aras Nehri’nin kuzeyinde, 9. Kolordu nehrin
güneyinde kaldı. Her 3 Kolordu’nun (9., 10. ve 11. Kolordular) ikişer tümeni
birinci hatta, diğer birer Tümenleri de ihtiyat olarak ikinci hatta bulunduruldu.
Ordu devamlı tahkimata ve iskân işlerinin düzeltilmesine çalıştı ve memnuniyet verici
şartlar altında kışa girdi. Ordunun bu sırada muharip kuvveti takriben 60.000
kişiydi. Depo talimgâhlarında da 20.000 kişi vardı. Sahilde ve Halit
Bey’in müfrezesinde Nisan’dan beri sessizlik devam ediyordu. Yarbay Stange Bey
ağır hasta olduğu için Ekim’de ordudan ayrıldı. Stange Bey birlikleri üzerinde
büyük bir nüfuz sağlamıştı. Ordudan ayrılması Türkler tarafından üzüntüyle
karşılandı. Ordunun büyük kısmını şimdiye kadar Erzurum vilayeti beslemişti. Sarıkamış
felaketinden sonra ordunun mevcudu azaldığı için Erzurum vilayetindeki iaşe
kaynakları orduyu beslemeye yeterli gelmişti. Van ve Trabzon vilayetleri de
kendi sınırları içinde hareket eden birlikleri iaşe etmişlerdi. Şimdi bütün
vilayetlerden hatta Harput vilayetinden de Ordunun asıl kuvveti için erzak
alımına başlandı. Eylül ayı başlarında Grandük Nikolay Nikolayeviç Romanov
Rus - Kafkas Ordusunun başına geçti. Şimdiye kadar orduya komuta etmiş olan General
Yudenich Ordu Kurmay Başkanlığı görevini üzerine aldı. Bu değişiklik
Rusların bu cephede eskiye göre şimdi daha kuvvetli araçlarla muharebeye
girişmek niyetinde olduklarının bir işaretiydi. Mevcut durumda ise tarafımızdan
bir taarruz yapılacağından Rusların endişe etmekte oldukları esirlerin
ifadelerinden anlaşılmıştı. Bütün muharebelerde ve özellikle Tortum
cephesindeki muharebelerde Türk topçuları Ruslara büyük zayiat verdirmişti.
Bu değişikliği yaşandığı
dönemde Almanlar tarafından Gürcü Lejyonları’nın oluşturulmasına karar
verilmişti. Bu lejyonlar daha sonra Rusya içerisinde ayaklanma için meydana
getirilecek teşkilatın çekirdeği olacaktı. Bu konudaki teşkilat hazırlıklarını bir
Alman subay idare ediyordu. Bu Alman Subay gerçekleştireceği faaliyetler için Ağustos
ayında Erzurum’a gelmişti. Bu hususta icraata girişmeden önce siyasi ve idari
birçok meselelerin daha önce Türklerle birlikte düzenlenmesi gerekiyordu. Ancak
Kasım ayında tifüs hastalığına yakalanmamdan ötürü bu faaliyetlerde
bulunamadım.
1915 YILI SONUNDA VAN
GÖLÜ - ARAS ARASINDA YAPILAN MUHAREBELER HAKKINDA DEĞERLENDİRME
Sarıkamış felaketinden
sonra Ruslar hareket serbestisini kazanmışlardı. Bu serbestlik sayesinde önce İd
ve Kaleboğazı bölgesinde faaliyete geçtiler ve birliklerimizi Tortum Deresi
doğusundaki Devredağı - Ziyarettepe - Sivrigediği
(Kızıldağ) hattına kadar geri attılar. Sonra tarafımızdan yapılan karşı taarruz
üzerine Ruslar tekrar İd - Ardos - Akdağ hattına kadar geri çekildiler. Ruslar
bu bölgede başarılı olamayacaklarını anlayınca dikkatlerini Aras grubunun
güneyindeki bölgeye yani Van Gölü - Mirkemir Dağı arasındaki bölgeye
çevirdiler. Eleşkirt havalisinde önemli kuvvetler toplayarak Tutak -
Malazgirt - Muş genel istikametinde ilerlemeyi denediler.
1915 Yılı Kafkas Cephesi Genel Görünümü |
İran’daki kuvvetler de
Van Gölü’nün güneyinden batıya doğru ilerlediler. Bu sırada Tutak havalisinde 3.
İhtiyat Tümeni vardı. Bekir Sami Bey yönetimindeki tümen (5. Seferî Kuvvetler)
Aras bölgesinden güneye Hınıs – Kop genel istikametinde yürütüldü. 3.
Ordu emrine verilen Halil Bey yönetimindeki tümen (1. Seferî Kuvvetler) Bitlis’e
çekildi.
Suriye’den gelen 36.
Tümen ve Van Jandarma Tümeni de bu havalideydi. Muş talimgâhından da bir müfreze
bu bölgeye sürülmüştü. Bu kuvvetler Rusları Van Gölü Kuzey ve Güneyinde güçlükle
durdurabiliyorlardı. Tasarruf edilebilen kuvvetlerle bu düşmana taarruza karar
verildi. Yukarıda isimleri geçen kuvvetlerden başka 9. Kolordu’nun 17., 28., 29.
Tümenleri, 11. Kolordudan 1 Tümen kadar bir kuvvet ve Nizamiye Süvari Tümeni
güneye hareket ettirildi. 1. ve 5. Seferî Kuvvetlerin birleştirilmesiyle bir Kolordu
oluşturuldu. 2 Kolordu’dan fazla olan bu grubun başına 11. Kolordu Komutanı Abdülkerim
Paşa getirildi. Grubun adına da Sağ Kanat Grubu denildi. Tortum’da bulunan
Ordu Karargâhı da Erzurum’a geldi. Yeni duruma göre ordunun sıklet merkezini Sağ
Cenah Grubu oluşturuyordu. Ordu Komutanlığının bu grupta bulunması lazımdı.
Ordu Tortum bölgesindeyken bir hat ile Erzurum’a bağlıydı. Diğer gruplar ve
vilayetlerle muhabere Erzurum üzerinden yapılıyordu. Sağ Kanat Grubuna
gidildiği takdirde başlangıçta Hınıs, sonra da Karaçoban’a gidilecekti.
Hınıs’tan Erzurum’a telgraf hattı vardı. Yine her tarafta muhabere Erzurum
üzerinden olacaktı. Bununla birlikte muhabere durumunda bir fark yoktu. Yalnız
Hınıs - Erzurum mesafesi Tortum - Erzurum mesafesinden biraz fazlaydı. Harekâtın
cereyan tarzı hakkında grup komutanına bir direktif vermek için ordu komutanı
ve kurmay başkanı Hasankale’ye gittiler. Grup Komutanı Abdülkerim Paşa da
buraya gelmişti. Verilen direktifte hâkim görüş şuydu:
1. ve 5. Seferî
Kuvvetlerin birleştirilmesiyle oluşturulan Kolordu ile cepheden taarruz, 9.
Kolordu’nun 2 Tümeni (29. Tümen henüz yoldaydı) ve 11 Kolordu’dan alınan kuvvet
ile düşmanın sağ kanadı ve gerisine kuşatıcı taarruz yapmak. Taarruz başladıktan
sonra grubun sıklet merkezini Murat Nehri’nin doğusuna almak. Murat’ın
batısında yalnız süvari kuvveti bırakmak. Harekât arzu edildiği şekilde
başlarsa grup sol kanadına alınmış olan sıklet merkeziyle Karakurt -
Velibaba genel istikametlerinde taarruza devam ederek Aras grubunun sol
kanadını kuşatmak.
Grup komutanı bu
direktif dâhilinde hareket edecekti. Grup karargâhı subay konusunda çok
zayıftı. Abdülkerim Paşa refakatinde bir kurmay subay, bir de yaver ve emir
subayı vardı. Bir kurmay subayı ile gruba ait işlerin çekip çevrilmesi mümkün olamazdı.
Bu karargâhı kurmay subayı ile takviye etmek lazımdı. Aras bölgesinde kalan 11.
Kolordu karargâhından Kurmay Subay alınamazdı. Fakat Ordu karargâhından iki -
üç Kurmay Subay vermek mümkündü; ancak verilmedi. Yalnız Kurmay Başkanı Guze
Bey’in grup karargâhına katılması büyük bir fayda sağlayamazdı. Ordu karargâhı
sağ kanat grubuna komuta etmeliydi.
Almanya’da büyük
komutanların cepheye çok yakın olmasında büyük bir fayda vardır. Ast rütbeli komutanların
harekâtı üzerinde tam zamanında etkili olmak ve bunları doğru yola sevk etmek
ancak bu sayede mümkün oluyordu. Bunun Türk birliklerindeki karşılığını Tortum
bölgesinde gerçekleştirilen harekâtta görebiliriz. Mayıs ayında ordu karargâhı
Hasankale’den Tortum’a gitmemiş olsaydı, daha o zaman Ruslar Gürcü Boğazı’na
dayanmış ve Karagöbek Tabyasını tehdit etmeye başlamış olacaklardı. Ordu
karargâhı Karagöbek tabyasına geldiği zaman Erzurum’a doğru çekilen ağırlık erleri,
cephedeki tümenlerin bozulduğunu ve Rusların Tortum’a girdikleri haberini
yayıyorlardı. Konakçı olarak ileriden giden bir kurmay subayımız durumu bir
raporla Ordu Komutanına bildirmiş ve hareket hattını sormuştu. Önceden aldığı
talimat gereğince Tortum’a gitmesi kendisine tebliğ edilmişti.
17. Tümen Komutanı da
aynı gün moral gücünün sarsıldığını, sinirlerinin bozulduğunu ileri sürerek Tümen’den
affını talep etmiş ve Tümenine de geri çekilme emrini vermişti. Akşama doğru Ordu
Karargâhı Tortum’a geldi. Karargâhın Tortum’a gidişi halk üzerinde iyi bir etki
yaptı. Bunun üzerine köylerini terk ederek savaştan kaçan halk tekrar köylerine
döndü. Ordu komutanı ertesi gün Liskav köyünde bulunan 10. Kolordu Karargâhına gitti.
Kolordu karargâhında bu sırada büyük sıkıntılar çekiliyordu. Çünkü cephedeki son
durum hakkında bilgi alınamıyordu. Bunun üzerine Kolordu karargahı ile birlikte
birlikte Sivrigediğine gidildi. Orada birliklere çeki düzen verildi. Böylelikle
Ordu Karargâhının Tortum’a gitmesi ile durum düzeltilmiş oldu ve Ruslar 2 ay
içinde tekrar hudut üzerindeki eski mevzilerine atıldılar. Eğer Sağ kanat
harekâtında ordu karargâhı Hınıs’a gitmiş olsaydı, harekâta daha yakından etki
edebilecekti.
Grup karargâhı çok zayıf
olduğu için kolorduların harekâtı üzerinde etkili olamıyordu. Kolordular âdeta
kendi başlarına hareket ediyorlardı. Grup emri gelinceye kadar durum tamamen
değişmiş bulunuyordu. Ayrıca kuşatmayı yapan 9. Kolordu’nun Murat Nehri’ni
geçişi sırasında çok zayiat vermişti. Aslında bu Kolordu Malazgirt bölgesinden
değil, daha kuzeyden Murat Nehri’ni geçecekti. Sonra güneye cephe alarak düşman
iki kuvvet arasında sıkıştırılacaktı.
Bu harekat sırasında Kolordular
Murat ve Şiryan’ın kuzeyine kadar ilerlediler. Sıklet merkezi solda bulunacak
yerde, sağda bulunuyordu. Nizamiye Süvari Tümeni ve yeni kurulan Kolordu Murat
Nehri’nin doğusunda, diğer kuvvet Murat Nehri’nin batısındaydı. Sol kanat Mızrakgediği’ndeydi.
Sağ kanat grubu ile Aras grubu arasında büyük bir boşluk oluşmuştu. Geriden
gelmekte olan 29. Tümen henüz Mirkemir Dağı’na gelmemişti. Grup komutanı
sıklet merkezini sol kanada almayı başaramadı. Kolordular da Tümenlere hâkim
olamıyorlardı. 9. Kolordu Tümenleri kendiliklerinden ileri birlikleriyle Eleşkirt
genel istikametinde ilerlemeye başladılar ve Remikan ile Zedekan civarlarında
başarılı muharebeler verdiler. Ancak Sol kanatlarını korumayı hiç düşünmediler.
Ruslara gelince: Ruslar
artçı muharebesi yaparak asıl kuvvetleriyle Tutak, Eleşkirt ve kuzey
istikametinde bir kısım kuvvet de Erciş üzerinden Diyadin ve Bayezit’e
çekildiler. Bu çekilme devam ederken General Nikolai Baratof komutasında
bir Rus kuvveti iki grup arasındaki boşluk gerisinde karşı taarruz için
hazırlanıyordu. Bu kuvvetin bir kısmı 29. Tümenimize karşı Mirkemir Dağı’na sürüldü.
Diğer kısmı güneye ilerleyerek sağ kanat grubumuzun sol kanadını yandan ve
arkadan baskıya başladı. Kuzeye çekilen kuvvet de geriye dönerek cepheden
taarruza geçti. 9. Kolordu kuzey, batı ve güneyden düşman taarruzuna uğramıştı.
Sağ kanat karşısında ise düşman kuvveti yoktu. 9. Kolordu açık olan bu sağ kanattan
bulduğu bir yoldan birliklerini geri çekmeyi başardı. Ancak Şiryan suyu
kuzeyine geçmiş olan ileri birlikler çekilemediler. Tümen komutanlarının azim
ve iradesi sayesinde 9. Kolordu ikinci bir felaketten kurtuldu. Böylelikle Mürettep
Kolordu Batnus bölgesine, 9. Kolordu Karaçoban’ın doğusuna
çekildi. Böylelikle sağ kanat grubu tekrar toplandı. Toparlanan birliklerin
komutanları yine düşmana taarruz etmek istiyordu. Ancak bu taarruz isteğine Ordu
izin vermedi ve; “mevcut durumun korunması yeterlidir” cevabı
verildi. Ordu bu konuda haklıydı. Grup komutanının bu işi başaracağına
inanılmıyordu. İkinci bir taarruz, mevcut durumun korunmasını bile şüpheye düşürürdü.
ERZURUM VE TRABZON’UN
DÜŞÜŞÜ
Yukarıda anlattığımız
olaylar cereyan ettiği sırada (24 Şubat 1916’ya kadar) 3. Orduda hiç Alman
subayı kalmamıştı. Ruslar ise gerek kuvvet ve gerekse malzeme bakımından önemli
derecede takviye edilmişlerdi. Türk ordusu ise takviye konusunda ciddi sıkıntılar
yaşamaktaydı. Grandük Nikolai, Rus Kafkas Ordusu için devamlı yardımcı malzeme
alıyordu. Müttefikleri Çanakkale seferinden vazgeçtikleri için Ruslar Türklerin
ilkbahara kadar takviye edileceklerinden korkuyorlardı. Bu nedenle Ruslar
Türkler takviye birlikleri almadan, kışın taarruz etmeye karar verdiler. Bu
amaçla 4. Avcı Tümenini ve Sibirya Kazak Tugayını cepheye sürerek 1. Kafkas
Kolordusu’nun sağında Aras’ın kuzeyindeki dağlarda mevziiye sokuldular. 14
Ocak 1916’da Ruslar çok üstün kuvvetlerle Aras’ın iki yanından 9. ve 11.
Kolordulara taarruza geçtiler. Ancak Tortum bölgesindeki 10. Kolorduya taarruz
etmediler. Ordu Komutanı Mahmut Kamil Paşa durum hakkında bizzat
açıklama yapmak üzere İstanbul’a gitmişti. Abdülkerim Paşa kendisine vekâlet
ediyordu. 9. Kolordu’ya Mustafa Nimet Bey komuta ediyordu. Mustafa Nimet
Bey’i çok kabiliyetli bir şahsiyet olarak tanımıştım. Türk sevk ve idare
makamında muhtemelen iki hatanın yapılmış olduğunu zannediyorum. Türkler aynı
hataları önceden de yapmışlardı. Bu hataların birisi, 10. Kolorduya özel
kuvvetlerin 11. Kolordu emrine gönderilmesi için açık emir verilmemiş, sadece
artırılabilen kuvvetlerin gönderilmesi emredilmiş. Bunun üzerine Kolordu
Komutanı sorumluluğu üzerine alarak doğal olarak kendisine lazım olan kuvveti
alıkoydu. Bu kuvveti hesap ederken Rusların taarruza geçmesi ihtimalini ve
bunun ne kadar kuvvetle uzaklaştırılabileceğini düşündü. Bu durumda diğer Kolorduyu
yardıma göndermek için doğal olarak az kuvvet ayırabildi. Diğer hataya gelince
Türkler karşı taarruz için çok acele ederler ve bunun için de zayıf kuvvetler
tahsis ederlerdi. Bu yüzden 11. Kolordu’nun mevzii düşman eline geçmişti.
Ruslar önce Aras’ın kuzeyindeki dağ silsilelerinde en hâkim tepe olan Kuzuçan
Tepesi’ni ele geçirmişlerdi. Bu tepelerden alçak yerlerde bulunan mevziler
yan ateşi altına alınabiliyordu. 11. Kolordu kendi mevziinde tutunduğu hâlde
Abdülkerim Paşa orduyu Erzurum müstahkem mevkiine çekti. 9. ve 11. Kolordu
Erzurum doğu cephesinde, 10. Kolordu ise kuzeydoğu cephesinde ve Karagöbek’te
kaldılar. Bu sırada İstanbul’dan dönen Mahmut Kamil Paşa tekrar ordunun başına
geçti. 10. Kolordu’nun yeni tuttuğu mevzi iyi değildi. Bir ihtimal bu Kolorduyu
eski mevkiinde terk etmek ve sağ kanadını geriye kırarak Tortum ve Fırat’ın doğusundaki
dağlarda 11. Kolordu’nun yeni mevzii ile irtibat kurmak mümkün olacaktı. Bu
tarz harekât çok cüretkâr görünüyordu. Fakat Karaköbek’e kadar Fırat Vadisi’ne
inmektense Fırat ve Tortum nehirlerinin ayrıldığı sırtlarda kalmak daha iyi
olacaktı. Bu tepeler yakın dağlar tarafından sınırlandırılmış ve etrafa
hâkim durumdaydı. Ruslar Erzurum’a taarruz için Kars’tan ağır toplar
getirdiler. Bu topların cepheye gelmesi hayli uzun sürdü. Sonra ikinci bir
Türkistan Kolordusu Tortum bölgesinden 1. Kafkas Kolordusu da [4. Avcı Tümeni
sağ kanatta olmak üzere] Aras Vadisi’nden taarruza geçtiler. Erzurum’un
tahkimatı bir sahra tahkimatı kuvvetindeydi. Doğu Cephesi arazi itibarıyla daha
kuvvetliydi ve topçuların da çoğu bu cephede bulunuyordu. Fakat topların hemen hemen
tamamı 9 cm çapında Krupp toplarıydı. Bu toplar sayesinde 9. ve 11.
Kolordular bu cephede tutunabildiler. Ruslar 12 Şubat 1916’da taarruza
geçtikleri zaman Türklerin üstün topçularıyla bu Rus taarruzu derhâl
durduruldu. Fakat kuzeyden gelen Rus taarruzu başarıya ulaştı. Rus 4. Avcı
Tümeni 13 Şubat’ta Kargapazarı Dağına taarruz gerçekleştirerek
işgal etti.
Türkler 13 - 14 Şubat’ta Karagöbek, 14 Şubat ise Tafta Tabyalarını tahliye ettiler. Geri çekilme hatlarının kesilmesine engel olmak için Türkler 15 Şubat’ta Erzurum’u ve doğu cephesini boşalttılar. Türklerin lehine olarak Rusların 4. Avcı Tümeni Tafta tabyasının işgalinden sonra güneye Erzurum’a yöneldi ve 16 Şubat’ta Erzurum’u işgal etti. Dolayısıyla, geri çekilen Türkleri önlemeyemediler. 34. Türk Tümeni 17 Şubat’ta Erzurum’un batısında bir gece baskına uğradı ve bütün topçularını kaybetti. Birliklerin iç düzenleri bozulmuştu. Dolayısıyla bu durum Ordu Komutanı Mahmut Kamil Paşa’yı daha batıya doğru çekilmeye mecbur bıraktı.
Rusların o zaman çok
abartarak söyledikleri gibi çok ganimet terk edilmediyse de bu yenilgi Türkler
için çok ağır olmuştu. 1915 ilkbaharında İstanbul’a verilen bilgiye göre
Erzurum’da yaklaşık 200 adet eski sistem top vardı. Bunların bir kısmı
da kurtarılmıştı. Ruslar sahra topları da dâhil olduğu hâlde 200’den fazla top
ele geçirememişlerdir. Fakat Erzurum bir müstahkem mevkii olmamakla beraber
şehrin kaybedilmesi Türkler üzerinde çok büyük etki bırakmıştı. Erzurum, bu
bölgedeki şehirlerin en büyüğü ve aynı zamanda önemli bir ticaret merkeziydi.
Şehrin kaybedilmesiyle beraber verimli, geniş Erzurum ovası da kaybedilmiş
oldu. Ordu insan ve malzeme bakımından çok zayiat vermiş, kış için özenle hazırlamış
olduğu mevziisinden dışarı atılmıştı. Ve en önemlisi Ordu mevcudu tekrar 30.000
kişiye inmişti. Sarıkamış felaketinden sonra olduğu gibi bu defa da ordu
içten çok sarsılmıştı. Bununla beraber yine Türklerin şansı varmış. Bu
felaket 1915 senesi Temmuzunda İngilizler Gelibolu yarımadasında bulundukları
ve Ermeni isyanı başladığı zaman olsaydı bütün savaşın sonucunu çok etkilerdi.
Hâlbuki İngilizler Çanakkale’yi tahliye etmişlerdi. Başkomutanlık emrinde
birçok kuvvetler serbest kalmıştı. Başkomutanlık önce 5. Kolordu ile 5.
Tümeni, Kafkas Tümeni emrine gönderdi. 5. Kolordu Ulukışla üzerinden 5.
Tümen ise Siirt - Bitlis üzerinden gönderildi. Bu sayede Rusların
bekledikleri büyük paniğin önüne geçildi. Yalnız sınırlı yerlerde geçici bir
zaman için moral ve motivasyon bozulmuştu. Enver Paşa, Mahmut Kamil Paşa’nın
durumu çok karanlık gördüğüne inanarak Paşayı Şubat sonunda ordunun başından
aldı ve yerine Vehip Paşa’yı tayin etti.
Erzincan menzil yolu ve
önceden nakliyat için tercih edilmiş olan Karahisar’dan batıya giden yol Suşehri’nde
birleşiyor. Erzincan’dan batıya ve güneye giden diğer yollar çok kötüdür.
Bayburt üzerinden Şebinkarahisar’a doğru Rusların ileri hareketi Erzincan
üzerinden ileri hareketlerine göre arazi itibarıyla daha az zorluğa rastlar.
Bayburt üzerinden Trabzon’a doğru giden yol Avrupa’daki yollar gibidir ve bu havalideki
yol, rahat ilerlemeye uygun tek yoldur. Erzurum - Bayburt üzerinden
Trabzon’a giden bu yol Rusların eline geçtiği takdirde önemli bir liman olan
Trabzon’la da irtibat sağlanmış olur.
Bununla birlikte
Rusların bu istikamette ilerlemesi çok muhtemeldi. Böyle bir hareket Suşehri
üzerinden irtibat yolunun kesilmesi için Erzincan’ın tahliyesiyle de
sonuçlanırdı. Bu durumda alınan tertibat bunun tersiydi. Ordunun büyük
kısmı Bayburt yolunun iki tarafında, zayıf kısmı da Erzincan yolunun iki
tarafında kalmalıydı. Bu mütalaaya karşı şu hususlar söylenebilir:
Ordu enkazı
Ruslara karşı hâlâ karşı koyabilecek durumda değildir, bununla birlikte
şimdilik ordunun geri çekilme istikameti neresi olursa olsun birbirine denktir.
Bununla beraber tartışılan düşünceler göz önüne alındı ve durumun düzeltilmesine
karar verildi. Islah durumu İstanbul’dan gelmekte olan takviye birliklerine
Bayburt istikametinin verilmesi suretiyle sağlandı. Takviye birliklerinin kolbaşı
17 Şubat’ta Kayseri civarındaydı. Görünüşe göre Rusların kuvvetleri
de hayli azalmıştı. Rus kuvveti 170.000 kişiydi. Bunun 5000’i ya donmuş
yada kaybolmuştu. Bu durumdan ötürü Rus ordusu kolbaşı ile Aşkale
civarında durdu. Bu sayede Türk ordusu asıl istirahat edeceği bölgelere geçmeyi
başardı. 11. Kolordu Mamahatun etrafında, 9. Kolordu daha güneyde Höbekdağı
civarlarında, 10. Kolordu Fırat’ın batısında nehrin kuzeyinden güneye büküldüğü
yerde, 30. Piyade Tümeni Kop Boğazı’nın batısındaydı. Rus ordusu asıl
kuvvetle Erzurum’a taarruz ederken 4. Kafkas Kolordusu da daha güneyden
ilerlemişti. Türk asıl kuvveti geri çekilirken bu Kolordu’nun karşısındaki
zayıf Türk kuvvetleri de geri çekiliyordu. İlk takviye birliği olarak Güneyden 5.
Tümen Bitlis’e yaklaşıyordu. Fakat Ruslar 2 Mart’ta bu kuvvetin
ulaşmasından bir gece önce bir baskın ile Bitlis’i ele geçirdiler.
5. Piyade Tümeni Ruslara
taarruz için kendisini yeteri derecede kuvvetli saymıyordu. Bu Tümen Siirt
- Bitlis yolu üzerinde durdu. Diğer taraftan Ruslar da Bitlis’i aldıktan
sonra daha ileri gitmediler. 5. Piyade Tümeni’nin bir Alayı Diyarbakır’dan
kuzeye doğru yürüyüşteydi. Bu havalide iki müfreze oluşturuldu. Biri Çapakçur
bölgesinde Murat Vadisi’nde kalarak Rusların ikinci harekâtını erteliyordu. Diğeri
de Kiğı kasabası civarındaki Kiğı Deresi’nde kalarak 36. Tümen ile
irtibat kuruyordu. 36. Tümen batıya doğru çekilmiş ve Kiğı’nın Kuzeyinde duruyordu.
Böylelikle 36. Tümen kuzey istikametinde bulunan ordunun asıl grubuyla irtibat
sağlayabiliyordu. 2. Süvari Tümeni ve 3. İhtiyat Süvari Tümeni’nin enkazı, 36.
Tümen gibi batı istikametinde çekiliyordu. Bu Tümenler Ordunun asıl kuvveti ile
Kopdağı’nda bulunan 30. Piyade Tümeni arasındaki irtibatın sağlanmasına
memur edildi.
Asıl grubun daha
kuzeyinde Halit Bey müfrezesi vardı. Bu müfreze daha önce Çoruh Vadisi’nde Milo
civarındaydı ve Çoruh Vadisi’ni takiben, Ordunun asıl kuvveti ile aynı hizada
olmak üzere yavaş yavaş geri çekilmişti. Sahil müfrezesi de Ruslar tarafından
geri çekilmeye mecbur bırakıldı. Güneyden bir çevirme [buradaki karlı yüksek
dağlar geçilmez bir durumda olduğu için] muhtemel değildi. En tehlikeli bölge
deniz tarafıydı. Savaşın başlangıcında Sivastopol’da inşa edilmekte olan iki dreadnought’un
(İmperatritsa Mariya ve İmperatritsa Ekaterina) yapımı şimdi sona ermişti. (bkz.Yavuz Zırhlısı) Ruslar bundan sonra Karadeniz’de tam bir deniz
üstünlüğünü sağlamışlardı. Ancak küçük yelkenli gemiler sahil boyunca ve
kaçakçı gibi gidip gelebiliyordu. Bu denizde Türk bayrağı artık görünmüyordu.
Son zamanlarda Alman denizaltıları Karadeniz’de başarılı işler yaptılar. Fakat
bunlar da faaliyetlerine son verdiler. Birlik ve cephane taşıyan bir Rus gemisi
düşmanını aldatmak için sıhhiye bayrağı çekmişti. Ancak bu gemi batırıldı.
İtilaf devletleri aleyhimizde propaganda yapmak için bunu vesile olarak kullandılar.
Savaşın başlangıcında Goeben
ve Breslau gemilerinin yaptığı gibi Avusturya filosu da İstanbul’a gelmiş
olsaydı Türklerin durumu daha iyi olacaktı. Bu takdirde Türkler bütün savaş boyunca
Karadeniz’de deniz hâkimiyetini koruyabileceklerdi. Ruslar sahil müfrezemizin
gerisine kuvvet çıkararak bu müfrezeyi 4 Mart’ta dağıttılar. Ruslar
dağılan müfrezeyi takip etmediklerinden sahil müfrezesinin komutanı Avni
Paşa bu müfrezeyi çok çabuk toplamayı başardı. Gerçekte ise Türkler bu
bölgede bir kere daha geri atılmıştı. Fakat İstanbul’dan gelmekte olan takviye
birliklerinin öncü kuvveti olan Alay, sahil bölgesine sürüldü ve bu Alay’ın müdahalesi
ile Rusları Mart ortasında Sürmene civarında durdurmak mümkün oldu. Mart’ın
ortalarında yeni Ordu Komutanı Vehip Paşa orduya katıldı. Vehip Paşa iki
eski selefinden daha yaşlı, çok güçlü ve azimli bir kişiydi. Sevk ve idaredeki
ortak mesaimiz çok iyi geçmişti. Bana karşı biraz güvensizlik gösterdi. Lakin
Almanlara düşman değildi. Fakat genel itibarıyla yabancılara düşmandı. Türkçe
lisanıyla haberleşilmediği için İstanbul’dan Sivas ve Sivas ordu karargâhı
arasında tesis edilmiş olan hızlı telgraf makinesinin işlemesine engel olmuştu.
Kısacası bu kişinin tabiatında biraz despotluk vardı. Bununla birlikte iyi muamele
doğuda daima iyi kabul görür.
Vehip Paşa ordunun durumundan
çok korkmuştu. Bu durum çalışmaya da sevk etmişti. İngilizler Çanakkale’den
çekildikten sonra bu ordunun cephane ve teknik malzeme ihtiyacı daha iyi
düşünülecekti. Bununla birlikte ordunun telefon ve telgraf şebekesi kademe
kademe düzeltildi. 24 saatlik cebri bir yürüyüşle bir telgraf hattına varmak mümkündü.
Bu sayede Ordu Komutanlığı daha hareketli bir duruma gelebildi. Ordu karargâhı
Erzincan civarında bir köye nakledildi. Ordu komutanı ve ben, birkaç subayla
şimdi çoğunlukla seyahat hâlinde bulunuyor ve kural olarak en önemli yerlere
gidiyorduk. Herhâlde bedenen çok faaliyet göstermek gerekiyordu.
Hareketliliğimize örnek olan ve nadir görülmeyen bir durumu açıklayayım:
1 Nisan 1916
günü saat 05.00’te Erzincan’dan otomobil ile hareket. Sipikör Dağı’ndaki
kar hududundan itibaren araba ile seyahate devam. Araba kara gömüldükten sonra Sipikör
Boğazı’nı geçmek için iki saat karda yaya yürüyüş. Arabacı gece yola devam
edemeyeceğini bildirdiğinden akşam saat 21.00’de atlarla yürüyüşe devam.
Bütün gece atla gidildi. Sabah saat 04.30’da Bayburt’a ulaşma.
Toplam 23 saat 30 dakika yolda. Kat edilen mesafe yaklaşık 60 kilometre.
Aşılan en yüksek boyun noktası 2400 metre.
Yukarıda bahsedildiği
gibi 5. Kolordu İstanbul’dan hareket etmişti. Bu Kolordu 9, 10 ve 13. Piyade
Tümenlerinden oluşmuştu. Anadolu demiryolunun kapasitesi az olduğu için Tümenler
kademe kademe naklediliyordu. 10. Piyade Tümeni’nin en önünde bulunan Alayı sahil
bölgesine sürülmüştü. Tümen diğer alaylarıyla Bayburt’a giderek 5. Kolordu
Komutanı Fevzi Paşa’nın (Mareşal Fevzi Çakmak) emrine girdi. Fevzi Paşa
çok yetenekli bir komutan, aynı zamanda yalnızca asker olarak yaratılmış bir
kişilikti. Mart ve Nisan aylarında Ruslar cephenin muhtelif kısımlarına yeniden
ve şiddetli taarruza geçtiler. Bu taarruzlar sırasında geri çekilen 9. Kolordu Höbek
Dağı’nda tutunabildi. Rus 1. Kafkas Kolordusu Fırat’ın batısında
mevzilenmiş 10. Kolordu üzerine taarruza geçti. Bu taarruz 10. Kolordu tarafından
püskürtüldü. Ruslar bu kolorduya karşı taarruzlarını tekrar etmediler. Abdülkerim
Paşa attan düşerek kolunu kırdığı için ordudan ayrılmıştı. Tekrar zayıf bir
müfreze hâline dönüşmüş olan 9., 10. ve 11. Kolordular Abdülkerim Paşa’nın
ayrılmasıyla Yusuf İzzet Paşa’nın emrine girdiler. Erzurum - Bayburt
yolu üzerinde ve Çoruh Vadisi’nde bulunan Fevzi Paşa emrindeki kuvvetler
2. Türkistan Kolordusunun taarruzlarına karşı çok zayiat vermelerine rağmen mevzilerini
koruyabilmişti.
Bu dönemde, sahilde de
Ruslar yeniden taarruza geçtiler ve Türk birliklerinin gerilerine deniz yolu
ile kuvvet çıkardılar. Bu taarruzlar neticesinde Trabzon’un 18 Nisan’da
tahliye edilmesine karar verildi ve Sahil Müfrezesi Trabzon’un güneyindeki
dağlara doğru çekildi. Karların erimesi üzerine sahildeki dağlarda hareket
imkânı doğmuştu. Buraların da gözetlenmesi gerekiyordu. Bu yüzden 11. Kolordu
kuvvetlerinin bir kısmı bu cepheye sürüldü. Bu kuvvet Fevzi Paşa Grubu ve
Trabzon’un güneyindeki müfreze ile irtibat sağladı. Fırat üzerindeki Kötür
Köprüsü’nü gerektiği zaman tahrip etmek için hazırlanmış olan tahrip
malzemesi nakil araçlarına 30 Nisan gecesi yıldırım çarptı ve nakil
araçlarıyla tahrip kalıplarının tutuşup yanmasıyla köprü yerle bir oldu.
Enver Paşa cepheyi
denetlemek için 1 Mayıs’ta bu bölgeye geldiği zaman Trabzon’un
kaybedilmesine rağmen genel itibarıyla mevcut durumdan memnuniyetini
bildirmişti. Konuşlanma harekâtı yönünden cephenin geçtiği hat, aslında uygun değildi.
Fakat Rusların ileri harekâtı her tarafta durdurulmuş, birliklerin moral gücü
yükselmişti.
1916 YILI RUS VE TÜRK
TAARRUZLARI
Başkomutanlık Mart’ta
Kafkas Cephesi’ni tam bir ordu ile, İzzet Paşa [Enver Paşa’nın selefi
olan İzzet Paşa] komutasındaki 2. Ordu ile takviyeye karar vermişti. Bu takviyeden
sonra bu cephede taarruzi harekâta geçilecekti. Kafkas Cephesi’ndeki orduların
muharip kuvveti iaşe edilecek azami miktara ulaşmıştı. Geri irtibatlarının daha
iyi olması nedeniyle Ruslar Türklere göre daha uygun durumda bulunuyorlardı. Bu
itibarla; Ruslar geniş insan kaynaklarından daha fazla yararlanabiliyorlardı.
Trabzon’un işgalinde Türk Ordu Komutanlığı Rus kuvvetini 150.000 kişi
tahmin ediyordu. Gerçekte ise Rus kuvveti daha fazlaydı. Rusların hududa kadar
kendi bölgelerinde çeşitli yollar ve bir demiryolu vardı. Huduttan sonra Türk arazisinde
mevcut olan bir tek Erzurum yolundan yararlanılıyordu. Deniz hâkimiyetini sağladığından
ve Trabzon’u işgal ettiğinden beri Ruslar kendi sağ kanatlarında eskiye oranla
şimdi daha fazla kuvvet bulundurabiliyorlardı.
Trabzon’a tam bir Kolordu,
yani 5. Kolordu çıkarılmıştı. Özellikle içeride güneyde tahsis edilmiş yolsuz
bölgede ileriye doğru her adımda ikmal işleri güçleşiyor ve bu hareket, arazi
ve Türklerin göç nedeniyle terk ettikleri araziye rastlayınca ikmal işlerindeki
zorluk daha fazla artıyordu. Bu durumda Rusların zayıf yeri güney
kanatlarındaydı. Türk Başkomutanlığı 2. Orduyu tahminen Siirt - Çapakçur -
Kiğı Vadisi hattında toplatmak, bu ordu ile güneyden Rusların sol kanadına
doğru taarruz ettirmek istiyordu. Planın tatbik ve icrasında karşılaşılacak
zorlukları bile bile göze almak gerekti. Ne kadar kuvvetin bahsi geçen bölgeye
yerleştirilmesinin mümkün olabileceği şimdiden kestirilemiyordu. Türkler
memleketlerini iyi tanımıyorlardı. Güvenilir bir istatistik elde
edilmesi mümkün değildi. Tedariki mümkün olan erzak hakkındaki netlik ancak
erzak tedarikine teşebbüs edildiği zaman belli olacaktı. Bu işlerde zaman
kaybedilmek istenilmediğinden bölgedeki kaynaklar hakkında bilgi ancak toplanma
sırasında elde edilecekti. Bu hareket tarzı tehlikeliydi. Türkiye’de savaşın
idaresindeki asıl zorluk mesafelerin çok uzun olmasından ve irtibat yollarının
kötülüğünden ileri geliyordu. 2. Ordu’nun büyük kısmı İstanbul’dan itibaren
Anadolu demiryolu ile naklediliyordu. Bu hattın kapasitesi çok azdı. Nakliyat
Toros ve Amanos Dağları üzerinden çok ağır yapılıyordu. Bu bölgedeki büyük
Toros tüneli henüz inşa ediliyordu. Bu yüzden birçok yerlerde aktarma yapmak gerekiyordu.
Bu yüzden 2. Ordu’nun toplanması aylarca duracaktı. Bu süre içerisinde 3. Ordu
tek başına, üstün düşman taarruzuna maruz bırakılmıştı. Erzurum’un düşmesinden
sonra Erzincan - Harput arasındaki yüksek dağlık bölgedeki Dersim (Tunceli)
bölgesinde bir kısım halkın çevre köylere karşı sarkıntılıkları ve menzil yollarındaki
eşkıyalıkları hissedilir derecede artmaya başladı. Durumun bu şekilde
bırakılması uygun görülmediğinden 10. Piyade Tümeni’ni takiben gelmekte olan 13.
Piyade Tümeni’nin yaklaşık yarısı Sivas’tan Harput’a gönderildi. Bu kuvvete
Murat ve Fırat Vadilerinde geniş bir cephe aldırıldı ve Mayıs ayında büyük bir
harekât icra etmek için Tunceli içinden yürütüldü. Bu sırada diğer bir
müfreze de Erzincan’da Kop’un doğusunda Fırat’ın yüksek dirsek oluşturduğu
yerden Tunceli’ye sevk edildi. Bu harekât sayesinde eşkıyalık yapanlar
temizlendi. Bu harekat sırasındaki asıl başarıyı sağlayan etken çok miktarda davar
ve mal ele geçirilmesiydi. Bu durum isyancıların üzerinde korku uyandırdı. Mayıs
sonlarında 13. Piyade Tümeni’nin bu bölgedeki takip kuvveti Kiğı’nın kuzeyine,
bu Tümen’in diğer yarısı Bayburt civarına varmıştı. 5. Kolordunun son Tümeni
olan 9. Tümen Haziran’da gelecekti. Bu Tümen’in de katılmasıyla 3 Ordu’nun
kuvveti 50.000 kişiye ulaşacaktı. 150.000 kişi olarak tahmin
edilen Rus kuvveti o zaman gerçekte 266.000 piyade, 22.000 süvari,
473 top kuvvetindeydi. İran’da bulunan 17.000 piyade, 7000
süvari, 36 top bu sayıya dâhildir.
3. Ordu kendisinden
birkaç kat üstün bir düşman karşısında bulunuyordu. Ordunun cephesi, konuşlanma
açısından uygun durumda değildi. Buna rağmen birlikler birçok yerlerde
başarıyla muharebe ediyorlardı. Moralleri yerindeydi. 2. Ordu’nun toplanmasının
ne zaman son bulacağı tahmin edilemiyordu. Bu ordu teşkilatlanmasını
tamamlayıncaya kadar, düşman cephesinin muhtelif yerlerine taarruz ederek zaafımızla
ilgili düşmanı aldatmak, hazırlıklarını ihlal etmek, yakında başlayacak taarruzlarını
ertelemek amacıyla; ordunun önemli olduğu kadar cüretkâr hareket etmesi amaca
uygun görüldü. İlk taarruz hedefi olarak Mamahatun bölgesi seçildi.
Ruslar burada çok kuvvetli değillerdi ve bizden bir taarruz beklemiyorlardı. Bu
taarruz Yusuf İzzet Paşa Grubu tarafından 30 - 31 Mayıs gecesi başladı.
9 ve 10. Kolordular cepheden, Kiğı bölgesinden gelmiş olan 13. Piyade Tümeni’nin
yarısı ise güneyden kuşatıcı taarruz yaptılar. Ruslar bu taarruz karşısında
baskına uğrayarak geri atıldılar ve Türkler birkaç gün devam eden baskıdan
sonra Tuzla Deresi’nin yukarı kısmı ile Miryam Dağı hattına
vardılar. Fırat’ın kuzeyinde de 30. Piyade Tümeni Kop Dağı boynunu işgal
etti.
13. Piyade Tümeni bu dönemde
Bayburt bölgesine getirilerek bağlı olduğu 5. Kolordu emrine girdi. Bundan
sonraki darbe 9. Piyade Tümeni’nin ulaşmasından sonra Sürmene istikametinde
yapılacaktı. Yerel doğa şartları başarı vadettiği için bu istikamet tercih
edildi. Bu hareketlerin gayesi ‘’zaman kazanmak’’ olduğundan konuşlanma açısından
cephenin hangi kısmına taarruz edilmesinin daha uygun olacağı ile ilgili durum
düşünülmemişti. Taarruzun ordu cephesinin çıkıntı oluşturan kısmında yapılması sakıncalı
değildi. Zira seyrek işgal edilmiş cephelerde köşe teşkil eden yerlerden geri
çekilmeyecek derecede fazla kuvvet yerleştirmekten korkulamazdı. Taarruz iki
zirveye, Madur ve Polut Dağlarına yöneltildi. Bunların kuzeyinde
yaklaşık aynı rakımda olan sahil dağları ve tepeleri, güney ve batısında da Araklı’ya
kadar uzanan dağ boğazlar vardır. Bu boğazların tabanıyla tepeler arasındaki
yükseklik farkı 1400 metreye ulaşmaktadır.
8 Haziran İtibarı İle 16. Kolordu'nun Durumu |
Bu taarruzu Fevzi Paşa
idare ediyordu. 9. Piyade Tümeni, 10. Piyade Tümeni’nin bazı kısımlarıyla
takviye edilmiş olduğu hâlde, Araklı’nın kaynağının doğusundan ilerlemek için
asıl tepe güneyinde hazır tutuldu. 11. Kolordu’nun kısımları da batıdan Ziyaret
Tepesi’nden Araklı Boğazı’ndan geçecek ve Polut Dağı’na taarruz edecekti. İleri
harekât 21 - 22 Haziran gecesi başladı, 22 Haziran günü öğleden önce
Madur Dağı’nın hemen hemen güneyinde bulunan konik şeklindeki kayalık tepeye
kadar işgal gerçekleştirildi. 22 - 23 Haziran gecesi Madur Dağı’na
taarruza geçildi ve ele geçirildi. Madur Dağı’nın düşmesi üzerine Ruslar
muharebesiz Polut Dağı’nı da terk ettiler. Türkler devam eden günlerde
Sürmene yolunun yarısına kadar ilerlediler. Birçok esir ve birkaç top aldılar.
Esirlerin ifadelerine göre, bu sahada bir Rus taarruzunun düşünülmüş olduğu ve Türklerin
gerçekleştirdiği bu harekatla bunun sonuçsuz bırakıldığı anlaşılmıştı. Bu harekat
sırasında bir Rus Alayı’nın da hemen hemen imha edildiğini esirler
söylemişlerdi. Türk birliklerinin büyük kısmı bu mevzide tekrar geri alındı ve
yeni bir taarruz için hazırlandı. Bu taarruz yaklaşık 30 kilometre batıda
yapılacaktı. Fakat Ruslar daha önce Temmuz ayı başlarında taarruza
geçtiklerinden bizim düşünülmüş taarruzumuz yapılamadı. Çok üstün bir Rus
taarruzunun Türk taarruzlarını derhâl durduracağı hakkında ordu karargâhında
daima bir kanaat mevcuttu. Konuşlanma açısından çok uygun olmaması ve Trabzon
istikametinden daima tehdide açık bir cephede şimdiye kadar daha az kuvvetle
tutunmaya cesaret edilmesi, Rusların bilinen çok ağır hareketleri nedeniyle
izin verilmeye değerdi. Rusların bu üstün bir taarruzuna karşı seyrek Türk
hatları tutunamadı.
Ruslar 1 Temmuz’dan
itibaren önce Bayburt bölgesinden taarruza geçtiler. 9 Temmuz’da Kop
Boğazı’nı işgal ederek 5. Kolorduyu biraz geri attılar. 8 Temmuz’dan
itibaren Mamahatun bölgesinde daha üstün bir taarruza geçtiler. Bu bölgedeki
Yusuf İzzet Paşa Grubu 10 Temmuz’a kadar Mayıs’taki mevzilerine geri
atıldı. Yeni bir taarruz 5. Kolorduyu 16 Temmuz’da Bayburt’tan
çıkardı. Bundan sonra 5. Kolordu’nun kuvveti inatçı bir taarruz için yeterli
gelmemeye başladı. Bu Kolordu, Rusların ileri harekâtını mümkün olduğu kadar
ertelemekle yetinmeye mecburdu. Mamahatun bölgesinde Ruslar taarruza devam
ettiler ve Yusuf İzzet Paşa Grubunu Höbek Dağı’ndan attılar. Fakat
Fırat’ı geçmek için Ruslar bir girişimde bulunmadılar.
Temmuz Ortasında Gerçekleşen Rus Taarruzları |
Ruslar, 2. Türkistan
Kolordusunu Bayburt üzerinden batıya doğru ilerletmek suretiyle Fırat
bölgesindeki Türk mevziisini düşürmeye çalıştılar. Eskiden Trabzon’da bulunan 5.
Türk Kolordusu, dikkate değer şekilde ancak Bayburt’un düşmesinden sonra
kuzeyden güneye doğru taarruza geçti. Trabzon istikameti Ruslar için en
tehlikeli istikametti. Bu istikametten yapılacak taarruz ordunun büyük
kısımlarının geri çekilme hattını kesebilirdi. Fakat Ruslar bu taarruzu şiddet
ve süratle yapamamışlardı. Bununla birlikte bu taarruz Türklerde gerçek bir
endişe uyandırmıştı. Ruslar dağ silsilelerini ele geçirdiler ve Türkleri 20
Temmuz’da Harşit Deresi üzerinden geriye attılar ve bu derenin
güneyindeki hâkim tepelerin çoğunu işgal ettiler. Ruslar tarafından Bayburt
- Trabzon yolunun ele geçirilmesinin gerekli olduğu zannediliyor. Türk
ordusunun imhası için güçlerine ve kapasitelerine güvenemedikleri
anlaşılıyordu. Ruslar her tarafta ihtiyatlı ve dikkatli hareket ediyor ve
Türkleri büyük bir üstünlükle geri çekilmeye zorlamakla yetiniyorlardı. Seyrek
Türk cephesini iki yerden yaran süvariler bile bu başarıdan yararlanmayı göze
almadılar. Türkler açılan gedikleri tekrar kapatıncaya kadar atıl beklediler ve
sonra Türkler tarafından geri atıldılar. Aksine Rusların kuzeyden ilerlemeye
devam etmeleri hoş olmayan bir sonuç doğurdu. Türkler için asıl zorluk mühimmat
depolarının geriye nakliydi. Avrupa savaş yerlerindeki nakliyatın çok büyük nakliyat
şebekesine oranla Türkiye’de durum daha önemliydi. Geri nakliyat ücretle
tutulan halk kollarının önemli kısmıyla yapılıyordu. Rus süvarilerinin cepheyi
yardıkları hakkında duyulan haberler üzerine bu kuvvetler de paniğe kapıldılar.
Panik üzerine kollar yüklerini bırakarak dağıldılar ve bu yüzden önemli miktarda
cephane kaybedildi.
Rusların Bayburt -
Kelkit üzerinden batıya doğru ilerlemeleri üzerine, Türkler geri çekilme
hatlarının kesilmemesi için Erzincan Ovası’nı tahliye etmeye mecbur
kaldılar. Ruslar 29 Temmuz’da Erzincan şehrini işgal etmişlerdi. Ruslar,
Erzincan’ın batısında da bir taarruz yaptılar ve Çardaklıdağ Boğazı
hizasındaki dağları da ele geçirdiler. 2. Türk Ordusu ise Ağustos ayı
başlarında, taarruzi harekete geçti. Bu hareket Rusları 3. Türk Kolordusu
karşısında beklemeye mecbur bıraktı. Türkler, Rus taarruzu karşısında 8 Ağustos’ta
Kemah’ın doğusu - Melikşerif’in doğusu - Şiran’ın doğusu - Harşitderesi’nin
ağzı hattında tutunabildiler. 2. Ordu yaklaşık olarak Siirt - Kop Boğazı - Çapakçur
hattında ve Harput’un yaklaşık 20 kilometre kuzeyindeki bölgede toplanmıştı.
Büyük kısmıyla Mardin üzerinden ve Sol Kanat Kolordusu ile Toros Dağlarından
Maraş - Malatya - Harput üzerinden toplanma bölgesine gelmişti. Bu ordu 2, 3, 4
ve 16. Kolordularla 3. Süvari Tümeninden oluşmuştu. Bu Kolorduların Tümenleri 1,
5, 7, 8, 11, 12, 14, 47, 48 ve 53 numaralarını taşıyorlardı. [Tümen
numaralarının tamamının doğru olması konusunda şüphe vardır.]
İzzet Paşa aslında Erzurum genel istikametinde Hınıs - Kiğı hattına karşı taarruz etmek istiyordu. 3. Ordu’nun geri çekilmesi İzzet Paşa’yı genel istikametini daha batıda seçmeye ve yaklaşık Hınıs - Erzincan hattına doğru ilerlemeye sevk etti. Fakat bu sırada birlikler daha muharebeye girmeden hastalık ve firar dolayısıyla çok zayıf düşmüşlerdi. Bu yüzden Ordunun toplam kuvveti 50.000 kişiyi geçemedi. Ruslara karşı Türk Orduları grubunun kuvvetçe üstünlüğü artık söz konusu olamazdı. Ruslar şimdi 2. Ordu karşısında da kuvvetlenmişlerdi. 2. Ordu’nun batı kanadı karşısında Ruslar kuvvetçe üstün durumdaydılar. [4., 5. Avcı Tümenleri, 1. ve 2. Plaston Tugayları, 2. Türkistan Avcı Alayı, Sibirya Kazak Tugayı, 1. Kafkas Kolordusu ile 4. Kafkas Kolordusu. Tahminen 90 tabur kuvvetinde.] 2. Türk Ordusu taarruz ile Bitlis ve Muş’u aldı. Fakat batı kanadında Palu - Kiğı yolu ortasında savunmaya geçmeye mecbur bırakıldı. Şimdi kendi yükünü azaltmak için yeniden 3. Ordu’nun ilerlemesi isteniyordu. 3. Ordu gerçekte çok zayiata uğramıştı. Rus taarruzu durduktan sonra 3. Ordu birliklerini çok hızlı bir şekilde muharebeye hazır bir hâle getirmeyi başarmıştı ve hiç olmazsa cephenin bir yerinde taarruza geçme gücündeydi. Taarruz bölgesi olarak 5. Kolordunun sağ kanadında Çimen Dağı sırtları seçildi. Taarruz 31 Ağustos’ta 5. Kolordu’nun takviyeli bir tümeniyle yapıldı ve Rus mevziisi gün ağarırken ele geçirildi. Rusların karşı taarruzları üzerine ele geçirilen mevzi tekrar kaybedildi. Dolayısıyla Türk taarruzu başarılı olmak üzereyken sonuçsuz kaldı. Bununla birlikte bu taarruzla asıl maksada ulaşılmıştı. 2. Türk Ordusu cephesindeki Rus birlikleri tekrar 3. Ordu cephesine getirilmiş ve 2. Orduya karşı devam eden Rus taarruzları da kesilmişti. Şimdi her iki ordu cephesinde sessizlik başlamıştı. Bu sessizlik döneminde 3. Orduyu takviye için yeni bir Tümen olan 49. Piyade Tümeni geldi. Bu Tümen başlangıçta ordu ihtiyatı olarak ordu karargâhının bulunduğu Suşehri civarında tutuldu. 2. Ordu ise mevcudunu tamamlamak için çeşitli birliklerin gelmesini bekliyordu. Bunların gelmesinden sonra İzzet Paşa her iki ordu ile yeniden taarruza geçmek istiyordu.
Haziran Sonu-Ağustos Başı Arasında Gerçekleşen Rus Taarruzları |
İzzet Paşa aslında Erzurum genel istikametinde Hınıs - Kiğı hattına karşı taarruz etmek istiyordu. 3. Ordu’nun geri çekilmesi İzzet Paşa’yı genel istikametini daha batıda seçmeye ve yaklaşık Hınıs - Erzincan hattına doğru ilerlemeye sevk etti. Fakat bu sırada birlikler daha muharebeye girmeden hastalık ve firar dolayısıyla çok zayıf düşmüşlerdi. Bu yüzden Ordunun toplam kuvveti 50.000 kişiyi geçemedi. Ruslara karşı Türk Orduları grubunun kuvvetçe üstünlüğü artık söz konusu olamazdı. Ruslar şimdi 2. Ordu karşısında da kuvvetlenmişlerdi. 2. Ordu’nun batı kanadı karşısında Ruslar kuvvetçe üstün durumdaydılar. [4., 5. Avcı Tümenleri, 1. ve 2. Plaston Tugayları, 2. Türkistan Avcı Alayı, Sibirya Kazak Tugayı, 1. Kafkas Kolordusu ile 4. Kafkas Kolordusu. Tahminen 90 tabur kuvvetinde.] 2. Türk Ordusu taarruz ile Bitlis ve Muş’u aldı. Fakat batı kanadında Palu - Kiğı yolu ortasında savunmaya geçmeye mecbur bırakıldı. Şimdi kendi yükünü azaltmak için yeniden 3. Ordu’nun ilerlemesi isteniyordu. 3. Ordu gerçekte çok zayiata uğramıştı. Rus taarruzu durduktan sonra 3. Ordu birliklerini çok hızlı bir şekilde muharebeye hazır bir hâle getirmeyi başarmıştı ve hiç olmazsa cephenin bir yerinde taarruza geçme gücündeydi. Taarruz bölgesi olarak 5. Kolordunun sağ kanadında Çimen Dağı sırtları seçildi. Taarruz 31 Ağustos’ta 5. Kolordu’nun takviyeli bir tümeniyle yapıldı ve Rus mevziisi gün ağarırken ele geçirildi. Rusların karşı taarruzları üzerine ele geçirilen mevzi tekrar kaybedildi. Dolayısıyla Türk taarruzu başarılı olmak üzereyken sonuçsuz kaldı. Bununla birlikte bu taarruzla asıl maksada ulaşılmıştı. 2. Türk Ordusu cephesindeki Rus birlikleri tekrar 3. Ordu cephesine getirilmiş ve 2. Orduya karşı devam eden Rus taarruzları da kesilmişti. Şimdi her iki ordu cephesinde sessizlik başlamıştı. Bu sessizlik döneminde 3. Orduyu takviye için yeni bir Tümen olan 49. Piyade Tümeni geldi. Bu Tümen başlangıçta ordu ihtiyatı olarak ordu karargâhının bulunduğu Suşehri civarında tutuldu. 2. Ordu ise mevcudunu tamamlamak için çeşitli birliklerin gelmesini bekliyordu. Bunların gelmesinden sonra İzzet Paşa her iki ordu ile yeniden taarruza geçmek istiyordu.
Ağustos Ayında Gerçekleşen Rus Taarruzları |
Bu sırada Romanya’nın
savaşa katılması dikkatleri tamamıyla başka bir yöne çevirdi. Romanya’nın
savaşa katılmasından ötürü Türkler Avrupa’ya birlikler gönderiyordu. Eylül
sonlarında Kafkas Cephesi’nde yapılması planlanan taarruzdan bu yüzden
vazgeçtiler ve bu cephede fazla birlik ne varsa tamamen çektiler. Bu dönemde 3.
Ordu’nun tek başına kaldığı zamanı kısaltmak suretiyle, bu ordunun yenilgisine
engel olmak imkânı olup olmadığı meselesi araştırmaya değerdir. Bu mesele için
iki yol vardır. Birincisi 2. Orduya ayrılan bir kısım birlikleri Toros
Dağlarının kuzeyindeki Ulukışla’da indirmek ve buradan 3. Ordu emrine hareket
ettirmek. Bu birlikler için Toros demiryolunda iki defa aktarmadan kurtulmuş ve
cepheye kadar gitmek için daha az zaman harcanmış olacaktır. Bu mesele 3. Ordu
tarafından birçok defa canlandırılmak istenilmiştir. Bu hususun yerine
getirilmesi mümkün mü değil mi araştıramadım. Toplanmayı bu şekilde değiştirmek
herhâlde kuşatmayı zayıflatmak demektir. İhtimal ki bu şekilde hareket edilmemesinde
Türk komutanlarındaki şahsi ilişkiler de etkili olmuştur. Bütün Kafkas Ordular
Grubu’nun ve aynı zamanda 2. Ordunun komutanı olan İzzet Paşa, Türk
ordusunda kayıt ve itirazdan uzak önemli bir generaldi. Vehip Paşa,
İzzet Paşa’ya karşı kin besliyordu. Kendisi İzzet Paşa’nın emrine verildiği
zaman memuriyetten çekilmek istemişti. Enver Paşa kendisinin hareket serbestiliğine
dokunulmayacağını açık olarak temin ettikten sonra rahatladı. Çok asil ve kibar
olan İzzet Paşa ihtilaflara meydan vermemek için Vehip Paşa’nın emir ve komuta
yetkisine şahsen olsun asla müdahale etmedi. Bu nedenle Vehip Paşa Ordular
Grubu emrine girmekten doğan tehlikeden hiç üzülmedi ve 2. Ordu cephesine
mürettep kuvvetlerin kendi cephesine tahsis edilmesi hakkında 3. Ordu
tarafından yapılan her teklifi Başkomutanlıkça iyi karşılandı. Vehip Paşa’nın
kuvveti ve nüfuzu İzzet Paşa hesabına takviye edilmek isteniliyordu.
Rus taarruzları
başladığı zaman 3. Orduya yardım amacıyla 2. Ordu’nun o sırada toplanmış olan
birlikleriyle taarruza geçilebilirdi. 2. Ordu Kurmay Başkanı Albay İsmet Bey’le
[İsmet İnönü] Mayıs ayında bizzat fikirlerimizi tartışırken böyle bir taarruza
lüzum olduğunu kesinlikle açıklamış ve daha sonra 3. Ordu Komutanlığı tarafından
aynı şekilde defalarca yazılmıştı. 2. Ordu ise birliklerinin büyük kısmının
gelmesini beklediğini ve bir kısım kuvvetle yapılacak bir taarruzun hiçbir
başarı vadetmediğini ileri sürüyordu. Bu fikir kendi görüşüme göre Rusları
yanlış değerlendirmekten kaynaklanıyordu. Rusları geri çekilmeye mecbur etmek
için toplanmanın tamamlanmasının ardından ordunun bütün kuvvetini kullanmak
lazımdı. Fakat 3. Orduya karşı yapılan Rus taarruzunu durdurmak için pek hassas
saydığı Rus kanatlarına karşı hafif bir baskı yeterli gelirdi. Bu konuşlanma
meseleleri üzerinde tartışılabilir. 2. ve 3. Türk Ordularının 1916 yılındaki
taarruzlarının sonuçsuz kalması sevk ve idaredeki tedbirlerin eksikliğinden
değildir. Bu başarısızlığın sebebi Türkiye’nin içerideki zaafında aranmalıdır.
Bu zaaf bu cephede cereyan eden harekâtta tamamıyla görülmüştür. Geniş bir ülkeye
sahip olan Türkiye Hükûmeti yetersiz nakliye araçlarıyla sayıca Ruslardan üstün
bir orduyu yarım sene içinde Boğaziçi’nden Kafkas Cephesi’ne sevk etmede
başarılı olamamıştır. Bundan sonra sessizlik devam ettiği sürece ilk olarak
gelen birlikleri son kademe gelinceye kadar sancak altında tutabilmeye, ne iaşe
durumu ve ne de inzibat durumu yeterli gelmiştir.
1916 Yılı İtibarı İle Rusların İşgal Ettiği Bölgeler |
1916 YILI RUS VE TÜRK
TAARRUZLARI HAKKINDA DEĞERLENDİRME
1915’te sağ kanat
harekâtı yapıldıktan sonra bütün cephede sessizlik sağlanmıştı. Bağdat
cephesinde İngilizlere karşı durum ise uygun değildi. Burayı takviye etmek
gerekiyordu. Başkomutanlık Vekâleti kışın Kafkas Cephesi’nde yeni bir harekât
olmayacağına ihtimal vererek, 3. Ordu’dan 1 kolorduyu (Mürettep Kolorduyu)
Bağdat cephesine sevk etti. Böylece 3. Ordu dörtte bir oranında zayıflamış
oldu.
Şimdi 3. Ordu emrinde 9,
10, 11. Kolordular, 36. Tümen, 2. Nizamiye Süvari Tümeni, 3. İhtiyat Tümeni,
Milo Müfrezesi ve Sahil Müfrezesi vardı. Bunlardan 36. Tümen, Nizamiye Süvari
Tümeni, İhtiyat Süvari Tümeni Van Gölü - Aras arasındaki bölgede; 9.
Kolordu Aras’ın güneyinde, 11. Kolordu Aras’ın kuzeyinde, 10.
Kolordu Tortum bölgesinde, Milo Müfrezesi Milo civarında, Sahil
Müfrezesi Rize’nin doğusunda idi. Rus Kafkas Ordusu başkomutanlığına
Grandük Nikolai’nin tayin edilmesinden dolayı Rusların sonbahar veya kışın
ciddi bir teşebbüste bulunacaklarına ihtimal veriliyordu. Ordunun istihbaratı
da bu merkezdeydi. Buna rağmen Başkomutanlık kararından vazgeçmedi. Ordu komutanının
durumu bizzat izah etmek üzere İstanbul’da bulunduğu sırada Rus taarruzu da
başladı.
Rus taarruzu esas
itibarıyla 11. Kolordu sol kanadına yönelmişti ve cephe buradan yarıldı. Bu Kolordu’nun
daha gerisinde, Köprüköy’ün kuzeyine kadar savunmaya elverişli uygun mevziler
vardı. Kolordu buralara çekilerek yeniden karşı koyabilirdi. Ancak Kolordu bu
şekilde hareket etmedi. Düşman eline geçen tepelerin tekrar geri alınması için taarruzlar
gerçekleştirildi. Bu yüzden aynı tepenin aynı gün birkaç defa iki taraf eline
geçtiği olmuştur. İhtiyatlar iyi kullanılmadı. Şiddetli taarruzla karşılaşmayan
kolorduların ihtiyat kuvvetlerinden yararlanılması fikri iyi düşünülmedi.
Kararsızlık dolayısıyla ihtiyat kuvvetleri bir gün içinde çeşitli istikametlere
yürütülmüştü. Bu kuvvetler doğal olarak hiçbir yere tam zamanında yetişemediler.
Sonuç olarak 9. ve 10. Kolordular da 11. Kolorduya tâbi olarak Erzurum üzerine
çekildiler. Bu geri çekilmede çok zayiat verilmişti. Erzurum’un düşmesinden
sonra ordu asıl kuvvetle Bayburt üzerine çekilmemişti. Düşmanın baskısı buna
engel olmuştu. O zaman asıl menzil yolu Mamahatun - Erzincan üzerinden
geçiyordu.
Ordu büyük kısmıyla
doğal olarak bu istikameti takip etmişti. Erzurum’un düşmesinden sonra ordu
ikinci bir muharebeyi Cebce Dağı – Kop Dağı - İspir’in batısı hattında
kabul etmek istiyordu. Tertibatını buna göre aldı. Mamahatun’un doğusunda bir
artçı bıraktıktan sonra Fırat’ın gerisine çekildi. Burada mevzi hazırlıklarına
başladı. Fırat’ın ilerisindeki Höbek Dağı elimizdeydi. Kop Dağı 10.
Kolordudan bir Tümen ile işgal edilmişti. Çoruh Müfrezesi adını alan
Milo Müfrezesi de İspir’in batısında Çoruh Vadisi’ni kapatıyordu.
Ruslar en çok Çoruh
Vadisi’nden, bir de sahilden şiddetli baskıya devam ediyorlardı. Ordu emrine yeni
giren 10. Tümen’in bir Alayı derhâl sahile sürüldü. Bu sayede diğer Alaylarıyla
düşmanın Çoruh Vadisi’ne ilerlemesi geçici bir süre için durduruldu. 3. Ordu’nun
sağında diğer bir ordu [2. Ordu] toplanıyordu. Bu ordu toplandıktan sonra her
iki ordu ile müşterek, düşman aleyhine kesin sonuçlu bir taarruz yapılacaktı. 2.
Ordu toplanıncaya kadar 3. Ordu’nun savunma yapması uygun değildi.
Arazi Rus kuvvetlerini
ayrı ayrı üç gruba ayırıyordu: Erzurum Grubu, İspir Grubu, Sahil
Grubu. Bu grupların kuvvet kaptırmak suretiyle birbirlerine tam vaktinde
yardım etmelerine arazi uygun değildi. Gruplar arasındaki arazi dağlık ve
sarptı. Enine olan yollar da yoktu. Düşman dış hat üzerinden hareket edecekti.
Türkler de aslında üç grup hâlindeydiler: Mamahatun Grubu, Bayburt
Grubu ve Sahil Grubu. Ordu dâhilî hat üzerindeydi. Grupların
birbirlerine mesafeleri daha yakın olduğu için yardım durumu düşmana göre daha
kolay olacaktı.
2. Ordu toplanıncaya
kadar 3. Orduya önemli bir görev düşüyordu. Bu görev; karşısındaki düşmanı
tespit etmek, diğer ordu cephesine kuvvet kaydırmasına engel olmak, zaafımız
hakkında düşmanı aldatmak, bunun için de faal davranmak, sınırlı hedefli taarruzlar
yapmaktı. 2. Ordu’nun toplanmasından haberdar olan Rusların daha bu ordu toplanmadan
3. Orduya karşı kesin sonuçlu taarruzlar yapacaklarına çok ihtimal veriliyordu.
Bununla birlikte 3. Ordu mevziisi taarruzlar yaparken kuvvetini de israf
etmemeyi göz önüne alması lazımdı. Oysaki buna hiç uyulmadı. Cepheyi düzeltmek
için Mamahatun taarruzu yapıldı. Bu taarruza 13. Tümen’in yarısı, birtakım halktan
oluşan gönüllüler, 9, 10 ve 11. Kolordular katıldılar. Topçu cephanesi çok
harcandı. Karşımızda Rusların zayıf birliklerinin [ileri karakol birlikleri]
bulunduğu biliniyordu. Taarruzumuz üzerine bu zayıf kuvvetler Yeniköy
istikametinde çekildiler. Hiç de zayiat vermediler. Kolordular Mamahatun’un
doğusunda 2350 rakımlı Miryam Dağı hattına kadar ilerlediler.
Bu kadar kuvvetle
taarruza gerek yoktu. Tunceli’nin içinden dolaşarak gelen 13. Tümen’in bir kısmıyla
ve bu bölgedeki Kolorduların bir kısım kuvveti ile aynı hareketi yapmak
mümkündü. Ordu yine asıl kuvvetiyle Fırat’ın gerisinde kalırdı ve ileriye zayıf
müfrezeler sürerdi. Ordu Çibiçe mevziisinde kalmış olsaydı Bayburt’un düşmesi
hâlinde buradan Polur Ovası’na kuvvet kaydırmak ve Rusların batıya doğru
ilerlemelerine engel olmak mümkün olabilirdi.
İkinci bir taarruz Sürmene
istikametinde yapıldı. Düşmanın sol kanadımızdan biraz fazla ileri çıkması
Bayburt Grubunun gerilerini tehdit ediyordu. Düşmanın kuzeyden güneye doğru bir
taarruzu Bayburt grubunu çok tehlikeye düşürebilirdi. Bu taarruzda
hedeflenen amaç Sürmene’ye inmek, Trabzon’daki Rusların sahil yolu ile
irtibatlarını kesmek ve sonuç olarak Trabzon’u tahliye etmeye mecbur
bırakmaktı. Bu başarıldığı takdirde sol kanattaki tehlike sona erecekti. Bu
taarruza, 9. ve 13. Tümenler ile önceden Doğu Karadeniz cephesine sürülmüş olan
11. Kolordu’nun bir kısım kuvvetleri katıldı. Fakat bu taarruzdan istenilen
sonuç alınamadı. Bu taarruz sonucu yalnız Bulut ve Madur Dağları
işgal edilmişti. Sürmene’ye inmek ve sahil yolunu kesmek mümkün olmamıştı.
Maksat düşmanı oyalamak,
2. Ordu cephesine kuvvet kaydırmasına engel olmak ve zayıf bulunduğumuzu
hissettirmemek olduğuna göre aynı bölgenin biraz batısında ikinci bir taarruza
hazırlanmak uygun değildi. Çünkü isteneni elde etmek için yaptığımız taarruz
yeterliydi. Devamlı taarruz kuvvetlerimizi yıpratacaktı. Harekâta biraz ara vermek,
Bayburt Grubu bölgesinde de bir ihtiyat bulundurmak lazımdı. Mamahatun ve
Bayburt gruplarında bir ihtiyat kuvveti yoktu. Bütün birlikler cepheye
bağlanmışlardı. Rusların er yada geç karşı taarruzlara geçecekleri muhakkaktı. Doğu
Karadeniz cephesindeki taarruzumuz üzerine burada kuvvetli olduğumuz Ruslar
tarafından anlaşılmıştı. Zayıf yerimiz diğer iki gruptu. Bu iki grupta da arazi
itibarıyla taarruza en uygun olan Bayburt grubuydu. Bayburt bölgesinin ele
geçirilmesi diğer iki grubun çekilmesiyle sonuçlanırdı. Ordu Komutanlığı
Bayburt’u ikinci bir Plevne yapmak istiyordu. Bu konuyu Başkomutanlığa
da ayrıntılı bir raporla arz etmişti. Fakat burasını ikinci bir Plevne yapmak
için hazırlanmak lazımdı. Hâlbuki hiçbir hazırlık yapılmadı. Bu yüzden Bayburt,
Plevne gibi müdafaa edilemedi. Sürmene taarruzundan sonra 13. ve 9. Tümenlerin
büyük kısmı Bayburt bölgesine alınmalıydı. Bu tümenler ordu ihtiyatı olarak
Bayburt bölgesinde tutulacaklardı. İhtiyaca göre sağ veya sol kanata yardıma
gidebilirlerdi. Biz Doğu Karadeniz Bölgesi’nde üçüncü bir taarruza hazırlanırken
Ruslar erken davrandılar. Temmuz ayında önce Bayburt bölgesinden, bir
hafta sonra da Mamahatun bölgesinden taarruza geçtiler. Bu taarruz
sonucu 2 hafta içinde Bayburt düştü. 9. ve 13. Tümenler ise Bayburt’u
kurtarmayı ve Rus taarruzunu durdurmayı başaramadılar.
Türk Ordusu, Rus
taarruzunun etkisiyle 150 kilometre batıya atıldı ve ancak Kemah
Boğazı - Çardaklı - Harşit Deresi batısında tutunabildi. Ordu bu yeni mevziiye
bitkin bir hâlde gelmişti ve çoğu asker firar etmişti. Bu sırada 2. Ordu’nun toplanmış
olan birlikleriyle Ruslara taarruz edildi. Bu taarruz istenildiği şekilde yapılamadı.
Ordu sol kanadı düşmanın karşı taarruzuna uğradı ve müdafaaya geçmeye mecbur
oldu. Bunun üzerine 2. Ordu baskıyı üzerinden atmak için 3. Ordudan yardım istedi.
Ancak 3. Ordu yardım edebilecek durumda değildi. Yine de kendisini zorlayarak
bir Tümen’den fazla kuvvetle bir taarruz grubu oluşturuldu. Bu grupla Çimendağı
istikametinde [Çardaklı Boğazı’nın kuzeyinde] taarruz edildi. Bu taarruz Ruslar
tarafından püskürtüldü. Sonradan öğrendiğimize göre bu taarruz Rusları çok
telaşa düşürmüş ve 2. Ordu cephesinden 3. Ordu cephesine kuvvet çekmeye mecbur
olmuşlar. Bu karşılıklı taarruzlardan sonra ise Ruslarla anlaşma yapılana kadar
bu cephede önemli başka bir olay olmadı.
Alman subaylar 2. Ordu’nun
toplanmış olan kuvvetleriyle taarruza geçilmesinin uygun olacağı fikrinde ısrar
ediyordu. Onlara göre böyle bir taarruz küçük kuvvetleri büyük kuvvetler
karşısında parça parça imha ettirmekten başka bir sonuç vermez. Aslında
gelecekteki harekât hakkında iki ordu önceden anlaşmışlardı. Bu amaçla 2. Ordu
Kurmay Başkanı 3. Ordu karargâhına gelmişti. Durum hakkında günlerce görüşüldü.
Sonuçta 2. Ordu toplanıncaya kadar 3. Ordu’nun kendisini yıpratmaması, aktif davranarak
düşman kuvvetlerini oyalaması, kesin sonuçlu muharebelere girişmemesi mevcut
durumun korunmasının bizim için yeterli olduğu kabul edilmişti. Ancak 3. Ordu
bu kararın aksi yönünde hareket etti ve elindeki kuvvetleri israf etti. Ordu
komutanı ve kurmayları Erzurum ve Trabzon fatihi olacağım sevdasına düştü.
Mamahatun ve Sürmene istikametlerindeki taarruzların hedefleri Erzurum ve
Trabzon’u geri almaktı. Sonunda Erzurum ve Trabzon’u kurtarmak şöyle dursun, memleketin
önemli bir kısmını düşman işgaline terk etmiş oldu.
1916 - 1918 SESSİZLİK
DEVRESİ: ORDU İÇİNDEKİ DURUM, İAŞE VE MENZİL
Türk taarruzlarından
vazgeçildikten sonra Kafkas Cephesi’nde de harekât 15 ay için sessizliğe
dönüşmüştü. 2. Ordu’nun kuvveti, azami olarak 60.000 ere indikten sonra Türkler
çok üstün kuvvetleri tespit etmekten ve bunlara karşı mevzilerini korumaktan
memnun olmalıydılar. Her iki tarafta bulundukları mevzileri tahkim
ediyorlardı. Bazı yerlerde birbiri gerisinde altı hat kadar mevzii hazırlamışlardı.
Fakat Türk tarafında aletler ve taş dışındaki inşaat malzemesi eksik olduğundan
tahkimat çok basit bir şekilde yapılıyordu. Bazı yerlerde siperler taştan
yapılmıştı.
3. Türk Ordusu
tarafından elde edilen bilgilere göre Rusların kuvveti o zaman 250.000
kişi olarak tahmin edilmişti. Kuvvetin tahmininde aşırıya kaçıldığını zannediyorum.
Bununla birlikte Temmuz ve Ağustos muharebelerinde Ruslar 3. Türk Ordusu
karşısında 18000, 2. Ordu karşısında 20.000 kişi zayiat vermişlerdi.
Fakat ellerindeki imkan dahiline bu zayiatı çabuk ikmal edebildiler.
1916 - 1917
kışında 100.000 kişilik bir zayiattan sonra Ruslar kuvvetlerini 1917
ilkbaharında 190.000 insan, 470 topa ve 1917 sonunda ise 250.000
kişiye yükseltmişlerdi. Ruslar bu önemli üstünlüklerine rağmen yeniden bir
taarruza cesaret edemediler. İçlere doğru takiplerine devam ettikleri
takdirde geri ile irtibatları daha çok uzamış olacak ve bu muazzam kuvveti
geçindirme, besleme ve iaşe mümkün olamayacaktı. Daha az kuvvetle ileri
harekâta devam bir başarı sağlayamazdı. Çarın düşmesinden ve Rus ordusunun
dağılmasından sonra büyük çapta Rus taarruzu ihtimali artık kalmamıştı. Türkler
2 senelik muharebede yaptıklarından dolayı Ruslar ve bizim takdirimizi
fazlasıyla kazanmıştı. Türklerin hem Çanakkale’de hem de bu cephede ne kadar
savaşçı bir millet olduğunu görmüştük. Ruslar, 1916 Ekiminde karşılarında
bulunan Türk kuvvetlerini 344.000 insan, 346 toptan fazla tahmin
etmişlerdi. Bu kuvvetin 110.000’i en ileri hatta, çatışmaların olmadığı
zamanda bile birkaç misli üstün kuvvetleri tespit etmek Türkler lehine kaydedilecek
bir zaferdir. 1916 - 1917 kışı çok şiddetliydi. Âdeta soğuk ve açlıkla mücadele
ediliyordu. Kışın etkisiyle Ruslar 1917 Şubatında Fırat’ın sağ sahilinde 3. Türk
Ordusu’nun Güney kanadı karşısındaki 2700 metre yüksekliğinde olan bir
tepeyi tahliye etmişlerdi. Tahliye edilmiş olan bu yeri derhâl işgal etmiş olan
bir Türk birliği ertesi sabah donmuştu. Bu tepe gözetleme için de çok önemli
olduğundan kışın şiddetine rağmen Türkler burada tutunabildiler.
En ileri hattaki
birlikleri sık sık değiştirmek, gizli yerler inşa etmek ve bol odun vermek suretiyle
kayıpların önüne geçilebildi. Her parça odun, her parça ekmek 1800 metre
yokuşa güçlükle çıkartılıyordu. Bu sırada Ruslar Türk ordusunun gerisinden
sahile çeteler çıkardılar. Şimdi bu sahil kısmında ikamet eden Rumların bir
kısmı da düzeni bozmaya başladılar. Bir Tugaya dönüştürülmüş olan 2. Süvari Tugayı
sahili gözetlemek için bu bölgeye gönderildi. Tugay Samsun’daki depo talimgâhının
da yardımıyla çetelere ve duruma hakim oldu. Bölge halkının bir kısmı, 1916
yazında kısmen Ruslara katılmışlardı. Fakat İzzet Paşa arabuluculuk ile bunları
kazanmayı başardı. Bunlar 1916 sonbaharından beri yalnız Türkler tarafında
muharebe ediyorlardı. Menzil bölgesinde eşkıyalığın önüne tamamen
geçilememişti. 1916 sonbaharında 3. Ordu’nun muharip kuvveti 40.000’den
fazla değildi. Ordu ikmal erlerini yalnız 10. Kolordu’nun barış zamanındaki bölgesinden
alıyordu. Günlük verilen zayiatı ikmal etmek için bu bölgenin kaynakları
yeterli geliyordu. Çok zayıf düşmüş olan birlikleri yeniden kuvvetlendirmek
için bu kaynak yeterli değildi. Bu nedenle 1916 Eylülünde Erzurum’un düşmesinden
beri ordunun yapmak istediği “Zayıf birlikleri birleştirerek kuvvetli
birlik yapmak” fikrine Enver Paşa onay verdi. Bu teşkilâta göre taburlar
bölük, alaylar tabur, tümenler alay, kolordular tümene dönüştürüldü. Bu cephede
bulunan 5, 9, 10 ve 11. Kolordular Tümen oldu. 36. Piyade Tümeni hâliyle
yerinde bırakıldı. Sahil Müfrezesi 37. Tümen ismini aldı. Bu altı tümenden iki
Kafkas Kolordusu oluşturuldu.
49 ncu Tümen ordu
ihtiyatı olarak bu teşkilâtın dışında bırakıldı. Süvari Tümeni ise Tugay oldu.
Bu Tümenin Tugayları Alay, Alayları da Bölüğe indirildi. Diğer sınıflar ise
aynı esasa göre yeniden teşkil edildi. Topçu malzemesinin bir kısmı İstanbul’a
iade edildi.
2. Ordu’nun kuvveti 20.000
kişiye indirilmişti. İzzet Paşa Kafkas Orduları Grubu unvanıyla bu cephedeki
iki orduya komuta ettiği için 1917’de 2. Orduya ayrıca başka bir komutan tayin
edildi. Bu orduya önce Mustafa Kemal Paşa, sonra Fevzi Paşa sıra
ile komuta ettiler.
Vehip Paşa, Kafkas
Ordular Grubu komutanlığını üstlendi. Ordunun sıhhi durumu şimdi genel itibarıyla
memnuniyet vericiydi. Asya’daki durum ve vaziyete oranla yapılan işler çok
fazlaydı. Her tarafta düzen ve temizlik çok ileri götürülmüştü. Askerî
hastanelerin sayısı şimdi ihtiyaca yetecek kadardı. Yatakları toprak üzerine
sermek gibi Türk adedi dahi kaldırılmıştı. Bazı hastaneler için ticarethanelerden
demir karyolalar sağlandı. Diğer hastanelerde de ağaç ranzalar yapıldı. Türkler
uzun yatmaktan ziyade çömelme vaziyetinde yatmaya eğilimli olduğundan
başlangıçta ranzalar kısa imal edildi. Daha sonra bunları da uzatmak için çok
zorluk çekildi. İç çamaşırı çok bol değildi. Herkes iç çamaşırının önemini
takdir etmişti. Hastanelerin temizliği günden güne düzeliyordu. Bulaşıcı hastalıklara
karşı aşı uygulaması muntazam yapılıyordu. Hastaların geri naklindeki
zorluklara çare bulunamamıştı. Sıhhiye otomobilleri kullanılması için teşebbüs
edildi, fakat yolların durumu uygun olmadığından bu otomobiller uzun süre kullanılamadı.
Bununla birlikte geri hasta nakliyatını sınırlamak ve günlük seyahati kısaltmak
için istasyonları artırmaktan başka çare kalmadı. Hayvanların bakım durumu da
ordu için önemliydi. Türk’ün hayvanlarına ne kadar haşin davrandığını bir Avrupalı
görse tüyleri ürperir. Her haksız muamele için sebep bulunurdu. Hayvanların
altına saman serilmezdi. Bunun faydası olmadığı iddia edilirdi.
Yük hayvanlarının soğuk
alır endişesiyle üzerlerinden semer alınmazdı. Bu yüzden hayvanların
sırtlarındaki semer yaraları görülemezdi. Ölüm hâlinde bulunan bir hayvanı öldürüp
ıstıraptan kurtarmak lazımken olduğu gibi bırakılır ve ölünceye kadar ıstırap
çektirilirdi. Hayvan leşleri yere gömülmezdi. Bunları yırtıcı kuşlar yer bitirirlerdi.
Bu işler de yavaş yavaş ıslah edilerek düzene girdi. Kışın yeterli derecede yem
temini çok zordu. Hayvanların sayısı genel itibarıyla yüz bini bulmuştu.
Hayvanlar için iş bölümünün iyi yapılmaması nedeniyle, nakliye kollarına
yeterli derecede istirahat verilemiyordu. Bu yüzden hayvan hastaneleri
genellikle kuvvetten düşmüş hayvanlarla dolmuştu ve at zayiatı çok büyüktü.
Hayvanlar arasında uyuz hastalığı çoktu.
Sessizlik devam ettiği
sürece firar olayları tahammül edilebilir bir düzeye indirilebilirdi. Türk
ordusunda firar durumu eskiden kalma bir adettir. Moltke bile zamanında
bundan şikâyet ederdi. Barış zamanında da her birlikte her gün birkaç firar
olayı olurdu. İçte sürekli isyanlar nedeniyle Türkiye asırlardan beri devamlı
savaş hâlinde bulunuyordu. Önceden askere gelmiş olanlar kötü bakım nedeniyle
ölüme mahkûm sayılırlardı. Bununla birlikte yerli halk firarileri saklayarak
himaye ederdi. İaşe durumu kötüleştikçe pek tabii firari adedi de artardı. İaşe
düzeldikçe firari de azalırdı. Fakat firar için tek neden yalnız kötü bakım
değildi. Türklerin kamuoyu ve hissiyatları firarın asıl nedenlerindendi.
Çoğunlukla memleketlerine yakın olanlar firar ederdi. Bunlar köylerine
dağılırlar ve aileleriyle birlikte gerilere göç etmek için giderlerdi. Sebep
olarak şunu söylerlerdi: “Ailemi geri götürmeye mecburum.” Bundan
başka savaş durumu dikkate alınmaksızın her asker izin alırdı. Galiçya’da ise
aksine olarak firar çok azdı. Çünkü oradaki askerler nereye kaçacaklarını
bilmiyorlardı [19. Piyade Tümeni Galiçya’dan dönüşte Halep’e gelinceye
kadar 490 firar vakası olmuştur.] Firariler halkın gözünde şerefsiz ve
haysiyetsiz değildi. En çok firar vakası cebri yürüyüşlerde ve geri
çekilmelerde oluyordu. Firarileri yakalamak için memleket içinde daimî olarak
müfrezeler gezdirilirdi. Firariler fırsat buldukça eşkıyalık da yapıyorlardı.
Bu durum karşısında
memleketteki jandarmaların zayıf bırakılması çok zararımıza idi. 1916 yazındaki
yenilgiden sonra ağustos ayında 13.000 firari yakalandı. Sivas valisi 30.000
firari yakalayabileceğini iddia ediyordu. Hükûmet tarafından uygulanması
emredilen şiddetli ve tehditkâr cezaların etkisi olmuyordu. Çünkü bu şiddetli
cezaları çoğunlukla genel af takip ederdi.
Eğitim merkezlerinde
iskân, iaşe ve sıhhiye hizmeti de bir dereceye kadar düzene girmişti. Erzincan’ın
kaybından sonra depo talimgâhının büyük kısmı Sivas’ta toplandı. Küçük bir
eğitim merkezi de Samsun’da açılmıştı. Çünkü eğitim ve öğretime çalışılıyordu.
En güç şeyler üretiliyordu. Silah ve teçhizat eksikliğine çare bulunamıyordu.
Yaralandıklarından dolayı cephede hizmete elverişli olmayan birtakım Alman
subayları da geçici olarak bu eğitim merkezlerinde hizmet ettiler.
Bizzat memleketin
içinden ordunun ihtiyaç duyduğu elbise ve teçhizatın elde edilmesi ve
sağlanması durumu kademe kademe çok ileri götürüldü. Silah, cephane, istihkâm
aletleri, teknik malzeme ve benzin gibi buna benzer maddeleri daima
İstanbul’dan getirmek mecburiyeti vardı. Fakat elbise, örtü, deri ve eyer
takımı ihtiyacı şimdi zayıflamış olan ordu için kendine ayrılmış olan ikmal
bölgesinde imal edilebiliyordu. Erzincan’da makine ile işler bir şayak fabrikası
vardı. Erzincan’ı tahliye ederken bu makineleri geriye naklettirmeden, fabrika
çevresinde uygun yerlere gömdük. Ordu bölgesinde imal edilmekte olan diğer
malzeme el ile ve evlerdeki atölyelerde imal ediliyordu. Çeşitli yerlerde
yapılan bu malzemeyi toplamak ve belirli bir yere getirmek lazımdı. Bunda da
zorluklar devam ediyordu.
İnsan bakımından fakir
olan bu memlekette çalışanların miktarı çok değildi. Ermenilerin tehcir
edilmesi büyük bir boşluk meydana getirmişti. İnsanlar kendi rızalarıyla
çalışıyorlar fakat kendilerini çok yormak istemiyorlardı. İmal edilen kumaşlar
ihtiyaca oranla çok azdı. İmalathanelerdeki ihtiyaç hakkında bir fikir edinmek
zordu. İhtiyacın tam zamanında elde edilmesi ve sağlanması için çoğunlukla
nakil araçları bulunmazdı. El ile yapılan malzeme çok dayanıklı değildi.
Hayvanı bol bu bölgede çok iyi deri ve yün bulunuyordu. Savaştan önce iyi imal
edilmiş olanlar çok zarifti. Mesela el ile dokunmuş yünlüler ve diğerleri gibi.
Bunlardan fazla miktarda imal etmek mümkün değildi. Memlekette yapılan elbise
kumaşları çok dayanmıyordu. İplikleri sağlam değildi. Teknik olmayan bir şekilde
tabak edilen deriler de az dayanıyordu. Uzun kış ve nemli ilkbaharın elbiseleri
eskittiğini de eklemek gerekir. Bundan başka eşyaların korunması ve tamirleri
gibi kavramlar Almanların müdahalesinden önce genellikle bilinmediğinden,
eşyaların çabuk eskimesi doğaldı ve bunlardan yeteri miktarda sağlanması zordu.
Her tarafta olduğu gibi bu alanda da yapılmış olan teşkilat çok ağır
ilerliyordu. El ile dokuma usulleri tabiki çabuk değiştirilemezdi. Memlekette
elbise imal durumu, önceden basit olarak kullanılmakta olan elbiselerden
vazgeçmeyi ve daha çok halkın alışmış olduğu formaya yaklaşmakla sonuçlandı.
Harput vilayeti 1916
yılında iaşe bakımından 2. Ordu emrine verildi. 3. Ordu Erzurum’un düşmesinden
sonra çok verimli bölge sayılan Bayburt ve Suşehri bölgelerinden iaşe ediliyordu.
Bu iki bölgenin kaynaklarını kış için saklamak amacıyla hasat zamanından itibaren
gerilerden erzak getirilmesi lazımdı. Bayburt’un kaybedilmesi ve halkın Suşehri
bölgesinden daha gerilere göç etmesi iaşe durumunu alt üst etti. Bu hususta
uğranılan zarar çok büyüktü. Sivas vilayetinde şimdi bol miktarda iaşe
maddeleri varsa da bunların ileriye götürülmesi çok zordu.
Ordu bölgesinde iaşe
maddeleri şu şekilde tedarik ve sevk ediliyordu: Önce vergiler (bir malın 5’te1’i)
alınıyordu. Vergilerden fazlası ise satın alınıyordu. Gerek vergiler ve gerek
satın alınan iaşe maddeleri menzil yollarındaki dağıtım merkezlerine halk
tarafından ve hatta kadınlar tarafından uzun mesafeleri yaya kat etmek
suretiyle götürülüyordu. Buralardan da ücretli araba ve yük hayvanları ile daha
ileriye naklediliyordu. Fakat hayvan sahipleri kendi köylerinden çok uzağa
gitmek istemediklerinden ücretli nakliye araçlarının ayısı her bölgede farklı
farklıydı. Ücretli nakliye araçlarındaki dengesizliğin, menzil kollarındaki
devlete ait ve demirbaş nakliye aracı ile telafi ediliyordu. Birliklere yakacak
odun sevk etmek de gerekiyordu. Çünkü odun konusunda fakir olan memlekette birliklerin
ancak az bir kısmı konma bölgelerinde odun bulabiliyordu.
Harekât bölgesi
dışındaki sahada erzak ve nakliye araçları sağlanması durumu başlangıçta
valilere bırakılmıştı. Buralarda da yavaş yavaş askerî teşkilat kuruldu. 1917’de
3. Ordu bölgesi batıda Sivas vilayetini aşmıştı. Fırat Vadisi ve
sahildeki birlikler doğrudan doğruya gerilerindeki bölgelerden besleniyorlardı.
Diğer birliklerin ihtiyaçları ordunun daha gerilerindeki bölgelerden toplanıyor,
Sivas, Suşehri ve ayrıca Amasya üzerinden Yeşilırmak
ve Kelkit Vadileriyle ileriye naklediliyordu. Kışın yollara çok kar
yağdığı zaman yük hayvanları daima gidiş geliş ile buralarda birer iz oluşturuyorlardı.
Kollar birbirlerine rastladıklarında bu dar yollarda çoğunlukla saatlerce
beklemeye mecbur kalıyordu. Bu yüzden yük hayvanlarının günlük nakliye
kapasiteleri azalıyordu. Bu durumda ihtiyacı tamamen nakledebilmek için çok
miktarda yük hayvanına gerek vardı. Gerçekte ise hayvanların sayısı azalıyordu.
Çünkü bu sırada ücretli nakliye aracı sahiplerinden az miktarda nakliyata talep
geliyordu. Bundan başka bazı geçitler çok kar yağdığı için tamamıyla
kapanmıştı. Örneğin karın çok yağdığı dönemlerde Zara - Suşehri arasındaki
Karabayır Geçidi de kapanmıştı. Bununla birlikte daha kış başlamadan
Karabayır’ın doğusunda yeteri kadar erzak hazırlama ve biriktirme çok
önemliydi. Bu ihtiyat erzakı gerilerden getirilecekti. Çünkü harekât
bölgesindeki halk gerilere göç ettikleri için buradan çok miktarda erzak
tedarikine imkân kalmamıştı. 1916 kışında elde mevcut nakliye araçları ile ordu
için gerekli ihtiyat erzakından yeteri kadar nakledilmemişti. Ulukışla -
Suşehri asıl menzil yolunun iyi kısmında kamyonlar çalıştırmak ve yük
hayvanı kollarını engebeli kısımlara ayırmak suretiyle nakliyatı artırmak
mümkündü.
1916 yazından beri Kayseri
bölgesinde çalışmakta olan Türk otomobil kollarındaki kamyonlar kötü bakım
yüzünden çok bozulmuştu ve az miktarda kamyon faal durumda idi. Bunlardan da
arzu edilen şekilde yararlanılamıyordu. 1916 - 1917 kışında çok kar yağmış ve
geçitleri çok fazla kapatmıştı. Bunun üzerine Zara ile Refahiye
arasında ikinci dereceden belirli bir yolda el kızaklarıyla nakliyat yapıldı.
Bu yolda o kadar çok kar vardı ki yolun kenarında oluşan kar duvarları bir
süvarinin başını aşıyordu. Karabayır’da bir gece iki yük hayvanı kolu heyetiyle
donmuştu. Bazen de devamlı yağan kardan sonra ulaşım birkaç gün dururdu. İlk
büyük kar yağdıktan sonra bütün telgraf telleri bozulmuş, ordu karargâhının muhabere
irtibatı geçici bir süre için kesilmişti. Geçitlerin doğusundaki bölgede biriktirilen
erzakın yetersizliği şimdi anlaşılmıştı. Bu sırada tayın istihkakını azaltmak
mecburiyeti doğmuştu. Bu suretle açlık tehlikesinin önüne geçildi. Ancak tayının
azalması sıhhi durum üzerinde esaslı bir etki yapmadı.
2. Orduda durum kötüydü.
Bu orduya tahsis edilen iaşe bölgesinde iaşe maddeleri çok azdı. Bu ordunun gerisindeki
demiryolu Resulayn’a kadar işliyordu. Mardin civarında da bir
miktar dar hat inşa edilmişti.
İnşa edilen hatlar
dışındaki tüm iaşe hatları yüksek dağ silsilelerinden ve çok kötü yollardan geçiyordu.
Nakliye araçları az miktardaydı. 1916 ekim’inde 2. Ordu Lojistik İkmal Komutanı
olan Alman Subay Ordu komutanlığına Ordunun büyük kısmının bu dağ silsilelerinin
güneyine alınmasını teklif etmişti. Fakat Ordu Komutanlığı buna karar verememişti.
Bu yüzden kışın ikmal nakliyatı yapılamadı ve birlikler aç kalmaya mahkûm oldular.
Bununla birlikte bir kısım birlikler geri alındı. Fakat bu tedbirin alınmasında
da çok geç kalınmıştı. Bu tedbir daha önce alınsaydı bu zamana kadar orduyu
maruz kaldığı zayiattan kurtarmak mümkün olacaktı.
Ruslarda da iaşe
güçlükleri vardı. Rusların Türk arazisinden içerilere doğru ilerledikleri
oranda zorluklar da o derece artıyordu. Türkler tarafında olduğu gibi, bu
zorluklarla mücadele etmek gereği çoğalıyordu. Grandük Nikolai’nın kişiliği
Kafkas Cephesi’ndeki Rus ordusu için çok miktarda malzeme teminini mümkün
kılıyordu. Bu sayede Erivan’dan Iğdır’a ve Iğdır - Bayezit -
Karaköse’den güneye doğru dar bir hat inşa ettiler. Ayrıca Sarıkamış’tan
Erzurum istikametinde lokomotifle hareketli bir sahra hattı yaptılar. Buna
rağmen Rusların kara menzil yolu yine çok uzundu. Rusların teknik yardımcı
araçları bulunduğu hâlde 1916 - 1917 kışında kendi ifadelerine göre 100.000
adam kaybetmeleri dikkate değerdir. Türkler ikmal işlerinde ortaya çıkan
zorluklara karşı durmada Ruslardan daha fazla bir kuvvet göstermişlerdir.
Türk ordusunda ikmal
işleri 1917’de daha iyi yapılmıştı. 1917 – 1918 kışı diğer kışlara oranla daha
hafif geçmişti. Bu kış ordular grubunda hiçbir eksiklik görülmedi. 600 kiolometre
uzunluğundaki Ulukışla - Suşehri asıl menzil yolunun düzeltilmesi için
birkaç amele taburu devamlı çalıştırılıyordu. Fakat bunların çalışmaları çok
fazla bir fayda sağlamıyordu. Taburlarda alet ve edevat az, iş iyi
paylaştırılmamış, çalışanların başında işten anlayan personel eksikti. Ermenilerin
tehcirinden sonra bu taburların sayısı da azalmıştı. Bu durumda yol inşasında
Avrupa’da uygulanan aynı ölçüyü burada kullanmak mümkün olamazdı. Birkaç köprü
ve kayalık dağlarda açılan yol kısımları hakikaten çok iyi yapılmıştı. Türkler zahmetli
olan yolun alt kısımlarını ihmal ediyorlardı. İki hendek açıyorlar ve bu
hendeklerin arasına 20 cm derinliğinde taş koyduktan sonra üzerinden silindir
geçiriyorlar, kendi görüşlerine göre şose oldu diyorlardı. Bu bölgede her türlü
yol tamir ve düzeltme işlerinde rastlanılan zorlukları açıklamak çok güçtür. Bu
işler için İstanbul’dan yazılan emir ve talimatlar bile çok yavaş etkisini
gösteriyordu ve semeresi çok geç görülüyordu. Bununla beraber yolları düzeltme
ve tamir emri üzerine Türklerin gösterdikleri emek, gayret ve yetenek bahse
değerdir. 1917’de uygun mevsimde kamyonlarla Şarkışla’ya kadar gelmek ve Sivas’ın
doğusunda da yolun bazı kısımlarını kamyonların hareketine uygun bir hale
getirmek mümkün olmuştur.
1916’da Gürcü Lejyon
taburu teşkil edildi. Türkler bu girişimi memnuniyetsizlikle karşıladılar.
Gerçekten Rusların boyunduruğundan kurtulan Gürcüler Türklerin hâkimiyetleri
altına girmek istemiyorlar ve Türklere karşı zorluk çıkarıyorlardı. Gürcüler
oldukça dikbaşlı adamlardı. Alman subaylarının Üsteğmen Graf von Solenborg ve
Üsteğmen Sede’nin gösterdikleri sabır ve tahammül, dirayet ve anlayış sayesinde
ufak tefek olaylardan dolayı çıkan anlaşmazlıkların önüne geçilebilmiştir.
Lejyonun mevcudu zayıf bir tabur kadardı. Bu taburun Türk arazisinin
savunulmasında kullanılmasından büyük bir fayda beklenmediğinden, 1917’de
erlere geçici izin verildi. Taarruzun başlangıcında bu tabur tekrar silahaltına
çağrılacaktı.
1916’da 3. Orduda
uçakçı, otomobilci, telgrafçı gibi birkaç Alman uzman vardı. 1917 ilkbaharına
kadar bu cephedeki bütün Almanlar geri çağrılmıştı. 3. Orduda ben ve bir de
emir subayım kalmıştı. 2. Orduda birkaç Alman subayı vardı. Çar’ın düşmesinden
hemen sonra Kafkas Cephesi’nde görüşmeler başladı. Bu görüşmelerin sonucu
olarak 7 Aralık 1917’de bir anlaşma yapıldı. Anlaşmadan kısa bir süre
sonra ordular grubu ve karargâhı lağvedildi. Ordular grubunun lağvıyla benimde
bu cephedeki görevime son verildi.
KAYNAKLAR :
BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NDA KAFKAS CEPHESİ’NDEKİ MUHAREBELER - Genelkurmay Askerî
Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yayınları (ATASE)
www.mgmstrateji.com (1. Dünya Savaşı’nda Doğu Cephesi)
1. DÜNYA SAVAŞINDA ERZURUM'UN RUS İŞGALİNE DÜŞÜŞÜ - Mevlüt Yüksel
Kafkas Cephesi Anıları - Vasfi Şensözen
Kafkas Cephesi'nin 1. Dünya Savaşındaki Lojistik Desteği
BU YAZI SONRASI KONUYLA İLGİLİ OKUNMASI TAVSİYE EDİLEN DİĞER YAYINLAR :
4 Yorumlar
Hocam, emeğine, ellerine sağlık. Sözlük üzerinden düştüm buraya, keyifli bi tarih-tanıklık okuması oldu. Hele de karantina-tecrit günlerinde. Sevgiler.
YanıtlaSilGüzel sözleriniz için çok teşekkür ederim. sizin bu iltifatlarınız sayesinde motivasyonumuz artıyor. diğer yazılarda görüşmek dileğiyle...
SilEmeğinize sağlık..
YanıtlaSilTeşekkür ederim. Yeni yazılarda görüşmek dileğiyle...
Sil