Arabistanlı Lawrence
Thomas Edward, İngiliz-İrlandalı varlıklı bir aristokrat olan babası Thomas Chapman ve daha önceki karısından 4 çocuğuna bakan Sarah Lawrence ile yaşadıkları ilişkiden, 1888 yılında dünyaya gelmişti. Viktorya ve Edward döneminde yaşayan çağdaşlarının “gayrimeşru” olarak nitelenen doğumu yüzünden Lawrence daha başından uyumsuz bir tipti. Bu aile sırrından daha küçükken haberdar olup ortaya çıktığı takdirde toplumdan dışlanmaktan korkuyordu bu nedenle Oxford Tarih bölümünü birincilikle bitirmesine rağmen kendini hep toplumdan dışladı.
Kriket ve futbol gibi sporlara hiç ilgi duymazken, daha çok
bireysel yapılan bisiklete binme, fotoğraf çekme ve arkeolojik kazılar yapmak
gibi işleri tercih ediyordu. Geceleri çoğunlukla uyumuyor, anlaşılması güç
Fransızca ve latince kitaplar okuyordu. Kendini büyük yoksulluğa alıştıracak
şekilde yetiştiren Lawrence bir defasında kırk beş saat boyunca bir şey yememiş
ve uyumamıştı. Delikanlılık çağında günde 160 km pedal çevirerek bisikletle
Fransa’yı dolaşmıştı.
Lawrence ilk kez Ortadoğu coğrafyasına tez konusu olan Haçlı
kalelerini araştırmak için ayak basmıştı. 1910 yılında mezun olduktan sonra 1914
yılına kadar burada arkeolojik kazılar yapmak için kaldı. Bu sırada yanında
çalışan araplar vasıtasıyla arapçasını geliştirdi.
1914 Ağustos ayında savaş patlak verdiğinde Londra’daki
genelkurmay başkanlığı coğrafya dairesine katıldı. İlk başta sivil memurken
sonradan Teğmen rütbesi ile askere alındı. O yılın sonunda Kahire’de istihbarat
subayı olarak çalıştı. Bu dönemi küçümseyici bir dille “Şişe temizleyen,
kalemtıraş kullanan, dolma kalem temizleyen bir ofis elemanıydım.” diye yazdı.
Ofis görevi ona sıkıcı geliyordu. Bir kardeşini batı cephesinde kaybetmesi ise
ona suçluluk hissettirmeye başlamıştı. 1916 yılında başlayan arap isyanlarına
katılarak bu sıkıcı ofis hayatından kurtulmak istiyordu. Böylece Ekim 1916’da,
isyanın başladığı Hicaz’a, durumu değerlendirmeye giden İngiliz diplomatik
heyetine eşlik etmek için 10 günlük izin aldı.
Hicaz’a vardığında Arapların Türkleri kutsal Mekke şehrinden
çıkarmaya başladığını ve kraliyet donanmasını
desteğiyle, içinde bulunduğu heyetin kıyıya çıktığı Cidde de dahil
birçok kızıdeniz limanının ele geçirildiğini gördü. Fakat medine etrafında
halen 15.000 kadar Türk askeri varlığı bulunuyordu. Lawrence “devrimin” bittiği
görüşündeydi lakin arapların iyi yönetilememesinden yakınıyordu. İsyanın kağıt
üstündeki lideri, “arapların kralı” olmaya hevesli Mekke emiri şerif hüseyin’di.
Ancak emir askeri operasyonlara katılamayacak kadar yaşlıydı. Oğulları
Abdullah, Zeid ve Ali ise Lawrence üzerinde iyi izlenim bırakmamıştı. Geriye
umut bağlanacak tek oğul Faysal kalmıştı. Faysal’ın kuvvetleri Avrupalıların
gitmediği, denizden uzak bir bölgede bulunuyordu. Lawrence, Faysal ile görüşmek
için deve üzerinde birkaç rehber eşliğinde yolculuğa çıktı. İlk kez arap
kıyafetini bu yolculukta giyen Lawrence’ın sıcak yüzünden derisinde kabarcıklar
çıkmış gözleri acımıştı. Yolculuk boyunca sadece mayasız ekmek hamuru
tüketiyordu lakin bunu hemen hemen her yerde yiyecekti.
Lawrence, 23 ekim 1916’da Faysal’ın yanına ulaştığında
yorgunluktan bitmişti ama Arabistan’ı “özgürlüğüne kavuşturacak adamı bulduğum
için mutluyum” diye yazacaktı. Peygamber soyundan gelen bu hiddetli, gururlu ve
sabırsız adamla Lawrence iyi bir dost olmuşlardı.
Lawrence’ın iddiası 50.000 bedeviyi etkili şekilde kullanmaktı. Onlar hakkında “Sert görünümlü bir sürü gibiydiler. Üstlerinde fişeklikle dolaşıyorlar, fırsat buldukça tüfeklerini ateşliyorlar.” Diye yazmıştı. Ancak Lawrence onların diğer tüm göçebe akıncı birlikler gibi disiplinsizliğinden ve birbirleriyle olan uyumsuzluğundan yakınmıştı. Ona göre düzgünce sipere yerleşmiş Türk askeri, araplardan oluşan bir orduyu kısa sürede yok ederdi. Hele ki, meydan muharebesinde arapların vereceği zayiat dehşet derecede korkunç olurdu.
Kral Faysal Paris barış konferansı sırasında |
Lawrence’ın iddiası 50.000 bedeviyi etkili şekilde kullanmaktı. Onlar hakkında “Sert görünümlü bir sürü gibiydiler. Üstlerinde fişeklikle dolaşıyorlar, fırsat buldukça tüfeklerini ateşliyorlar.” Diye yazmıştı. Ancak Lawrence onların diğer tüm göçebe akıncı birlikler gibi disiplinsizliğinden ve birbirleriyle olan uyumsuzluğundan yakınmıştı. Ona göre düzgünce sipere yerleşmiş Türk askeri, araplardan oluşan bir orduyu kısa sürede yok ederdi. Hele ki, meydan muharebesinde arapların vereceği zayiat dehşet derecede korkunç olurdu.
Lawrence, Türklerin Arap yarımadası ile olan can damarı olan Hicaz demir yolunu hedef seçmişti. Lawrence, Arapların "Elle tutulmaz, gözle görülmez, önü veya sonu olmayan, gaz gibi sürüklenen bir kütle" olacağına ant içmişti. Türkleri yenmek bıçakla çorba içmek kadar zor olacaktı.
Lawrence daha önce hiç askeri eğitim almamıştı ama "Askeri teoriyi aşağı yukarı okudum." Demiştir. Şimdi okuduklarını ve kendini zorladığı anları hatırlaması gerekecekti.
Şam-Medine arası Hicaz demir yolu haritası 1908 |
Lawrence ilk dersini, 25 mart 1917 pazartesi sabahı saat 07:50'de, çölde kurdukları kamptan Medine dışındaki bir tren istasyonuna yanındaki 30 adamıyla ile beraber hedefledikleri bir tren istasyonunda alacaktı.
28 Mart günü nihayet Ebu al Na'am tren istasyonuna varmışlardı. Türklerin hareketlerini gözlemlemek amacıyla kum ve yer yer çalı kaplı arazide kertenkele gibi hareket ettiler. Yapılan keşif sonrası Türk garnizonunda 390 piyade ve 25 keçi olduğunu gördüler. 29 Mart günü 300 kişilik makineli tüfek ve bir dağ topuna sahip olan Arap takviyelerde geldi. Her ne kadar Arapların Türkler kadar sayıları olsa da garnizonu ele geçiremezlerdi. Bunun yerine Lawrence gelecek olan tren ile istasyonu tahrip etmeye karar verdi. Gece yarısı demir yoluna mayın koymak için harekete geçti. Bedevilerin tırmanmayı becerememesi üzerine telgraf direğine kendi çıktı. Daha önceden dizanteri olması nedeniyle Lawrence halsizlikten 5 metre yere düştü ve yara bere içinde kaldı. Şafak sökerken bir saatlik uyku alan Lawrence topçu ateşine yetişti. Mermilerden biri lokomotifin yanına isabet edip onu yaktı. Makinist trenden ayrılıp uzaklaşmaya başladı. Tam o sırada tren yerleştirilen mayına doğru hızlıca ilerliyordu. Mayının üstüne geldiğinde büyük bir patlama olup, etrafı toz bulutu kapladı. Tren raylardan çıkmasına rağmen halen ilerliyordu. Lawrence lokomotife ateş açmayı düşünse dahi güvenilemez Arap nişancıları pusu için bekledikleri yeri, kısa süre önce terk edilen istasyona taarruz için terk etmişti.
Lawrence daha sonra garnizonda bulunan 70 askeri şehit veya yaraladıklarını, kendilerin ise bir yaralı verdiklerini söylemişti.
Bu ilk baskından sonra Lawrence ve arap isyancılar raylara yerleştirdikleri patlayıcılar ile rayları ve trenleri imha etmeye devam etti. Bu tarz eylemlerin etkisi, münferit olaydan daha büyüktü. Yapılan her saldırı Türkleri siperlerden garnizonlara toplanıp kırsal alanları Araplara bırakıyordu. Türklerin halen Medine'yi ellerinde tuttukları doğruydu ama Türkler garnizona sıkışıp kalmıştı. Onları orada tutmak Mısır'da bir esir kampında tutmaktan daha ucuza mal oluyordu. Lawrence, Faysal'a dikkatlerini Medine'ye değil tüm Arabistan yarımadasına çevirmeyi istedi. Buradan Mısır'dan Filistin'e ilerleyen İngiliz ordusuyla bağlantı kurabilirlerdi.
Kuzeye ilerlemenin anahtarı, Kızıldeniz'de kalan son Türk ve süveyş kanalına yakın Akabe'nin ele geçirilmesiydi. Bir İngiliz Subayı çıkarma yapmayı teklif etti ancak bölgenin sarp ve tepelik olmasından dolayı Lawrence Gelibolu benzeri bir hezimet istemiyordu. Bunun üzerine Lawrence en iyi yolun gayrinizami Arapların iç kesimlerden ilerlemesi olduğuna karar verdi. Ancak bunun için yaklaşık 1000 kilometrelik bir çöl yolculuğu yapmaları gerekiyordu.
Lawrence 9 Mayıs 1917 tarihinde Vench limanından, üstlerine danışma zahmetine bile kalkışmadan yola çıktı. İlk başta yanındaki Arapların sayısı 50'yi geçmiyordu. Yanlarında 180 kilo altın ve 6 deve yüklü patlayıcı bulunuyordu. İki ay sonra, büyük bir kum fırtınası sırasında Lawrence, gelirken altın vererek topladığı 2000 kadar Arap ile Akabe'ye ulaştı. Lawrence, tren raylarına yerleştirdiği patlayıcılar ile onları tahrip etmişti. Akabe'de bulunan Türk garnizonuna saldıran Araplar, İngiliz donmasının da desteğiyle garnizonu ele geçirmiş, buradaki 300 Türk askerini bağıra çağıra şehit etmişlerdi.
Her yolculuğu sırasında hastalanan Lawrence, Akabe seferi sırasında da kıpkırmızı yanmış ve bitkin bir hal almış hatta 45 kilonun altına düşmüştü. Yine de başına 20.000 sterlin koyulmuş olmasına rağmen korkusu yoktu.
Sadece çatışmalar ve hastalığı onu bitirmiyordu aynı zamanda Araplar ondan bağımsızlık sözü istiyordu ancak İngiltere ve Fransa arasında Orta doğu'yu paylaşmak için gizlice yapılan Sykes-Picot anlaşmasından da haberdardı. Lawrence, Araplara yalan söyleyerek onların İngiltere için savaştığını gizliyordu.
Bunca sorun arasında, bugün Suriye toprakları içinde kalan Dera'da Lawrence 20-21 kasım 1917 gecesi Türkler tarafından yakalandı. Askerler onu yerel Türk komutanı Haşim bey'in yanına götürdüler. Haşim bey onu beyaz teni nedeniyle Çerkez zannetti ve ona bazı fantezilerini uygulamak istedi. Bu durum ile Lawrence direnmeye kalktı ancak askerler tarafından kötü şekilde dövüldü. Atıldığı derme çatma bir kulübeden kaçma olanağı vardı ama o yapmadı. Bu olayı Lawrence, yazmış olduğu "Bilgeliğin Yedi Sütunu" adlı kitabında bahsetmiştir. Tarihçi James Barr'a göre o tarihte Lawrence Dera'da bile değildi, bu olay sadece Lawrence'ın uydurması ve kendini tatmin etme isteğidir.
Lawrence'a göre bu olayın ardından kimse ile fiziki temastan tiksinir olmuş, bir daha kimseyle yakın bağ kuramamıştır.
1917 yılının son aylarında İngiliz komutan General Sir Edmund Allenby komutasındaki Mısır ordusu Türk savunmasını yarmayı başarmış, Kudüs kentine ilerliyordu. Kudüs 9 Aralık günü düşmüştü. Sonraki 11 ay Türkleri Arap yarımadası dışına atmakla geçmişti. Harekat 1 Ekim 1918 tarihinde Müttefiklerin coşkulu kalabalık eşliğinde Şam sokaklarına girmesiyle bitmişti.
Lawrence rehberliğindeki Araplar, Türkler arasındaki bağı koparmıştı bu sayede Osmanlı komutanları birliklerine yeterli ikmali sağlayamamıştı. Türklerin acımasız davranışlarına öfkeli Araplar birçok yerde Türkleri katletmişti. Lawrence bu olayları ya durdurmayı beceremedi ya da durdurmak istemedi.
Savaş sonrası Lawrence, Paris barış konferansından beklediği sonucu alamayınca hayal kırıklığı yaşadı. Fransızlar, Suriye ve Lübnan'ı, Britanya ise Filistin, Irak ve Mavera-i Ürdün'ü almıştı fakat Lawrence'a göre Arapların daha fazla yerde hakkı olmalıydı. Sömürge bakanlığında Winston Churchill ile beraber çalışarak Orta doğu haritasının yeniden şekillendirilmesinde önemli rol oynamaya devam etti. Churchill ile yaptığı görüşmelerde ve "Bilgeliğin yedi sütunu" adlı anılarında arkadaşı Faysal'ı övücü cümleler kullandı. Britanya'nın Araplara verdiği desteği esirgeyip onlara çok büyük bir borçlarının olduğundan bahsetti. Bu oyunları sonucu üç Osmanlı vilayetinin birleşimiyle oluşan Irak Devletinin kralı Faysal oldu.Arap milliyetçileriyle Siyonistlerin uyuşmadığına inanmayan Lawrence, Faysal'ı ailesinin Filistin hakkındaki görüşlerini değiştirmesi için ikna etti. Filistin 1922'de milletler meclisinin aldığı kararla Britanya mandası haline geldi. İngilizler burayı bir "Yahudi Ulusal Yurdu" haline getirmekte istekliydi.
Lawrence Sömürge bakanlığındaki işi bittikten sonra uzaklaşmayı tercih etti ancak Lowell Thomas adındaki girişimci şovmen ile bu pek mümkün olmadı. Thomas daha önce Lawrence ile Akabe'de tanışmıştı ve onun savaşa olan katkılarından etkilenmişti. Thomas daha sonra "Arabistanlı Lawrence" ismiyle bir konferans çıkarmıştı ama bu Lawrence'ın hoşuna gitmedi. Onun hoşuna gitmemesine rağmen konferans New York ve Londra'da tıka basa dolu salonlarda aylarca sürdü.
Çok göze batmaktan kaçınan Lawrence Kraliyet hava kuvvetlerinde kendi deyimiyle "çarkın bir dişlisi" olmuştu. Mahkeme kararıyla adını T.E. Shaw olarak değiştirdi. Özel hayatına yapılan taciz yüzünden "Basının canı cehenneme" diyordu. Basın Kraliyet hava kuvvetlerindeki yerini ifşa edince bu sefer Kraliyet tank birliğine geçti fakat daha sonra tekrar hava kuvvetlerine döndü.
Hava kuvvetlerinden ayrılan Lawrence Dorset'te küçük bir kır evine yerleşmişti. Çok istediği bir şekilde, köy yolunda motosikletiyle hızlıca giderken kaza yaptı ve 47 yaşında öldü. Winston Churchill, onun kaybını Britanya imparatorluğunun uzun yıllardan beri aldığı en büyük darbe olarak niteledi. Lawrence, Dera'da yaşadıkları sonrası herhangi biriyle ilişki yaşamamıştı.
Lawrence'ın en kalıcı etkisi gerilla savaşının etkili bir uygulayıcısı olarak birçok insana esin kaynağı olmasıydı. İyi bir yazar ve cin gibi mizah duygusuna sahip zeki ve bilgili Lawrence geleceğin Lawrence'ları için bir temeldi. "Benim en berbat kitabım" dediği Bilgeliğin yedi sütunu ölümünden sonra birçok baskı yapılmış ve bir edebiyat şaheseri olarak ün kazanmıştı. Bunun kısaltılmış versiyonu Çölde İsyan,daha hayattayken çoksatanlar arasına girmişti. Ayrıca makalelerinden ikisi askerlere hitap eden yazılardı.
Tüm bu aforizmaları o günlerden beri danışmanlık yapan bütün batılı askerler kullandılar. Özellikle "kendi başınıza... fazla çabalamayın" önerisi Irak savaşında bulunan amerikan ve ingiliz askerler arasında çokça tercih edildi. Verdiği öneriler isyancılar ile savaşanlar için değil bizzat isyancılar içindi. Lawrence hem düşmanının hemde müttefiklerinin eylemelerini anlamak için çaba sarf ederek empatiyi bir silah olarak kullanmıştı. Türklerden, "öğrenmek için kendimi onların arasında yüz kez tehlikeye attım," diye bahsedecekti.
Lawrence faal bir vücut ve düşünen bir bir kafanın seyrek rastlanır örneğiydi. Onun verdiği tavsiye ve örnekler halen kullanılmakta ve dünyanın değişmesinde rol oynamakta. Lawrence, dünya üzerinden geçip gitmesine rağmen Orta Doğu'da halen onun devam eden izleri görülebilir.
Bu ilk baskından sonra Lawrence ve arap isyancılar raylara yerleştirdikleri patlayıcılar ile rayları ve trenleri imha etmeye devam etti. Bu tarz eylemlerin etkisi, münferit olaydan daha büyüktü. Yapılan her saldırı Türkleri siperlerden garnizonlara toplanıp kırsal alanları Araplara bırakıyordu. Türklerin halen Medine'yi ellerinde tuttukları doğruydu ama Türkler garnizona sıkışıp kalmıştı. Onları orada tutmak Mısır'da bir esir kampında tutmaktan daha ucuza mal oluyordu. Lawrence, Faysal'a dikkatlerini Medine'ye değil tüm Arabistan yarımadasına çevirmeyi istedi. Buradan Mısır'dan Filistin'e ilerleyen İngiliz ordusuyla bağlantı kurabilirlerdi.
Bugün halen yapılan baskınların izleri görülebilir. Hadiyah tren istasyonu. |
Kuzeye ilerlemenin anahtarı, Kızıldeniz'de kalan son Türk ve süveyş kanalına yakın Akabe'nin ele geçirilmesiydi. Bir İngiliz Subayı çıkarma yapmayı teklif etti ancak bölgenin sarp ve tepelik olmasından dolayı Lawrence Gelibolu benzeri bir hezimet istemiyordu. Bunun üzerine Lawrence en iyi yolun gayrinizami Arapların iç kesimlerden ilerlemesi olduğuna karar verdi. Ancak bunun için yaklaşık 1000 kilometrelik bir çöl yolculuğu yapmaları gerekiyordu.
Lawrence 9 Mayıs 1917 tarihinde Vench limanından, üstlerine danışma zahmetine bile kalkışmadan yola çıktı. İlk başta yanındaki Arapların sayısı 50'yi geçmiyordu. Yanlarında 180 kilo altın ve 6 deve yüklü patlayıcı bulunuyordu. İki ay sonra, büyük bir kum fırtınası sırasında Lawrence, gelirken altın vererek topladığı 2000 kadar Arap ile Akabe'ye ulaştı. Lawrence, tren raylarına yerleştirdiği patlayıcılar ile onları tahrip etmişti. Akabe'de bulunan Türk garnizonuna saldıran Araplar, İngiliz donmasının da desteğiyle garnizonu ele geçirmiş, buradaki 300 Türk askerini bağıra çağıra şehit etmişlerdi.
Akabe saldırısı sırasında Lawrence bir deve üzerinde |
Sadece çatışmalar ve hastalığı onu bitirmiyordu aynı zamanda Araplar ondan bağımsızlık sözü istiyordu ancak İngiltere ve Fransa arasında Orta doğu'yu paylaşmak için gizlice yapılan Sykes-Picot anlaşmasından da haberdardı. Lawrence, Araplara yalan söyleyerek onların İngiltere için savaştığını gizliyordu.
Bunca sorun arasında, bugün Suriye toprakları içinde kalan Dera'da Lawrence 20-21 kasım 1917 gecesi Türkler tarafından yakalandı. Askerler onu yerel Türk komutanı Haşim bey'in yanına götürdüler. Haşim bey onu beyaz teni nedeniyle Çerkez zannetti ve ona bazı fantezilerini uygulamak istedi. Bu durum ile Lawrence direnmeye kalktı ancak askerler tarafından kötü şekilde dövüldü. Atıldığı derme çatma bir kulübeden kaçma olanağı vardı ama o yapmadı. Bu olayı Lawrence, yazmış olduğu "Bilgeliğin Yedi Sütunu" adlı kitabında bahsetmiştir. Tarihçi James Barr'a göre o tarihte Lawrence Dera'da bile değildi, bu olay sadece Lawrence'ın uydurması ve kendini tatmin etme isteğidir.
Lawrence'a göre bu olayın ardından kimse ile fiziki temastan tiksinir olmuş, bir daha kimseyle yakın bağ kuramamıştır.
1917 yılının son aylarında İngiliz komutan General Sir Edmund Allenby komutasındaki Mısır ordusu Türk savunmasını yarmayı başarmış, Kudüs kentine ilerliyordu. Kudüs 9 Aralık günü düşmüştü. Sonraki 11 ay Türkleri Arap yarımadası dışına atmakla geçmişti. Harekat 1 Ekim 1918 tarihinde Müttefiklerin coşkulu kalabalık eşliğinde Şam sokaklarına girmesiyle bitmişti.
Lawrence rehberliğindeki Araplar, Türkler arasındaki bağı koparmıştı bu sayede Osmanlı komutanları birliklerine yeterli ikmali sağlayamamıştı. Türklerin acımasız davranışlarına öfkeli Araplar birçok yerde Türkleri katletmişti. Lawrence bu olayları ya durdurmayı beceremedi ya da durdurmak istemedi.
Savaş sonrası Lawrence, Paris barış konferansından beklediği sonucu alamayınca hayal kırıklığı yaşadı. Fransızlar, Suriye ve Lübnan'ı, Britanya ise Filistin, Irak ve Mavera-i Ürdün'ü almıştı fakat Lawrence'a göre Arapların daha fazla yerde hakkı olmalıydı. Sömürge bakanlığında Winston Churchill ile beraber çalışarak Orta doğu haritasının yeniden şekillendirilmesinde önemli rol oynamaya devam etti. Churchill ile yaptığı görüşmelerde ve "Bilgeliğin yedi sütunu" adlı anılarında arkadaşı Faysal'ı övücü cümleler kullandı. Britanya'nın Araplara verdiği desteği esirgeyip onlara çok büyük bir borçlarının olduğundan bahsetti. Bu oyunları sonucu üç Osmanlı vilayetinin birleşimiyle oluşan Irak Devletinin kralı Faysal oldu.Arap milliyetçileriyle Siyonistlerin uyuşmadığına inanmayan Lawrence, Faysal'ı ailesinin Filistin hakkındaki görüşlerini değiştirmesi için ikna etti. Filistin 1922'de milletler meclisinin aldığı kararla Britanya mandası haline geldi. İngilizler burayı bir "Yahudi Ulusal Yurdu" haline getirmekte istekliydi.
Lawrence Sömürge bakanlığındaki işi bittikten sonra uzaklaşmayı tercih etti ancak Lowell Thomas adındaki girişimci şovmen ile bu pek mümkün olmadı. Thomas daha önce Lawrence ile Akabe'de tanışmıştı ve onun savaşa olan katkılarından etkilenmişti. Thomas daha sonra "Arabistanlı Lawrence" ismiyle bir konferans çıkarmıştı ama bu Lawrence'ın hoşuna gitmedi. Onun hoşuna gitmemesine rağmen konferans New York ve Londra'da tıka basa dolu salonlarda aylarca sürdü.
Lawrence, kendisini meşhur eden Lowell Thomas ile beraber. |
Çok göze batmaktan kaçınan Lawrence Kraliyet hava kuvvetlerinde kendi deyimiyle "çarkın bir dişlisi" olmuştu. Mahkeme kararıyla adını T.E. Shaw olarak değiştirdi. Özel hayatına yapılan taciz yüzünden "Basının canı cehenneme" diyordu. Basın Kraliyet hava kuvvetlerindeki yerini ifşa edince bu sefer Kraliyet tank birliğine geçti fakat daha sonra tekrar hava kuvvetlerine döndü.
Hava kuvvetlerinden ayrılan Lawrence Dorset'te küçük bir kır evine yerleşmişti. Çok istediği bir şekilde, köy yolunda motosikletiyle hızlıca giderken kaza yaptı ve 47 yaşında öldü. Winston Churchill, onun kaybını Britanya imparatorluğunun uzun yıllardan beri aldığı en büyük darbe olarak niteledi. Lawrence, Dera'da yaşadıkları sonrası herhangi biriyle ilişki yaşamamıştı.
Lawrence'ın en kalıcı etkisi gerilla savaşının etkili bir uygulayıcısı olarak birçok insana esin kaynağı olmasıydı. İyi bir yazar ve cin gibi mizah duygusuna sahip zeki ve bilgili Lawrence geleceğin Lawrence'ları için bir temeldi. "Benim en berbat kitabım" dediği Bilgeliğin yedi sütunu ölümünden sonra birçok baskı yapılmış ve bir edebiyat şaheseri olarak ün kazanmıştı. Bunun kısaltılmış versiyonu Çölde İsyan,daha hayattayken çoksatanlar arasına girmişti. Ayrıca makalelerinden ikisi askerlere hitap eden yazılardı.
Tüm bu aforizmaları o günlerden beri danışmanlık yapan bütün batılı askerler kullandılar. Özellikle "kendi başınıza... fazla çabalamayın" önerisi Irak savaşında bulunan amerikan ve ingiliz askerler arasında çokça tercih edildi. Verdiği öneriler isyancılar ile savaşanlar için değil bizzat isyancılar içindi. Lawrence hem düşmanının hemde müttefiklerinin eylemelerini anlamak için çaba sarf ederek empatiyi bir silah olarak kullanmıştı. Türklerden, "öğrenmek için kendimi onların arasında yüz kez tehlikeye attım," diye bahsedecekti.
Lawrence faal bir vücut ve düşünen bir bir kafanın seyrek rastlanır örneğiydi. Onun verdiği tavsiye ve örnekler halen kullanılmakta ve dünyanın değişmesinde rol oynamakta. Lawrence, dünya üzerinden geçip gitmesine rağmen Orta Doğu'da halen onun devam eden izleri görülebilir.
2 Yorumlar
Lawrence ifal ettiği düşünülen hişi Haşim Bey değil, Hacim Muhiddin Bey olduğu söylenir. Murat Bardakçı'nın yazdığına göre bu konu da büyük olasılıkla yanlıştır: http://www.hurriyet.com.tr/hacim-muhiddin-bey-temize-cikti-ama-s-a-kim-4447535
YanıtlaSilAslına bakılırsa bu olay halen tartışma konusu. Lawrence'ın değişik davranışlarının sebebinin bu olay olduğu kendisi tarafından yazılmış ve diğer tarihçiler arasında da konuşulmaktadır. yine de iki ayrı tartışmayı da, kaynaklarıyla beraber yazıya ekledim. İfal konusunun Lawrence'ın iddiası olduğunu eklemeliydim bunun için çok özür dilerim. Bilgilendirdiğiniz için de ayrıca teşekkürlerimi sunarım.
Sil