İkinci Dünya Savaşı'nda Yunanistan ve Savaşın Yunanistan'a Etkisi
Yunanistan 2. Dünya savaşı sırasında 1941-44 yılları
arasında Mihver Devletleri işgali altındadır. İşgale karşı faaliyet gösteren
silahlı ve silahsız farklı siyasi görüşlere sahip gruplar da Yunan direnişini
başlatırlar. 2. Dünya Savaşı'nın sona ermesinden az önce Almanların ülkeden
atılmasının ardından direnişin farklı unsurları iktidarı almak için
birbirleriyle mücadeleye girişmiş ve sonunda ‘’Yunan İç Savaşı’’ patlak
vermiştir. Çok değil, henüz 20 yıl kadar önce biz Türklere yaşattıkları
acıların aynılarını yaşamaları da tarihin de tıpkı doğa gibi intikamını elbette
alacağına delalet eder. Darbeler, iç çatışmalar, savaşlar, monarşiye karşı
geliş ve daha neler neler… Yunanlılar Kısa zamanda birçok felaket ile
karşılaşmıştır.
İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI'NDA YUNANİSTAN
2. Dünya savaşı sırasında Nazi Almanyası'nın Yunanistan’a
saldırması ve işgal etmesi Nisan 1941'de başlamıştır. Ekim 1944'te
Almanya'nın ana topraklardan geri çekilmesi ile bu işgal son bulmuştur. Geri
çekilmenin ardından yine de Girit ve bazı önemli adalar 1945 Haziran'ına dek
alman askeri birliklerinin denetimi altında kalmıştır.
Yunanistan'ı ilk olarak işgal etmeye kalkışan devlet
İtalya'dır. Ekim 1940'ta ülkeye saldıran İtalya'nın Yunanistan'ı işgal
etmede yaşadığı başarısızlığın ardından Alman Lider Adolf Hitler
Balkanlar'ı kontrol altına alabilmek için ordusunu doğruca Yunanistan'a
yönlendirmiştir. Hızlı bir Yıldırım Savaşı (Blitzkrieg) taktiği ile 1941
Nisan'ında ülkeye girilmiş ve Mayıs ayının ortalarına doğru Yunanistan,
Almanya, İtalya ve Bulgaristan olmak üzere üç farklı devletin işgali altında
kalmıştır.
İşgal altında olunan süre boyunca sivil Yunanistan halkı
birçok zorluk ile karşı karşıya kalmış ve 300,000 sivil açlık ve salgın
hastalıklardan dolayı yaşamını yitirmiştir. Ülkenin ekonomisi tamamı ile
çökmüştür. Tüm bu olumsuzluklara rağmen Avrupa'da görülen en etkili direniş
hareketleri yine de Yunanistan'dan çıkmıştır. Bu güçler ülkeyi denetim altında
bulunduran gruplara karşı gerilla atakları ile saldırmışlar ve büyük casusluk
eylemlerinde bulunmuşlardır. 1943 yılına gelindiğinde bu direnişçi gruplar
birbirleriyle çatışmalara girmişler ve tam bağımsızlığın alındığı 1944 yılında
krizde olan ülkede iç savaşın çıkmasına neden olmuşlardır.
İşgal Yunanistanı |
YUNANİSTAN'IN DÜŞÜŞÜ
28 Ekim 1940 tarihinde, sabahın erken saatlerinde İtalya
büyükelçisi Emmanuel Grazzi, Yunan Başbakan Yannis Metaksas'a resmi
bir ültimatom verdi. Yunanistan'ın uyarıyı tanımamasını bildirmesi üzerine İtalya
3 saat içinde işgal altında bulundurduğu Arnavutluk topraklarından Yunanistan'a
kaydırma yaptı. Mussolini'nin Yunanistan'ı işgalindeki bir başka amaç da İtalya'nın
da Alman Orduları ile aynı oranda güçlü olduğunu kanıtlama çabasıydı.
Yunanistan'ın da işgali üzerine Mussolini Güneydoğu Avrupa'yı İtalya'nın avuçlarında
olduğu düşüncesine inanmıştır.
İşgal üzerine karşı harekete geçen Yunan Ordusu,
Mussolini'nin ve Generallerinin bu görüşünü bir nebze yıkmıştır. İtalyan
saldırılarına misilleme yapan Yunanistan Aralık ortalarına gelindiğinde İtalya'nın
işgali altında bulunan Arnavutluk'un çeyreği kadarını ele geçirmiştir. Yunan
ordusunun bu başarılarını, 1941 yılının Mart ayında İtalyan'ların Balkanlar'ın hakimiyetini
ele geçirdikleri yönündeki tüm savlarını yıkan bir yenilgi alması izlemiştir.
Yunanistan'ın bu başarısı 2. Dünya Savaşı'nda çoklu kuvvetlerce işgal edilmiş
topraklarda kazanılmış ilk zaferdir.
6 Nisan 1941 tarihinde İtalya'nın aldığı bu
yenilginin üzerine hiç hesapta olmamasına karşın Almanya İtalya'nın yardımına
koşmak zorunda kalmış ve Bulgaristan üzerinden ülkeye girerek Yunanistan
Savaşı'nı başlattı. Yunan Orduları, Alman askerleri ile giriştikleri mücadelede
başarısız olmuş ve 27 Nisan'da başkent Atina düşmüştür.
ÜÇLÜ İŞGAL SÜRECİ
Yunanistan toprakları işgal süresince Almanya, İtalya
ve Bulgaristan olmak üzere üç ayrı devletin kontrolünde kalmıştır.
Almanya, başkent Atina, Selanik, Orta Makedonya ve Girit
gibi bazı adaların da arasında olduğu stratejik öneme sahip noktaları işgal ederken,
Bulgaristan Evros ili hariç, Batı Trakya ve Doğu Makedonya'ya girerek
ve topraklarına kattığını açıklamıştır. Savaştan sonra uzun süre bu topraklar
üzerinde hak iddia eden Bulgaristan istediğini elde edememiştir. Bulgaristan ve
Almanya'nın işgal ettiği yerler dışında kalan diğer tüm yerler de İtalyan kuvvetlerince
işgal edilmiştir. Eylül 1943'te İtalya'nın silah bıraktığını açıklaması ile bu
bölgelere Alman askeri birlikleri kaymıştır. Bu dönemde İngiliz Ordusu,
İtalya'nın çekildiği bölgelere konuşlanarak Ege Denizi'ne inmeye teşebbüs
etmişse de Leros Savaşı'nda Alman Ordularına yenilmiş ve geri
çekilmiştir.
İşgal sürecinin ardından siyasi kaosa sürüklenen ülkede kısa
süre içinde ‘’Yunan İç Savaşı’’ olarak bilinen iç savaş çıkar.
Yunanistan, 2. Dünya Savaşı'ndan toprak kazancıyla çıkan
birkaç Avrupa ülkesinden biridir. Savaşın sonunda, 2. Dünya Savaşı'nda
İtalya'ya verilmiş olan Oniki Ada Yunanistan'ın eline geçmiştir.
YUNAN DİRENİŞİNİN KÖKENLERİ
Yunanistan'daki direniş hareketleri ülkenin Alman işgaline
uğramasıyla başlamıştır. 1940 yılında Arnavutluk üzerinden başlatılmaya
çalışılan İtalya Krallığı işgal girişimi Yunan Ordusu tarafından
püskürtülmüştü. Alman işgali sırasında önce Atina, sonra da Girit'in düşmesinden
sonra kral 2. Georgios İngiltere'ye ve hükümeti Mısır'a kaçarak sürgünde
hükümet kurarlar. Bu hükümet Sovyetler Birliği hariç diğer müttefik devletler
tarafından tanınır. Yunan hükümeti, işgal öncesinde de kralın diktatörlüğe
varan uygulamaları yüzünden sol siyasi parti ve gruplarca tanınmaz. Bu gruplar
hükümetin köklerini Yannis Metaksas diktatörlüğüne götürürler. Almanlar
işgal edilen Yunan topraklarında hemen bir işbirlikçi hükümet kurarlar. Yorgos
Çolakoğlu başkanlığında kukla hükümet kurulur. Bu hükümet hem Alman ve İtalyan
silahlı kuvvetlerine dayandığı, hem de bu ülkelerin istekleri gereğince Yunan topraklarını
Bulgaristan'a verdiği için kamuoyu tarafından benimsenmez. Hükümet ve
işgalci kuvvetler 1942-43 kışındaki açlık salgınını engelleyemeyip kitlesel
ölümlerle karşılaşınca daha da gözden düşer.
Yorgos Çolakoğlu |
Sürgün hükümetinin o dönem İngiliz sömürgesi olan Mısır'ın başkenti
Kahire'de olmasından dolayı ‘’Kahire Hükümeti’’ olarak da anılmıştır.
Hükümetin liderliğini yapan kral 2. Georgios, Nazi Almanyası'nın, Yunanistan'ı işgali
üzerine Nisan 1941'de sürgüne gönderilmiştir. Hükümet önce Girit Adası'nda kurulmuş,
daha sonra Kahire'ye taşınmıştır. Nazi güçlerinin ülkeden çekildiği 17 Ekim 1944
tarihine kadar Kahire'de kalmıştır. Sürgün hükümetinin ülke içerisindeki
yetkisi yok denecek kadar az olmasına rağmen Birleşik Krallık'ın yoğun
desteğini de alarak savaş sırasında uluslararası alanda tanınmaya devam
etmiştir.
Savaş yıllarında işgal güçlerine karşı Yunan direnişi gelişmiş,
Yunan Halk Kurtuluş Ordusu ve Ulusal Kurtuluş Cephesi kurtarılmış
komünist bölgeler ilan etmiştir. Bu yapılar işgal sonrası Ulusal Kurtuluş
Siyasi Komitesi adıyla ‘’de Facto’’ olarak ayrı bir yönetim kurmuştur.
Marksist-Leninist ilkeleri benimseyen bu komünist hükümet, hem o dönem İngilizler'in
sömürgesi olan Mısır'ın başkenti Kahire'de oluşturulan sürgün hükümetine hem de
mihver devletleri ile işbirliği yapan Yunanistan hükümetine karşı muhalif
çizgideydi.
İLK DİRENİŞLER
Belgelenememiş olsa da yaygın kanıya göre Yunan direnişi Evzon
Konstantinos Koukidis tarafından gerçekleştirilse de kanıtlanabilen ilk
direniş eylemi 30 Mayıs 1941 gecesi gerçekleşmiştir. İki genç öğrenci Apostolos
Santas ve Manolis Glezos Akropolis'de göndere çekilen gamalı haçı indirirler.
Geniş çaplı ilk direniş hareketleri Kuzey bölgelerinde Bulgaristan
Krallığına terk edilen topraklarda başlar. Bulgar işgali altında kalan Drama'da
ilk kitlesel ayaklanma yaşanır. Bulgarların asimilasyon politikalarına karşı 28-29
Eylül 1941 gecesi silahlı olarak ayaklanan halkın isyanı düzenli Bulgar
Ordusu tarafından kolaylıkla bastırılacak, olayların sonunda 3000 kişi
idam edilecektir. Benzer olayların yaşandığı Yunan Kasabaları Doxato ve Choristi
günümüzde kahraman şehirler olarak bilinir.
İlk silahlı Gerilla/Partizan tarzı direniş ise Makedonya dağlarında
1941 Ekim ayında başlar. Silahlı grupların teslim alınamamasıyla beraber
almanlar bölgedeki sivil halka karşı gerillalara destek verdikleri gerekçesiyle
katliamlar düzenlemiştir.
DİRENİŞ KURULUYOR
Genel olarak kabul gören bir hükümetin olmaması ve işgal
öncesi iktidarı elinde bulunduran sınıfların hareketsizliği ülkede siyasi bir
boşluk yaratmıştır. Yunan halkı bir bekleyiş içinde olmuş, bazı subaylar Almanlarla
savaşmak üzere İngiltere kontrolündeki Ortadoğu topraklarına geçmiştir. Geride
kalanlar çok sayıda farklı gruplar halinde örgütlenerek direnişe başlamıştır.
İlk büyük çaplı direniş Ulusal Kurtuluş Cephesi EAM
tarafından örgütlenir. Siyasi bir hareket olarak ortaya çıkan ve 1944 yılına
gelindiğinde 1,8 milyon üyeye sahip olan örgüt, başta Yunanistan Komünist
Partisi olmak üzere çok sayıda küçük sol Parti tarafından kurulur.
Geleneksel siyasi partiler, bu örgüte katılmayı tercih etmeyecek ve kendi
direniş örgütlerini kuracaklardır.
16 Şubat 1942 tarihinde EAM başarılı bir silahlı
direniş örgütlemesi için Komünist lider Thanasis Claras (sonraları Aris
Velouchiotis olarak tanınacaktır) ile temasa geçer. Andarte olarak anılan ilk
gerilla birlikleri EAM'ın silahlı kolu Yunan Halkının Kurtuluş Ordusu (ELAS)
olarak İtalyan, Alman ve işbirlikçi Yunan birliklerine karşı muharebelere
girmeye başlar.
Sonradan kurulan bir diğer direniş örgütü de Venizelosçu Ulusal
Cumhuriyetçi Yunan Birliği (EDES) olur. Eski bir subay olan Albay
Napoleon Zervas tarafından kurulan örgüt simgesel lider olarak sürgündeki
cumhuriyetçi lider Nikolaos Plastiras'a bağlılık bildirir. 1941 yılında
kurulsa da 1942 yılına kadar silahlı bir eylemde bulunmaz.
DAĞLARDA DİRENİŞ
Yunanistan dağlık bir bölgede bulunur. Özellikle de Osmanlı
İmparatorluğu döneminde Yunan İsyanı ve bağımsızlık mücadelesi
kapsamında dağlarda direniş geleneği kuvvetlidir. Alman işgali sırasında
özellikle kırsal bölgelerdeki ulaşım zorluğu ve merkezi yönetim boşluğu
sebebiyle buralarda denetim yavaş yavaş direnişin eline geçmeye başlar.
Güçlenen ve büyüyen direniş örgütleri merkezi hükümetin çok ötesinde yaygınlığa
ve denetime sahip olur.
PARTİZANLAR
1942 Şubat ayına girildiğinde artık Yunanistan Komünist
Partisi'nin öncülüğünü yaptığı ELAS, Yunanistan'ın orta bölümlerinde Aris
Velouchiotis yönetiminde faaliyet halindedir. İzleyen yaz aylarında eski Albay
Napoleon Zervas’da EDAS'in silahlı kolu olarak Yunan Ulusal Gerilla Grupları’nın
(EOEA) kurulduğunu ilan eder. Albay Dimitrios Psarros öncülüğünde
kurulan Ulusal ve Sosyal Bağımsızlık (EKKA) adlı örgütün silahlı
kolu 5/42 Evzon Alayı Giona Dağı bölgesinde etkili olur.
1942 yılı yazına kadar işgal kuvvetleri kurulma aşamasında
olan silahlı direniş tarafından rahatsız edilmemiştir. Hatta özellikle kırsal
bölgeleri denetimlerinde tutan İtalyanlar durumun normale döndüğüne dair
raporlar vermiştir. Ancak dalga dalga büyüyen ve güçlenen direniş (özellikle EAM/ELAS),
yerel jandarma karakollarına saldırmaya, köylere açıktan giderek direnişe
katılma çağrıları yapmaya başlar. Küçük yerleşim yerlerine yönelik şiddetli İtalyan
ve Alman baskıları ise yerel halkın dağa çıkıp direnişe katılmasına yol
açacaktır.
Yunan direnişi bölgedeki gücünü dünyaya görkemli bir sabotaj
eylemiyle duyuracaktır. Gorgopotamos Demiryolu köprüsü 25 Kasım 1942
günü havaya uçurulacaktır. Harekat, İngiliz gizli servisinin desteğiyle
işbirliği yapan ELAS-EDES örgütlerince ortak olarak gerçekleştirilmiştir.
ÖZGÜR YUNANİSTAN
Özellikle İtalyan birliklerine karşı yapılan saldırılar ve Fardykampos
Muharebesi sonucu yüzlerce İtalyan askerinin esir edilerek önemli miktarda
cephane ele geçirilmesi İtalyanların bazı bölgelerde geri çekilmesine yol
açmıştır. 1943 yılı Temmuz ayında artık Karditsa, Grevena, Trikkala
ve Metsovon başta olmak üzere çok sayıda kasaba özgürlüğüne kavuşmuş
durumdadır. Mihver orduları ana yollar ve şehir merkezlerini denetimlerinde
tutsalar da kırsal ve iç bölgeler direnişin elindedir. İyon Denizi'nden Ege
Denizi'ne kadar uzanan bu bölge artık Özgür Yunanistan olarak
adlandırılmakta ve yaklaşık 30,000 Kilometrekare arazide 750.000 kişiyi
kapsamaktadır.
İTALYANLARIN ÇÖKÜŞÜ VE ALMANLARIN GELİŞİ: BÖLÜM SONU
CANAVARI
Marita harekatı, 2. Dünya Savaşı'nda Yunanistan ve
Arnavutluk'ta vuku bulan ve Almanya, İtalya ve Bulgaristan kuvvetlerinin Yunanistan,
Birleşik Krallık, Avustralya, Yeni Zelanda kuvvetleri ile yaptığı savaştır
ve Yunan-İtalyan Savaşı'nın devamıdır.
Yunanistan-İtalya savaşı 2. Dünya Savaşı sırasında İtalya'nın
Arnavutluk üzerinden Yunanistan'ı işgal girişimiyle başlamış fakat Yunanistan işgali
durdurmuş ve Güney Arnavutluk topraklarına girmiştir. 6 Nisan 1941'de Almanya
İtalya'yı kurtarmak amacıyla Bulgaristan üzerinden Yunanistan'a saldırmış,
sonuçta Yunanistan ve yardım için gönderilen Britanya ordularını yenerek 27 Nisan
1941'de Atina'ya girmiştir. Yine de 50,000 Yunan ve İngiliz askeri
başarıyla Yunanistan'dan tahliye edilmiştir. 24 gün sonunda Kalamata'nın
Almanlarca alınmasıyla çatışmalar bitmiştir. Yunanistan galip devletlerce
paylaşılmıştır. 42,311 müttefik askeri İngilizlerce Yunanistan'dan tahliye
edilmiştir.
Bazı tarihçiler Almanya'nın Yunanistan'a saldırarak Sovyetler
Birliği üzerine planlanan Barbarossa Harekatı'nda vakit kaybettiğini, bu
nedenle nihayetinde 2. Dünya Savaşı'nı kaybettiğini ileri sürmüşlerdir. Diğer
bir görüşe göre, Marita Harekatı Sovyetler Birliği'ne yapılan saldırıda hiç
etkili olmamıştır. Türkiye savaşta tarafsız kalmıştır, bu da Alman galibiyetinde
rol oynamıştır. Savaşı kazanan Almanlar, ülkeyi üçe böldü: Bulgar, İtalyan ve
Alman işgal bölgeleri olmak üzere. Daha sonra Girit'i de hava yoluyla işgal
ettiler.
1943 yılı Temmuz ayına gelindiğinde ELAS, Stefanos Sarafis komutasında
etkinliğini artırır. EDES, Epir Bölgesinde varlık gösterirken EKKA ise daha
sınırlı bir bölgede bulunur. Müttefiklerle İtalya arasındaki mütareke sonucunda
İtalyan ordusu artık erimeye başlayınca İtalyanlara ait silah ve mühimmat
direnişin eline geçer.
İtalyanların hakimiyetindeki bölgeler bu dönemin ardından Almanların
denetimine girecek ve direnişçiler karşılarında daha gaddar, daha deneyimli ve
daha güçlü bir düşman bulacaklardır. Direnişçiler ise çatışmalara devam ederek
bölgeye gelen çok sayıdaki Alman, Yugoslavya'da mücadele ettikleri Tito komutasındaki
partizanlara karşı biriktirdikleri deneyimi Yunan topraklarında uygularlar.
Sonuçta bu dönemde yoğun katliamlar, köy boşaltmalar, köy yakmalar
yaşanacaktır.
İÇ SAVAŞIN İŞARETLERİ
1943 yılı Temmuz ayında önde gelen üç direniş örgütü (EAM/ELAS,
EDES ve EKKA) arasında ortak işgalci düşmana karşı birlikte hareket etmeye ve
askeri birliklerini General Henry Maitland Wilson komutasındaki müttefik
devletler Ortadoğu Yüksek Komutasına bağlanmasına onay verir. Ancak siyasi
alanda EAM ile diğer örgütler arasında gerginlik yükselir. Komünistlerin artan
etkisi ve Yunanistan'daki en kuvvetli silahlı güç haline gelmeleri çeşitli
çevrelerde rahatsızlık yaratır. Özellikle sürgündeki Yunan Hükümeti ve Birleşik
Krallık Hükümeti Almanların ülkeden ayrılmasından sonra ülkede Sovyet yanlısı
bir rejimin kurulmasını istememekteydi. Özellikle Winston Churchill bölgede
olası bir sol iktidara karşı çıkmaktadır. 1944 yılında yapılan Moskova
Konferansında Churchill ve Stalin daha sonraları ‘’Yüzdeler Anlaşması’’
olarak anılacak şekilde alman işgali altındaki ülkelerin bağımsızlık sonrası kaderleri
üzerine anlaşırlar. Buna göre Yunanistan genel olarak İngiltere hakimiyet
sahasında kalacak ve ülkedeki solculara Sovyet yardımı verilmeyecektir.
Ülkede öne çıkmaya başlayan EAM, artık İngiliz destekli
anti-komünist direniş gruplarının da hedefi haline gelmeye başlar. Bazı Kralcı örgütler
artık işgalcilere karşı değil sadece komünistlere karşı savaşmaktadır. 1943
yılı sonlarına gelindiğinde Almanların gözleri önünde ilan edilmemiş bir İç
Savaş başlamıştır. ELAS Epir'de EDES'e saldıracak ve ancak 1944 yılı Şubat
Ayında ilan edilen ateşkes sonucunda saldırılar duraklayacaktır. Ülkedeki Alman
yönetimi de EDES ile ateşkes ilan ederek solculara karşı savaşta kolaylık
sağlayacaktır. 1944 yılı Mart ayında EAM, Ulusal Bağımsızlık Siyasi Komitesi
adıyla kurduğu yapıyla işgal sonrası Yunanistan'da iktidarı hedeflediğini ilan
etmiş olur. 17 Nisan 1944 tarihinde sağcı EKKA'nın 5/42 adlı
silahlı örgüt karargahını basılarak çok sayıda militanla birlikte örgüt lideri Dimitrios
Psarros’da öldürülür.
ADALAR VE GİRİT DİRENİŞLERİ
Girit direnişi, Girit Adası sakinleri tarafından Alman ve İtalyan
işgaline karşı örgütlenen direniştir. Yunan direnişinin en önemli kısımlarından
birisini oluşturan direniştir. Alman paraşütçü birliklerinin adaya ilk inişleri
sırasında toplumun tüm kesimleri bulabildikleri en temel silahlarla (bıçak,
balta, orak vb.) hatta çıplak elleriyle düşmana saldırmışlardır. Bu yüzden
adaya hakim olduktan sonra Almanlar toplu katliamlar gerçekleştirmiş ve intikam
almaya yönelik eylemlerde bulunmuşlardır.
ŞEHİRLERDEKİ DURUM
Şehirlerde direniş çabuk örgütlense de ilk başlarda çapı
küçük kalmış ve yapısı dağınık olmuştur. 1942 kışının olağanüstü sert geçmesi
ve savaş ortamı nedeniyle kıtlık yaşanması sebebiyle özellikle Atina'daki işçi
mahallelerinde kıtlık çekilmiş, yüz binlerce kişi hayatını kaybetmiştir. Bu
şartlar direnişe katılmak isteyenlerin sayısını artırsa da direnişçiler yeterli
ekipmana, desteğe ve mali kaynağa sahip değillerdir. Şehirdeki direnişçilerin
görevleri çoğunlukla istihbarat ve sabotaj eylemleri olmuştur. Direnişin ilk
görevlerinden birisi de Yunanistan'da bulunan esir veya kaçak müttefik
askerlerinin ülke dışına kaçırılması olmuştur. Direniş grupları özellikle İngiltere
Gizli Servisi ile temas halinde olmuş ve işbirliği yapmışlardır. Ancak
farklı siyasi görüşlere sahip direniş gruplarının birlikte hareket etmemesi
şehirlerde direnişin istenildiği şekilde güçlenmesini ertelemiştir. Özellikle
telsiz yayınıyla ülke dışındaki İngiliz İstihbaratı ile iletişim sağlamaya
çalışan direnişçiler Almanların frekansları dinlemesi sebebiyle büyük tehlike
altındaydılar. Abwehr ve Gestapo direnişçileri ağır işkencelerle
sorguluyor ve genelde şebekeler hakkında derinlemesine bilgi sahibi
olabiliyordu.
Şehirlerdeki direniş kitlesel ve geniş çaplı protesto
eylemleri de düzenlemiştir. Bu olaylardan ilki 25 Mart 1942 tarihindeki Ulusal
Bağımsızlık gününün yıl dönümünde yaşanır. İsimsiz asker anıtına çelenk
bırakmak isteyen öğrenciler, kukla hükümetin polisleriyle çatışmaya başlar. Bu eylem
sayesinde şehirli nüfus direnişle tanışmış olur. Aynı yılın 12-14 Nisan tarihleri
arasında ise posta ve telefon idaresinde çalışan işçilerin Atina'da başlattığı
iş bırakma eylemi tüm ülkeye yayılır. Çıkış sebebi maddi olsa da eylem kısa
sürede siyasi bir çehreye kavuşacak, EAM'a bağlı solcu sendika EAM
önderliğindeki örgütlü işçilerin eylemi başarıya ulaşacaktır. 21 Nisan günü
baskılara boyun eğen hükümet, işçilerin maaş artırım taleplerini kabul etmenin
ötesinde tutuklanan sendikacıları da serbest bırakmak zorunda kalır.
1943 yılında Almanların Yunanlılardan köle işçi toplayarak Almanya'ya
sevk edeceği haberleri yayılır. Buna karşı ilk direniş Şubat ayında başlar. 24 Şubat
gününe gelindiğinde atina Çok sayıda gösteriyle çalkalanmıştır. 28 Şubat günü
ise yunan ulusal şairi Kostis Palamas'ın cenazesi de işgalin protesto
edildiği bir gövde gösterisine dönüşür.
Alman işgalinin sona ereceği günler artık hissedilmeye
başlayınca aralarında siyasi görüş farkları olan direniş örgütleri birbirlerine
karşı mücadele etmeye başlar. Özellikle sol karşıtları sürgünde Mısır'da bulunan
Yunan Hükümetini desteklerler. İngiltere de bu kapsamda sol karşıtı grupları (EDES
ve EKKA) destekleyerek silah ve para yardımı yapar. Alman işgalinin sona ermek
üzere olduğu dönemde artık açıktan silahlı çatışmalar yaşanmaya başlar. Bu
dönemde ELAS üyeleri EKKA kurucusu Dimitrios Psaros'u da öldürecektir. Kırsal
bölgede özellikle güçlü olan komünistler bağımsızlık öncesi siyasi arenada
dikkat çekmektedir.
10 Mart 1944 tarihinde solcuların desteğini de alan
ancak geniş halk kitleleri tarafından desteklenen bir şekilde Ulusal kurtuluş
Siyasi Komitesi kurulur. Başkanlığını Atina üniversitesi öğretim üyelerinden
anayasa uzmanı Aleksandros Svolos yaptığı kurum, kurtarılan topraklarda
iktidarda olduğunu, Yunan halkının egemen olduğunu ilan eder. Bu durumda Mısır'daki
hükümete rakip konuma gelen komite Yunan topraklarındaki ilk serbest genel
seçimi de gerçekleştirir. Seçimlerin sonucunda meydana gelen Ulusal Konsey evritanya
köyünde 14-27 Mayıs 1944 tarihleri arasında toplanır.
Ortaya çıkan iki hükümet arasında özellikle Mısır'da bulunan
hükümetin başbakanı Emmanuel Tsouderos, bu ülkedeki Yunan askerlerinin
yoğun baskısı altında kalır. Komitelerde örgütlenen askerler Ulusal Konseyin tanınması
yönünde baskı yapar. Ancak Tsouderos baskıya boyun eğmez ve Ulusal Birlik
Hükümetini reddederek askerleri isyancı ilan eder. Mısır'daki yaklaşık 20.000 Yunan
askeri İngiliz askerleri tarafından tutuklanarak Libya ve Eritre'deki toplama
kamplarına gönderilir. İsyanın bastırılmasından sonra Tsouderos istifa
ederek yerini önce Sophocles Venizelos sonra da George Papandreou
yönetimine bırakır. Papandreou'nun çabaları sonucu tüm tarafları içeren bir
konferansın Lübnan'da toplanmasına karar verilir. Bütün direniş unsurlarını ve Ulusal
Konseyi de içeren bileşenler sonunda Papandreou başbakanlığında kurulacak olan
bir ulusal birlik hükümetini onaylar. Alınan karar 20 Mayıs 1944
tarihinde Lübnan'da imza altına alınır. Ancak bu uzlaşmaya rağmen siyasi
olarak bir uzlaşma sağlanmamış ve direniş örgütleri silah bırakmamış
durumdadır. 3 Eylül 1944 günü yeni hükümet kurulur ve bünyesinde altı adet
ulusal konsey milletvekili barındırır. 12 Ekim 1944 tarihinde Almanlar,
Atina'yı terk ederken 18 Ekim günü Ulusal Birlik Hükümeti başkente girer. Ülke
sonunda iç savaşa gidecek olan sürece girmiş olur.
YUNAN İÇ SAVAŞI
1946-1949 yılları arasında Yunanistan'ı siyasi
istikrarsızlık içine iten, etkileri 1955 yılına kadar hissedilen ve temelde
sağ-sol mücadelesi olan savaştır.
İÇ SAVAŞI HAZIRLAYAN ORTAM
Osmanlı Devleti’nden bağımsızlığını kazandıktan sonra Yunanistan’da
anayasal monarşi kuruldu ve bu ülke, 2. Dünya Savaşı’na kadar sürekli bir
devrim ve karşı devrim süreci içine girdi.
1924-1935 yılları arasında Yunanistan Cumhuriyet rejimi ile
yönetildi. Karışıklıkların giderilememesi üzerine 1935 yılında bir plebisit
yapıldı ve Yunanistan’da yeniden anayasal monarşi kuruldu.
1936 yılında Yunan Kralı, İoannis Metaksas’ı başbakanlığa
getirdi. Metaksas, başbakanlığa gelir gelmez parlamentoyu feshetti ve
1938’de ömür boyu başbakan ilan edildi. Metaksas, 1941’deki ölümüne kadar
ülkeyi faşist özellikler gösteren bir diktatörlükle yönetti. Metaksas kendi
yönetimine klasik Yunan ve Bizans’tan sonra üçüncü uygarlık adını vermiş; koyu
bir "kralcı" olarak basını susturmuş, muhalifleri sürgüne
göndermiş ve tam bir baskı yönetimi kurmuşsa da belli bazı reform hareketleri
de gerçekleştirmiş ve ülkenin savunmasını güçlendirmiştir.
2. Dünya Savaşı sırasında önce İtalya, ardından da Almanya’nın
işgaline uğrayan Yunanistan’da kral Londra’ya, hükümet ise Kahire’ye sığındı.
Yunan yurtseverler 2. Dünya savaşı içinde Alman işgaline karşı çeşitli direniş
örgütleri kurdular. Bunlar arasında öne çıkan Ulusal Kurtuluş Ordusu (ELAS)
sol, Hür Demokratik Yunan Ordusu (EDES) ise sağ eğilimliydi. Bu iki örgüt alman
işgal ordusuna karşı etkili bir mücadele içine girdi.
Josef Stalin ile Winston Churchill, Alman yenilgisinden
sonra doğu Avrupa’nın durumunu Moskova’da görüşürlerken; Churchill, Yunanistan’ın
Britanya etki bölgesi olarak kabul edilmesini önermiş ve Stalin de bunu kabul
etmişti. Savaşın son yılında Birleşik Krallık Yunanistan’a asker gönderdi.
Britanya ordusu, ELAS ve EDES Almanları Yunanistan’dan temizlediler. Ancak bu
temizlik Yunanistan’a beklenen barış ve huzuru getirmedi ve ülke beş yıl
sürecek olan son derece kanlı ve yıkıcı bir iç savaşın içine girdi.
BİRİNCİ AŞAMA
Yunan iç savaşının birinci aşaması 4 Aralık 1944 günü
başlamıştır. O gün, britanya işgal makamlarınca telkin edilen ve Yunan
Başbakanı tarafından verilen bir ültimatomla, ELAS’tan silahlarını teslim edip Atina’yı
terk etmesi istendi. Winston Churchill’in iddialarına göre ELAS, Atina’da terör
havası estirmekte ve Moskova tarafından yönetilmekteydi. Yine Churchill’e göre
savaş sırasında Almanlardan çok EDES’e karşı savaşmıştı.
Bu iddialara karşın ELAS, aslında savaştan önce Metaksas’ı devirmek
için kurulan ve giderek Nazilere karşı direnişte etkin rol oynayan solcu
unsurları içinde barındırmaya başlayan bir örgüttü. 1944 yılının sonunda üye
sayısı iki milyona ulaşmıştı. ELAS, Metaksas’ın baş destekçisi Kral Georgios’a
da karşıydı. Kısaca, ELAS’ı harekete geçiren etken, (Churchill’in iddialarının
aksine) Moskova değil iç politika kaygılarıydı. Ayrıca, savaş sırasında Birleşik
Krallık Savunma Bakanlığı ELAS’ı desteklemiş; hatta Churchill, 1944
ilkbaharındaki Lübnan Toplantısı’nda ELAS ile EDES’i Nazilere karşı Georges
Papandreu’nun komutası altında işbirliği yapmaya ikna etmişti. (Dolayısıyla,
savaş sırasında ELAS’ın, EDES’e karşı savaştığı görüşü doğru kanıtlara
dayanmamaktadır.)
ELAS, verilen ültimatoma uymadı. Uymama gerekçesi olarak Birleşik
Krallık’ın Yunanistan’da kralı ve kralla birlikte sağcı bir diktatörü işbaşına
getireceğinden endişe etmesini gösterdi.
Bunun üzerine Atina ve çevresinde başlayan silahlı çatışma üç
hafta kadar sürdü. Zaten çok güçlü olmayan ve Sovyetler Birliği tarafından
da desteklenmeyen ELAS’ın siyasi organı Ulusal Kurtuluş Cephesi (EAM)
ateşkesi kabul etti. 12 Şubat 1945’te EAM ile EDES anlaştılar. Bu
anlaşmaya göre tüm direniş örgütleri tek bir ordu içinde birleştirilecek,
demokratik seçimler yapılacak (31 mart 1946’da yapıldı ve solcuların seçim
boykotu nedeniyle katılım oranı %50’lerde kaldı) ve 2. Dünya savaşı sırasında Londra’ya
kaçan Yunan Kralının Yunanistan’a dönüp dönmemesi konusunda referanduma
başvurulacaktı. (%90 oy ile Yunanistan’da Krallığın yeniden kurulması kararlaştırıldı.
Ancak bu yönde oy verenler arasında komünistlerin güçlenmesinden korkup Cumhuriyetçi
oldukları halde Kral lehine oy verenler de vardır). Böylece, 12 Şubat 1945’te
Yunan İç Savaşı’nın birinci aşaması bitmiş oldu.
İKİNCİ AŞAMA
Yunan İç Savaşı’nın ikinci aşaması, hükümetin kurulması ve Kral’ın
Yunanistan’a geri dönmesiyle başlamıştır. Bu aşama, birincisinden nitelik
olarak farklıdır. Çünkü sorunun Birleşmiş Milletler gündemine taşınması ve Yunanistan’ın
üç Kuzey komşusunun (Bulgaristan, Yugoslavya ve Arnavutluk) solculara verdiği
destekle iç savaş uluslararası bir nitelik kazanmıştır.
1946 yılında Yunanistan’ın kuzeyinde çete savaşları başladı.
Önceleri çetecilere karşı bir sempati vardı. Zayıf merkezi hükümet, ekonomik
durumun zayıflığı ve sosyal adaletsizlikler, köylülerin çetecilere yardımını
kolaylaştırmıştı. Merkezi hükümet, dağlık bölgelerde savaşan ve üç Komünist
Devletten yardım alan çetecilerle mücadelede yetersiz kalıyordu. Bu arada Birleşmiş
Milletler, kendisine bağlı bir araştırma komisyonu tarafından bölgede yapılan
inceleme sonucunda, çetecilere kuzeyden yardım geldiğini açıkladı. Çeteciler
ise sadece eğitim ve yaralıların tedavisi gibi nedenlerle Arnavutluk ve Bulgaristan
topraklarını kullandıklarını iddia etmekte ve kullandıkları silahların Alman ve
İtalyanlardan geriye kaldığını dile getirmekteydiler.
Çetecilerin önderi konumundaki general Markos, 24 Aralık 1947’de
geçici Demokratik Yunan Hükümeti adı altında bir hükümet kurdu ve 10
maddelik bir program ilan etti. Bu programda Sovyetler Birliği ve üç Balkan
Ülkesi ile yakın ilişkiler geniş yer tutmaktaydı. Böylece, Yunanistan’da merkezi
hükümetin kolay kolay baş edemeyeceği bir iç savaş başlamış oldu. Yunan
hükümeti, sorunu Birleşmiş Milletler gündemine getirmiş ancak çatışmalar 1950
yılına kadar devam etmiştir.
SONA ERMESİ
İç savaş 1948 yılının başlarında sona ermişse de ufak çaplı
çatışmalar 1950'ye kadar devam etmiştir. Birleşmiş Milletlerin ve Merkezi Hükümet'in,
Yunan İç Savaşı'nın sona ermesinde pek etkinliği olduğu söylenemez. İç savaşın
bitiş nedenlerinden birincisi, kominform'dan atılan Yugoslavya'nın çetecilere
yaptığı yardımı kesmesi, ikinci nedeni ise ABD tarafından yürürlüğe konan Truman
Doktrini'dir.
Yunanistan iç savaştan sonra iki yıl tam bir siyasi
istikrarsızlık içine girdi. Dört yıl içinde (1948-1952) Liberal ve Sosyal
Demokratların üstünlüğünde 13 ayrı hükümet kuruldu ve düştü.
1952 yılında yapılan yeni anayasa, nispi temsil yerine
çoğunluk sistemini getirince Yunanistan’ı siyasal iflastan kurtarıp güçlü bir
hükümet kurma iddiasındaki Mareşal Papagos’un sağ eğilimli Yunan
Birliği Partisi hükümeti, tek başına ele geçirdi ve bu dönem Papagos’un 1955
yılındaki ölümüne dek sürdü. Yavaş yavaş siyasi istikrara kavuşmaya
başlayan Yunanistan, 1955-1963 yılları arasında Constantin Karamanlis’in
Ulusal Radikal Birliği (ERE) hükümeti tarafından yönetilmiştir.
1967-1974 Yunanistan askeri cuntası, 1967 ile 1974 yılları
arasında Yunanistan'da iktidarı ellerinde bulunduran bir dizi sağ-kanat askeri
hükümettir. Aynı zamanda Albaylar Rejimi, Albaylar Cuntası ya da sadece Cunta olarak
da bilinir.
Askeri yönetim, 21 Nisan 1967 sabahı yapılan darbeyle
başladı. Darbe Yunan Ordusu'ndan bir grup Albay tarafından yapılmıştı. Askeri
yönetim 1974 yılının Temmuz ayında Kıbrıs'ta organize ettikleri darbenin ters
teperek, Türk birliklerinin Kıbrıs'a çıkmasıyla doğan bunalım sonunda hızla
çöktü. (bkz. Kıbrıs Barış Harekatı)
DARBE ÖNCESİ SİYASİ DURUM
Haziran 1963'te Kral Paulos'la çeşitli konularda
anlaşmazlığa düşen Konstantinos Karamanlis'in istifa ederek ülkeden
ayrılmasından sonra Yunanistan'da yeni bir siyasi dönem başladı. Kasım
1963'teki seçimlerin ardından kurduğu hükümetle güvenoyu alamayan Yorgo
Papandreu, Şubat 1964'te yeterli bir çoğunluk elde ederek hükümetin başına
geçti.
Yeni hükümetin giriştiği reformlar çok geçmeden tutucu
çevrelerin tepkisine yol açtı. Paulos'un ölümüyle Mart 1964'te tahta çıkmış
olan oğlu 2. Konstantinos, orduya solcuların sızmasına göz yumduğu
gerekçesiyle Temmuz 1965'te Yorgo Papandreu'yu görevden aldı. Kralın bu
tutumu büyük ölçüde Merkez Birliği'nin sol kanadına dayanarak önemli görevlere
yükselen Yorgo Papandreu'nun oğlu Andreas Papandreu'nun girişimlerinden
kaynaklanıyordu. Birbirini izleyen kararsız hükümetler dönemi ülkedeki siyasal
bunalımı daha da derinleştirdi. Sonunda seçime gitmek üzere oluşturulan geçici
hükümet Nisan 1967'de bir askeri darbeyle devrildi.
ASKERİ REJİM
20 Nisan'ı 21 Nisan'a bağlayan gece, seçim kampanyasının
başlamasına iki gün kala, birkaç subay (General Stilyanos Pattakos, Albay Yorgo
Papadopulos, Albay Makarezos) bir askeri darbe yaptılar.
Darbeden sonra kralın ısrarıyla Yüksek Mahkeme Başsavcısı Konstantin
Kolyas'ın başbakanı olduğu yeni hükümet (İçişleri Bakanı General Pattakos, Başbakan
Yardımcısı ve Savunma Bakanı General Spandidhakis'ti) Kral Konstantinos'un önünde
ant içti. Her şeyden önce antikomünist ve partiler üstü olduğunu bildiren yeni
hükümette kilit mevkiler darbeci komutanların eline geçti.
Hükümet, hemen öncelikle aşırı sola yönelik sert önlemler
aldı; geniş çaplı siyasal tutuklamalara gidilerek katı bir sansür kondu ve
anayasal haklar askıya alındı. Rejimi yıkmaya çalışmaktan yargılanan Andreas
Papandreou 9 yıl hapis cezasına çarptırıldı. 8 ay hapis yattıktan
sonra ABD yönetiminin en üst düzeyde baskısı sonucu, siyasal tutuklular için
çıkarılan afla serbest bırakıldı ve ülkesini terk etmesine izin verildi. Göz
hapsine alınan babası ise Kasım 1968'de öldü. 1967 Sonbaharında ordu, bürokrasi
ve eğitim kurumlarında büyük çaplı bir tasfiye hareketi başladı. Aralık
ayında silahlı kuvvetleri ve halkı cuntayı devirmeye çağırarak bir karşı-darbe
girişiminde bulunan kral, girişiminin boşa çıkması üzerine Roma'ya kaçmak
zorunda kaldı. Cuntanın buna gösterdiği tepki General Georgios Zoitakis'i
naipliğe, Albay Yorgo Papadopulos'u da başbakanlığa getirmek oldu.
Albaylar rejimi yurt dışında Kıbrıs dolayısıyla yeni bir
bunalımla karşılaştı; Ankara'nın gittikçe artan baskısıyla, 1967 Kasımında, Türk
birlikleriyle birlikte kendi birliklerini de adadan çekmeyi ilke olarak kabul
etmek zorunda kaldı.
1968 Eylülünde yapılan referandum sonucu kabul edilen yeni anayasa,
yetkileri esas olarak yürütme gücünün elinde topladı, ordunun devlet içinde
öncelikli bir yere sahip olduğunu vurguladı. Cunta, güdümlü bir halk oylaması
sonunda yürürlüğe koyduğu göstermelik anayasayı bile uygulamadı. Cunta,
özellikle Avrupa'da yaygın bir diplomatik baskıyla karşı karşıya geldi.
1968 yaz ve sonbaharında güçlü bir muhalefet ortaya çıktı;
merkezci bir militan olan Aleksandros Panagulis Albay Papadhopulos'a bir
suikast düzenledi; 3 Kasım'da Atina'da Yorgo Papandreu'nun cenazesi dolayısıyla
bir gösteri yapıldı. Ama muhalefet örgütlenmekte zorluk çekiyordu. Öte yandan
yurt dışındaki siyasi sürgünlerin örgütlediği güçlü bir muhalefet ortaya çıktı.
Parti liderlerinin çoğu, eski bakan Konstantin Karamanlis ve Yorgo
Papandreu'nun oğlu Andreas Papandreu gibileri sürgündeydi. Andreas Papandreu 1968'de
Panhelenik Kurtuluş Hareketi'nin (PAK) önderliğine getirildi. PAK,
Yurtsever Cephe (aşırı sol) ve Demokratik Savunma Hareketi (merkez
sol) arasında yapılan bir anlaşma sonucu, 2 Nisan 1969'da Stockholm'de ortak
direniş yapıları oluşturuldu. Ama gerçekte muhalefet bölünmüştü.
1970'ten sonra gerçek iktidar yalnız Albay Papadopulos'un elinde
bulunuyordu. Seçime gitmeyi reddeden albay, 1970 başlarında, üyeleri ya hükümet
tarafından atanan ya da toplumsal meslek kuruluşlarınca seçilen bir danışma
organı kurdu.
Mart 1972'de Naip Zoitakis'i uzaklaştırarak yerine geçen Papadopulos,
devlet aygıtına el koydu. 1971'de belli bir yumuşama gerçekleştirmeye çalıştı:
askeri mahkemeler yerlerini sivil mahkemelere bıraktı, tutuklu kampları
kapatıldı. Ama 25 Mart 1971'de (osmanlılar'a karşı 1821 ayaklanmasının
yıldönümünde) sol ve kralcı sağ kanattan 133 kişi demokrasiye geri dönülmesini
istedi. Hükümet buna siyasal davalar açarak karşılık verdi.
Albay Papadopulos, muhalefetin kralın lehine dönmesinden
korkup, 1 Haziran 1973'te monarşiye son vererek cumhuriyet ilan etti.
Papadopulos da cumhurbaşkanlığı görevini üstlendi ve sivil yönetime dönüş
hazırlıklarını başlattı.
14 Kasım 1973'te Atina ve diğer üniversitelerden
gelen öğrenciler Atina Teknik Üniversitesi'ni işgal ederek ayaklanma
çağrısında bulundular. Halkın bir bölümünden de destek gören öğrenciler, 17 Kasım
günü sabaha karşı silahlı kuvvetler tarafından, kanlı bir baskın sonucu
üniversiteden dışarı çıkarıldılar; olaylarda öğrencilerden 34'ü hayatını
kaybetti, yüzlercesi yaralandı ve bin kadarı göz altına alındı. Aynı gün
sıkıyönetim ilan edildi, askeri mahkemeler oluşturuldu.
Bu ayaklanma Papadopulos'un liberalleşme çabalarını sona
erdirecek bir dizi gelişmeyi tetikledi. Korku duyulan askeri polis lideri
olarak Papadopulos'a en yakın isimlerden biri ve cuntanın tutucularından Tuğgeneral
Dimitrios Yuannides, ayaklanmayı kamu düzenini yeniden inşa etmek için
bir bahane olarak kullanarak 25 Kasım'da Papadopulos'a karşı bir karşı
darbe gerçekleştirerek onu devirdi.
Yeni cunta yönetimi Fedon Gizikis'i cumhurbaşkanı,
iktisatçı Adamantios Andruçopulos'u başbakan olarak atadı, Yuannides ise
perde arkasındaki gerçek iktidar sahibi olarak kaldı. Anayasa askıya alındı,
sıkıyönetim uzatıldı. Muhalefete karşı baskılar genişlerken, Yunanistan, Avrupa'nın
en yüksek enflasyon düzeyine ulaştı.
CUNTANIN ÇÖKÜŞÜ VE DEMOKRATİK REJİME DÖNÜŞ
1974 Temmuzunda Kıbrıs ile süren anlaşmazlık, Kıbrıs
Cumhurbaşkanı Makarios'un Kıbrıs Ulusal Muhafız Örgütü'nde bulunan Yunan
Subayları, EOKA'lı aşırılara desteklemekle suçlayarak, bunların hemen
ülkeyi terk etmelerini istemesiyle su yüzüne çıktı. Halk arasında desteği
zayıflamış olan rejime prestij kazandırmak isteyen cuntanın girişimleriyle, Makarios'a
karşı, Kıbrıs'ta ENOSİS'e yönelik bir darbe düzenlendi.
Ama darbenin ardından Türk birliklerinin 20 Temmuz'da
Kıbrıs'a çıkmasıyla doğan bunalım cuntanın hızla çökmesine yol açtı. Kendi
yarattıkları duruma karşı koyamayan askerler, ordunun da çeşitli kümelere
bölünmesi sonucu, 23 Temmuz'da iktidarı sivillere bıraktılar.
Sürgünden çağrılan Konstantin Karamanlis özgürlükleri
getirecek önlemler aldı. 29 Temmuz'da da aşırı sağdan ilerici sola kadar birçok
siyasal eğilimi temsil eden geçici bir hükümet kurdu. İki Komünist Parti hükümetin
dışında bırakıldıysa da üyeleri arasında yakınları bulunan iç Komünist Parti hükümeti
destekledi. 1 Ağustos'ta bir anayasal karar alınarak, 1952 anayasası yeniden
yürürlüğe kondu, ancak Anayasa'nın krala ilişkin tüm maddeleri, ilk seçimlere
dek askıya alındı; sendikal özgürlükler geri verildi. Bir yandan da bir
ekonomik atılım programı uygulamaya çalışan Karamanlis, 1974 Kasımına dek
devlet başkanlığı unvanını elinde tutan Gizikis'in onayına sunduğu kararnamelerle
ülkeyi yönetti. Bu anayasal karara göre, bundan böyle silahlı kuvvetler
komutanları Savunma Bakanlığı'nca atanacaktı. Daha sonra ordu, polis ve
güvenlik örgütünde bir temizlik yapıldı.
17 Kasım 1974'te yapılan seçimleri Karamanlis'in Yeni
Demokrasi'si kazandı, 300 sandalyeden 221'ini elde etti; 8 Aralık'ta
yapılan halk oylaması sonucunda da oyların %69,2'siyle monarşinin
kaldırılarak cumhuriyetin kurulmasına karar verildi.
Seçimlerden sonra, 1975 yılında 19 cuntacı yargılandı. Darbe
önderleri Papadopulos, Pattakos, Makarezos ve Dimitrios Yuannides idama mahkum
edildiler, ancak karamanlis hükümeti tarafından cezaları ömür boyu hapse
çevrildi. Cuntacıların on beşi 1990'ların başında yunan halkından özür
dileyince sağlık nedenleriyle serbest bırakıldılar. Papadopoulos 1999'da
tedavi gördüğü hastanede ölürken, 7 kez ömür boyu hapis cezasına çarptırılan Dimitrios
Yuannides, 16 Ağustos 2010'da hapishanedeki koğuşundan solunum
yetmezliği nedeni ile kaldırıldığı hastanede öldü.
0 Yorumlar