Müttefiklerin 1943 yılında Sicilya'yı işgali ilerleyen yıllarda kolay bir olay askeri harekât olarak görülmüştür. Fakat gerçekte müttefiklerin Avrupa anakarasına ilk girişi birçok belirsizliği bünyesinde barındıran tehlikeli bir ilerleyiş olarak görülüyordu. Ancak gerçekleştirilen harekât sonrası elde edilen Başarılı sonuç, uzun süredir saklı kalmış bir dizi gizli unsura çok şey borçluydu. Bu unsurlardan ilki, Hitler ve Mussolini'nin Afrika'daki "itibarı kurtarmaya" ilişkin müşterek çabalarındaki düşüncesizlikti. İkinci unsur, Mussolini'nin Alman müttefiklerini kıskanmaktan doğan bir korku ve onların İtalyan topraklarının savunmasında öncülük etmelerine razı olmasındaki isteksizliğiydi. Üçüncü unsur ise Hitler'in, Sicilya'nın Müttefiklerin gerçek hedefi olmadığı inancıydı ki Mussolini bunun tam tersini düşünüyordu. İki müttefikin birbirine olan güvensizliği ve düşünce farklılıklarından dolayı müttefik orduları Sicilya Adasının işgali ve daha sonrasında İtalyan anakarasında ilerlemelerini sağlamıştı. Bu başarının bir kısmı ise İngilizler tarafından yürütülen (Operation Mincemeat) aldatma planında "gizlice yer alan" kurnaz bir hileye borçluydu. 


Yukarıda saydığımız unsurlardan ilki çok önemliydi. Çünkü İngiliz deniz gücünün nüfuz alanına girecek deniz aşırı bir sefere girişmekten daima korkmuş olan Hitler ve Alman Genelkurmayı'nın Erwin Rommel'e zaferlerini idame ettirmesi için yeterli kuvvet göndermekten kaçınması ve bunun sonucu olarak Afrika'ya kendilerinin Avrupa'yı savunma imkânını heba edecek kadar fazla birlik sevk etmesi, bütün savaşın en garip cilvelerinden birisi olarak karşımıza çıkmaktadır.

Erwin Rommel

Ayrıca tuhaftır ki Almanlar, bu ölümcül büyük hataya, Kasım ayında Fransız Kuzey Afrikası'nın İngiliz-Amerikan kuvvetlerince işgal edilmesinde gafil avlandıktan sonra Eisenhower'ın Tunus'a ilk harekâtını durdurmada kendilerinin gösterdikleri beklenmedik başarıyla sürüklenmişlerdi. Müttefik öncü birlikleri Cezayir'den Doğu istikametinde oldukça temkinli bir şekilde ilerlerken, Almanlar, Müttefiklerin Tunus şehri ve Bizerte limanlarını erkenden ele geçirmelerini önlemek umuduyla Akdeniz'e havadan birlikler nakletmeye başlayarak bu tehdide çok hızlı bir şekilde cevap vermişlerdi. Almanlar bu sayede düşmanın yaklaşma istikametlerini tutmakta ve uzun süreli bir hareketsizliğe yol açmakta başarılı olmuştu.

George S. Patton Kuzey Afrika'da

Dolayısıyla, bu engelleyici harekâtın başarısı Hitler ve Mussolini'yi Tunus'ta süresiz olarak tutunabileceklerine ilişkin cesaretlendirmişti. Bu beklentiden dolayı Eisenhower'ın komutasında artan kuvvetleriyle boy ölçüşecek büyüklükte takviye birlikleri sevk etmeye karar verdiler. İlerleyen dönemde Hitler ve Mussolini sevk ettikleri bu büyük kuvvetin herhangi bir ricat durumunda rahat şekilde geri çekilemeyeceğini acı şekilde anladılar. Çünkü birliklerin konumlandığı bölge hem dardı hem de ricat edecekleri alan azdı ve arkalarında da deniz bulunuyordu. Aynı zamanda, Müttefiklerin üstün deniz ve hava gücü Sicilya ve Tunus arasındaki boğazlarda Alman ve İtalyanların ulaşım ve lojistik tesislerini tehdit edebilecek bir hâkimiyet tesis etmeye başladıklarından, bölgede bulunan herhangi bir birliği geri çekmenin ya da bu birliğin koruduğu alanda tutunmasının zorlukları bir kat daha artmıştı.

 

Tunus'ta konumlanmış olan Alman-İtalyan köprübaşı, Müttefikleri kış boyunca uzakta tutmuş ve Rommel'in ordusunun El-Alameyn'den 3.200 kilometrelik geri çekilmesinden arta kalan birlikler için sığınak olmuştu. Buna rağmen Müttefiklerin Tunus'u ele geçirmedeki ilk başarısızlıkları uzun vadede muazzam bir şekilde yararlarına oldu. Zira Hitler ve Mussolini, Alman ve İtalyan birliklerini kaçırmak için hala zaman ve fırsat varken, bu birliklerin tahliyelerine ilişkin komutanlarının uyarılarını dinlemeyecek ve birliklerin mevzilerinde kalması emrini vereceklerdi.

 

Rommel, 10 Mart 1943'te, Hitler'i geri çekilmenin gerekliliğine ikna amacıyla, Hitler'in Doğu Prusya'daki karargâhına uçtu. Rommel'in günlük vukuat kayıtları bunun ne kadar beyhude bir çaba olduğunu bir kez daha bize gösterir:

 

"Elimden geldiğince kuvvetle Afrika birliklerimizin Güney Avrupa kanadımızı savunmalarını mümkün kılmak için İtalya'da yeniden donatılmaları gerektiğinin altını çizdim. Ve hatta -normal olarak yapmakta çok isteksiz olduğum bir şey- bu birliklerle Güney Avrupa'daki her müttefik işgalini püskürteceğimin garantisini verecek kadar ileri gittim. Ne var ki hiç umut yoktu…"

 


Müttefik orduları düşmanı kat’i bir yenilgiye uğratmak için köprübaşına doğru yaklaştıkça Mihver devletlere bağlı birlikler içerisinde moral çöküntüsü yaşanmaya başlamıştı. Şayet bu birliklerin geri çekilmelerine izin verilmiş olsaydı, asker ile malzemelerin indirme, bindirme ve İtalyan anakarasına ulaştırma faaliyetlerini perdelemeye yardımcı olacak Nisan'daki kesintisiz sisli dönem karşılarında bir fırsat olarak duruyordu. Ancak Hitler’in aldığı karar sonucu birlikler bu fırsattan yararlanamamış ve düşmanı mevzilerinde oturup beklemek zorunda kalmıştı. Bu duruma karşın Mihver Birlikleri, Müttefiklerin 20 Nisan ve 22 Nisan 1943'de savunmalarını yarmak için giriştikleri ilk saldırıyı durdurmayı başarmıştı. Fakat cepheleri 6 Mayıs 1943'te, gerçekleşen bir sonraki büyük taarruz ile yarıldı ve cephe hattı hızla çökmeye başladı. Müttefiklerin cepheyi yarmasını müteakip meydana gelen dağılmanın bir başka nedeni ise büyük ölçüde köprübaşının çok dar olması ve savunmada olan birliklerin arkalarında bulunan denizin düşman tarafından kontrol edildiğini bilmelerinden ileri geliyordu.

 

Tunus'ta bulunan Mihfer Devletlerine ait birlikler; çoğu Rommel'in savaş görmüş askerleri ve İtalyan ordusunun seçkin birliklerinin dâhil olduğu 8 Tümen’den oluşuyordu. Bu birliklerin müttefikler tarafından bertaraf edilmesi, İtalyan Adaları ve İtalyan Anakarasını neredeyse savunmadan yoksun bırakmıştı. Bu kuvvetler kaybedilmeden önce İtalyanlar için düşmanlarından gelecek saldırılara karşı güçlü bir savunma unsuru oluşturmuş ve müttefiklerin işgaline caydırıcı bir güç konumundaydı. Kısaca bu birlikler yok edilmemiş olsaydı müttefik komuta heyeti İtalyan adaları veya anakarasına yapılacak herhangi bir saldırıyı iki kere düşünmek zorunda kalacaktı.


Generalfeldmareşal Albert Kesselring

Ancak İtalyan ordusuna vurulan bu ağır darbe neticesinde; Müttefik yüksek komuta heyeti, Ocak ayında Sicilya'ya çıkarma yapmanın müteakip adım olması gerektiğine karar vermişti. İşte o zaman Güney İtalya'daki birliklerin komutanı olan Generalfeldmareşal Albert Kesselring'in Kurmay Başkanı General Siegfried Westphal'in gösterdiği diğer kanıta geliyoruz. Afrika’da kaybedilen savaş sonucunda, İtalya'nın seyyar mekanize kuvvetleri kalmadığından, ülkenin askeri liderleri Almanlardan panzer modeli ile donatılmış Tümenlerden meydana gelen güçlü bir takviye temin etmeleri için ricada bulundular. O anda Hitler bu acil ihtiyacı karşılamak için Mussolini'ye özel mesaj göndererek beş tümen teklif etti. Fakat Mussolini, Mareşal Kesselring ile fikir telakkisinde bulunmadan Hitler'e sadece 3 Tümen istediğini iletti. Bunun anlamı hâlihazırdaki imkânlarla Afrika'ya nakledilmekte olan acemi birliklerden teşkil edilen iki tümenin dışında sadece yeni bir tümen demekti. Hatta Mussolini, ilettiği bu mesajda daha başka Alman birliği gönderilmesi gerekmediğine ilişkin arzusunu dile getirmişti.

 

Mussolini'nin, Mayıs ortasında Almanlardan gelen bu teklifi ‘’kısmi’’ olarak kabul etmesinin altında gurur ve korku karışımı bir duygu söz konusuydu. Çünkü Mussolini karakter yapısı olarak Dünya’nın ve kendi halkının, Alman yardımına muhtaç olduğunu görmesine katlanamıyordu. Konuyla ilgili General Westphal'in işaret ettiği gibi:

 

"Mussolini, İtalya'nın İtalyanlar tarafından savunulmasını istiyor ve gözlerini kuvvetlerinin dehşet içindeki durumunun böyle bir fikri bütünüyle uygulanamaz kıldığı gerçeğine kapatıyordu."

 

General Siegfried Westphal


Mussolini'nin Alman yardımına karşı durmasının bir diğer gerekçesi ise Almanların İtalya'da hâkim bir mevki edinmelerine izin vermek istememesiydi. Kendisi müttefikleri ülke toprakları dışında tutmak istediği kadar Almanları da dışarıda tutmaya can atıyordu.

 

İtalyan ordusunun yeni Kara Kuvvetleri Kurmay Başkanı olan General Mario Roatta (daha önce Sicilya'da komutandı) sonunda Mussolini'yi İtalya'nın ve ileri karakollar olan Adalarının başarılı şekilde savunulabilmesi için büyük çapta Alman takviye birliklerinin elzem olduğuna ikna etti. O nedenle Mussolini taktik kontrollerinin İtalyan komutanlarına verilmeleri koşuluyla ilave Alman Tümenlerinin gelmesini kabul etti.


General Mario Roatta


Aynı dönemde İtalya’nın Sicilya garnizonu sadece dört Sahra Tümeni ve altı adet yetersiz teçhizatla donatılmış ve düşük moralli sabit Kıyı Savunma Tümeni’nden oluşuyordu. Mihver birlikleri çöktüğünde Afrika'ya nakledilen Alman acemi birliklerinden (celp eratı) bir Tümen teşkil edilmiş ve 15. Mekanize Piyade Tümeni unvanı verilmişti. Fakat bu Tümen’in sadece bir Tank Birliği vardı. Benzer şekilde yeniden teşkil edilen "Hermann Göring" Panzer Tümeni Haziran sonuna doğru Sicilya'ya gönderildi. Fakat Mussolini bu iki Tümenin bir Kolordu kuruluşu altında, bir Alman komutanı emrine vermeyecekti. Bu iki Tümen, direkt olarak İtalyan Ordu Komutanı General Alfredo Guzzoni'nin emrine verildi ve adanın 240 kilometrelik çapı boyunca beş ayrı grup halinde seyyar ihtiyat birlikleri olarak yerleştirildiler. Kıdemli Alman irtibat subayı Korgeneral Fridolin von Senger'e acil kontrol hizmetlerini yürütebilmesi için küçük bir harekât personeli ve bir muhabere bölüğü tahsis edildi.


General Alfredo Guzzoni


Korgeneral Fridolin von Senger

Mussolini, daha fazla Alman yardımını kabul eder hale geldiğinde, Hitler bu yeni birliklerin gönderilmesi konusunda daha kuşkulu yaklaşımlar sergilemeye ve tehlikenin başka yönden geleceği konusunda bir görüşe meyletmeye başlamıştı. Diğer taraftan Hitler, İtalyanların Mussolini'yi devireceğinden ve barış yapacağından kuşkulanıyordu (bu çok geçmeden gerçekleşen olaylarla doğrulanan bir kuşkuydu) ve bu gerekçeye dayanarak, müttefikleri İtalyanlar çöktüğü ya da taraf değiştirdikleri takdirde kuşatılabilirler diye Alman Tümenlerini italya’nın Güneyi olan daha derinlere doğru sevk etmekte tereddüt ediyordu. Öte yandan Hitler, Mussolini, İtalyan Yüksek Komutanlığı ve Kesselring'in, müttefiklerin Afrika'dan yapacakları müteakip harekâtın Sicilya'ya bir sıçrama olacağına ilişkin görüşlerinde yanıldıklarını düşünmeye başladı. Ancak Hitler bu noktada yanılıyordu.

 

Hitler'in, müttefiklerin Avrupa'ya girişlerini karşılamaktaki en büyük stratejik dezavantajı, Atlantik Okyanusu'nda Fransa'nın Batı kıyısından Ege Denizi'nde Yunanistan'ın Doğu kıyısına kadar uzanan muazzam deniz şeridiydi. Bu büyük hat boyunca Hitler'in müttefiklerin nereden taarruz edeceğini tahmin etmesi çok zordu. Müttefiklerin en büyük stratejik avantajı çok geniş hedef seçenekleri ve üstün deniz kuvveti sayesinde düşmanın dikkatini başka yöne çekebilmeleriydi. Hitler, İngiltere'den gelebilecek Manş ötesi bir harekâta daima hazırlıklı olmakla birlikte, Kuzey Afrika'daki İngiliz-Amerikan ordularının İspanya ve Yunanistan arasındaki Güney Cephesinde herhangi bir yere çıkarma yapabileceklerinden korkmakta haklıydı.

 

Hitler, müttefiklerin Sicilya'dan ziyade Sardinya Adası'na çıkarma yapmalarının daha muhtemel olduğunu düşünüyordu. Sardinya Adası, Korsika Adası'na geçmek için daha kolay bir atlama taşı imkânı verecekti ve bu adaların işgali Fransız ya da İtalyan anakarasına sıçramak için yerinde bir atlama tahtasıydı. Aynı zamanda, Yunanistan'a bir müttefik çıkarması bekleniyordu. Bu ihtimale karşı Hitler ihtiyat birliklerinin geride tutulmuş olmasını arzu etmişti. Bu sayede herhangi bir öngörülemez çıkartma durumunda bu ihtiyat birlikleri hızla ve kolaylıkla çıkartma alanına sevk edilebilecekti.

 

Bu fikirler, İspanya'daki bir Nazi ajanından, cesedi İspanya kıyısına vurmuş olan bir "ingiliz subayı" üzerinde bulunan belgelerin kopyalarının elde edilmesiyle geliştirilmişti. Kimlik belgeleri ve şahsi yazışmaların dışında cesedin üzerindeki belgeler General Alexander'ın İmparatorluk Genel Karargâhı’nda yardımcısı olan General Archibald Nye tarafından yazılmış özel bir mektubu ihtiva ediyordu. Gelecekteki harekâtlara ilişkin son resmi telgraflar ve tamamlayıcı yorumlarından bahseden bu mektupta müttefiklerin Sardinya ve Yunanistan'a çıkarma yapmaya niyetlendikleri, bu arada da "aldatma planlarıyla" Sicilya'nın hedefleri olduğuna dair düşmanı ikna etmeyi hedefledikleri yer alıyordu.


General Sir Archibald Nye


Almanlar tarafından ele geçirilen Ceset ve mektup İngiliz İstihbarat Teşkilatı'nın bir kısmının tasarladığı ustaca aldatma planının bir parçasıydı. Bu aldatma planı, o kadar başarılı olmuştu ki Alman İstihbarat Teşkilatı'nda görevli yüksek kademe istihbaratçılar bile bu belgelerin gerçekliğine ikna olmuşlardı ve bu aldatma planı seneler sonra dahi ders olarak okutulacak nitelikte sonuçlar doğuracaktı. Her ne kadar İtalyan liderlerin ve Kesselring'in müttefiklerin sonraki hedefinin Sicilya olacağına ilişkin görüşlerini değiştirmemekle birlikte, bu değerli (sahte) belgeler Hitler'in üzerinde müttefiklerin bir sonraki adımı hakkında kuvvetli bir izlenim bırakmış gibi göründü.

 

Bu belgeler ışığında Hitler, 1. Panzer Tümeni, 3 Alman Piyade Tümeni ve İtalyan 11. Ordusu'nu desteklemek üzere Yunanistan'a gönderilmesini emretti. Aynı zamanda yeni teşkil edilen 90. Mekanize Piyade Tümeni, Sardinya'da bulunan dört İtalyan Tümeni’ni takviye etti. Sardinya Adası'nın ilave takviyesi birkaç limanda bulunan iskelelerin birçoğunun bombalanması nedeniyle meydana gelen ikmal zorluğu nedeniyle sekteye uğradı. Hitler, Sardinya adasına bu takviye ile yetinmeyerek, müttefiklerin Sardinya Adası'na yapacakları muhtemel çıkarma esnasında, hava indirme karşı taarruzunu icra etmeye hazır vaziyetteki General Student komutasında bünyesinde 2 Paraşüt Tümeni bulunan 11. Hava Kolordusu'nu Fransa'nın Güneyine intikal ettirdi.

 

Alman ve İtalyanlar olası müttefik saldırılarına hazırlanırken; müttefiklerin Sicilya’yı işgali için yapılması gereken planlama yavaş ilerliyordu. Aslında Sicilya'nın işgal edilmesi ile ilgili karar ortak bir uzlaşma ile doğmuştu. Ancak işgal sonrası atılacak adımlarla ilgili ortak bir kanaat ortaya konulamamıştı. İngiliz ve Amerikan Silahlı Kuvvetler Komiteleri Ocak 1943'te, Kazablanka'da toplandıklarında, ilk görüş ayrılıkları ortaya çıkmaya başlamıştı. Amerikan Silahlı Kuvvetler Komitesi (Amiral King, General Marshall ve General Arnold) Kuzey Afrika’nın Mihver birliklerinden temizlenir temizlenmez, şaşırtma olarak kabul edilen Akdeniz Harekâtını sona erdirmek ve doğrudan Almanya'yı hedef almak istiyorlardı. İngiliz Silahlı Kuvvetler Komitesi (General Brooke, Amiral Pound ve Havacı General Portal) ise Manş ötesi direkt bir harekât için koşulların henüz olgunlaşmadığını ve 1943'te böyle bir girişimin felaket ile sonuçlanacağını ya da boşuna olacağını iddia ediyorlardı. Geriye dönüp bakıldığında İngiliz komutanlar tarafından iddia edilen bu tahminin doğru olduğu görülmektedir. Fakat herkes baskıların devam etmesi ve Rus Cephesinden Alman kuvvetlerinin çekilmesi için bazı ilave girişimlerin başlatılması gerektiği konusunda hemfikirdi. İngiliz tarafında, Birleşik Planlama Heyeti, Sardinya'ya bir çıkarma yapılmasını savunuyordu. Fakat hem İngiliz hem de Amerikan Silahlı Kuvvetler Komitesi, Churchill'in de tercihi olan, Sicilya'yı tercih etmeye yatkınlardı. O nedenle bu konuda çabucak antlaşmaya varıldı. En güçlü görüş Sicilya'nın ele geçirilmesinin Akdeniz'de müttefik konvoylarının güvenli şekilde geçişini fiili olarak sağlayacağı ve böylece birçok gemi sevkiyatını kurtaracağı idi. Zira 1940 ile 1942 yılları arasında İtalya’nın elindeki güçlü donanmadan dolayı Doğu’dan gelen İngiliz ikmal konvoylarının büyük çoğunluğu Güney Afrika'yı dolaşarak, uzun bir yolu kat etmek zorunda kalmıştı. (Bkz. CalabriaSavaşı)

 

Birleşik İngiliz ve Amerikan Silahlı Kuvvetler Komitesi 19 Ocak'ta, Sicilya Harekâtına karar verirken hedefi şu şekilde belirlemişti: 

 

1- Akdeniz ikmal ve lojistik hattını daha güvenli hale getirmek; 

 

2- Almanların Rus cephesindeki baskısının yönünü değiştirmek; 

 

3- İtalya üzerindeki baskıyı artırmak.

 

Bu harekâtın nasıl başarıya ulaşacağı konusu ise cevapsız bırakılmıştı. Harekatın başarıya ulaşması durumunda müteakip hedefleri belirleme girişimi ise görüş ayrılıklarını canlandırmıştı. Lakin bu tür konularda stratejik olarak hazırlıksız yakalanmaktan kaçınmak için kararı ertelemek incelikli bir tutumdu. Keza Sicilya Harekâtı’nın planlamasında bir nevi aciliyet anlayışı da yoktu. Her ne kadar Tunus'un işgalinin Nisan sonuna kadar tamamlanabileceği varsayılmakla birlikte, Birleşik Silahlı Kuvvetler Komitesi Sicilya Çıkarması'nın hedef tarihi olarak Temmuz'daki ay hareketinin evrelerine göre planlama yapmayı tercih ediyordu. Bu planlama dâhilinde İngilizler, 20 Ocak 1943'te Husky Harekâtı’nın taslak planını hazırladılar. Plana göre, sırasıyla Doğu ve Batı Akdeniz'den gelen deniz çıkarma ve işgal birlikleri birleşerek harekâtı icra edeceklerdi. Bu harekâtı yönetecek kişi General Eisenhower olacak; General Alexander ise Eisenhower’ın yardımcısı olması karara bağlandı. (Birleşik Devletler'in ittifakta kıdemli ortak olarak kabul edilmesi önemliydi, Zira İngiliz Başkomutanlığı rütbe ve tecrübe yönünden kıdemliydi ve hala İngilizler bu seferde kuvvetlerin büyük kısmını temin edeceklerdi.) Şubat'ın başında karargâhı Cezayir şehrinde olmak üzere özel bir planlama heyeti kuruldu. Ancak planlama heyetindeki kuvvetler (Kara-Deniz-Hava) çok geniş alana dağılmışlardı ve bu dağılım Hava Kuvvetlerinde sadece mekân olarak değil, aynı zamanda düşünce olarak da fazlaydı. Bu fikir ayrılığının sonucu olarak, Sicilya Seferi sırasındaki Hava harekâtı, Kara ve Deniz kuvvetlerinin ihtiyaçlarıyla yakın ve iyi bir işbirliği içinde olmadı. Taslak plan hazırlanırken sürekli değiştirildiğinden çok zaman kaybı yaşandı. Eisenhower, Alexander ve seçilen iki Ordu Komutanı Montgomery ve George S. Patton, müteakip harekâta yeterli dikkat gösteremediler. Zira bu iki komutan Kuzey Afrika Seferi’nin son safhasıyla meşguldüler. Montgomery'nin, Nisan'ın son haftalarına kadar taslak planı inceleyecek zamanı olmadı ve daha sonra plan içinde birçok değişiklik talep etti. Plan 3 Mayıs 1943'te yeniden şekillendi ve 13 Mayıs 1943'te, Alman-İtalyan Cephesi’nin Tunus şehrinde çökmesinden bir hafta sonra ve son düşman unsurlarının teslim olduğu gün Birleşik Silahlı Kuvvetler Komitesi'nden nihai onayı aldı. Planlamadaki bu gecikmeler Sicilya Çıkarmasının uygulamasında bazı sorunları da beraberinde getiriyordu. Bu sorunlardan en büyüğü Sicilya’nın işgaline öncülük edecek 10 Tümen’den sadece bir Tümen’in Kuzey Afrika Seferinin son safhasına iştirak etmesiydi. Geri kalan tümenlerden 7 tanesi ise yeni silahaltına alınmış askerlerden oluşuyordu. Dolayısıyla çıkarma yapacak öncü birlikler savaş tecrübesi kısıtlı birliklerden oluşuyordu. Bunun sonucu olarak çıkarma alanında tecrübesiz askerlerle yapılacak harekât başarısızlık riskini de beraberinde getiriyordu.

 

Kuzey Afrika'daki Mihver Birliklerinin çökmesinin hemen ardından Sicilya'ya yapılacak bir çıkarma, Adayı neredeyse savunmasız yakalamış olacaktı. Kazablanka Konferansı'nda ve daha sonradan, çıkarmanın Haziran'da yapılması gerektiğinde ısrar eden Churchill olmasaydı, düşmana Sicilya Savunmasını takviye etmesi için tanınan uzun ara daha bile uzun olabilirdi. Churchill, Birleşik Silahlı Kuvvetler Komitesi'nin desteğini kazanmıştı. Fakat Akdeniz'deki komutanlar, 10 Temmuz'dan önce işgale hazır olamayacaklarını beyan etmişlerdi.

 

Planda yapılmış olan ana değişiklik, Patton'un komutasındaki Ordunun (Batı Görev Kuvveti) Sicilya'nın Palermo yakınında Batı ucu yerine, şimdi çıkarma noktaları daha toplu halde bulunan Montgomery'nin komutasındaki Ordunun çıkarma yapacağı Sicilya'nın Güneydoğusuna çıkarma yapacaktı. Plandaki bu değişiklik düşman kuvvetlerinin takviye birliklerini sevk etmesi için yeterli zamanı kazandıracağı göz önüne alındığında, istila kuvvetlerinin daha iyi tertiplenmeleri gerekliliğini geçersiz kılsa da, düşmanın şiddetli bir karşı taarruz tehlikesinin bertaraf edilmesi açısından yerinde bir önlemdi. Fakat bu önlem başlangıçta Palermo Limanı'nı ele geçirme şansının kaybedilmesine yol açtı. Sahillerdeki ikmalin devam ettirilmesi, sorunu çözme kapasitesinin olduğu ortaya çıkan yeni amfibik çıkarma araçlarının tank çıkarma gemileri ile birlikte kullanımı olmasaydı bu kaybın ciddi bir etkisi olmuş olacaktı. Ayrıca gözden geçirilen planda ilkinde gayret edilen düşmanın dikkatini başka tarafa çekme unsuru büyük ölçüde etkisini kaybetmişti ve o nedenle plan bu haliyle çıkarma vuku bulduktan sonra, düşmanın dağılmış halde bulunan ihtiyat birliklerini toplamasına ve müttefiklerin adanın dağlık merkezi boyunca gerçekleştirdiği ilerlemesine yardımcı oldu. Şayet Patton, Kuzeybatı kıyısındaki Palermo'nun yakınına çıkmış olsaydı; pekâlâ düşmanın takviye ya da çekilme hattı olan Messina Boğazı'na doğru ilerlemiş olacaktı ve bunun sayesinde Sicilya'daki bütün düşman kuvvetleri kuşatılmış olacaktı. Fiiliyatta ise Alman Tümenlerinin kurtulmalarının müttefiklerin müteakip harekâtları üzerinde kapsamlı sonuçları olduğu bir başka gerçektir.



Bununla beraber harekâtta güvenli ve sağlam hareket etmeleri, müttefiklerin Avrupa'ya tekrar ilk girişlerinde ve düşman tarafından tutulan bir kıyıya karşı gerçekleştirilen ilk büyük Deniz Çıkarma Harekâtında doğal bir tercih olarak görülebilir. Sekiz Tümenle aynı anda başlayan çıkarma hücumunun on bir ay sonra Normandiya'da yapılacak olan çıkarmadan daha büyük çapta olduğunu belirtmekte yarar var. İlk ve sonraki iki gün yaklaşık 150.000 asker karaya çıktı ve nihai toplam 250.000'i İngiliz, 228.000'i Amerikalı yaklaşık 478.000 kişi çıkarmaya fiilen katıldı. İngilizlerin gerçekleştirdikleri çıkarmalar, Adanın Güneydoğu köşesindeki 65 kilometrelik kıyı şeridi boyunca idi ve Amerikalılar ise 65 kilometrelik Güney kıyı şeridine çıktılar. İngilizlerin sol kanadı ile Amerikan sağ kanadı arasındaki mesafe 30 kilometre idi.


Amiral Andrew Cunningham


Harekâtın deniz cephesi Amiral Andrew Cunningham komutasında planlandı ve icra edildi. Harekât geceleyin çıkarma yapmayı gerektiren karmaşık bir hareket tarzını içeriyordu. Bununla birlikte çıkarma harekâtı başından sonuna kadar planlayanların ve icracıların göğüslerini kabartan bir düzgünlükte cereyan etti. Sicilya çıkarması, bir amfibik çıkarma harekâtı olarak, çok fazla dersin alındığı önceki Kasım ayında Fransız Kuzey Afrikası'ndaki, Meşale Harekâtı’ndan çok daha başarılı olarak gerçekleştirildi ve bu harekât sonrasında gerçekleştirilecek Normandiya Çıkarması için bir bakıma alıştırma görevi gördü.

 

Koramiral Bertram Ramsay komutasındaki İngiliz Doğu Deniz Görev Kuvveti, 795 gemiden oluşuyordu. Aynı zamanda onlarla sahil toplanma bölgesi için ayrıca 715 çıkarma aracı taşınıyordu. 5. ve 50. Tümenler (ve 1. Piyade Tugayı) gemilerle Akdeniz'in Doğu ucundan Süveyş, İskenderiye ve Hayfa'dan geldiler. Bu birlikler Sicilya'nın Siraküza ve Passero Burnu Arasında doğu kıyısının Güney şeridi boyunca karaya çıkacaklardı. 51. Tümen, Tunus'tan çıkarma araçlarıyla geldi, bir kısmı kademeli sevkiyat için Malta'daydı; Tümen Sicilya'nın Güneydoğu köşesine çıkacaktı. Sicilya'nın hemen Batı köşesine çıkacak olan Kanada 1. Tümeni, iki konvoy halinde Britanya'dan geldi. Birliklerin büyük bölümünü taşıyan ikinci ve daha hızlı olan konvoy Clyde'dan, D-12'de (çıkarmadan 12 gün önce, 28 Haziran'da) denize açıldı. Bizerte yakınlarında, Amerikan konvoylarının hemen önünde, mayından korunan boğazdan geçti.


Koramiral Bertram Ramsay

Koramiral Kent Hewitt'in komutasındaki Amerikan Batı Deniz Görev Kuvveti, ilaveten 1.124 çıkarma aracının taşındığı 580 gemiden oluşuyordu. Sağ kanatta Scoglitti'ye çıkacak olan 45. Piyade Tümeni Atlantik'ten iki konvoy halinde getirildi ve Oran'daki kısa bir moladan sonra Bizerte açıklarında tank çıkarma gemilerini ve küçük çıkarma araçlarını aldı. Gela'ya çıkacak olan 1. Piyade ve 2. Zırhlı Tümen, Cezayir şehri ve Oran'dan yüklendiler. Sol kanatta Licata'ya çıkacak olan 3. Piyade Tümeni, Bizerte'den gemilere bindirildi ve bu Tümenin tamamı, çıkarma gemileri ile çıkarma araçlarıyla taşındılar.


Koramiral Kent Hewitt

Bu muazzam büyüklükteki donanmada konvoyların geçişleri ve toplanmaları, deniz ve hava himayesi altında hiçbir ciddi müdahaleye maruz kalmaksızın başarıldı. Konvoyda sadece dört gemi ve iki tank çıkarma gemisi denizaltı saldırısı sonucunda battı. Birliklerin çıkarma gemileriyle kıyıya yaklaşma manevraları sırasında kayda değer bir hava saldırısına maruz kalınmadı. Hatta çıkarma öncesi düşman uçakları o kadar uzakta tutulmuşlardı ki, konvoyların birçoğu tespit bile edilmedi. Müttefiklerin bu harekât alanında hava üstünlükleri o kadar büyüktü ki (Almanların ve İtalyanların 1.500 uçağına karşılık müttefiklerin harekâta hazır 4.000'den fazla uçağı vardı) Haziran'da düşman bombardıman uçakları Orta-Kuzey İtalya'daki üslerine geri çekilmek zorunda kalmışlardı. Sicilya'daki Havaalanları 2 Temmuz'dan bu yana o kadar şiddetli ve ısrarlı bir şekilde saldırıya uğradılar ki, çıkarma günü (D-Day) geldiğinde sadece birkaç tali iniş pisti kullanılabilir halde kalmıştı ve zarar görmeyen avcı uçaklarından birçoğu anakaraya ya da Sardinya Adası'na çekilmişlerdi (gerçi müttefiklerin iddia ettikleri 1.100 uçağa karşılık sefer boyunca imha edilen gerçek uçak sayısı 200'den fazla değildi).

 

Konvoylar 9 Temmuz öğleden sonra, Malta'nın Doğu ve Batısındaki toplanma bölgelerine gelmeye başladılar ve aynı zamanda rüzgâr, dalgaların küçük gemileri ve çıkarma gemilerini tehdit edecek kadar şiddetlendi. Şans eseri, rüzgâr denizde endişe verici bir dalgalanma bırakmakla birlikte hafifledi ve çıkarma araçlarının sadece küçük bir bölümü sahillere varmakta geciktiler.



Rüzgâr en kötü şekilde, deniz çıkarma harekâtından önce gerçekleştirilen, İngiliz 1. ve Amerikan 82. Hava İndirme Tümenlerinin bir kısmı tarafından taşınan hava indirme birliklerinin atlamalarını etkiledi. Her halükarda müttefiklerin girişmiş oldukları bu tür ilk büyük dalga atlama teşebbüsleri, tecrübesizlik ve gece icra edilmesi gerekliliği nedeniyle uygulaması zor olması beklenen bir durumdu. Kuvvetli rüzgâr denizdeki ulaşım ve planör uçaklarını (birlik taşıyan) çeken uçakların hedeflerine ulaşmasındaki sorunları artırdı ve daha sonra bu olumsuz etkenler inişi taciz eden uçaksavar ateşiyle birleşti. Amerikan Paraşüt Birlikleri küçük gruplar halinde 80 kilometrelik bir alana dağıldılar. İngiliz planör birlikleri de çok dağılmışlardı ve 134 planörden 47’si denize düşmüştü. Buna rağmen istemeden geniş alana dağılan hava indirme birlikleri düşman cephesi gerisinde büyük bir panik ve kargaşanın yayılmasında yardımcı oldu. Aynı zamanda bazı küçük grupların önemli kilit köprüleri ve yol kavşaklarını ele geçirmek suretiyle daha somut olumlu tesirleri oldu.



Her şeyi göz önüne aldığımızda ani fırtınanın taarruz edenler için yarattığı sorun, savunmanın bu fırtınanın işgale imkân tanımayacağı düşüncesi nedeniyle hazırlıksız olmalarıyla fazlasıyla telafi edildi. Zira her ne kadar öğleden sonra beş konvoyun Malta'dan kuzey istikametinde ilerledikleri tespit edilmekle ve karanlıktan evvel bir dizi raporlar alınmakla birlikte, ya üst komutanlıktan gönderilen uyarılar alt karargâhlara ulaşmadı ya da bu uyarılar ana karargâha önemsiz gösterildi. Bu durumdan ötürü İhtiyatta bulunan Alman birlikleri ilk rapordan 1 saat sonra alarma geçirildi. Kıyıda bulunan tahkim edilmiş siperlerde bulunan İtalyanlara herhangi bir uyarı gelmediği için düşmanın yaklaştığından haberdar olamadılar ve sakin bir geceyi garantiye aldıkları varsayımıyla dinlenmeyi seçtiler. Bu konuyla ilgili Amiral Cunnigham ilerleyen dönemde verdiği demeçlerden birisinde: olumsuz koşullardan ve düşman saldırı beklentisinden dolayı "birçok gecedir" teyakkuzda bulunan yorgun İtalyanların yataklarında "ne olursa olsun bu gece gelemezler diye söylenip dönüp uyumalarına yol açtı." şeklinde yerinde bir tespitte bulundu ve İtalyanlar için "ne var ki geldiler." Diyerek İtalyanların gözünden yaptıkları sürpriz saldırıyı anlattı.

 

Fakat İtalyanların yorgunlukları fiziki olmaktan öteydi. Birçoğu savaştan bıkmıştı ve ordu mensupları arasında artık Mussolini'nin savaşçı coşkusunu paylaşan çok kişi yoktu. Ayrıca kıyı savunma birlikleri çoğunlukla Sicilyalıydı. Bu seçimin ardındaki fikir, Sicilyalıların kendi vatanlarını savunurlarken savaşçı ünlerine daha yaraşır bir eğilimde olacakları yönündeydi. Fakat bu varsayım, Sicilyalıların Almanlardan uzun süredir bariz bir şekilde hoşlanmadıklarını ya da onların uygulamada, ne kadar şiddetli çarpışırlarsa, o kadar az yurtları kalacağının farkına varmış olmalarını hesaba katmadı.


10 Temmuz 1943 Günü Operasyonun Durumu

10 Temmuz 1943 gün ağardığında Sicilyalıların karşı koymadaki isteksizlikleri daha da derinleşti. Sicilyalılar, denizi ufka kadar dolduran muazzam gemi dizilerini ve ilk saatlerde kıyıya çıkmış olan hücum dalgalarını destekleyen takviye birliklerinin dolu olduğu çıkarma araçlarının kesintisiz devam eden ilerlemelerini görebiliyorlardı. Sahildeki savunmalar çok çabuk etkisiz hale getirildiler ve hücum birliklerinin birçoğunun deniz tutmasından çektiği ıstırap, sahile çıktıklarında düşman ateşi sonucu verdirdikleri zayiatın hafifliğiyle yeterli bir şekilde dengelendi. Çıkarmanın ilk safhası General Alexander'ın iki cümlesiyle özetlenebilir:

 

"Muharebe kabiliyetleri hiçbir zaman yüksek olmayan İtalyan kıyı Tümenleri neredeyse tek bir kurşun atmadan dağıldılar ve Sahra Tümenleri de müttefiklerle karşılaştıklarında rüzgârın samanı savurduğu gibi savruldular. Kitleler halinde teslim olmalarına çok sık rastlanıyordu."

 

Böylece, ilk günden itibaren, neredeyse savunmanın bütün yükü, daha sonradan 2 tümenle daha takviye edilen iki toplama Alman Tümeni’nin omuzlarındaydı.



İstila ordularının kıyıda sıkıca tutunmalarından önceki kritik dönemde düşman tarafından gerçekleştirilen tehlikeli bir karşı taarruz olmuştu. Bu karşı taarruz, Amerikan 1. Piyade Tümeni'nin çıkarma yaptığı Gela Düzlüğüne bakan dağ silsilesindeki kıyıdan 30 kilometre mesafede, Caltagirone civarında görevlendirilen Hermann Göring Tümeni ile yeni 56 tonluk bir Tiger tank müfrezesiyle birlikte icra edilmişti. Şans eseri, bu taarruz ikinci güne kadar gerçekleştirilmemişti. Küçük bir grup eski model İtalyan hafif tankı ilk sabah küçük, cesur bir karşı hücumda bulundu ve aslında, püskürtülmeden evvel Gela Kasabasına kadar girdiler. Fakat yoldaki asıl Alman kolu gecikti ve ertesi sabaha dek muharebe alanında yetişemedi. O zaman bile şiddetli dalga ve sahillerdeki yığılma nedeniyle boşaltmalarda meydana gelen sorunlarından dolayı sadece birkaç Amerikan tankı karaya çıkmıştı. Ayrıca, kıyıda tanksavar ve topçu silahı sıkıntısı vardı. Alman tank görev grupları yamaçların aşağısında birleşecek şekilde düzlüklerden ilerlemeye başladılar. Böylelikle Amerikan ileri karakollarını bertaraf ettiler ve sahillerle sınır teşkil eden kumluk araziye ulaştılar. Bu saatlerde sanki müttefik çıkarma birlikleri güvenli bir cep oluşturamadan denize dökülecekler gibi görünüyordu. Ne var ki çok isabetli deniz topçu ateşi taarruzun tam zamanında bertaraf edilmesine Alman birliklerinin dağılmasına yardımcı oldu. 45. Tümen'in sol kanadında, bir Tiger tank bölüğü ile birlikte başka bir Alman kolunun tehdit edici bir taarruzu da aynı şekilde durduruldu.


Hermann Göring Tümenine Bağlı Birliklerin Sicilya içerisinde İntikal Sırasında Çekilmiş Fotoğrafı 

Ertesi gün, 15. Mekanize Piyade Tümeni'nin iki muharebe grubu, Sicilya'nın Batısından hızlı bir ilerleyiş ile Amerikan cephesine ulaştı. Ancak Herman Göring Tümeni o zamana kadar, bulunduğu bölgeye doğru genişleyen ilerlemeyi önlemek için İngiliz bölgesine çekilme fırsatını bulmuştu. Bu ilerleme o vakit çok tehditkâr gözüküyordu. Çünkü bu ilerleme zaten Doğu kıyısının ortasında bulunan Catania liman kentine yakındı. Hâlbuki oluşturulmuş olan üç Amerikan kıyı cebi hala derinlikten yoksundu ve henüz birbirleriyle irtibat kurmamışlardı.

 

İngiliz çıkarmaları Amerikalılara göre daha az direnişle karşılaştı. Bu arada İngilizlerin rahat ilerlemesine herhangi bir erken karşı taarruzun olmaması da yardımcı olmuştu. Her ne kadar İngilizlerin çıkarma ile boşaltma faaliyetlerinde sorunlar ve gecikmeler olsa da, genel olarak bu faaliyetler alan olarak daha geniş olan batı sahillerine göre oldukça rahat gerçekleştirildi. İlk günden sonra Alman/İtalyan hava baskınları sıklaştı. Fakat hava koruma şemsiyesi iyi olduğu için gemi kayıpları çok az oldu. Aslında, Amiral Cunningham'ın işaret ettiği gibi, Akdeniz'deki savaşın ilk yıllarını görmüş olanlar için, savaş;

 

"Düşman kıyılarında bulunan donanmaların, bu kadar şiddetli hava saldırılarına maruz kalmalarına rağmen taarruzları bu kadar hafif hasarlarla atlatmaları mucizevi bir şeydi."

 

Bu dokunulmazlığın derecesi amfibi işgal harekâtının başarısında kilit bir unsurdu. Fakat çıkarmanın müteakip safhadaki ilerlemesi farklı taktikteki hava saldırılarınca engellenmeye devam edecekti.



İngiliz kuvvetleri ilk üç günde adanın bütün Güneydoğu kısmını temizlemişlerdi. Ondan sonra Montgomery, Lentini bölgesinden Catania Ovası'na girmek için büyük bir harekâta karar verdi ve 13 Temmuz 1943 gecesi taarruz emri verdi. Kilit sorun Catania kentinin birkaç kilometre güneyindeki Simeto Nehri üzerindeki Primasole Köprüsü'nü ele geçirmekti. Köprüyü ele geçirmek için Paraşüt Tugayı kullanıldı. Harekât kapsamında Paraşüt Tugayı’nın yaklaşık yarısı doğru yere indirilebilmişti. Buna rağmen birlikler eksik mevcudiyetine rağmen köprüyü zarar görmeden emniyete almayı başardı.

 

Harekâtın sonraki safhası, Alman Hava İndirme birliklerinin meydana getirdiği 11. Hava Kolordusu komutanı General Student'in açıklamalarında özetlenmektedir. Student'in iki tümeni, Hitler'in beklediği gibi müttefikler Sardinya'ya çıkarma yaptıkları takdirde, orada uçmaya hazır vaziyette Hitler tarafından Fransa'nın Güneyine konuşlandırılmıştı. Fakat hava indirme birlikleri Student'in vakasının gösterdiği gibi, farklı durumları karşılamak için kolaylıkla kaydırılan çok esnek bir stratejik ihtiyatı teşkil ediyordu:

 

"Müttefikler 10 Temmuz'da Sicilya'ya çıktıklarında, derhal her iki tümenimle ani bir hava indirme birliği karşı taarruzu önerdim. Ne var ki Hitler, bunu reddetti. Özellikle Alfred Jodl buna karşıydı. O nedenle 1. Paraşüt Tümeni ilk başta sadece Güney Fransa'dan İtalya'ya, birliklerin bir kısmı Roma'ya ve bir kısmı Napoli'ye gitti, 2. Paraşüt Tümeni Nimes'te benimle kaldı. Bununla beraber, 1. Paraşüt Tümeni çok geçmeden Sicilya'ya, İtalyan birlikleri kitleler halinde dağılmaya başladıklarında, oradaki yetersiz Alman birliklerini takviye etmesi için gönderildi. Bu Tüme’nin bir kısmı birbiri ardına gruplar halinde havadan nakledildiler ve Catania'nın güneyinde doğu bölgedeki cephemizin gerisine atıldılar. Ben onların, müttefik cephesinin gerisine atılmalarını istemiştim. İlk grup cephemizin yaklaşık 3 kilometre gerisine indirildiler ve tuhaf bir tesadüf eseri, Simeto Nehri'nin üzerindeki köprüyü açmak için bizim cephenin gerisine atlayan İngiliz paraşüt birlikleriyle neredeyse aynı anda yere indiler. Bizim hava indirme birlikleri bu İngiliz paraşüt birliklerinin üstesinden geldiler ve köprüyü İngilizlerin elinden kurtardılar. Bu olaylar 14 Temmuz 1943'de cereyan etti."

 

General Student komutasındaki 11. Hava Kolordusu’nun ele geçirdiği köprüyü daha fazla elinde tutma imkânı yoktu. Çünkü Ana İngiliz kuvvetleri köprüyü yeniden ele geçirmek için harekete geçmiş ve üç günlük çok şiddetli muharebelerden sonra köprüyü tekrar ele geçirmeyi ve Catania Ovası'na uzanan yolu tekrar açmayı başarmışlardı. Fakat İngilizlerin Kuzeye ilerleme çabaları, İtalya’nın ucuna yakın bulunan, Sicilya'nın Kuzeydoğu köşesine 100 kilometre mesafedeki Messina şehrine uzanan direk doğu kıyı yolunu himaye etmek için şimdi toplanmakta olan Alman ihtiyat birliklerinin giderek artan direnişleri sonucunda önlendi.



Bu durum Sicilya'nın düşmandan çabuk temizlenmesi umudunu kırdı. Dolayısıyla Montgomery'yi düşmanın seyyar birliklerinin doğu yönündeki geri çekilmesini takip edemeyecek kadar gecikmiş olmakla birlikte, Adanın Kuzey kıyılarına ulaşan ve 22 Temmuz 1943’de Palermo'yu işgal eden 7. Ordu'nun Doğu istikametteki ilerlemesine yol açtı ve bundan dolayı dağlık iç bölgelerden daha dolambaçlı bir ileri harekât ve Etna Dağı etrafından dolaşmak için 8 Ordu'nun sıklet merkezini Batıya kaydırmaya mecbur bıraktı. Yeni plan, General Patton komutasındaki ordunun rolünü önemli bir şekilde değiştirdi. 8 Ordu'nun Messina için planlanan kat’i taarruzunda kanat koruma ve düşmanın yığınağından dikkatini başka tarafa çekme olarak belirlenen General Patton komutasındaki birliklerin hareket tarzı, taarruza dönüştü.



1 Ağustos'ta başlaması planlanan bu yeni taarruz için Afrika'dan 2 yeni Piyade Tümeni getirildi (Amerikan 9. Ve İngiliz 78. Tümenler) Bu tümenlerin adaya çıkması ile Adada bulunan müttefik birlikleri toplamı 12 Tümen’e yükselmiş oldu. Bu arada Almanlar, General Hube komutasındaki 14. Panzer Kolordusu ve 29. Mekanize Piyade Tümeni tarafından cepheyi takviye etmişti. General Hans-Valentin Hube'un görevi, Mussolini'nin 25 Temmuz 1943’de devrilmesinden hemen sonra, İtalyan 6. Ordu komutanı General Guzzoni ve Kesselring tarafından göreve getirilmişti. General Hube’un bundan sonraki dönemdeki görevi, Sicilya adasının savunmasını idame ettirmek olmayacak, lakin sırf oyalama muharebesi yapmak ve mihver kuvvetlerin tahliyesini himaye etmek olacaktı.


General Hans-Valentin Hube

General Hube’un bu görevi icra ederken belirli avantajları vardı. Bu avantajlardan en önemlisi Sicilya adasının hem üçgen dağlık arazi şekli hem engebeli Kuzeydoğu bölgesinin böyle bir oyalama muharebesini kolaylaştırmasıydı. Çünkü coğrafyanın ve arazinin yapısından ötürü savunmacıların attığı her geri adım cepheyi daraltıyor ve bunun sonucu olarak cepheyi savunmak için daha az birliğe ihtiyaç duyuluyordu. Buna karşılık saldıran taraf olan müttefik orduları cephenin daralması ve coğrafi olumsuzluklardan dolayı birliklerini tertipleme ve saldırı konusunda ciddi sıkıntılar çekmeye başlamıştı. Bu sıkışıklığa ve açmazı ortadan kaldırarak ilerlemeyi hızlandırmak için General Patton, 3 küçük amfibik çıkarma girişiminde bulundu:

 

İlk çıkarma 7/8 ağustos 1943 gecesi Santa Agata'ya, ikinci çıkarma 10/11 Ağustos 1943 gecesi Brolo'ya ve üçüncü ve son çıkarma ise 15/16 Ağustos 1943 gecesi Spadafora’ya gerçekleştirildi. Ne var ki bu çıkarmalar miğfer devletlerin erken önlem almalarından dolayı başarısız oldu. General Montgomery, 15/16 ağustos 1943 gecesi küçük çapta bir başka çıkarma denedi. Fakat o zamana kadar düşman artçıları çıkarma bölgesinin Kuzeyine çekilmiş ve düşman birliklerinin çoğunluğu çoktan Messina Boğazı'nı geçerek anakaraya (İtalya) ulaşmıştı. Bu çıkarmalardan anlaşılacağı üzere düşman kuvvetlerini imha etmek veya teslim almak için yapılan tüm girişimler için geç kalınmıştı.

 

Müttefikler miğfer devlet birliklerini kıskaca alarak yok etmek için uğraşırken Alman ve İtalyan birliklerinin ana kısmı Messina Boğazı'ndan altı gün ve yedi gece zarfında ciddi herhangi bir takibe ya da müttefik hava ve deniz kuvvetlerinin saldırısına maruz kalmadan başarılı bir organizasyonla geri çekilmeyi başarmıştı. Geri çekilen birlikler içerisinde yaklaşık 40.000 Alman askeri ve 60.000'i aşkın İtalyan bulunuyordu. Her ne kadar İtalyanlar arkalarında yaklaşık 200 araç dışında her şeyi bıraktıysa da, Almanlar yaklaşık 10.000 aracın yanı sıra 47 tank, 94 top ve 17.000 ton ikmal maddesi ve teçhizatı İtalyan anakarasına kaçırmayı başarmıştı. Miğfer Devletlerinin geri çekilmesinden sonra tarihler 17 Ağustos’u gösterdiğinde, yaklaşık saat 06:30'da Amerikan öncü birliklerine bağlı askerler Messina'ya girdi ve çok geçmeden İngiliz öncüleri de şehre girmeye başladı. Bu iki birliğin askerleri karşılaşınca birbirlerine, "Turistler neredeydiniz?" diyerek sevinç çığlıklarıyla selamladılar.



İyi planlanan bu "kaçış harekâtının" başarısı, o gün Başbakana seferin tamamlanmasını bildirirken General Alexander'ı oldukça yanılttığı şu sözlerinde anlaşılabilir:

 

"17 Ağustos 1943 sabah saat 10:00 itibarıyla son Alman askeri Sicilya'dan atıldı. Yorgun ve bitkin birkaç birlik anakaraya kaçabilmiş olmakla birlikte 10 Temmuz'da adadaki bütün İtalyan kuvvetlerinin imha edilmiş oldukları kabul edilebilir."

 

Şimdiye kadar kayıtlardan tahmin edilebildiği kadarıyla, Sicilya'daki Alman birliklerinin miktarı 60.000'in biraz üzerindeydi ve İtalyan birlikleri ise 195.000 kişiydi. (Alexander'ın o zaman için tahmini 90.000 Alman ve 315.000 İtalyan idi.) Alman askerlerinden 5.500'ü ele geçirilmiş, 13.500 yaralı ise geri çekilmeden evvel İtalya'ya tahliye edilmişti. Böylelikle, öldürülenlerin sayısı birkaç binden fazla olamazdı. (İngilizlerin tahmini ise 24.000 ölüydü). İngiliz kayıpları 2.721 ölü, 2.183 kayıp ve 7.939 yaralı olmak üzere toplam 12.843 idi. Amerikan kayıpları 2.811 ölü, 686 kayıp ve 6.471 yaralı olmak üzere toplam 9.968 idi. Böylece müttefiklerin toplam kaybı yaklaşık 22.800 idi. Miğfer Devletlerin kayıplar, işgal sırasında Mussolini'nin iktidardan indirilmesi ve İtalya'nın teslim olmasına neden olan büyük siyasi ve stratejik sonuçları açısından ağır bedeller içermiyordu. Şayet müttefikler amfibik çıkarma harekâtlarını daha erken ve büyük sayılarda gerçekleştirmiş olsalardı; tam anlamıyla bir kuşatma harekâtı gerçekleştirmiş olacaklar ve bunun sonucunda önlerindeki güzergâhı temizlemiş olacaklardı. Böyle bir harekât neticesinde, Alman esir miktarı daha fazla olabilirdi. Bu, Amiral Cunningham'ın görüşüydü ve bu görüşünü çıkarmanın ilk günleri sonrasında mesajında açıkça dile getirmişti.

 

Müttefiklerin elinde bu çıkarma harekâtını gerçekleştirecek imkânlarda vardı. Özellikle 8. Ordu'nun amfibik çıkarma harekâtı düzenlemek için hem teçhizat hem de eğitimli asker bakımından fazlasıyla böyle bir imkânı vardı; fakat 8. Ordu’nun imkânlarından yararlanılması belki de hiç düşünülmedi. Küçük piyade çıkarma gemileri bu amaç için hazır tutuldular ve çıkarma gemileri göreve hazırdı. Paha biçilmez deniz gücünden ve manevra esnekliğinden yararlanmamanın kuşkusuz sağlam askeri gerekçeleri vardı. Ne var ki düşmanı illa tedirgin etmesi muhakkak küçük kanat hareketleriyle bile gelecekteki vakalarda zaman ve bedeli ağır muharebeden kaçınabilip kaçınılamayacağı düşünmeye değerdi.

 

Müttefik Yüksek Komutanlığı'nın, Alman birliklerinin Messina Boğazı'ndan geri çekilmelerini engellemek için Sicilya'dan çekilen kuvvetlerinin arkasında, İtalya'nın uç kısmındaki Calabria'ya çıkarma yapmayı denememiş olması Kesselring'i rahatlamıştı. Çünkü bu çıkarmayı engelleyebilecek mevcut hiçbir kuvveti olmadığından bütün Sicilya Seferi boyunca böyle bir çıkarmayı endişeyle beklemekteydi. Kesselring'e göre

 

"Calabria'ya yapılacak tali bir taarruz, Sicilya Çıkarması'nı ezici bir müttefik zaferine dönüştürmüş olacaktı." Kesselring'in elinde Sicilya Seferi sona erene ve orada muharebelere iştirak eden 4 Alman Tümeni başarılı bir şekilde kaçana kadar, İtalya'nın bütün güneyini savunacak sadece 2 tümen vardı. 



0 Yorumlar