"Biz bu vatanın sınırlarını süngülerimizle çizdik!"

Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk'ün bu sözü öyle alelade bir söz değildir. Ülkemizin her bir karış toprağı için askerimiz savaştı, yaralandı veya can verdi. Süngü -özellikle Cihan Harbi Dönemi-, piyade için en önemli askeri donanımlardan birisidir. Çanakkale Cephesi'nden tutun, Kurtuluş Savaşı'mızdaki muharebelere kadar bütün savaşlarımızda, kahraman Türk Ordusu tarafından kullanılmış ve özgürlüğümüzü kurtarmamıza büyük katkılar sağlamıştır. O dönemler için, bir savaşta verilebilecek en önemli, en zor, en gerekli emirlerden birisidir. Büyük Taarruz'daki Kurt Kapanı Yunanın üzerine kısılırken, kapanın dişleri, süvarilerimizle birlikte kahraman Türk ordusunun süngü hücumuna kalkmış piyadeleri idi. Süngü hücumu ile birlikte süngünün tarihi;

Süngünün 17. yüzyılın sonlarında kullanıma başlanmasıyla birlikte, süngü hücumu yaygınlaştı. Özellikle 19. ve 20. yüzyılda, piyadenin ana hücum taktiği haline geldi. 19. yüzyılın başlarında bu taktik, çoğunlukla göğüs göğüse muharebe olarak sonuçlanmazdı; bunun yerine, bir taraf genellikle süngü çarpışması vuku bulmadan önce kaçardı. Süngülerin takılması, cephanenin tükenmesiyle veya temel olarak piyadenin moraliyle ilgiliydi. Piyadenin, düşmanı öldürmeye ne kadar istekli olduğunun ve toprağını, vatanını korumasının veya düşmanın vatanını işgal etme isteğinin bir kanıtı gibiydi. Süngü hücumu daha sonraları, özellikle Birinci Dünya Savaşı döneminde, bir komutanın verebileceği en zor kararlardan birisi haline gelmişti. Aylar süren siper savaşlarıyla birlikte siperlere iyice yerleşmiş düşman kuvvetlerine süngü hücumuna kalkmak, intihar ile eşdeğer bir eylemdi ancak kilit noktaların ve hakim tepelerin alınması için yapılması elzem olan bir taktikti. İkinci Dünya Savaşı'nda, özellikle Almanların geliştirdiği Blitzkrieg gibi önemli bir savaş taktiğinin ana karakterlerinden olan Tanklar henüz Birinci Dünya Savaşı'nda etkin olmadığı için, süngü hücumu o dönemde çok sık görülmüştür. Nitekim Almanları, Blitzkrieg'i keşfetmeye iten de aylar süren siper savaşlarıdır.
Büyük Cihan Harbi'nin özellikle batı cephesinde tıkanıp kalan İttifak ve İtilaf kuvvetlerinin taarruzları, devasa kayıplara rağmen çok ufak kazanımlar sağlıyordu.



Süngü (bayonette) tabiri, 16. yüzyılın ikinci yarısına kadar uzanır ancak o zamandaki süngülerin ateşli silahların uçlarına takılabilen bıçaklar mı, yoksa sadece bir bıçak türü mü olduğu açık değildir. Örneğin, Randle Cotgrave'in 1611'de yazdığı Fransızca-İngilizce sözlüğünde süngü, "bir tür küçük düz cep hançeri ya da kuşağa asmak için harika bir bıçak" olarak tanımlanır. Aynı şekilde kimyager ve botanikçi Pierre Borel'in 1655'de yazdığı notlarında da, Fransa'nın Bayonne bölgesinde, süngü denilen bir tür uzun bıçağın yapıldığı yazmaktadır.



Bir süngünün ilk kaydedilmiş örneği, 1606 yılında yayımlanan Çin askeri tezinde bulunur. 57.6 cm (22.7 inç) boyutundadır ve silaha takılı haldeyken silahın toplam uzunluğu 1,92 m (6 ft 4 inç) olur. Muharebe, hem barutu hem de mermileri tükettiğinde devreye girmekteydi, "namluya yerleştirilebilen kısa bir kılıç" olarak tanımlandı ve "silah kılıcı" olarak adlandırıldı. Kuvvetler yakın çevreye kapandığında ya da bir pusuya düştüğünde, silahın barutu kısa sürede yüklenemezse, takıldığında silahı 3,2 metrelik uzunluğa ulaştıran ayrı bir süngü de, mızrak işlevi görmesi adına kullanılırdı.

Tıkaç Süngü


İlk süngüler doğrudan tüfek namlusuna yerleştirilen "tıkaç" türündeydi. Süngü, hafif piyadelerin ağır piyadelere dönüştürülmesine ve süvarilere karşı defansif bir pozisyona geçmesine olanak tanımaktaydı. Doğrudan tüfeğin namlusuna giren yuvarlak bir sapa sahipti. Bu, doğal olarak silahın ateşlenmesini önlüyordu. Avrupa savaşları tarihinde süngü kullanımının bilinen ilki, Puységur Vikontu Jacques De Chastenet'nin anılarında yer almaktadır. Anılarında Fransız piyadelerini, Otuz Yıl Savaşları sırasında yaklaşık 1 feet (0.30 m) tıkaç süngüleri ile donanmış olarak tarif ediyordu. Bununla birlikte, 1671 yılına kadar adı tekrar geçmese de, general Jean Martinet'nin ordudaki avcı piyade birlikleri için süngüyü standart hale getirmesiyle literatüre iyice girdi. Süngü ayrıca, 1672’de kurulan bir İngiliz Dragoon (ağır süvari) alayına da envanter olarak verildi.

Soket Süngü



Tıkaç süngüleri ile ilgili en büyük sorun; takıldıklarında ateş etmeyi imkansız hale getirmeleriydi ve askerlerin süngüleri takmaları için bir yakın dövüş öncesinde mümkün olan en son ana kadar beklemeleriydi. 1689'daki Milliecrankie Muharebesi'nde, Highlandlilerin çıkardığı Jakobit Ayaklanması'na karşı, William of Orange'a (iii. william) sadık güçlerin yenilgisi (diğer şeylerin yanı sıra), tıkaç süngü kullanımından kaynaklanıyordu. Highlandliler, William'ın kuvvetlerine 50 metreye kadar yaklaştılar, yaylım ateşi yaptılar, derhal tüfeklerini bıraktılar ve baltaları ile, süngüleri sabitlemeye zamanları kalmayan düşmana karşı davrandılar. Bu durumdan ders alan mağlup lider hugh Mackay'ın, bir soket süngü icat ettiğine inanılmaktadır. Sonraki senelerde soket süngüleri, soket bağlantı parçalarını ve tüfek namlusunun çevresine uyan bir ofset bıçağı içermeye başladı ve bu, süngü takılıyken tüfeğin ateşlenip yeniden yüklenmesine olanak tanıdı.

1690'daki Fleurus Muharebesi'nden sonra gözden iyice düşen misket mermisi ve Musketeerlar (mousquetaire), kendilerini benimsemeyi reddeden kral XIV. Louis'nin huzurunda soket süngüleri ile başarısız bir deneme yaptılar. Ryswick Antlaşması'ndan kısa bir süre sonra İngilizler ve Almanlar, mızrak ile kargı kullanımını kaldırdılar ve soket süngülerini eklediler. İngiliz soket süngüleri, 15 inç (38 cm) uzunluğundaydı. Bu süngüler, göğüs göğüse muharebe vuku bulmadan evvel silahın ağzına hızla takılabiliyordu ve ateş imkanını da beraberinde sağlıyordu.

Kılıç Süngü




19. yüzyılda, kılıç olarak da kullanılabilen, tek ya da çift ağızlı uzun kanatlı bir silah olan kılıç süngü ortaya çıktı. İlk amacı, süvari saldırılarını engellemek için piyadelerin düzgün bir savunma alanı oluşturabilmelerini sağlamaktı. Bir kılıç süngülü tüfeğin en erken örneklerinden biri, daha sonra Baker Tüfeği (bir filinta türü) olarak bilinen 1800-1840 arasındaki İngiliz piyade tüfeğidir. Tüfeğin kabzası, tabanca namlusuna kılıç süngüsünü yerleştirmek için modifiye edilmiş bir eğim mekanizmasına sahipti. Bir kılıç süngü, bir side arm (beylik tabancası değil, hızlı ulaşılabilir bir el altı silahı) olarak savaşta kullanılabilirdi. Tüfeğe bağlandığında, neredeyse tüm uzun silahları mızrak kadar etkili bir hale dönüştürmekteydi ve sadece hücum için değil, imha işlemi için de uygundu.

İngiliz ordusu nihayetinde kılıç süngüyü tedavülden kaldırdı, soket süngü de 1854 yılından sonra geliştirildi. Yeni tüfek ve süngüsü için, Fransız kilitleme halkası sistemi kaynak olarak kullanıldı. Yeni süngü, Rus İmparatorluğu ordusunun bu süngüden korkmayı öğrendiği Kırım Savaşı sırasında, Alma muharebesi'nde ve Inkerman Muharebesi'nde değerini kanıtladı.

1869'dan itibaren bazı Avrupa ülkeleri, polis ve askerlerin kullanımına uygun yeni tüfeklerle (Chassepot gibi) kılıç süngüleri geliştirdi ve seri üretimine başladı. Süngüyı kısa bir kılıca dönüştürme kararı, bazıları tarafından süngülerin ateşli silah teknolojisindeki yeni gelişmeler karşısında bir silah olarak öneminin azaldığının bir kabulü olarak görülüyordu. Komitenin bu yeni kılıç süngüsünü üretmesiyle, süngülerin bundan böyle eski zamanlardaki gibi bir saldırı ve savunma silahı olarak kullanılmadığı; kolluk kuvvetler için asayiş sağlama gibi daha genel bir fayda için araç olarak kullanılacağı düşünülmüştür.

Çok Amaçlı Süngü




Bu çok amaçlı tasarımlardan biri, bıçağın omurgasına takılabilen testere dişleri içeren testere süngü idi. Testere süngü, bir silahın yanı sıra genel amaçlı bir yardımcı araç olarak kullanılmak üzere tasarlanmıştır; dişler, dikenli tel direkleri gibi çeşitli savunmaları aşmak için, kasaplar için ve ahşabın kesilmesini kolaylaştırmak içindir. İlk başta 1865 yılında Alman devletleri tarafından kullanıldı; Birinci Dünya savaşı ortasına kadar, toplam süngülerin yaklaşık %5'i testere süngüsüydü. 1868'de Belçika, 1869'da Büyük Britanya ve 1878'de İsviçre, testere süngüyü kullanmaya başladı. Orijinal testere süngüleri genellikle kılıç tipindeydi. Alman testere süngüleri, fonksiyonel testereden bir farkla, derece göstergeli idi. Bu süngü tipi, savaşta kullanılabilecek bir kesici alet olarak etkisizdi ve sonuçları vahşiceydi. Kısa bir süre sonra askeri gelişmelerden mahrum kaldı; çoğu ülke 1900 yılına kadar kullanımını azalttı. Alman ordusu, 1917'de testere süngülerinin kullanılmasını, tırtıklı bıçağın sabit süngü olarak kullanılmasının gereksiz yere ağır yaralara neden olduğunu protesto ettikten sonra durdurdu.



Mala veya Kürek süngüsü, hem bir silah olarak, hem de siper ve tünel kazmak için aracı olarak kullanılması amaçlanan, başka bir çok amaçlı tasarımdı. ABD ordusu 1870’te, Springfield Armory’ye, ABD ordusu subayı ve İç Savaş gazisi albay  Edmund Rice’ın tasarımına dayanarak, piyade alayları için mala süngüleri üretmesini emretti. Hem sabit bir süngü hem de kazma aracı olarak kullanılmasının yanı sıra mala süngü, kışlık kesimler için kütük kulübelerine ve taş bacalara sıva yapılmasında kullanılabilir, bir kenarı keskinleştirilmiş olması ile de çadır direklerini ve pimlerini kesebilirdi. On bin adet üretildi ve tasarım, 1877 Nez Perce Muharebesi sırasında hizmete girdi. Albay Rice, 1877'de mala süngüsünü avrupa'daki birçok ülkeye göstermek için izin aldı. Avrupalı bir piyade subayı, bir ordunun savaş aletlerinin, savaşta kullanılmadan önce övülmemesi gerektiğini belirterek, diğer tüm tasarımlardan bu süngünün hariç tutulmasını tavsiye etti. Mala süngüsü, ABD ordusu tarafından aralık 1881'de modasının geçmesi ve gereksiz olması sebepleriyle askeri kullanımdan kaldırıldı.

Yakın Mesafeye Ulaşmak Üzerine (Menzil Tartışmaları)




Birinci Dünya Savaşı'ndan önce süngü doktrini, büyük ölçüde menzil kavramı üzerine kuruluydu; yani bir askerin, son derece uzun bir tüfek ve sabit bir süngü kullanarak, bir düşman askerini, onun bıçağının yakınına yaklaşmak zorunda kalmadan süngülemesidir. Düşman piyadelerinin tüfeği ve takılı süngüsünden daha uzun bir kombine tüfeğin ve süngünün, savaş alanında kesin bir taktiksel avantaj sağladığı düşünülüyordu.

1886'da Fransız Ordusu, Lebel Model 1886 için, 52 cm uzunluğunda, dört köşeli bir Epee süngüsü geliştirdi ve silah süngüyle birlikte 1.8 metre uzunluğa ulaştı. Alman mühimmat makamları, Fransız ordusunun bu yeniliğine, Model 1898 Mauser tüfeğine, 29 inç namluya sahip olan uzun bir kılıç süngüsü ekleyerek cevap verdi. Seitengewehr 98'e eklenen yeni süngü ise, 50 cm bıçağa sahipti. Toplam uzunluğu 1,75 m. olan Alman ordusunun tüfek/süngü kombinasyonu, genel süngü uzunluğu adına, Fransız lebel'inden sonra en uzun ikinci süngülü silah oldu.

1900'den sonra İsviçre, İngiltere ve ABD, namlu uzunluğundaki tüfeklerine göre daha kısa, ancak Carbine'e göre daha uzun namlulu tüfekler geliştirdi. Bu yeni tüfekler, hem piyade hem de süvari tarafından genel kullanım için tasarlanmıştı. Namlu uzunluğunda azalma nedeniyle, ekli süngü ile yeni kısa tüfeklerin genel uzunluğu azaltılmış oldu. Britanya'da bu durum, İngiliz ordusunun 1904'te kısaltılmış bir Lee – Enfield tüfeği olan Smle'yi`(short magazine lee–enfield mk) üretmesiyle gerçekleşti. Sonuç olarak, takılı kılıç süngüsü ile Alman m1898 Mauser tüfeği, on iki inçlik bir bıçak kullanan İngiliz SMLE ve P1903 süngüsü birleşiminden tam sekiz santim daha uzundu. İngiliz P1903 ve benzer selefi P1888, hizmetleri boyunca iyi işler başarmış olsa da, boyutu bir tartışma sebebi olmuştu. Tartışma; Alman süngüsü, İngiliz süngüsüne karşı 8 santimetre avantaja sahipti ve her iki asker de eşit beceride olsa da, ekstra sekiz santimin, savaşı Almanların lehine çevirdiği argümanına dayanıyordu.

1905'te Alman ordusu, 37 santim uzunluğundaki bir süngüyü, öncü birlikler için Seitengewehr 98/06'ya ve 1908'de sınırlı bir şekilde üretilen Carbine Model 1898az'ye entegre etti. Bununla birlikte uzun namlulu 98 Mauser tüfeği, birincil piyade silahı olarak hizmette kaldı. Alman askeri makamları, piyade süngüsü doktrinlerinde, belirgin bir şekilde öne çıkan bir kavram olan daha uzun bir tüfek/süngü kombinasyonu ile savaş alanında rakibini aşma fikrini desteklemeye devam etti. Doktrin, çömelerek ya da yatarak atışı ve ofansif imha saldırısını içeriyordu. Alman piyadesi, bu taktiği yarı-çömelir pozisyonda kullandığında, tüfeğini ve süngüsünü göğsüne yakın bir konumda tutar. Piyade, bu pozisyonda hücuma geçerken dikelir, tüfeğinin süngülü ucunu ileri doğru uzatır, sonra yarım bir adım atar ve destek eliyle düşmana süngüyü saplar, aynı esnada sağ elinde tuttuğu silahın kabzasını da sertçe itmektedir. Bu taktik, süngü hücumunun azami öldürme bölgesi'nde on bir feetlik etkileyici bir artış sağladı ve daha sonra ABD ordusu da dahil olmak üzere diğer askeri kuvvetler tarafından kabul edildi.

Süngü Hücumları Tarihi
Napolyon Savaşları




Süngü hücumu Napolyon Savaşlarında kullanılan yaygın bir taktikti. Etkin bir saldırı türü olmasına rağmen süngü hücumu, büyük ölçüde zayiata neden olmamıştır. 18. yüzyıldan kalma ayrıntılı savaş kazası listeleri, tedavi edilen tüm yaraların yalnızca % 2'sinden daha azının süngülerden kaynaklandığını göstermiştir. Napolyon döneminde pek çok orduda görev yapan ünlü bir askeri yazar olan Antoine-Henri Kimini, süngü hücumlarının çoğunun, düşmanla temas edilmeden önce bir tarafın kaçmasıyla sonuçlandığını belirtir. Süngü hücumunun beraberinde getirdiği göğüs göğüse muharebe, çoğunlukla küçük çapta ve ancak düşman birimlerinin tahkimatlarının basılması veya bozuk arazideki pusu çatışmaları gibi, sınırlı bir ortamda meydana gelmekteydi. Kitlesel yaylım ateşinin yapıldığı silah çağının başlarında, rastgele açılmış isabet orani düşük ateşe kıyasla, süngü tehdidi çok daha somut ve tehlikeliydi. Her iki taraf da bu hücuma devam ederse, çarpışmanın korkunç bir sonuca varması garantiydi. Bütün bunlar, askerleri, hatlar göğüs göğüse gelmeden önce kaçmaya teşvik etmekteydi. Bu yüzden süngü, düşmana nadiren bir yara vermek için kullanılmasına rağmen, düşmandan toprak ele geçirmek için son derece yararlı bir silahtı.

Amerikan İç Savaşı




Amerikan İç Savaşı sırasında süngü, modern savaş düsturunun artık oturması ile, savaş alanında meydana gelen ölümlerin % 1'inden daha azından sorumluydu. Süngüyü, düşmanı geri çekilmeye zorlamak için kullanmak, savaşta yakın mesafede bulunan sayısız küçük birim tarafından başarıyla kullanıldı çünkü çoğu eğitimli asker, silahını yeniden doldurulurken geri çekilirdi. Her ne kadar bu hücumlar eser miktarda zayiata neden olsa da, çoğu zaman ani müdahalelerle önemli savunma noktalarının el değiştirmesinde büyük rol oynadı.

 Gettysburg Meydan Savaşı'nı, Birlik (Union) orduları arazi ve kitlesel topçu ateşi kombinasyonu nedeniyle kazanırken, muharebenin ikinci gününde savaşın sonucunu tayin eden bir an vardır. 20. Maine Gönüllü Piyade Alayı’nın tüfek mühimmatı azalmıştır ve hakim tepeyi kaybetmemek adına, yokuş aşağı hücuma kalkarlar. Bu hücum, 15. Alabama ve diğer Konfederasyon alaylarının askerlerinin çoğunu sürpriz bir baskınla itmiştir ve iç savaşın dönüm noktasıdır.

Büyük Cihan Harbi ( Süngü hücumu'nun zirvesi)



Birinci Dünya Savaşı’nın popüler imajı, süngüleri sabitlenmiş ve No Man's Land  topraklarına doğru, düşman ateşi yağmuru altında hücum eden bir asker dalgasıdır. Süngü hücumu, harbin erken dönemlerinde standart mücadele yöntemi olmasına rağmen, nadiren başarılı olmuştur. Somme muharebesi'nin ilk gününde İngiliz zayiatı, 19.240'ı ölü olmak üzere, 57.470 idi; İngiliz ordusu tarihindeki en kötü rakamdı.



Birinci Dünya Savaşı sırasında, genellikle hiçbir ordunun no man's land'i, yüzlerce metre ötede değildi. Siperler birbirlerine çok yakındı. Bölge genellikle harap haldeydi, top mermilerinin oluşturduğu kraterlerle doluydu ve bazen kimyasal silahlarla kirletilmekteydi. Makineli tüfekler, toplar ve tüfekler tarafından ağır bir şekilde korunan bölge, genellikle dikenli tel ve mayınlarla kaplıydı. Mermiler, patlamalar, alevler ve cesetlerle doluydu. yeryüzündeki cehennem olan no man's land üzerinden yapılan süngü hücumlarının çoğu, kaçınılmaz olarak, tüm taburların imhasıyla sonuçlandı.

Banzai Hücumu




20. yüzyılda modern savaşın ortaya çıkışı, süngü hücumuna mesafeli durulmasına neden oldu. Port Arthur Kuşatması sırasında Japonlar, Rus topçularına ve makineli tüfeklerine karşı intihar amaçlı Human Wave saldırıları yaptı ve kaçınılmaz olarak büyük zayiatlar verdi. Ruslar bu saldırının sonucunu şöyle özetlemiştir: "Japonların cesetlerinin yığını, soğuk toprağı bir halı gibi kapladı."

Ancak, İkinci Çin-Japon Savaşı sırasında Japonlar, zayıf örgütlenmiş ve hafif silahlı Çin birliklerine karşı süngü hücumlarını etkili bir şekilde kullanabildiler. Vanzai hücumu, Japon kuvvetlerinin, daha büyük Çin kuvvetlerine karşı rutin olarak kullanabildiği askeri bir taktik haline geldi.

Pasifik Savaşı'nın (İkinci Dünya Savaşı'nda Pasifik Cephesi) ilk aşamalarında, ani bir Banzai hücumu, bu tür bir saldırı için hazırlıksız olan küçük düşman gruplarına karşı etkili oluyordu. Ancak savaşın sonlarında, iyi örgütlenmiş ve ağır silahlı Amerikan kuvvetlerine karşı girişilen bir Banzai hücumu, Japon kanadında korkunç kayıplara neden olmasına rağmen, Birleşik Devletler kuvvetlerine çok az zarar veriyordu. Artık, ana savaş çoktan bittiğinde hayatta kalan küçük asker birlikleri tarafından, özellikle Burma jungle'ında, son çare olarak yapılmaktaydı.

General Tadamichi Kuribayashi gibi bazı vizyoner Japon komutanlar, bu tür saldırıların israfını farkettiler ve adamlarının bu hücumu gerçekleştirmelerini yasakladılar ve Amerikalılar, Japonların İwo Jima Muharebesi'nde Banzai hücumuna kalkmamalarını şaşkınlıkla karşıladılar.

Modern Süngü
Günümüzde süngü, nadiren birebir dövüşte kullanılır. Sınırlamalarına rağmen, birçok modern tüfek (boğa güreşi tasarımları dahil) bir süngüye sahiptir ve süngü hala birçok ordu tarafından kullanılmaktadır. Askeri otoriteler, süngülerin moral oluşturmada ve askerlerdeki saldırganlığı arttırmada yararlı bir eğitim yardımcısı olarak hizmet ettiği sonucuna varmıştır.

Orijinal AK-47 süngüye elverişliydi ve bunun üzerine 1959'da akm type i süngüsü üretildi. Bu yeni süngünün, omurga boyunca testere dişlerine sahip bir Bowie tarzı bıçağı vardır ve çelik kın ile birleştirildiğinde çok amaçlı bir hayatta kalma bıçağı ve tel kesici olarak kullanılabilir. Ak-74 6kh5 süngüsü (1983 yılında piyasaya sürüldü), akm type i süngüsünün gelişmiş halidir.

Ak-47 Süngüsü

Amerikan M16 tüfeği, m4, m5 ve m6 gibi daha önceki tasarımlara dayanan, m3 bıçağının doğrudan geliştirilmiş haline, yarı bilenmiş bir ikincil kenara sahip mızrak uçlu bıçağa sahip olan m7 süngüsünü kullandı. Daha yeni olan m9 ise, tıpkı Rus süngüsü gibi, omurga boyunca testere dişleri olan klipsli bir bıçağa sahipti ve kınları ile birleştirildiğinde çok amaçlı bıçak ve tel kesici olarak kullanılabilmekteydi. Mevcut usmc okc-3s süngüsü, denizcilerin ikonik ka-bar dövüş bıçağına benzerlik göstermektedir.

M9 Süngüsü

Belçika'nın Fn Fal'i iki tür süngüye sahiptir. Birincisi, geleneksel bir mızrak uçlu süngüdür. İkincisi, 1960'larda üretilen c tipi soket süngüdür. Mızrak tipi bıçağı, merminin bıçağın yanından geçmesine izin vermek için tutamağın kenarına kaydırılır.



Alman H&K G3 tüfeği, her ikisi de g3 namlusunun üstüne monte edilen iki tip süngü kullanır. Birincisi, Amerikan m7'ye benzer bir bıçağı olan standart g3 süngüsüdür. İkincisi, bir Eickhorn kcb-70 tipi çok amaçlı bıçak süngüsüdür.



İngiliz L3A1 soket süngüsü, fn fal c tipi soket süngüsüne, klipsli uçlu bir bıçağa dayanmaktadır. Bıçak, merminin bıçağın yanından geçmesine izin vermek için tutamağın kenarına kaydırılır. Ayrıca, kınıyla birleştirildiğinde çok amaçlı bir bıçak ve tel kesici olarak da kullanılabilir.

L3A1 Süngüsü


Avusturya Steyr Aug'u iki tür süngü kullanır. İlki ve en yaygın olanı, m16 süngü tipinde bir Eickhorn kcb-70 çok amaçlı süngüsüdür. İkincisi Glock Feldmesser 78, Feldmesser 81'dir. İkinci tip süngüler çok önemli olmasa da işlevi fazladır ve süngü olarak kullanılmasının yanı sıra çıkartılıp düşmana fırlatılmakta da kullanılır.



Bizim için önemine dönecek olursak; özellikle Çanakkale Savaşı ve neredeyse diğer bütün cephelere dünyanın bir ucundan gelip katılan ANZAC (Australian and New Zealand Army Corps) askerleri için, dünyanın en iyi piyadeleri denirdi. Bunun sebebi; anzak piyadelerinin iyi bir eğitim almaları ve harp öncesinde Britanya'nın sömürge topraklarında tecrübelenip başarılı işler yapmalarıydı. Özellikle süngü kullanımında kendilerine çok güveniliyordu. Kaldı ki anzak birlikleri neredeyse her zaman at ve süngülü tüfek ile karakterize edilmiştir.



Çanakkale'ye ve sina ve Filistin Cephesi'ne, kendilerine şeytan ve katıksız kötü olarak anlatılan biz Türklere karşı savaşmak, öldürmek ve kazanmak için büyük bir motivasyonla geldiler. Kendilerinden beklenen, kötü Türkleri, Kral ile Commonwealth namına yok etmek ve şan kazanarak topraklarına dönmekti, ama öyle olmadı. Deniz savaşları 18 Mart tarihinde bittiğinde, kara taarruzu başlatmak adına öncü olarak anzak birlikleri yarımadaya çıkarıldı. Karada ise onları şeytan bildikleri biz Türkler ve sonradan milletinin Kurtuluş Savaşını başlatacak olan bir kişi bekliyordu. O çok övülen anzak avcı birlikleri durduruldu, itildi ancak tamamen yarımadadan çıkarılamadı. Aylarca sahilde ve siperlerde yoğun saldırılara maruz kaldılar. Çanakkale Savaşı, tarihin gördüğü en romantik savaşlardandı. Zamanla o şeytan belledikleri Türklerle iletişim kurdular, siperler arası sigara, yemek ve kıyafet alışverişleri yapıldı, hatta kayıplar için kısa süreli ateşkesler yapıldı. Anzakların bazıları, neden burada olduklarını sorguladılar, anlatılanlar ile şahit oldukları arasındaki farkı gördüler ve biz Türklerin vatanları pahasına neler yapabileceğimizi anladılar. Savaşı mağlup olarak bitirdiklerinde kaçıp kurtulanların ufak bir kısmı evine döndü, birçoğu da diğer cephelere sevk edildi ama hiçbiri, Kurtuluş Savaşı'mız zamanında Britanya'nın bize karşı girişmek istediği yeni savaş çağrısına yanıt vermedi.



"Bu memleketin topraklarında kanlarını döken İngiliz, Fransız, Avustralyalı, Yeni zelandalı, Hintli kahramanlar! Burada, dost bir vatanın toprağındasınız. Huzur ve sükun içinde uyuyunuz. Sizler, Mehmetçiklerle yanyana koyun koyunasınız.
Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar! Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve rahat uyuyacaklardır. Onlar bu topraklarda canlarını verdikten sonra, artık bizim evlatlarımız olmuşlardır."
-1934, Gazi Mareşal Mustafa Kemal Atatürk

Anzaklar haklıydı. Böylesine gururlu bir millete şeytan denemezdi ve özgürlüklerinin ellerinden alınması imkansızdı. Çanakkale Savaşı boyunca neredeyse bütün cephelerdeki muharebelerde süngü hücumları vuku bulmuştur ve harbin batı cephesindeki çıkmaz gibi durumlar yaşansa da, Türk ordusunun süngü hücumları genelde başarı ile sonuçlanmıştır.



"Ulusun hayatı tehlikeye girmedikçe, harp bir cinayettir."
-Gazi Mareşal Mustafa Kemal Atatürk

Savaşı en iyi bilen ve en iyi yöneten komutanın bu sözü önemlidir. Kurtuluş Savaşımız kaçınılmazdı ve vatan savunulmalıydı. 93 Harbiden beri sistematik olarak adeta soykırıma uğrayan Türk milleti, yok olmakla yüz yüzeydi.

"Düşman süngüsü altında milli birlik olamaz. Ancak özgür vatan topraklarında vatansever, özverili arkadaşlar el ele vererek memleketin bağımsızlığı ve milletin özgürlüğü için çalışabilirler."
 -1919, Gazi Mareşal Mustafa Kemal Atatürk

"1335 senesi Mayıs’ının on dokuzuncu günü Samsun’a çıktım. vaziyet ve manzara-i umumiye:

Osmanlı Devleti’nin dahil bulunduğu grup, Harb-i Umumi’de mağlup olmuş, Osmanlı Ordusu her tarafta zedelenmiş, şerâiti ağır bir mütarekename imzalanmış. Büyük harbin uzun seneleri zarfında millet yorgun ve fakir bir halde. Millet ve memleketi Harb-i Umumi’ye sevk edenler kendi hayatları endişesine düşerek memleketten firar etmişler. Saltanat ve Hilafet mevkiini işgal eden Vahideddin, mütereddi, şahsını ve yalnız tahtını temin edebileceğini tahayyül ettiği denî tedbirler araştırmakta. Damat Ferit Paşa’nın riyasetindeki kabine aciz, haysiyetsiz, cebin, yalnız Padişahın iradesine tabi ve onunla beraber şahıslarını vikaye edebilecek herhangi bir vaziyete razı.

Ordunun elinden esliha ve cephanesi alınmış ve alınmakta...

İtilaf Devletleri, mütareke ahkamına riayete lüzum görmüyorlar. Birer vesile ile İtilaf donanmaları ve askerleri İstanbul’da. Adana vilayeti, Fransızlar; Urfa, Maraş, Antep, İngilizler tarafından işgal edilmiş. Antalya ve Konya’da, İtalyan kıtaat-ı askeriyesi, Merzifon ve Samsun’da İngiliz askerleri bulunuyor. Her tarafta ecnebi zabit ve memurları ve hususi adamları faaliyette. Nihayet, mebde-i kelam kabul ettiğimiz tarihten dört gün evvel, 15 mayıs 335’te İtilaf Devletleri’nin muvafakatiyle Yunan Ordusu İzmir’e ihraç ediliyor." -Nutuk'un açılış cümleleri, Gazi Mareşal Mustafa Kemal Atatürk

Kuva-yı Milliye'nin düzenli orduya dönüştürülmesi ile öldü denilen Türk Milleti, ya istiklal ya ölüm savaşını zaferle sonuçlandırmak için elinden gelenin fazlasını yapar. Sakarya Meydan Muharebesi'nde, müttefikleri tarafından iyi bir teçhizatla donatılan Yunan Ordusu, Polatlı Ovası hudutlarında, Türk Ordusunu yok etmek ve Ankara dahil Türk topraklarını ele geçirmek adına en iyi avcı birlikleri ile saldırır. Süngü hücumları ile hem kanatlara hem de merkeze bindiren Yunan ordusunun saldırısı, 100 km'lik bir alanda Türk ordusu tarafından karşılanır ve savaş bir meydan muharebesine evrilir. 22 gece 22 gün süren bu muharebede Yunanın avcı birlikleri öldürülmüş veya yaralanmıştır. Yunan kuvvetinin eli ayağı kesilmiştir, yani artık uzunca bir müddet saldırıya geçemez hale gelmiştir. Subaylar dahil Türk ordusunun kaybı yüksektir ama yine de kurtuluşun en kritik anıdır. Türk süngüleri, Çanakkale'de olduğu gibi yine üstün gelmiştir ve artık sıra, o süngülerle düşmanı topraklarımızdan atmaktadır.

"Bizim önemli ve asıl olan görevimiz, siyaset yapmak değildir. Bizim ve bütün memleket ve milletin bugün biricik görevi, topraklarımızda bulunan düşmanı süngülerimizle püskürtmektir. Bunu yapamadıkça, siyaset anlamsız bir sözden ibaret kalır. Ben, milli amacın temini için, tek çarenin, savaş ve savaşta başarı olduğunu söylüyorum. Bütün kudretimizi, bütün kaynaklarımızı, bütün varlığımızı orduya vereceğiz. Gücümüzü dünyaya tanıtacağız ve ancak ondan sonra milleti insan gibi yaşatmak mümkün olacaktır diyorum."
-Gazi Mareşal Mustafa Kemal Atatürk



26 Ağustos 1922, Afyon Kocatepe, saat 05:30. Yunanın savunma hattı oluşturduğu en güçlü bölgelerden birine topçu atışları ile Büyük Taarruz'un açılış evresi başladı. 6-8 ay bile direnebilir denen Yunan mevzileri, 1 günü bulmayan bir sürede, ustaca bombalandı. Bu taarruzun kilit noktası, savaşın siper savaşına dönüşmesini engelleyerek kısa sürede kesin bir imhayı öngörüyordu. Elbette kolay bir şey değildi ve Ulu Önder, Ebedi Başkomutan Atatürk de bunun farkındaydı. 1 yıl kadar bu taarruzun hazırlıklarını yapmıştı ve o gün gelip çatmıştı. Topçu ateşi ile açılan Yunan hattına şanlı Türk süvarileri hücum etmekle kalmadı, cephe ardına sarktı ve kapanı iyice sıkıştırdı. Upuzun bir hatta Yunana taarruz eden Türk piyadesi, düşmanın elindeki bölgeleri almak adına süngüsünü taktı ve hücuma kalktı. Bir vuruşta 3'e bölünen devasa Yunan ordusu (yaklaşık 205.000 asker), özellikle Tınaztepe'de direnmekteydi. Türk piyadeleri, sabah 06.00'da Tınaztepe'ye hücum mesafesine yaklaşarak tel örgüleri aşıp Yunan askerini süngü hücumu ile temizledikten sonra tınaztepe'yi ele geçirdi. Bundan sonra saat 09.00’da Belentepe, daha sonra Kalecik - Sivrisi ele geçirildi. Taarruzun birinci günü, sıklet merkezindeki 1. Ordu birlikleri, Büyük Kaleciktepe'den Çiğiltepe'ye kadar 15 kilometrelik bir bölgede düşmanın birinci hat mevzilerini ele geçirdi. 5. Süvari Kolordusu düşman gerilerindeki ulaştırma kollarına başarılı taarruzlarda bulunarak, 2. Ordu da cephede tespit görevini aksatmadan sürdürdü.



27 Ağustos pazar sabahı gün ağarırken Türk Ordusu bütün cephelerde yeniden taarruza geçti. Bu taarruzlar çoğunlukla süngü hücumlarıyla ve insanüstü çabalarla gerçekleştirildi. Aynı gün Türk birlikleri Afyonkarahisar'ı geri aldı. Başkomutanlık karargahı ile Batı Cephesi Komutanlığı karargahı Afyonkarahisar'a taşındı.

28 Ağustos pazartesi ve 29 Ağustos salı günleri başarılı geçen taarruz harekatı, 5. Yunan tümeni'nin çevrilmesi ile sonuçlandı. 29 Ağustos gecesi durum değerlendirmesi yapan komutanlar, hemen harekete geçerek muharebenin süratle sonuçlandırılmasını gerekli buldular. Düşmanın çekilme yollarının kesilmesi ve düşmanı çarpışmaya zorlayarak tamamen teslim olmalarını sağlama yolunda karar aldılar ve karar süratli ve düzenli bir şekilde uygulandı. 30 Ağustos 1922 çarşamba günü taarruz harekatı, Türk ordusunun kesin zaferi ile sonuçlandı. Büyük Taarruz'un son safhası Türk askeri tarihine başkomutanlık Meydan Muharebesi olarak geçti.



30 Ağustos 1922 Başkomutanlık Meydan Muharebesi sonunda, düşman ordusunun büyük kısmı dört taraftan sarılarak Mustafa Kemal Paşa'nın ateş hatları arasında, bizzat Zafertepe'den idare ettiği savaşta, tamamen yok edildi veya esir edildi. Aynı günün akşamında Türk birlikleri Kütahya'yı geri aldı.

Çiğiltepe demişken Albay Reşat Bey'i anmadan olmaz. Türk ordusunun en gururlu, en önemli isimlerindendir. Bu tepeyi, kendi tümen mevcudiyetinden hem sayı, hem donanım, hem de bölgesel avantaj olarak üstün olan yunan'a karşı süngü hücumu ile almak onun görevidir.

"27 Ağustos 1922 sabahı 57. Tümen bu tepeyi kuşatmış, saat 10.30'da Mustafa Kemal Paşa telefonda komutana;
– Reşat Bey, bu önemli tepeyi ne zaman alacaksınız?
– Komutanım, yarım saat sonra alacağız.
– Başarılar diliyorum.

Mustafa Kemal Paşa (10.45):
– Düşmanın halen direndiğini görüyorum. Gözümüz o tepede, çok önemli.
– Komutanım tepeye düşman bir tümen yığmış direniyorlar. Ama alacağız komutanım, mutlaka alacağız.

Mustafa kemal Paşa(11.00):
– Reşat Bey'i istiyorum.
– Komutanım Reşat Bey size bir mesaj bırakarak intihar etti. Okuyorum, komutanım.
– yarım saat zarfında bu tepeyi almak için söz verdiğim halde sözümü yapamamış olduğumdan dolayı yaşayamam komutanım.

Mustafa Kemal'in gözlerinden yaşlar boşanır:
-Allah rahmet eylesin, Reşat Bey büyük bir vatanseverdir.

11.45 Başkomutanın telefonu çalar:
– Çiğiltepe alınmıştır komutanım. Yüzlerce ölüsünü bırakan düşman Sincanlı Ovası'na doğru kaçmaktadır, arz ederim."

Albay Reşat Bey


Albay Reşat bey ve tümeni, görevlerini, komutanları şehit olmasına rağmen başarıyla tamamlamıştır ve Türkiye Cumhuriyeti'nin, Türk milletinin özgürlüğünün sağlanmasındaki en önemli kişiler arasında yerlerini almışlardır. Süngüsü ve silahı ile düşmanı vatan topraklarından atan bütün aziz şehitlerimizin ve gazilerimizin ruhları şad olsun.


0 Yorumlar