2. Dünya Savaşında Malay Bariyeri'nin Japonlar Tarafından Ele Geçirilmesi
Daha önce blog yazarlarımızdan Büyük
Beyaz Filo tarafından paylaşılan şu yazıda (bkz. Dünyanın En Kahraman
Savaş Gemisi: USS. Houston) USS Houston (Ca-30) Kruvazörünün hikayesi ile
birlikte bu Kruvazörün katıldığı Java Deniz Muharebesi ile Badung Deniz Muharebelerine
değinmiş ve kruvazörün batışı ile hikayemizi sonlandırmıştık.
Aslında hem Japonlar hem de müttefik
kuvvetler için hikâye o noktada bitmemişti. Java Deniz Muharebesi ile birlikte Badung
Deniz Muharebesinde ağır kayıplar veren müttefik donanması ABDA bölgesinde
ki üstünlüğü artık Japon Donanmasına bırakmıştı. Japonya ise bu üstünlükle
birlikte bölgede bulunan adalara birliklerini çıkartarak işgale girişmişti. Dolayısıyla
Japonlar önce denizde egemenliği sağlamış, bunun sonucu olarak da denizdeki
üstünlüğü sayesinde adaları rahat şekilde işgale girişmişti. Müttefiklerin tarafında
ise tam bir kaos hakimdi. Yaşanan muharebelerde gemi kaptanlarının olmasa dahi
kurmay heyeti ile Donanma Komutanının hatalı karar ve yönetimleri, Japonlara, denizde
karşı koyabilecek tek unsuru ellerinden çıkartmış ve bunun sonucu olarak elde
kalan az kuvvetle adalarda bulunan personelin gemilere bindirilerek Avusturalya’nın
güvenli limanlarına ulaştırılması hedeflenmek zorunda kalınmıştı. İşte bu
yazımızda Badung Deniz Muharebesi’nin hemen sonrasında müttefiklerin yaşadığı
kaos ile birlikte Avusturalya’ya ulaşmak için çabalarını ele alacağız.
Yazının ana konusuna geçmeden önce aşağıda
okuyacağınız bölümler içerisinde ismi geçen ‘’Malay Bariyeri’’ veya ‘’ABDA
Bölgesi’’ olarak adlandırılan yerler hakkında biraz bilgi vermek istiyorum.
Dünya haritasını önümüze aldığımızda yazımız içerisinde geçen ‘’Malay
Bariyeri’’ olarak adlandırılan bölge günümüz Endonezya Adaları, Singapur
ve Papua Yeni Gine’yi kapsamaktadır. Bahsettiğimiz bu yerler 2. Dünya Savaşı
öncesi ağırlıklı olarak Hollanda ve İngiltere’nin kontrolü (sömürgeleri)
altındaydı. Bu adalar petrol gibi doğal kaynaklar bakımından zengin olduğu gibi
stratejik önemede sahipti. Adaların stratejik önemi ise şuradan gelmekteydi:
Haritayı incelediğinizde adaların
arasında deniz geçişi için boğazlar bulunmakta ve bu geçişlerden Güneye giderseniz
Avusturalya Kıtasına, Doğuya giderseniz Hint Okyanusuna ulaşırsınız.
2. Dünya Savaşı başladıktan
sonra Japon İmparatorluğu da bu bölgeye hâkim olarak hem doğal kaynakların ele
geçirerek ordusu için gerekli olan hammedde ihtiyacını karşılama amacını gütmekte
hem de Avusturalya ve Hint Okyanusuna çıkan kapıları açarak bölgedeki
etkinliğini arttırmak istemekteydi. Dolayısıyla bu coğrafi yapıdan ötürü hem
müttefikler hem de Japonlar bu adalar dizisine ‘’Malay Bariyeri’’ ismini
vermişlerdi. Çünkü adalara hâkim olan devlet bir bakıma her adayı tahkim ederek
bir kale gibi kullanabilirdi. Savaşın ilerleyen safhalarında müttefik kuvvetler
adalara yerleşmiş Japonları temizlemek için her bir adaya harekat düzenlemek
zorunda kalacak ve çoğu adada zorlu çarpışmalar yaşanacaktı. Çünkü adaların çok
olması kadar doğal yapısı da iki taraf için savaşmak için zorlu koşullar öne
çıkartıyordu.
Asıl konumuza dönecek olursak;
Java Deniz Muharebesi sırasında hasar
alarak kaçmaya çalışan HMS Exeter kruvazörü Japon Donanması tarafından
yakalanmış ve batırılmıştı. Exeter’in batışıyla birlikte Amiral Conrad Helfrich’in
komutasında bulunan ABDA kuvveti resmen yok olma eşiğine gelmişti. Bu
gelişmeler üzerine, Hollanda Doğu Hint Adaları Valisi, ABDA Deniz Kuvveti’nin dağıldığını
bildirmek zorunda kalmıştı. Bu durum o sırada İngiliz ve Amerikan kuvvetlerinin
başında bulunan, İngiliz Amiral Arthur Palliser ve Amerikalı Amiral William
Glassford’a mesaj yoluyla iletildi. İki Amiral ise İngiliz ve Amerikan
güçlerinin, Hollandalıların kontrolünden feragat etmelerini istiyordu. Bununla
birlikte Amerikalı ve İngiliz subaylar, Helfrich’in son gemi kalana kadar
savaşma talimatından da bir hayli rahatsızdı. Bu nedenden ötürü amiraller yaşanan
kayıplar sonrası yapılan toplantıda Helfrich’in bu emri iptal etmesini
istediler. Bu istek üzerine Amiral Helfrich ile diğer Amiraller arasında
tartışma çıktı. Amiral Palliser, Helfrich’in verdiği bu emrin kendilerini yok
olmaktan başka bir amaca hizmet etmeyeceğini iddia ediyordu. Helfrich ise bu
iddiaya karşılık;
‘’İngiliz HMS Malaya Zırhlısı Japonlar
tarafından saldırıya uğradığında, savaş filoma bağlı tüm Kruvazörler, muhripler,
denizaltılar ve hava unsurlarım sizin emrinize verildi." Diyerek şöyle
devam etti: ‘’Biz ülke olarak size nasıl yardım ettiysek ve şuan bulunan
kuvvetin başında sizin ülkelerinizin onayıyla ben bulunuyorsam, Hindistan’dan takviye
kuvvet istemeyi görevim olarak addediyor ve bunu öneriyorum.’’ Dedi.
Amiral Arthur Palliser |
Amiral William Glassford |
Bu konuşma üzerine Amerikan Amirali Glassford,
Helfrich'in niyetini sorgulamakla birlikte, talimatlarına uyacağını bildirdi. Ancak
Palliser tarafından Helfrich'e verilen tavsiyeye çekinmeden katıldığını da
sözlerine ekledi. Helfrich, Amerikalı Amiralin bu sözleri üzerine;
‘’ O zaman çok iyi, Amiral Palliser,
Majestelerinin gemilerine istediğiniz emirleri verebilirsiniz. Amiral Glassford
ise gemilerini Avustralya'ya göndereceksiniz.’’ Dedi.
Aslında Helfrich'in Hollanda sömürgelerini
savunmak için son gemiye kadar savaşmaya yönelik kişisel eğilimi ve Palliser'ın
Müttefik gemilerinin Malay Bariyerinde tutulmasının bu aşamada ne yararlı ne de
pratik olduğu konusunda ısrar etmesi anlaşılabilir bir durumdu. Buna rağmen Helfrich'in
anlık duygu patlamalarına rağmen gerçekleri kavramasıyla bu sorun hızlı şekilde
atlatılmıştı. Aslına bakılacak olursa Helfrich istediğinin bir kısmını almış
olsa dahi Amiral Palliser’e karşı halen kin besliyordu. Bununla birlikte
Amerikalı ve İngiliz komutanlar yaşanan bu hezimetten tamamen Helfrich’i
sorumlu tutuyor, ama emir komuta zincirindeki kıdemlerinden dolayı kendisine
çok fazla karşı çıkamıyorlardı. Her ne kadar Hollandalılar sömürgelerini
korumak adına koca bir filoyu kaybetmiş olsalar da halen tutumlarını
değiştirmemek ve etrafındaki sağduyulu ve mantıklı düşünen insanları dinlememe
konusunda ısrarcıydılar.
Alınan karar doğrultusunda Hollandalı
amiral 3 Mart 1941’de Java Adasındaki karargahını personeli ile terk
ederek uçakla Colombo’daki karargahına geçti. Amiral Pallister ise daha önceden
(1 Mart) hazırlanmış talimatı telsiz aracılığı ile Bandung Limanında bulunan
İngiliz gemilerine ileterek İngiliz savaş gemilerinin limandan ayrılarak Java
Adası’nın Güneyinde bulunan Cilacap şehrindeki (Java adasının Güneyinde bir
şehir (Tjilatjap) limana çekilmeleri talimatını verdi. Bu talimat içerisinde
karada bulunan personelin de kamyon, tren ve diğer araçlarla Cilacap şehrine
geçmesi emredilmişti. Bu talimatla birlikte karada bulunan personel taşınabilir
teçhizat ve belgelerle bir konvoy oluşturarak yola çıktılar. Java Deniz Muharebesinde
Japonlar tarafından batırılan ve HMS Encounter Destroyeri tarafından
kurtarılmış olan HMS Jupiter Destroyeri’nin yaralı askerleri ile diğer
çatışmalarda yaralanmış askerler tren ile en son yola çıkacaklar arasındaydı. Yola
çıkacak ticaret gemilerine İngiliz HMS Stronghold (H-50),
Amerikan Clemson sınıfı destroyerler USS Pilssbury (DD-227) ve USS
Parrott (DD-218) refakat edeceklerdi. Amerikan torpidobotları USS.
Tulsa (PG-22), USS. Asheville (PG-21) ve USS. İsabel
(PY-10) eskortluk yapmak üzere geride bırakılmıştı. Son konvoydan önce
yola çıkmış olan Bir başka konvoya (Yarra Konvoyu) Sunda Boğazı’nın Güneyinde
Japon torpidobotları tarafından saldırı düzenlenmiş ve bir İngiliz tanker gemisi
hasar almıştı. Torpido isabeti yüzünden kazan dairesi su alan bu gemi yavaşlamış
ve konvoydan geri düşmeye başlamıştı. Bunun üzerine HMAS Wollongong
destroyeri bu gemiye eskortluk ederek Cilacap limanına ulaşması için geride
bırakıldı. Tabi ki bu Yarra konvoyunun başına gelen son felaket olmayacaktı.
Diğer yandan Taman Yarımadası’nın Güneyinde konuşlu bulunan Avusturalya 21.
Mayın Temizleme Filotillası (Maryborough, Toowoomba, Ballarat
ve Goulburn) ise Japon Kruvazörleri’nin eşliğinde hareket eden çıkartma
gemilerinin Sunda Boğazı ve Sebuku Adası çevresinde faaliyette olduklarını
öğrenmeleri üzerine üslerini terk ederek Cilacap’a doğru yol almaya başladılar.
Ayrıca Batı Sumatra’nın Padang Bölgesinde bulunan bir başka kuvvet ise
sivillerinde içinde bulunduğu gemilerle Colombo şehrine doğru yola çıkmıştı.
Bunlar dışında olayların gerçekleştiği sırada Avustralya’dan Colombo’ya 10,900
asker ve askeri teçhizat taşıyan büyük bir konvoy HMS Royal Sovereign,
HMS Cornwall, HMS Express ve HMS Vampire eşliğinde yol
almaktaydı. Tüm bunlara ek olarak, Müttefiklerin savaş ekonomisi için hayati
önem taşıyan, Avustralya ve Güney Afrika, Seylan, Hindistan,
Basra Körfezi ve Süveyş Kanalı arasındaki rotalara dağılmış
birçok ticaret gemileri de vardı. Kilit öneme sahip ‘’ABDA bölgesi’’ Java ve Badung
Deniz Muharebeleri sonrası Japonların tehdidi altındaydı. Bu olaylar ışığında
artık ne Hollandalılar ne İngilizler ne de Amerikalıların günümüz Endonezya’sının
Kuzeyinde ve kendi tabirleriyle ‘’Malay Bariyeri’’ olarak isimlendirdiği
bölgede bir gücü kalmamıştı. Malay bariyeri olarak adlandırılan günümüz Endonezya’sının
kaybedilmesi durumunda ise Japonlar, İngiliz ve Hollandalıların tüm Hindiçin
ve Hint Okyanusu üzerindeki hakimiyetini bitirecek ve hali hazırda
ellerinde kalmış sömürgeleri de rahatlıkla işgal edeceklerdi. Aynı şekilde
İngilizlerin Avusturalya Kıtası ile bağlantılarının kesilmesinden dolayı tüm
kıta ağır bir kuşatmanın altında ezilecekti. Bu durumda İngiltere’nin Batıda
Nazi Almanyası ile giriştiği savaşta İngilizler önemli bir darbe alacak ve Hint
Okyanusundan gelecek kaynaklardan mahrum kalacaklardı. Buna ek olarak Japonlar Avustralya’nın
Kuzey Kıyıları ile birlikte Avustralya’nın Kuzey Batısında bulunan Sunda
Boğazında operasyonlara başlamıştı. Bu operasyonların başında ise Amiral Nobutake
Kondo bulunuyordu. Kondu’nun elindeki kuvvet içerisinde Hiei ve
Kirishima gibi zırhlılarla
birlikte Soryu gibi uçak gemileri de bulunmaktaydı.
Amiral Nobutake Kondo |
Aslında Cilacap limanı da mülteciler
için gerekli korumayı sağlamıyordu. Çünkü limanın Güneyindeki Japon
kuvvetlerinin varlığı artık müttefik deniz otoriteleri tarafından biliniyordu
ve bu limanda yakıt ikmali yapacak gemilerin Colombo ve Avustralya’nın Fremantle
şehirlerine yol almaları isteniyordu. Bu gelişmeler yaşanırken İngiliz torpidobotu
HMS Stronghold (H-50) Hollanda ticaret gemisi Zaandam ile birlikte limanda
kalmıştı. Bu iki gemi, saat 18:00'de Fremantle’ye gitmek üzere yola
çıktı. Limanda bekleyen diğer bir gemi ise Avusturalya Torpidobotu HMAS
Bendigo (J-187) idi. Bendigo’nun bekleme nedeni Java Deniz Muharebesinde
batırılan HMS Jüpiter’den geriye kalan mürettebatın yukarıda aktardığımız
şekilde tren ile Cilacap limanına vardıktan sonra gemiye alınarak limandan
ayrılmasının planlanmasıydı. Ertesi günün erken saatlerinde limana varan
Jüpiter mürettebatı hızlıca Bendigo’ya alınmaya başlandı. Bandigo normalden iki
kat yükle (77 kendi mürettebatı ve 89 yaralı) Fremantle’ye doğru
saat 11:30’da yola çıktı. Bunun dışında 2 Mart 1942 günü diğer
konvoylar Cilacap limanına gelerek geride kalan mülteciler ile birlikte yakıt
alarak limanı terk ettiler. Bu konvoyların Fremantle’ye doğru olan yolculuğu
ise bir hayli tehlikeliydi. Çünkü Japonlar artık malay bariyerini aşarak Endonezya’nın
Güneyine inmiş ve Avusturalya’nın Kuzey Batısında bulunan Sunda Boğazında deniz
operasyonlarına başlamıştı.
HMAS Bendigo (J-187) |
HMS Stronghold (H-50) |
Japon görev gücü HMD Stronghold’u tespit
eder etmez onun üzerine büyük bir taarruz ve top salvosu yağdırmaya başladı. Bu
saldırıya Atago ve Takao katılmadan çevre güvenliğini sağlarken görev gücünün
diğer gemileri HMS Stronghold’u 1 saat boyunca ağır ateş altında tuttu.
Bu saldırı sırasında geminin kaptanı ağır şekilde yaralanmış, geminin güvertesi
ise ölü ve yaralılarla dolmuştu. Saat 19:00’ı gösterdiğinde ise ‘’gemiyi
terk et.’’ emri verilerek gemi boşaltıldı. Boşaltma işlemi tamamlanır
tamamlanmaz geminin cephaneliğine isabet eden bir mermi ile gemi infilak etti
ve saniyeler içerisinde suyun derinliklerine gömüldü.
Gemiyi terk ederek kurtarma botları ve
geminin su yüzünde kalan parçalarına tutunarak hayatta kalmaya çalışan personel
ertesi gün şafağın sökmesinden kısa bir süre sonra Japonlar tarafından el
konuşmuş ufak bir Hollanda ticaret gemisi tarafından bulundu ve sudan
çıkartılmaya başlandı. Yaşanan çatışma neticesinde, HMS Stronghold’un personelinden
geriye sadece 50 kişi kalmıştı. Bu kurtarma işlemi sürerken Japon kruvazörlerinden
Maya gelerek kurtarma operasyonunu durdurdu ve Stronhold’un kurtulan
mürettebatını kendi gemilerine transfer etti. O günleri yaşamış HMS Stronghold mürettebatından
birisi Maya Kruvazöründe geçirdiği günleri kısaca şu şekilde anlatmaktadır:
‘’Gelen vapurun bizi suda
kurtarmasını beklerken biranda Japonların bir kruvazörü ortaya çıktı. Kruvazör,
vapurun yanına gelene kadar ben sudan çıkartılmıştım. Japon Kruvazörü, vapurun
yanına yanaşarak kaptanıyla görüşmek için bir subayı vapura gönderdi. Kısa bir
görüşme neticesinde hepimizi Japon kruvazörüne transfer ettiler. Japon
kruvazörüne geçtikten sonra yaralılarımızı tedavi ettiler ve bize yiyecek
verdiler. Daha sonradan geminin güvertesinde günde birkaç kez sigara içmemize
izin verildi. İlerleyen zamanda öğrendiklerimizle karşılaştırınca kruvazör
komutanı ve personelinin bizlere yaklaşımı japonların esirlere davranış
şeklinin standardına göre bir hayli yüksekti…’’
Maya Kruvazörü |
Aslında HMS Stronghold ve refakat ettiği
gemiler Amiral Kondo’nun emri altındaki kuvvetlerin ilk kurbanı değildi. 1 Mart
sabahı Cilacap limanından ayrılarak Güneydoğuya doğru seyreden USS Pilssbury
Destroyeri (DD-227) kondo kuvvetine bağlı ağır kruvazörler Takao
ve Atago tarafından tespit edilmiş ve 2 Mart akşamı saat 21:02’de
bu iki kruvazörün ağır bombardımanı ile batırılmıştı. Bir başka Amerikan gemisi
USS Asheville (PG-21) ise motorunda yaşadığı sıkıntılardan dolayı
kendisini kovalayan Arashi ve Nowaki destroyerleri tarafından
yakalandı ve 30 dakikalık bir çatışma neticesinde saat 09:06’da batırıldı.
Batırılan iki gemi mürettebatından kurtulanlar zalimliği ile ünlü Japon esir
kamplarına götürüldüler ve bu personelden sadece 1 kişi bu esir
kamplarından sağ çıkabildi.
USS Pilssbury Destroyeri (DD-227) |
Nowaki Destroyeri |
Arashi Destroyeri |
Stronghold'un batması sonrası hayatta kalarak
Maya gemisine esir tutulmaya başladığı 3 Mart tarihinde, Java'dan kaçan
Avustralya gemilerinden sadece biri Kondo'nun gücünün güneyindeydi ve bu
gemilerde Japon gözlem uçakları tarafından takip edilerek konumları tespit edilmişti.
Konvoylar ve refakatçileri ise 3 Mart boyunca
yoluna devam etmiş ve birkaç kez refakatçi ünitelerin denizaltı teması tespit
etmesi üzerine derinlik bombası ataması dışında herhangi bir olay yaşanmamıştı.
Ancak bu dönemde Japon görev gücü de batıya doğru yol alıyordu. 4 Mart sabahı
saatler 06:30’u gösterdiğinde Japon görev gücü bu konvoyu tespit etti. Bu
konvoyun ismi Yarra konvoyu idi. bu konvoyun ismi konvoya refakat eden en büyük
gemiden gelmekteydi. Açıkçası 4 gün sonra Avusturalya’ya ulaşmayı ümit eden
konvoy personeli için bu çok kötü ve ürkütücü bir haberdi.
Bu durum kısa bir Japon raporunda şu şekilde
anlatılmaktadır:
‘’ 4 Mart 1942 sabahının erken
saatlerinde, "A" sınıfı kruvazörler Atago, Takao
ve Maya; 4. Destroyer Filosunu oluşturan Arashi ve Nowaki’den
oluşan görev gücü daha önce saldırı yaptığımız iki savaş gemisinin eskortu
altında düşman nakliye konvoyu gördüler. Daha önce yaptığımız saldırıda
gemilerimiz hasar görmemişti…’’
Konvoydakilerin Düşman görev gücünü
görmesiyle, HMAS Yarra’nın komutanı olan Kaptan Robert Rankin kısa bir plan
hazırlayarak konvoyun diğer gemilerine mesajla iletti. Bu plana köre konvoy içerisindeki
gemiler dağılarak ayrı yönlere doğru yol alacaktı. Böylece konvoydaki gemiler
bir arada kalıp kolay hedef olmak yerine dağılarak Japonların dikkatini tek bir
yere toplaması engellenecekti. Dahice plana rağmen bu başından beri umutsuz
bir çabaydı. Çünkü İlerleyen saatlerde konvoyda bulunan gemiler birer birer
parçalanarak batacaktı. Japon kuvvetinin gücü menzil, hız ve ateş gücü
bakımından konvoydaki gemilerden kat be kat üstündü. Dolayısıyla bu
karşılaşmada konvoyda bulunan gemiler Japonlara karşı resmen hedef talim görevi
görecekleri gemiler olacaklardı. Kısaca yaşanacak çatışma resmen tek taraflı ve
bir katliamdan başka bir şey olmayacaktı
Japonlar konvoyun durumu hakkında bilgi
toplamak için kruvazörlerde bulunan keşif uçaklarından iki tanesini kaldırdı. Uçakların
keşfini tamamlaması ve gemilere bilgi vermesiyle Japonların saldırısı başladı.
Japon kruvazörlerinin ilk hedefi HMS Anking kargo gemisi oldu. HMS
Anking, kruvazörlerin 8inch silahlarıyla birçok kez vurularak saatler 06:30
gösterdiğinde denizin karanlık sularına gömüldü. Bu sırada HMAS Yarra (U-77)
iskele tarafından isabet alıp yangın çıkmasına rağmen düşmanlarına karşı ateş
etmeye devam ediyordu. Konvoyun diğer kargo gemisi HMAS Francol ise Japon
destroyeri Arashi tarafından ateşe tutuluyordu. Geminin aldığı isabetler
üzerine kaptanı gemiyi terk etme emrini verdi. İlerleyen dakikalarda Maya’nın
ikincil silahları ile açtığı ateş ile saatler 07:30’u gösterdiğinde HMAS
Francol battı ve konvoy ikinci kaybını verdi. Yaşanan katliamdan hem
kaçamayacağını hem de düşmanları ile elindeki mevcut gemiyle başa
çıkamayacağını anlayan Kaptan Rankin geminin terk edilmesi talimatını
verdi. Çünkü gemi Japonlar tarafından ciddi şekilde hırpalanmış ve su almaya
devam ediyordu. Saatler 08:00’ı gösterdiğinde Japon kruvazörlerinden ana
topu olan 8 İnch’lik silahlarından birisinden 8 inch’lik ateşlenen bir salvo
HMAS Yarra’nın köprüsüne isabet ederek büyük hasara ve Kaptan Rankin’in ölümüne
neden oldu. Ancak geminin önünde bulunan ‘’A’’ taretinin komutanı olan Deniz
Adamı R. Taylor kaptanın ölmeden önce ‘’gemiyi terk et.’’ emrine uymayarak
gemiyi terk etmedi ve mermileri Japonların üzerine yollamaya devam etti. Ancak
gemi adamı bir süre sonra Japonların hedefi haline geldi ve kısa sürede
öldürülerek tareti susturuldu. Gemi terk edildikten sonra Yarra mürettebatından
sağ kalmış olan 34 kişi, 2 bot ve denizde bulunan enkaz parçalarına
tutunmuş olarak hayatta kalmaya çalışıyorlardı. Dolayısıyla geminin denizde
bulunan mürettebatı da çok sevdikleri geminin sonuna ve batışına şahit
olacaklardı. Japon destroyerleri gemiyi yakın mesafeden bombalarken
kruvazörlerden kalkan uçaklarda batmamak için direnen gemiyi bombalıyordu ve
gemi saatler 08:45’i gösterdiğinde cephaneliğine gelen bir bomba isabeti
sonucu infilak ederek battı.
Bu durum HMS Stroghold’dan kurtularak Japon
kruvazörü Maya’da esir tutulan esir personel tarafından da görülmüştü. Konvoy
ilk görüldüğünde gardiyanların gözetiminde güvertede bulunan esirler, hemen alt
güvertelere gönderilmişti. Maya kruvazöründe bulunan esirlerden birisi
ilerleyen yıllarda yaşanan katliamı şu şekilde aktaracaktı;
‘’Konvoy görüldüğünde bizi alt
güvertelere götürdüler. Japonlar bize donanmalarının kudret ve kuvvetini
göstermek istiyorlardı. HMAS Yarra gördüğümüzde ayakta kalan ve batmamış tek
gemiydi. Ancak gemiden yükselen ateş ve dumanı da görebiliyorduk. Japon
destroyerleri durmuş ve iskele tarafına doğru yatmaya başlamış geminin
etrafında dönerek toplarıyla gemiye ateş kusuyorlardı. Yarra’nın ön topu ise
gemi yan yatmasına rağmen halen ateş etmeye devam ediyordu. Daha sonra diğer Japon
kruvazörleri ilerleyerek önümüzü kapattı. Yarra’yı en son gördüğümüzde yüksek
bir duman sütunu yükseliyordu. Ancak geminin bu direnişi bizi çok
etkilemişti...’’
HMAS Yarra battıktan sonra Japon
destroyerinden birisi kargo gemisi Francol’dan geriye kalan ve denizde
sürüklenen mürettebatı topladı. Ancak konvoya ait batan diğer gemilerin
mürettebatı denizde oldukça geniş bir alana dağılmıştı. Bu yüzden Japonlar bu
kazazedeleri kurtarmakla uğraşmadan yollarına devam etti.
K11 Denizaltısı |
Konvoydan geriye kalanlar Hollandalı kurtarıcılarının
davranışlarından derinden etkilenmişlerdi. Kurtarılanlardan birisi ileride yazdığı
anılarında;
‘’ Tjimanoek'in mürettebatı bizlere çok
nazik davrandılar. Eğitimli eller tarafından yaralarımız tedavi edildi. Bizlere
yeni kıyafet verildi ve mümkün olan tüm özen gösterildi. Geminin kaptanı ve
personeli çok nazik davrandılar ve ellerinde geleni yaptılar.’’
Batan HMAS Yarra’dan denize atlayarak
kurtulan ve daha sonra K11 denizaltısı tarafından kurtarılan personelde aynılarını
yazacaktı;
‘’ Hollandalılara yeterince teşekkür
edemedik. Dünyada hiç kimse bizim için daha nazik olamazdı.’’
Tjimanoek 13 Mart'ta kurtardığı kazazedeleri
Avusturalya’nın Fremantle şehrine indirdi. Tawali vapuru ile K11
Denizaltısı tarafından kurtarılanlar ise Colombo şehrine götürüldü.
Colombo’ya inen grupta 13’ü subay toplam 151 kişi bulunuyordu.
‘’Üs gerçekten çok büyüktü. Limana
demirlemiş çok sayıda uçak gemisi, muharebe gemisi, kruvazör, destroyer ve
denizaltı vardı. Kıyının sınırında ise uzun çalılarla kaplanmış tepeler vardı…’’
Limanın bu kadar kalabalık olmasının
nedeni ise Christmas Adasını bombalayarak Hint Okyanusunda harekat düzenlemiş
olan Amiral Nagumo emri altındaki filo’nun da 7 Mart tarihinde esirlerin karaya
indirildiği aynı üste bulunmasıydı. Christmas Adası Sumatra Adası’nın güneyinde
bulunan ve 1. Dünya Savaşında korsanlık faaliyetleri ile ün kazanmış Alman SMS
Emden Kruvazörü’nün, HMAS Sydney tarafından batırıldığı Cocos
adasının 985 kilometre kuzeydoğusunda bulunan bir adaydı. Kısaca coğrafi
gerçeklikle bakıldığında Christmas Adası ile Cocos Adası, Hint Okyanusuna açılan
kapıydı. Bu iki Ada’nın ele geçirilmesi stratejik öneme sahipti. Böylece bu
adalarda kurulacak bir üs Doğu Hint Okyanusu bölgesinin Japon etkinlik alanı
içerisine gireceği anlamına geliyordu.
Bu arada Japon saldırılarından kurtulan
veya tespit edilmeden yoluna devam eden konvoylar Avusturalya’nın Flamente şehrine
ulaşmaya başlamıştı. İlk ulaşan grup 7 Mart 1942 tarihinde Amerikan
korvetleri USS Parott ve USS İsabel korumasında olan konvoydu.
Ertesi gün ise Avusturalya Donanmasına bağlı HMAS Burnie ve HMAS
Bendigo korvetleri limana giriş yaptı. Gemi kaptanlarından birisi limana
girdiği günün ertesini defterine şu şekilde kaydetmiştir:
‘8 Mart Pazar. Hangi mezhepten olursa
olsun limana gelmiş herkes toplanıp dua etti. Bu dua hem kayıplarımız içindi
hem de tanrının bize yardım etmesi içindi. Bu topluluk dinin son iki üç ay
içinde yaşadıklarımız sonrası bizi nasıl birleştirdiğini gösteriyordu…’’
9 Mart 1942’de ise Avusturalya mayın
tarama gemileri Ballart, Goulburn ve Wollongong, Flamente
limanına ulaştı. Böylece 21. Mayın Tarama Birliği kayıp vermeden limana ulaşmış
ve bir araya gelmiş oldu. Bu gemiler bütün konvoylara artçı kuvvet görevi
görüyordu. Yolda bozulan veya hasar görmüş gemilere eskortluk ederek güvenli
limana ulaşmalarını sağlıyorlardı. Gemi kaptanlarından birisi yolculuklarını
kısaca şu şekilde not almıştı:
‘’Sunda Boğazı bölgesinde mayın tarama
ve devriye görevlerini icra ederken sık sık Japon hava saldırılarına maruz
kalıyorduk. Daha sonra Singapur’dan gelerek Sunda Boğazı yönünden geçen ve
adaların kuzeyinden ayrılan son gemiler ile Cilacap limanından ayrılıp geride
kalmış gemilere koruma sağladık. Flamente limanına doğru yol alırken Japon uçaklarının
saldırı yapma ihtimaline karşı Hollanda donanması Soemba, Sirius ve
Fazandt gunboatlarından oluşan bir gücü bize yardım olarak gönderdi. Bu sayede
limana gemi kaybetmeden güvenli şekilde ulaşabildik.’’
Konvoylar ve ABDA Kuvvetinden geriye
kalan savaş gemilerinin Avusturalya’ya ulaşması ile müttefik kuvvetlerin ABDA bölgesinin
boşaltılarak Malay Bariyeri’nin güneyine çekilmesi tamamlanmış oldu. Bu dönemde
müttefik kuvvetleri üzerlerine gelen Japon selini durdurmaya çalışmış, ama yetersiz
teçhizatları ve yanlış yönetimden dolayı başarısız olmuşlardı. Müttefikler bütün
çabalarına rağmen en başından beri Japonları birkaç saatten fazla geciktiremedikleri
başarısız bir dövüşe girişmişlerdi. Japonların bu hızlı zaferi müttefiklerin
yüzüne tokat gibi vurmuş ve Japonların artarda yaşadığı bu zaferler müttefikler
için ciddi uyarılar içeriyordu.
Japonya’nın coğrafi olarak bir ada ülkesi
olması ve bu adada savaş makinelerinin çarkını döndürecek hammadde olmamasından
dolayı bu şekilde yayılmacı davranacağı beklenmekteydi. Ancak müttefiklerin
hesaba katmadığı Japon yayılımının bu kadar hızlı ve yıkıcı olmasıydı. Dolayısıyla
kısa süre içerisinde Batı Pasifik’te bulunan adalarla birlikte Malay
Bariyerinde bulunan adaları ve Singapur gibi önemli bir merkezin Japonlar
tarafından ele geçirilmesini müttefiklerin beklemediği ve açıkçası hazırlıksız
yakalandıkları bir gerçek olarak karşımıza çıkıyor.
İngiltere’nin ABDA Bölgesi'ndeki savunma
kuvvetlerinin deniz iletişimini güvence altına almadaki başarısızlığı ile er ya
da geç Singapur’un kaçınılmaz olarak Japonlar tarafından istila edileceğini
gösteriyordu. Ancak İngilizler savaş boyunca hem ABDA Bölgesi’nin korunmasında
hem de Singapur’un savunulması konusunda ciddi şekilde başarısız oldular. Bu başarısızlıklarının
temel sebebi ise düşmanlarından kendilerini izole ederek güvenliklerini
sağladıklarını düşünürken Japonlar tarafından çevrelendiklerini görememeleridir.
Dolayısıyla savaş tarihi boyunca söylenen şu söz aklıma gelmiştir;
‘’Tüm savaş tarihi boyunca
karada veya denizde izole edilmiş düşmanın/kalenin düşmesi/yenilmesi
kaçınılmazdır.’’
Bu gelişmelere Japonlar açısından
baktığımızda ABDA Bölgesi ile birlikte Batı’da Solomon Adaları, Vanuatu ve Yeni
Kaledonya adalarının ele geçirilmek istenmesi Avusturalya ve Yeni Zelanda’nın, Amerika
ile iletişiminin kesileceği anlamına geliyordu. Malay Bariyerindeki adaların
ele geçirilerek bu adalarda kurulacak pistlerle Avusturalya kıyılarına saldırı
imkanını (bkz. Darwin bombardımanı) sağladığı gibi herhangi bir düşman
saldırısında bu adalar savunmaya oldukça elverişliydi. Singapur’un işgali ve Java
Deniz Muharebesinden sonra Japonlar, Hint Okyanusunda belirli hedeflere taarruzlar
düzenlemiş olsa da ikmal hatlarının uzunluğundan dolayı bu taarruzlar çok fazla
etkili olmamıştı. Dolayısıyla Japonların ikmal hatlarını kısaltmak için sonraki
hedefleri büyük ihtimalle Christmas Adası ile Cocos Adası ve Andaman
Adaları olacağı tahmin edilebilir. Bu adalarda kurulacak üsler sayesinde
hem deniz hem de hava harekatları için ikmal hatları kısalmış olacak Japon
Donanmasının, Hint Okyanusundaki etkinliği bir hayli artacaktı. Bu durumun
gerçekleşmesi halinde özellikle İngilizlerin ana ikmal hatlarından birisi olan Hint
Okyanusundan Süveyş Kanalı arasındaki bölge güvencesiz kalacak ve İngilizlerin Hint
Okyanusuna daha fazla savaş gemisi göndermesi anlamına gelecekti. Bu durum
ayrıca Batıda İngilizlerin Almanlara karşı yürüttüğü savunma savaşını büyük
oranda sekteye uğratabileceği tahmin edilebilir. Ancak tarihte bu olayların gerçekleşmemesi
yukarıda yazdıklarımızı maalesef tahminden öteye götürmemektedir.
Peki Japonya yukarıda yazdığımız
senaryoyu neden gerçekleştirmedi veya gerçekleştiremedi?
Bu sorunun bana göre iki noktada
cevabını bulabiliriz. İlk olarak bilindiği üzere Java Deniz Muharebesi ve
sonrasında gerçekleşen Badung Deniz Muharebesi sonrası Japonlar günümüz Endonezya’sında
bulunan adaların işgaline girişmişti. Ancak bu bölgede çok sayıda ada
bulunmasından ötürü işgal süreci zaman almaktaydı. Japonlar bu işgaller
sırasında zaman kaybederken Amerikalılarda Pearl Harbor Baskını sonrası
yaralarını çok hızlı şekilde sarmış ve modern bir pasifik filosu kurma fırsatı
yakalamışlardı. İkinci olarak Japonlar her ne kadar Hint Okyanusunda çeşitli
deniz harekatları düzenlemiş olsalar da bu harekatlar diğer bölgelere yapılana
göre etkinlikten uzaktı. Amerikalıların da hızlı gelişimi ile Japonlar gözünü Batı
ve Güney’den, Doğu’ya çevirmek zorunda kaldılar. Büyük hasar vererek Amerikalıları
devre dışı bıraktıklarını düşünen Japon kurmaylar biranda karşılarında
kendilerine neredeyse denk bir Amerikan Donanması buldular ve önce Midway
Muharebesinde, daha sonra Gudalcanal Savaşlarında yaşadıkları
yenilgiler ve kayıplar ile bir daha Hint Okyanusuna bakma fırsatı dahi bulamadılar.
Keza yukarıda ismini zikrettiğim muharebelerden sonra da Amerikan ilerleyişi
başladı ve Japonların büyük geri çekilmesi başlamış oldu.
Ama ne olursa olsun Amerikalıların İngilizleri
de yanlarına alarak başlattığı bu ilerlemeden önce Güneydoğu Pasifik bölgesinde
Japonların bir sel gibi müttefiklerin üzerinden geçtiği gerçeği
değişmemektedir. Yukarıda anlattığım ufak olayda dahi müttefik gemilerinin donanımsal
ve taktiksel yetersizliği görülmektedir ve bahse konu bu olaydan sonra da Japonların
bölgedeki üstünlüğü Guadalcanal Savaşları’nın sonuna kadar devam etti. Bu itibarla;
Guadalcanal Savaşına kadar olan dönemde bölgede müttefikler ile Japonlar arasında
yaşanan olayların devamını sonraki yazı veya yazılarda ele alacağız.
0 Yorumlar