Takvimler İkinci Dünya Savaşı'nı gösterdiğinde, dünyanın neredeyse her bölgesinde büyük cepheler açılmış ve çetin savaşlar meydana gelmeye başlamıştı. Kuzey Afrika'nın kızgın çölleri de İkinci Dünya Savaşı'ndan nasibini almıştı. Başından sonuna, Erwin Rommel'i de saygı ile anarak, neredeyse bütün detaylarıyla Kuzey Afrika Cephesi;

İkinci Dünya Savaşı'nda, Kuzey Afrika'nın kontrolü için çetin savaşlar cereyan etmişti. İngiltere’nin sömürge imparatorluğu ve ortadoğu’nun değerli petrol rezervlerinin hayat damarı olan Süveyş Kanalı’nın kontrolü, büyük bir tehlikede idi.

Ekim 1935’te Etiyopya’nın, İtalyan birlikleri tarafından işgalinden sonra İngilizler ve Fransızlar, ateşkes karşılığında Etiyopya’nın büyük bölümünü İtalya’ya verecek gizli bir anlaşma önerdiler. Hoare-Laval Paktı, Alman yeniden silahlanmasına ve genişlemesine birlikte karşı çıkmalarına söz veren İngiltere ve Fransa tarafından Nisan 1935’te bir ittifak olan Stresa Cephesi’nin korunması umuduyla hazırlandı. Aslında İtalya'dan beklenenin tam tersi oldu. Faşist İtalya sırtını Demokratik Batı'ya çevirdi ve Nazi Almanyası ile ittifak yoluna gitti. 25 Ekim 1936'da Roma-Berlin birlikteliği ilan edildi ancak Etiyopya Seferi ve İspanya İç Savaşı sırasında milliyetçi kuvvetlere verdiği destekle İtalya'nın gücü azalmıştı. Savaşın ilk dokuz ayı boyunca İtalya, almanya'yı destekleyecek durumda değildi. İkinci Dünya Savaşı'nın 10 Haziran 1940 tarihinde -Almanların Paris'e girmesinden sadece dört gün önce- İtalya, İngiltere ve Fransa'ya savaş ilan etti. Fransa’daki durum neredeyse halledilmiş olsa da İtalya’nın savaşa girmesi, esasen Akdeniz’deki deniz çatışması tehdidinin şimdi beklenmedik bir şekilde büyüyeceği anlamına geliyordu.

İtalya-Etiyopya Savaşı

Mısır ve Sirenayik (Haziran 1940 - Haziran 1941)

Benito Mussolini İtalya'yı savaşa soktuğunda, Kuzey ve Doğu Afrika'daki İtalyan kuvvetleri, yetersiz İngiliz kuvvetlerine oranla çok daha üstündü. İngiliz komutanlığı, 1939 Temmuzunda Orta Doğu'nun yeni oluşturulan baş komutanlığına, Süveyş Kanalı'nı koruyan kuvvetleri güçlendirmek için Archibald Wavell'i atadı. Ancak 50.000 kişilik İngiliz birliği, toplam 500.000 İtalyan ve İtalya'nın sömürge kuvvetleri ile karşı karşıyaydı. Güney cephesinde, Eritre ve Etiyopya'daki İtalyan kuvvetleri 200.000'den fazla adam topladı. Kuzey Afrika Cephesi'nde Mareşal Rodolfo Graziani, büyük bir güç olan, Mısır'ı koruyan 36.000 İngiliz, Yeni Zelanda ve Hint Birliği ile karşı karşıyaydı. Mısır sınırındaki batı çölü, iki tarafı da o cepheden ayırmaktaydı. En önde gelen İngiliz pozisyonu Mersa Matruh'ta, sınırın yaklaşık 120 mil ve Nil Nehri deltasının yaklaşık 200 mil batısındaydı. Wavell pasif kalmak yerine, eksik zırhlı birliğinin bir bölümünü saldırgan bir örtü kuvveti olarak kullandı ve sınırların üzerinden sürekli olarak İtalyan hatlarını taciz etmek için bir dizi baskın düzenledi.

Archibald Wavell


Bu baskınlar 13 Eylül 1940’a kadar sürdü. İtalyanlar, altıdan fazla tümeni geride bıraktıktan sonra, batı çölüne doğru temkinli bir harekat başlattılar. Mersa Matruh'a 50 mil ilerledikten sonra, sidi Barrani'de birbirlerini destekleyecek kadar genişlikle ayrılmış biçimde takviyeli kamp zinciri kurdular. Birkaç hafta herhangi bir girişimde bulunulmadan geçti. Bu arada İngiltere'den gelen üç zırhlı alay dahil olmak üzere başka takviyeler, Wavell'e ulaştı. Her ne kadar hala önemli bir sayısal dezavantaj olsa da, Wavell inisiyatifi bir taarruz olarak değil de büyük çaplı bir baskın dizisi olarak planlanan bir operasyonla ele geçirmeyi seçti. Bu baskınlar, Graziani güçlerinin imha edilmesine ve İtalyanların Kuzey Afrika’da çöküşüne yol açtı.

Rodolfo Graziani

General Richard Nugent O'Connor’ın emri altındaki kuvvet, 80 bin Italyan'a karşı sadece 30.000 kişiden oluşuyordu. Ancak 120 İtalyan tankına karşı 275 tankı vardı. İngiliz 7. tank alayı, düşmanın tanksavar silahlarının ancak hafif zararlar verebileceği ağır zırhlı 50 Matilda II'sini de içeriyordu. O'Connor, Kuzey Afrika çatışmaları boyunca müttefikler için düşman hatlarının ardındaki faaliyetlere dair değerli bilgileri sağlayacak hafif silahlı bir keşif birimi olan Long Range Çöl Grubu tarafından da desteklendi. O'Connor’ın kuvveti 7 Aralık 1940’ta, düşmanın kampları arasındaki bir boşluktan ilerledi. 9 Aralık'ta Nibeiwa, batı ve doğu Tummar İtalyan garnizonlarından alındı. Binlerce mahkum da bu baskında ele geçirildi. İngilizler ise çok hafif kayıplar verdi. Kuzey Afrika'daki başarıları ile “Çöl Fareleri” lakabını kazanacak olan 7. zırhlı tümeni batıya ilerledi ve sahil hattına ulaştı. Böylece İtalyanların geri çekilme hattı kesilmiş oldu. 10 Aralık'ta 4. Hint tümeni, Sidi Barrani çevresindeki İtalyan kamplarına karşı kuzeye yöneldi. Bölgenin yarısının kontrolü hemen hemen bu tümen tarafından sabah saatlerinde ele geçirilmişti. Öğleden sonra 7. zırhlı tümenden iki alay daha bu bölgeye sevk edildi ve her iki kuvvet, ortak bir saldırı başlattı. Sidi Barrani bölgesinin büyük kısmı gün sona ermeden ele geçirildi. 7. zırhlı tümen, daha sonra batıya yapılan daha büyük bir saldırı başlattı. Buqbuq'un ötesindeki sahile ulaşıldı ve büyük bir geri çekilme için toplanan İtalyan kuvvetlerini yakaladı. Üç gün boyunca İngilizler yaklaşık 40.000 mahkum ve 400 silah ele geçirmişti.

7. Zırhlı Tümen

İtalyan kuvvetlerinin kalıntıları, 7. zırhlı tümen tarafından derhal çevrildikleri Bardia sahil kalesine sığındı. Bununla birlikte İngilizlerin elinde İtalyanların demoralizasyonundan yararlanmak için yapılacak hızlı bir nihai saldırı için gerekli piyade yoktu ve 6. Avustralya kolordusunun, İngilizlerin ilerlemesine destek olmak için Filistin'den gelmesi üç hafta sürdü. 3 Ocak 1941'de, 22 Matilda II tankının önderliğinde Bardia'ya saldırı başlatıldı. İtalya savunması hızla çöktü ve üçüncü güne kadar bütün garnizon teslim oldu, 45.000 mahkum, 462 top ve 129 tank İngilizlerin eline geçti. 7. zırhlı tümeni, Avustralyalılar o kıyı kalesine bir saldırı gerçekleştirene kadar Tobruk'u izole etmek için batıya doğru ilerledi. Tobruk 21 Ocak'ta saldırıya uğradı ve ertesi gün düştü. 30.000 mahkum, 236 top ve 37 tank ele geçirildi.


General Richard Nugent O'Connor

Sirenayik'in fethini tamamlamak için kalan tek şey Bingazi'nin zapt edilmesiydi ancak 3 Şubat 1941'de hava keşifleri İtalyanların şehri terk etmeye hazırlandıklarını açıkladı. O’Connor bu nedenle İtalyan geri çekilme yolunu kapatmak amacıyla yine 7. zırhlı tümeni gönderdi. 5 Şubat öğlesinden sonra Beda Fomm güneyinde, düşmanın iki geri çekilme yolunun karşısında engelleyici bir hat kuruldu. İtalyan hattının avcı birliklerini ele geçirdikten sonra İngilizler, 6 Şubat'ta İtalyan ana kuvvetini de sardılar. İtalyanlar 100 tankı ile övündüğü halde İngilizler bu sayının üçte birinden daha azı ile araziye hakim oldu. Gece çöktüğünde İtalyan tanklarının 60'ı hasar aldı ve kalan 40'ı ertesi gün terk edildi; İngiliz tanklarından sadece 3'ü çalışmaz hale gelmişti. İtalyan piyade ve diğer birlikleri, koruyucu tank unsurları elimine edildiğinde İngilizlere teslim oldu. 3.000 askerden oluşan ingiliz gücü, 216 topçu ve 120 tankla birlikte 20.000 esir aldı.

Matilda II

Graziani'nin ordusunun tamamen tükenmesi, İngilizlere Trablus için açık bir geçiş sağlamıştı ama bu ordunun hareketi, Kuzey Afrika kuvvetinin önemli bir kısmını Yunanistan'daki Alman emellerine karşı çıkma konusunda kullanmak isteyen Winston Churchill tarafından durdurulmuştu. Böylece Kuzey Afrika sahnesinde hızlı bir çözüm fırsatı kaybolmuştu. Kısıtlanan İngiliz gücü, kısa sürede kendisini savaşın en müthiş komutanlarından biriyle karşı karşıya bulacaktı. 6 Şubat 1941'de, Graziani'nin ordusunun Beda Fomm'da ortadan kaldırıldığı gün, bölüm sonu canavarı Orgeneral Erwin Rommel'e İtalyanların kurtarılmasına gönderilecek olan küçük bir Alman mekanize kuvvetini yönetmesi emredildi. Bu kuvvet iki tümenden oluşacaktı. 5. hafif panzer ve 15. panzer tümenleri Rommel'e verildi ancak ilk ünitenin nakliyesi Mart ayının ortasına kadar tamamlanamadı ve ikincisi de Mayıs ayının sonuna kadar gerçekleşmeyecekti. İngilizler ilerlemelerine devam etmediğinde Trablus'a erken gelen Rommel, sahip olduğu kıt güçlerle saldırmayı seçti. İlk amacı sadece Agheila'nın sahil yolundaki darboğazı işgal etmekti ancak 24 Mart'ta amacının ötesinde Agheila'ya girdi ve 31 Mart'ta Mersa Bréga'yı aldı. Rommel bunu kıt güçle o kadar hızlı ve kolayca başardı ki İngiliz kuvvetleri şaşkına döndü. Artık karşılarında yeteneksiz İtalyanlar değil, en iyi komutanlarından birisiyle birlikte Almanlar vardı ve Kuzey Afrika Cephesi'nde kartlar öyle bir yeniden dağıtılıyordu ki masada durabilene aşk olsun.

Mayıs ayının sonuna kadar bekleme emrini göz ardı eden Rommel, 2 Nisan'da ilerlemesini 50 tankla sürdürdü ve ardından iki yeni İtalyan tümeni onun hızına yetişemese de onu takip etti. İngiliz kuvvetleri bu taarruzun yarattığı karışıklık sebebiyle acele ederek geriledi ve 3 Nisan'da Bingazi'yi tahliye etti. O'Connor yerel komutanı bilgilendirmek için gönderdi ancak onun personel aracı 6 Nisan gecesi bir Alman grubu tarafından esir alındı. 11 Nisan’a kadar, İngilizler Sirenayik'ten ve Mısır sınırlarından geri çekildiler. Bunun tek istisnası, Rommel’in şehirdeki kaleye saldırmaya yönelik çabalarını engellemekte başarılı olan Tobruk’un 9. Avustralya garnizonu oldu. Rommel, Sirenayik'in doğu sınırına ulaştığı zaman tedarik hattını çok uzattı ve durmak zorunda kaldı. Rommel o kadar hızlı ilerliyordu ki lojistik hattı ona yetişemiyordu. Mayıs 1941'in ortalarında Tobruk'u rahatlatmak için geçici bir çaba harcadıktan sonra Wavell, Haziran ortasında yeni takviyeler aldı ve karşı taarruza girişti. Rommel saldırıya, kanatlara karşı iyi düzenlenmiş bir zırhlı saldırı ile cevap verdi. Wavell başarısızlığı sonrası Churchill’in hayal kırıklığı ve memnuniyetsizliği ile Hindistan'a gönderildi. Hindistan’da eski başkomutan olan orgeneral Sir Claude Auchinleck, Wavell'in yerine atandı.

Claude Auchinleck

Mısır ve Libya (Güz 1941 - Ocak 1943)

18 Kasım 1941'de, batı çölündeki güçlerin yeniden denetlenmesiyle İngiliz sekizinci ordusu Haçlı Operasyonu'nu (Crusader Harekatı) başlattı. İngilizler bu saldırıda, rakiplerinin iki katından daha fazla tank kullandılar. Ek olarak Rommel’in tanklarının üçte biri silahsız İtalyan tanklarıydı. Ancak Rommel tanklarını ve gizli tanksavar silahlarını İngilizlerden daha ustaca ve zekice kullandı. Böylece, savaşın ilk birkaç gününde havadaki dörde bir üstünlüklerine rağmen (ve Rommel'in yetersiz hava kuvvetinin üçte ikisinin eski İtalyan uçaklarından oluşmasına rağmen), Rommel İngilizlere karşı üstün gelmeyi bildi.

Rommel’in ilerlemesi ve tobruk’un elden çıkışı ile durum o kadar korkunç bir hal aldı ki, sekizinci ordu komutanı orgeneral Alan Cunningham savaşı sonlandırmayı düşünmeye başlamıştı. Auchinleck, taarruzun devam etmesini emretti ve Cunningham, 25 Lasım'da general Neil Methuen Ritchie ile yer değiştirdi. İki hafta süren zorlu mücadelenin ardından, İngilizlerin sayısal üstünlüğü ile zor da olsa Rommel’in tükenmiş güçleri Sirenayik'in dışına itildi. Rommel, Agedabia yakınında bir pozisyona çekildi ve Aralık 1941'in sonunda iki tank tümeni ve birkaç topçu bataryası ile takviye edildi. 26 Aralık'ta bir İngiliz saldırısını püskürttü ve 21 Ocak 1942'de Rommel, İngilizleri şaşırtan, sekizinci orduyu yeni kazanılan toprakların çoğunu terk etmek zorunda bırakan bir saldırı yaptı. İngilizler, Tobruk'un hemen batısındaki Gazze-Bir Hakeim hattı boyunca toplandı ve her iki tarafa ilave takviyeler sağlandı.

Churchill, Auchinleck'e saldırıya hemen başlanması için baskı yapmasına rağmen, ilk önce Rommel vurdu. 26-27 Mayıs 1942 gecesi, Rommel üç Alman tümeniyle İngiliz hattının güney yanından geçti, ardından bir İtalyan zırhlı tümeni ve bir İtalyan motorlu piyade bölümü onu izledi. Dört mobilize İtalyan tümenini Gazze çizgisinin karşısında bir güç olarak bıraktı. Rommel, Gazze hattından denize doğru ilerlemek ve İngilizleri cebe almak istedi ama İngilizlerin tepkisi beklenenden sert oldu çünkü Rommel’in haberi olmadan sekizinci ordu, ABD’den gelen 200'den fazla M3 Grant tankı ile güçlendirilmişti. Rommel’in değimiyle, "Grant’ın 75 mm’lik silahları saflarımızda büyük delikler açmıştı” ve 28 Mayıs’ta denize ulaşma konusundaki çabaları çok az ilerleme gösterdi. Ertesi gün ordusuna savunma pozisyonu almasını emretti.

M3 Grant

Kazan (The Cauldron) olarak adlandırılan bu pozisyon güvencesiz bir durumdu çünkü Rommel'i kuvvetlerinin geri kalanından, İngiliz garnizonu ve geniş bir mayın tarlası hattı ile ayırmıştı. Haziran 1942’nin ilk günlerinde, Rommel’in kuvveti, Kraliyet Hava Kuvvetleri ve 8. ordu tarafından püskürtüldü. Rommel'in tuzağa düştüğüne inanan İngilizler azalan zırhlı kuvvetlerini, Rommel’in tesliminin kaçınılmaz olarak görmesi nedeniyle, Cauldron’daki masraflı ve etkisiz saldırılarda harcamaya devam etti. 11 Haziran 1942'deki olaylar, bu görüşü çarpıcı biçimde değiştirdi. Rommel’in panzer birlikleri doğu kanadına doğru taarruza geçti ve geri kalan İngiliz zırhlı birliklerinin büyük kısmını yakından bir ateşle desteklenen dar bir koridorda tuttu. Daha birkaç hafta önce 700'e ulaşan İngiliz tank gücü, şimdi bunun onda biri kadardı. Ritchie, 14 Haziran’da Gazze hattını terk etti ve Mısır sınırına hızlı bir geri çekilme başlattı, birliklerini Tobruk’tan izole etti. 21 Haziran'da Rommel Tobruk Kalesi'ni, 33.000 kişilik garnizonu ve çok sayıda bölgeyi ele geçirdi. Yenilgi, Singapur’un düşüşünden sonraki İngiltere’nin en büyük askeri felaketi olarak kabul edildi.

Tobruk'ta Esir Alınan İngilizler

Birinci El-Alamein Muharebesi

Ritchie’nin güçlerinin Mısır’da takibini sağlamada Rommel, Tobruk’ta elde ettiği devasa tedarikten büyük yardım aldı. Rommel’ın Afrika Korps kurmayının genel komutanı orgeneral Fritz Bayerlein, Rommel'in takip biriminin yüzde 80’inin yakalanan İngiliz araçlarından oluştuğunu tahmin ediyordu. Ritchie’nin niyeti Mersa Matruh’a bir hat kurmaktı ancak 25 Haziran akşamı Auchinleck emir verdi ve El-Alamein’in çevresindeki alanda daha hareketli bir hat kurmaya karar verdi. 30 Haziran 1942'de Rommel Kahire'den neredeyse 100 kilometre uzaktaydı ve Mısır'ın anahtarları neredeyse elindeydi. Temmuz 1942 boyunca Auchinleck, El-Alamein'de inatçı bir savunma başlattı. Rommel’in Afrika Korps birlikleri, kesin çözüm getiren bir saldırıya girişmek için çok yorgundu ve sayıca çok azdı. Rommel, Auchinleck’e takviye almak için zaman vermek anlamına gelse de, saldırıyı kesmek zorunda kaldı. Auchinleck, Rommel'i durdurmaktan memnun değildi ve karşı bir taarruz düşünüyordu ancak İngiliz birlikleri de en az Almanlar kadar tükenmişti ve kısa süre sonra Auchinleck saldırılarını askıya almak zorunda kaldı. Temmuz ayının sonunda, Rommel’in Mısır’a ilerleyişi durduruldu ve ordusu bir kez daha savunma pozisyonuna geçti.

Bu gelişmeler ışığında, Churchill durumu değerlendirmek için Mısır'a uçmaya karar verdi ve 4 Ağustos 1942'de Kahire'ye geldi. Auchinleck'in Alman ilerleyişini kısmen durdurmuş olmasına rağmen, Rommel hala İskenderiye ve Nil deltasına çarpıcı bir mesafedeydi. Kuzey Afrika'da hızlı bir çözüm isteyen ve komutada değişiklik yapma eğiliminde olan Churchill, Auchinleck'in Eylül ayına kadar taarruzun ertelenmesi yönündeki ısrarı ile atama kararı verdi. Churchill, general sir Harold Alexander’ı Akdeniz ve Orta Doğu’ya komutan olarak atadı ve sekizinci ordu’nun emrini general William Gott'a verdi. Gott, 7 Ağustos'ta nakliye uçağı Kahire yolunda vurulup öldürüldükten sonra, general Bernard Law Montgomery boşluğu doldurmak için ingiltere'den getirildi. İronik olarak bu değişimler, İngiliz taarruzunun Auchinleck'in önerdiğinden çok daha geç bir tarihte devam edeceği anlamına geliyordu; çünkü sabırsız Churchill, Montgomery’nin hazırlıkları ve eğitimi tamamlanana kadar beklemedeki kararlılığını onaylamak zorunda kaldı. Bu gecikme inisiyatifi Rommel'e sundu ancak onun yeteneği ve cüretliliği bile, karşı güçlerin niteliği ve niceliğindeki büyümeyi telafi edemedi.

Montgomery Çölde

Ağustos 1942'de Rommel, Alman paraşütçülerinin bir tugayını ve İtalyan paraşütçülerinin bir bölümünü güçlendirdi. İki panzer tümeni yaklaşık 200 orta tank, iki italyan zırhlı tümeni de 240 tanka sahipti. İtalyan tankları eski modellerken Rommel’in gücü, 50 mm silahlarla güçlendirilmiş 74 Panzer III’ü ve yeni 75 mm silahlar monte edilmiş 26 Panzer IV’ü içeriyordu; bununla birlikte, öndeki İngiliz tank gücü 700'ü yeniden geçmişti. Rommel, sekizinci ordu’nun iletişimini bozacak hızlı bir atılım gerçekleştirmeyi umuyordu ancak saldırısı 30-31 Ağustos 1942 gecesi mayın tarlasında tıkanmaya başladı. Gecikme, saldırganlığı mahkum etti. RAF (Royal Air Force), Alman-İtalyan kuvveti için can sıkıcı bir tehlike yaratan göklerin tamamen kontrol altına alındığını ve Alam El-Halfa sırtının güneybatısındaki İngiliz zırhlı tugay’ın, Rommel'in saldırılarına müdahale ettiğini belirtti. Daha sonraki saldırılar ve yerel çevre manevraları, sağlam İngiliz savunması tarafından karşılandı. Kritik olarak düşük yakıt rezervleriyle karşı karşıya kalan ve neredeyse sürekli hava saldırılarına maruz kalan Rommel, 2 Eylül'de taarruzdan vazgeçti ve kademeli olarak geri çekildi. Sekizinci ordu için düşmanın kısa bir mesafeden geri çekilmesi hayalkırıklığı olmuştu.

İngilizlerin saldırıları başlamadan yedi hafta geçti. Churchill, Kasım 1942'de Tunus'ta planlanan müttefik planı Meşale Harekatı'ndan önce Rommel'e karşı kesin bir zafer elde etmek istiyordu ve planda ertelemeye gitti. Montgomery ancak başarılı olacağından oldukça emin olana kadar beklemeye kararlıydı ve Alexander’ın tam desteğini istiyordu. Geceleyin Alman mayın tarlalarını temizleme süreci için yeterli ay ışığına ihtiyaç vardı. Saldırı, dolunaydan önceki gece 23 Ekim 1942'de gerçekleştirildi.

Bu saldırıda İngilizlerin gücündeki üstünlük - hem sayı hem de nitelik olarak - her zamankinden daha büyüktü. Kağıt üzerinde, iki tarafın eşit olduğu görünümü vardı: her birinin dördü zırhlı 12 tümeni vardı. Sahada ise denge çok farklıydı. Sekizinci ordu’nun savaş gücü 230.000’iken, Rommel’in 80.000’den daha az askeri vardı ve bunların yalnızca 27.000’i Almandı. Daha dikkat çekici olan ise gerçek tank gücünün bir karşılaştırmasıydı: savaş başladığında, sekizinci ordu 1.230'u harekete hazır olan toplam 1.440 orta sınıf tanka sahipti. Rommel'de yalnızca 30'u hafif Panzer II olan 260 Alman tankı ve 280 adet eski tipte İtalyan tankı vardı. Bu nedenle, zırhlı savaşta yalnızca 260 Alman orta tankına güvenilebildiğinden, İngilizler sayılarda altıya bir üstünlüğe sahipti. Buna ek olarak, İngilizlerin yedekte daha fazla tankı vardı. Kalite açısından, Sherman Tankları Amerika Birleşik Devletleri'nden çok sayıda geldiği için İngiliz avantajı daha da büyüktü. Savaşın başlangıcında, sekizinci ordunun 500'den fazla Sherman ve Grant'ı varken, Rommel yeni Panzer IV'lerden sadece 30'una sahipti.

Panzerkampfwagen IV

Havada ise İngilizler her zamankinden daha büyük bir üstünlüğe sahipti, 350'den fazla Alman ve İtalyan uçağa karşı 1.500'den fazla birinci sınıf uçağı vardı. Bununla birlikte savaş konusunda çok daha önemli olan, RAF'ın Kraliyet Donanması'nın denizaltılarıyla birlikte, düşmanın deniz ana kuvvetlerini batırmaya yönelik dolaylı ve stratejik eylemleriydi. Ekim 1942’de Axis’in tedariğinin yolu kesildi ve gönderilenlerin ancak yarısından azı Afrika’ya ulaştı. Topçu mühimmatının yalnızca bir bölümü cepheye ulaştı ve petrol tankerlerinin batması nedeniyle (hiçbiri İngiliz saldırısından hemen önceki haftalarda Afrika'ya ulaşamadı), Rommel, sürekli operasyonlar için gerekli olan yakıtın onda biriyle kaldı. Gıda kaynağı kaybı, birliklerdeki hastalığın yayılmasında önemli bir faktördü. Rommel'in kendisi de hastalandı ve Eylül ayında iyileşmesi için Avrupa'ya gönderildi. Avusturya’daki iyileşme süreci, Almanya’nın lideri Adolf Hitler ile yaptığı bir telefon görüşmesiyle kısaldı ve Hitler, Rommel’in Afrika’ya dönmesini istedi. Rommel, savunmanın sorumluluğunu almak için 25 Ekim akşamı El-Alamein'e yaklaştı.


İkinci El-Alamein Muharebesi

El-Alamein’e yapılan İngiliz piyade saldırısı, 23 Ekim 1942 gecesi saat 22:00’da, 1000’den fazla tank ve topla yapılan 15 dakikalık şiddetli bir bombardımanın ardından başlatıldı. Alman mayın tarlaları, başlangıçta hesaba katıldığından dolayı büyük bir engel oluşturmadı ve gün ışığı 24 Ekim’de geldiğinde, İngiliz tankları mühendisler tarafından temizlenen yolları geçiyordu. Savaşın yalnızca ikinci sabahında, piyadelerin ek gece saldırılarının ardından, dört piyade tümeni ana cephenin 10 kilometre ötesinde başarı ile Almanlar tarafından itildi ve bu birlikler kısıtlı yerlerden geçme sürecinde çok fazla zarar görmüşlerdi. güneydeki XIII. Kolordu bu arada benzer sıkıntılarla karşılaştı ve yerini terk etti. Bununla birlikte, kuzeydeki Alman savunmasına saldıran süngüler o kadar tehditkar görünüyordu ki Alman savunma komutanları, İngilizlerin ilerlemesini engellemek için tanklar ile ateşe geçtiler. Bu eylem, Montgomery’nin hesaplamasını onaylamıştı ve şu anda iyi durumda olan İngiliz tankları, Alman tanklarına karşı saldırıp ağır kayıplar verdirtti. Rommel 25 Ekim akşamı geldiğinde, savunmanın etkin tank gücünün yarısı kaybedilmişti. İngilizler ertesi gün saldırıya devam ettiler ancak öne çıkma girişimleri sonuçsuz kaldı ve tankları bu çaba için ağır bir bedel ödedi. Başarı şansı azaldı ve büyük İngiliz zırhlı ordusu, güçlü bir Alman tanksavar silah hattına gömüldü. Montgomery, ilk saldırısının başarısız olduğunu, taaruzun engellendiğini ve ana savaş kuvvetlerini dinlendirirken yeni bir plan yapması gerektiğini üstlerine belirtti.

Montgomery’nin Supercharge Operasyonu adlı yeni taarruzu, 28 Ekim gecesi çıkıntıdan sahile, kuzeye doğru açılan hatta olacaktı. amacı düşmanın kıyı cebini kıstırmak ve daha sonra sahil yolu boyunca batıya doğru Daba ve Fuka'ya doğru bir genel taarruz başlatmaktı. Bu saldırı mayın tarlasında yeniden engellendi ve Rommel artık ustalaşmış 90. hafif tank tümeniyle İngilizlerin karşısına çıktığında Montgomery'nin umutları azaldı. Ancak Rommel, bu tür saldırıları süresiz olarak kesmeye devam edemedi. Montgomery, vurduğu her bir Alman tankına karşılık dört tank kaybediyordu. Bu yıpratma oranına rağmen İngilizler hala tank avantajını yoğun tedarikler ile koruyordu. Sekizinci ordunun 800'den fazla tankı varken Afrika Korps'ta yalnızca 90 tank kaldı. Kıyı şeridinde bulunan Alman ordusunun rezervlerindeki azalmayı gördüğü an Montgomery, kuzeydeki durumdan kar elde etmeyi umarak taarruzundaki ana ilerleme hattına geri dönmeye karar verdi. 2 Kasımın erken saatlerinde başlayan yeni saldırı, yine mayın tarlalarında tıkandı ve direniş beklenenden daha çetin oldu. Montgomery için durum kasvetli görünüyordu ancak Rommel için işler çok daha kötüydü.

2 Kasım'ın sonunda Rommel kaynaklarını neredeyse tamamen tüketti. Savunmasının özü olan Almanlardan oluşan Afrika Korps'un iki panzer tümeni, tam güçle sadece 9.000 adama sahipti ve savaş bu sayıyı 2.000'den biraz fazlaya düşürmüştü. Daha da kötüsü Afrika Korps zar zor 30 tank kullanmaya devam ederken, İngilizler 600'den fazla tank ile sahaya geldiler. O gece Rommel iki aşamalı geri çekilme ile Fuka'ya geri dönmeye karar verdi. 3 Kasım'ın ortasından kısa bir süre sonra Hitler bir emir ile, El-Alamein'in ne pahasına olursa olsun tutulması gerektiği konusunda ısrar etti. El-Alamein'in savunmasına yeniden başlamanın boşuna bir egzersiz olması nedeniyle bu emir, Rommel'in etkili bir hatta bulunma şansını mahvetti. 51'inci İskoç ve 4. Hint tümenleri, 3 Kasım gecesi Afrika Korps ile İtalyanlar arasındaki hattı delmeyi başarmış olan piyade saldırısının çekirdeğini oluşturdu. 4 Kasım günü şafaktan kısa bir süre sonra, kuzeye doğru harekete geçmek ve düşmanın sahil yolu boyunca geri çekilme sırasını engellemek amacıyla açılan gedikten üç zırhlı tümen geçti. Bu kuvvet, motorize Yeni Zelanda tümeni ve dördüncü bir zırhlı tugay ile güçlendirildi.

Rommel'in ilk kovalanışı, sahil yolu boyunca geri çekilen kuvvetlerin büyük bölümünü yakalamak için yeterince doğrudan veya geniş değildi. İngilizler daha sonra Mersa Matruh yakınlarında bir kuşatmaya teşebbüs ettiler ancak yakıt sıkıntısı ve şiddetli yağmur yüzünden engellendiler. Rommel zırhlı takipçilerinin kıskaçları arasından geçtikten sonra, El-Alamein'den yaklaşık 700 mil uzakta, Sirenayik'in en ucundaki Agheila'ya ulaşana kadar durmadı. Sekizinci ordu, Almanların yeni pozisyonuna karşı bir saldırı yapmadan önce üç haftalık bir duraklama meydana geldi. Rommel tekrar kaçtı ve bir İngiliz yan manevrası arka hattını kesti ancak arka hattının etrafından geçip kaçabildi. Rommel, 200 mil daha uzaktaki Buerát'da üç hafta durdu. Sekizinci ordu bir sonraki saldırısını başlattığında, Ocak 1943'ün ortalarında Rommel tekrar yola koyuldu ve Trablus'un önünden geçen Tunus sınırındaki Mareth Hattı'na neredeyse kesintisiz bir şekilde 350 mil geri çekildi. Rommel'in bu manevra kararı sadece güçleri ile ikmaldeki zayıflığın değil, aynı zamanda İngiliz-Amerikan kuvvetlerinin, Fas ve Cezayir’i kasım 1942’deki işgalinin sonucuydu.


Torch Operasyonu (Afrika'da İkinci Bir Cephe Planlama)

İngiliz-Amerikan ortaklığı, Kuzeybatı Afrika seferinin planlaması, Washington'daki Arcadia Konferansı'nda ve Londra'daki toplantılarda oldu. Sovyet lideri Joseph Stalin'in ikinci bir cepheyi açma baskısı altındaki batı müttefikleri, Almanya'yı en iyi nasıl vurabileceklerini tartıştılar. Amerikalı stratejistler, 1942’de (Balyoz Operasyonu) veya 1943’te Avrupa kıtasına yapılan bir saldırı öncesinde İngiltere’de bir güç kuvveti oluşturan Bolero Planı'nı savundu. Ancak İngilizler, Akdeniz bölgesini herkes için güvence altına alacak olan Kuzey Afrika'yı işgal etmeyi destekledi. İngilizler, özellikle de Amerika’ın Güney Solomon Adaları’ndaki Guadalcanal’ın Japon işgaline karşı taarruz kararı gibi birçok öneri ile sonunda üstün geldi. Kuzey Afrika'daki kombine operasyon, Meşale Operasyonu olarak adlandırıldı ve işgalin en yüksek emrinin bir Amerikalıya verilmesi gerektiği kabul edildi. 26 Temmuz 1942'de komuta, ABD ordusu genelkurmay başkanı orgeneral George C. Marshall’ın Avrupa sahnesinde ABD kuvvetlerinin komutanı olarak seçtiği general Dwight D. Eisenhower'a verildi.

Churchill tarafından teşvik edilen İngiltere genelkurmayı, operasyon için hedef tarih olarak 7 Ekim 1942’yi teklif etti ancak ABD stratejistleri 7 Kasım’a “muharebe yükleyicilerin mevcudiyetine dayanarak güçlerin çıkarma için en uygun tarihi” dedi. Çıkarma alanı konusunda ilgili görüşler daha da genişledi. İngilizler, çıkarmaların Kuzey Afrika’da, Akdeniz kıyısında yapılmasını ve böylece Tunus’a hızlı bir ilerleme sağlanmasını istedi. ABD genelkurmayı, batıdaki Casablanca bölgesine, Fas'ın Atlantik sahilindeki toprakları sınırlamak konusunda istekliydi çünkü bu bölgeden yalnızca bölgedeki Vichy Fransız Kuvvetlerine karşı değil, aynı zamanda Francisco Franco'nun İspanya'sına ve Afrika Korps'a da harekat düzenlenebilirdi. Bununla birlikte Eisenhower ve kadrosu, İngiliz görüşüne katılmaya meyilliydi ve 9 Ağustos 1942'de hazırlanan ilk taslak planı bir uzlaşma olarak tasarlandı: Akdeniz'in içinde ve dışında eşzamanlı çıkarma yapılacaktı ve ana hedef Cezayir'di.

Nihai planda, Casablanca’yı ele geçirmek için açılan Atlantik kıyı şeridi, ABD deniz kuvvetleri ile doğrudan ABD’den yola çıkan 35.000 asker ile general George S. Patton'a devredildi. Oran’ın ele geçirilmesi, Lloyd R. Fredendall’ın emri altındaki 39.000 ABD askerinden oluşan merkez görev gücüne emanet edildi ve bu kuvvete İngiliz deniz kuvvetleri eşlik etti. Cezayir harekatı için deniz görev gücü tamamen İngilizlerden ve saldırı gücü, ABD'li Charles Ryder'ın emri altındaki 23.000 İngiliz ve 10.000 Amerikan birliğinden oluşuyordu.

George S. Patton

ABD’nin Kuzey Afrika’daki diplomatik temsilcisi Robert Murphy, projeye sempati duyması muhtemel olan Fransız subayların desteğini dikkatlice alarak çıkarma rotasını hazırladı. Murphy Cezayir bölgesindeki birliklerin komutanı orgeneral Charles Mast ve Cazablanka bölgesinin komutanı orgeneral Émile Béthouart'a güvendi. Üst düzey bir müttefik askeri temsilcisinin sahne arkası görüşmeleri ile Müttefikler, Cezayir'deki Fransız merkez kuvvetinin arkasından karaya ayak basacaktı. Buna göre, ABD ordusu orgenerali Mark Clark Cebelitarık'a uçtu ve çıkarma için dört kilit kumandan denizaltı ile Cezayir'in 100 mil batısındaki bir sahile geldi. Clark, Mast'a Kuzey Amerika'dan gelmekte olan bir büyük ABD kuvvetinin hazır olduğunu ve bu kuvvetin İngiliz hava-deniz orduları ile desteklendiğini ancak güvenlik nedeniyle çıkarmanın zaman ve yerleri hakkında net bir bilgi vermekten kaçındığını söyledi. Çıkarma için olan bu gizliliğin fazlalığı Mast'ı, planlama ve işbirliği yapmak için gerekli bilgiler almaktan mahrum bıraktı.

Clark-Mast konferansı ayrıca, Kuzey Afrika'daki Fransız kuvvetlerini Müttefik tarafa çekmek için en uygun Fransız liderin konusunu da ele aldı. Alphonse Juin özel olarak olumlu bir eğilimi ifade etmişti ancak inisiyatif almayı istemiyordu. Tüm Vichy güçlerinin komutanı François Darlan, ABD askeri yardımından yeterince büyük ölçüde emin olabileceği için Fransa’yı Müttefikler’e getirmeye istekli olabileceğine işaret etti ancak Almanlarla işbirliği içinde olan hükümet güven vermedi. Charles de Gaulle bunun tam tersi nedenlerle dışlanmıştı. 1940’ta Cichy lideri Philippe Pétain’e karşı gelmesi ve ardından Batı Afrika’daki, Suriye’deki ve Madagaskar’da Vichy kuvvetlerine karşı eylemlerde bulunmadaki rolü, Vichy’e sadık kalan tüm Fransız subayları de Gaulle'e düşman yapmıştı. Hükümetin liderliğini kabul etmeyen de Gaulle cılız bir direniş gösteriyordu ve pek aktif olamamıştı. Bu şartlar altında Birleşik Devletler başkanı Franklin D. Roosevelt, Mast’ın önerisi olan general Henri Giraud’nun, Fransa'nın Kuzey Afrika’daki liderliği için en iyi aday olduğu yönündeki önerisini kabul etti. Giraud, Mayıs 1940'ta Almanlar tarafından hapsedilmişti ancak 63 yaşındaki Giraud, 1942 yılının Nisan ayında Königstein Kalesi'ndeki hapis cezasından kaçmaya cesaret etti. Giraud daha sonra Güney Fransa'ya gitti ve müttefik saldırısından sadece birkaç gün önce, kendisi ve ailesi İngiliz-Amerikan ortak operasyonu olan Kingpin Operasyonu ile bir denizaltı tarafından kurtarıldı.

Franklin D. Roosevelt ve Henri Giraud

Kuzey Afrika'daki Müttefik Çıkarmaları

Amfibi çıkarmalar 8 Kasım 1942'de gerçekleştiğinde, Amerikalılar Fransızları şaşırttı. Muhalif Fransızlar etkili bir şekilde Müttefiklere yardım amaçlı olarak önceden yakalandılar. Oran ve Casablanka'da az da olsa başlangıçta direnişe geçen Fransız kuvvetleri de vardı. Atlantik kıyılarında ana çıkarma, Casablanka'nın 24 km kuzeydoğusunda, Fedala'da yapıldı. Fransız savunucuları arasındaki tereddüt ve karışıklık, işgalci birliklerin çıkarmaların ciddi bir şekilde tehdit edilmeden karaya çıkması anlamına geliyordu. Bununla birlikte sahil hattının uzatılmasında zorluk ortaya çıktı. Operasyonun üçüncü gününde görünüm kasvetli idi. Cezayir'deki olumlu siyasi gelişmelerle Casablanka ve Atlantik sahilindeki durum kısa sürede belirleyici bir şekilde değişti. 10 Kasım öğlesinden sonra, Fas’ın baş komutanı orgeneral Charles-Auguste Noguès,  Fas'taki ve dolaylı olarak Darlan’ın kumandanlık ettiği Cezayir’deki Fransız ordusuna savaşmayı bırakma emri verdiğini duyurdu. Noguès bu konuda harekete geçmeye istekliydi ve ertesi sabah düzenlenecek bir ateşkesi bekleyen astlarının komutanlarına aktif direnişi durdurmalarını kesin olarak emretti.

Charles Nogues

Oran’daki çıkarmalar biraz daha sert bir muhalefetle karşılaştı. İkinci gün, Fransız direnişi sertleştikçe küçük bir ilerleme kaydedildi ve Arzew sahil şeridinin yan tarafındaki bir Fransız karşı saldırısı o bölgedeki bütün operasyon planını tehdit etti. Cezayir'deki çıkarmalar, büyük ölçüde Mast ve ekibi sayesinde daha yumuşak ve daha kısa bir sürede gerçekleşti. Müttefiklerin limana erken bir giriş yapmaya zorlama girişimleri dışında hiçbir yerde ciddi bir direniş yaşanmadı. Murphy, 8 Kasım gece yarısından yarım saat sonra, Juin’e son derece kuvvetli kuvvetlerin çıkarma yapmak üzere olduğunu ve ordunun direnmemesi gerektiği emrini vermesini istedi. Giraud’nun Fransa’nın kendisini özgürleştirmesine yardım etmek için onun davetiyle geldiklerini vurguladı. Zaten Giraud’nun liderliğini kabul etmeyen Juin, ateşkes başvurusunun Cezayir’de ağır hasta oğlunu ziyaret eden Darlan’a sunulması gerektiğini söyledi. Acil olarak Juin’in villasına telefonla çağrılan Darlan, durumuyla ilgilenmek için yetki almak isteyen Petain'e bir mesaj göndermeyi kabul etti. Bu arada Darlan, Fransız birliklerine ve Cezayir bölgesindeki gemilere ateş açmayı durdurma emri verdi. Bu emir Oran veya Casablanka bölgelerine uygulanmamasına rağmen, Darlan Juin’e Kuzey Afrika’nın tamamı için bir çözüm koyma yetkisi verdi. Ayrıca akşamın erken saatlerinde Cezayir’in kontrolünün saat 8:00’de Amerikalılara devredilmesi ve Müttefiklerin 9 Kasım sabahı ilk ışıktan itibaren limanı kullanması gerektiği kabul edildi. Müttefik birinci ordusunun Tunus’a ilerlemesini emreden Clark ve İngiliz orgeneral Kenneth Anderson’ın bölgeye gelişi kutlandı. Giraud bölgeye onlardan önce gelmişti ancak yerel halk ona çok az destek vermişti.

Kenneth Anderson

Pétain 10 Kasım’da yaptığı açıklamada, Kuzey Afrika’daki bütün otoritelerin Darlan’dan Noguès’e devredildiğini duyurdu. Bundan önce de Darlan'a, Alman baskısı altında ve kendi isteklerine karşı onu reddettiğini söyleyen gizli bir mesaj gelmişti. Bu çifte konuşma Fransa'daki baskıcı Alman tavrı kaynaklıydı ancak Kuzey Afrika'daki Fransız komutanların kafasını karıştırdı. Hitler 1940'ların Fransız-Alman Ateşkes Antlaşması'nı bir kenara bırakıp bu belirsizliği ertesi gün, güçlerini Fransa'nın şimdiye kadar girilmemiş olan kısmına yönlendirme emri ile çözdü. Güney Fransa hızlı bir şekilde Alman zırhlı birlikleri tarafından istila edildi. doğudan işgale katılan altı İtalyan tümeni de vardı.

Alman tedarik uçakları 9 Kasım'da öğleden sonra Tunus yakınlarındaki bir hava limanına ulaşmayı başardı ve Kasım ayının sonunda Tunus'ta yaklaşık 100 tankla desteklenen 15.000 Alman vardı. Trablus'tan karayolu ile yaklaşık 9.000 İtalyan askeri de buraya gelmişti. Bu güçler Müttefik ordusunun büyüklüğü ile karşılaştırıldığında neredeyse önemsizdi ve Müttefik ordusu daha hızlı bir ilerleme kaydetmiş olsaydı bu ordunun bir saldırıya direnme şansı çok düşük olurdu. Bu arada Darlan, güvenini tekrar doğruladığı ve Roosevelt ile temas halinde olduğunu vurguladığı Pétain'den ikinci bir gizli mesaj aldı. Darlan, Giraud'nun tanınması da dahil olmak üzere müttefiklerle ateşkes anlaşması yapmayı başardı. 13 Kasım’daki bir konferansta düzenlenen Fransız-Amerikan tartışmaları, Clark’ın Fransız liderlerini tutuklayacağı ve uzlaşmaya varılamadığı takdirde, sıkıyönetim yasası uygulayacağı tehdidiyle hızlandırıldı. Anlaşma, Fransa kuvvetini Müttefik tarafına çekebilecek tek kişi olan Darlan’ın olduğunu kabul eden Eisenhower tarafından derhal onaylandı. Darlan daha sonra Clark ile kooperatif eylem için detaylı bir anlaşma yaptı ve Dakar'ın ana limanını hava üsleriyle birlikte Müttefikler tarafından kullanılabilir hale getirdi. 24 Aralık 1942'de Darlan, de Gaulle’ün yükselişinin önünü açan bir olay olan, Vichy karşıtı bir radikal tarafından öldürüldü. Suikastçi, Giraud’nun emriyle ilgili mahkeme tarafından derhal yargılandı ve idam edildi. 27 Aralık'ta Fransız liderlerin, Darlan'ın yerine Giraud'yu seçmeye karar verdiği açıklandı.

Darlan’ın yardımı olmadan, Kuzeybatı Afrika’daki Müttefik harekatı çok daha büyük zorluklarla karşı karşıya kalacaktı. Her ne kadar Kuzey Afrika'daki Fransız birlikleri geniş çapta dağılmış olsalar da yaklaşık 120.000 asker vardı ve aksi bir durum Müttefiklere direnmeye devam etmeleri için müthiş bir muhalefet sağlayabilirdi. Darlan’ın işbirliğinin istenen etkiyi elde edemediği tek önemli husus, ana Fransız filosunun Toulon’dan Kuzey Afrika’ya taşınmasıydı. Toulon komutanı, amiral Jean-Baptiste Laborde, Darlan'ın talebine cevap vermekte tereddüt etti çünkü Pétain'in emri bu talebe eşlik etmedi ve Darlan'ın gönderdiği özel bir elçi almanlar tarafından yakalandı. Gecikme ile filo limandan ayrılma şansını kaybetti ancak 27 Kasım 1942’de filo, Almanların filoyu yakalama girişimini engelledi.

Tunus (Kasım 1942 - Mayıs 1943)

Anderson’ın Tunus’a yönelik saldırı planlaması 25 Kasım 1942’ye kadar başlamamıştı ve takip eden haftalarda kırılmaya yatkın Alman gücü, üç katına çıkmıştı. Alman takviyeleri yeni Panzer Tiger VI'yı da içeriyordu. 88 mm'lik yıkıcı bir namlu kullanan devasa zırhlı tanklar, yakından korunan bir sırdı. Hitler, Müttefiklere karşı bu savaşta Tigerlarla mücadele etmeyi ummuştu. 5 aralık'ta Müttefiklerin ilerlemesi, Tunus'un 20 km uzağında durdu. 9 Aralık 1942'de general Jürgen von Arnim, general Walther Nehring'i rahatlattı ve Tunus'ta Mihver kuvvetlerinin komutasını aldı. İlave donatıların gelmesiyle Arnim, Tunus ve Bizerte çevresindeki bölgelerde tek bir hat olmaya devam etti. Müttefik istihbaratı, Aralık ortasındaki Mihver kuvvetlerinin yaklaşık 25 bin asker, 10 bin idari personel ve 80 tank içerdiğini tahmin ediyordu. Müttefiklerin kendi etkin savaş gücü 40.000'e (yaklaşık 20.000 İngiliz, 12.000 Amerikan ve 7.000 Fransız) yakındı ve toplam güçleri daha kapsamlı lojistik ve idari yapıları nedeniyle daha büyüktü.

Panzerkampfwagen VI Tiger

Kısmen kötü hava koşulları nedeniyle meydana gelen gecikmeler Anderson'ın saldırısını 24 Aralık'a kadar ertelemesine neden oldu. Hazırlık amaçlı saldırılar hayal kırıklığı yarattı ve saldırı günü geldiğinde Eisenhower ve Anderson taarruzun askıya alınmasına karar verdi. Müttefikler Tunus yarışını kaybetmişti ancak bu taktiksel başarısızlık muazzam bir stratejik zafer kazandıracaktı. Hitler ve Mussolini, başka yerlerde umutsuzca ihtiyaç duyulan bu orduları Tunus'a taşıdı.


Rommel’in Afrika’daki Son Valsi

1943 taarruzu, Müttefikleri şaşırtan bir Alman karşı saldırısı ile başladı. Müttefikler, ABD'nin batıda birinci ordusu ve doğuda İngiliz sekizinci ordusuyla aralarındaki Alman hattı kuvvetlerini ezmek amacıyla taarruza geçti. Mihver kuvvetleri bu tehlikeyi, kendilerine karşı gelen her iki gücü de yerinden ederek ortadan kaldırmayı amaçladı. Şimdiye dek Tunus’a gönderilen takviyeler Arnim tarafından kurulmuştu ve Rommel’in ordusunun kalıntıları, batıya çekilmek üzere tedarik limanlarına yaklaştıkça ekipman ve taze birliklerle yenileniyordu. Geçici olarak olumlu olan bu yenilenmeden yararlanarak Rommel, iç içe geçmiş iki Müttefik ordusu arasındaki merkezi konumunu kullanarak bu orduları ayrı ayrı ve başarılı bir şekilde vurmak ve yıpratmak için Napoleon tarzında “iç hatlardan” yararlanmaya karar verdi. Birinci orduyu etkisiz hale getirebilseydi, ikmal hatları uzadıkça inceltilmiş olan Sekizinci ordu'yla mücadele etmek için de serbest olacaktı.

ABD II. Kolordusu, Alman saldırısının öncelikli hedefiydi. Saldırı, 90 mil genişliğinde bir cepheye genişledi. Gafsa, Faid ve Fondouk yakınlarındaki üç dağ geçidi cephenin odak noktası olmuştu. Bu geçitler o kadar dardı ki savunmacılar kendilerini güvende hissettiler ancak 1943 Ocak ayının sonunda 21. panzer tümeni, Faid geçidi'nde beklenmedik bir manevra yaptı ve Amerikan desteği gelmeden evvel Fransız garnizonunu bastırdı. Bu, Müttefik komutanlarının takip eden bir saldırı beklemesine neden oldu ancak bunun Fondouk bölgesinden gelmesini bekliyorlardı. Ordu komutanı orgeneral Omar Bradley anılarında “bu beklenti ölümcül bir varsayım haline geldi” diyerek telaşını dile getirmişti.

14 şubat 1943'te, Faid Geçidi'nden yeni bir saldırı ile başlayan asıl darbe geldi. Orgeneral Heinz Ziegler 21. panzer tümeninin başında, Amerikan kuvvetlerinin sol tarafını çevirdi ve 100'den fazla ABD tankını imha etti. Rommel, Ziegler’i gece boyunca saldırıya devam etme ve şansını sonuna kadar zorlamaya yönlendirdi ancak Ziegler, iki gün boyunca durmak zorunda kaldı. Amerikalılar Sbeitla'da toplandılar ve Ziegler, Kasserine geçidi'nde daha kararlı bir duruş sergileninceye kadar onları tekrar geri sürdü.

Bu arada Rommel, Gafsa'nın güneyine doğru ilerledi. 17 Şubat'ta 50 mil ilerledi ve Thelepte'deki Amerikan havaalanlarını ele geçirdi. Tunus’taki her iki Müttefik ordusunun da sorumluluğunu almış olan Alexander, Kasserine’ye koordineli bir savunma planı ve net olmayan bir komuta yapısı ile kargaşa içinde geldi. Rommel, bir Amerikan lojistik ve iletişim merkezi olan Tébessaya mevcut tüm mekanize kuvvetlerini kullanarak ilerledi. Karmaşayı ve paniği kombine bir hareketle büyütmeyi umdu. Arnim böyle bir girişimde bulunmak istemiyordu. Bu yüzden çaresizlik içinde Rommel, Mussolini'ye başvurdu. Roma, 19 Şubat’ın başlarına kadar taarruzun devam etmesine izin vermedi ve Rommel’e kuzeyden Tébessa’ya değil kuzeyden Thala’ya saldırma emri verildi. Rommel, böyle bir saldırının “ana cepheye çok yakın ve bizi güçlü düşman rezervleri ile karşı karşıya getirmeye mahkum” olduğunu belirtti. Kısa sürede doğrulanacak olan bir değerlendirmeyi bu. Nitekim, Alexander Thala'da bir saldırı karşılamaya hazırdı. Zırhlı birliklerini güçlü bir savunma pozisyonunda dizdi ve kuzeyden İngiliz ihtiyatları, pozisyonu güçlendirmek için hızla buraya geldi. Amerikalılar da Thala'ya yaklaşma hattında güçlerini topladılar ve Almanların 20 Şubat akşamına kadar kırılmadığı Kasserine geçidi'ne inatla ilerlemeye devam ettiler. Almanlar ertesi gün Thala'ya girdi. Ancak oraya ulaşmış olan İngiliz rezervleri tarafından hızla itildiler. 22 Şubat'ta Rommel, şansının geçtiğini fark ederek saldırıyı kesti ve kademeli olarak geri çekilmeye başladı.

Arnim, Tunus'ta karşı karşıya geldiği Müttefiklerin pozisyonlarına bir saldırı düzenledi ancak bu doğrudan yaklaşım hem öncelikli hedeflerinde başarısız oldu hem de Rommel’in Montgomery’ye yönelik ikinci vuruşunda ihtiyaç duyduğu birliklere mal oldu. 26 Şubat 1943'e kadar Montgomery, Mareth Hattı'na bakan tek bir tümene sahipti. Alman darbesi gelmeden önce savunmasını güçlendirmek için Monty'nin personeli ateşli bir şekilde işe koyuldu. 6 Mart'ta Rommel saldırdığında, üstün bir güçle vurma şansı ortadan kalkmıştı. Montgomery gücünü dört katına çıkarmıştı: şimdi elinde 400 tank ve 500'den fazla tanksavar silahı vardı. Rommel’in saldırısı öğleden sonra durma noktasına geldi ve Almanlar taarruzun bir sonraki aşaması için ciddi bir öneme sahip olan 50 tankını kaybetti. Bu saldırıdan sonra Afrika Korps, Avrupa'ya giden hasta ve sinirli Rommel'i de bünyesinden kaybetmişti.

Son Müttefik Saldırısı ve Alman Çöküşü

17 Mart 1943'te Müttefiklerin taarruzu, komutası Patton’a ait olan Amerikan Kolordusu tarafından bir saldırı ile başladı. Afrika Korps’un Mareth Hattı’ndan Tunus sahiline çekilmesi hedefleniyordu ancak ilerleme yavaştı ve kıyı şeridine geçişi sağlayan dağ geçitlerinde iyice yavaşladı.

Sekizinci Ordu’nun Mareth Hattı’ndaki saldırısı ise, 20 Mart 1943 gecesi zırhlı birliklerin akabileceği bir gedik açmaya yönelik olarak önden bir darbe ile başlatıldı. Aynı zamanda Yeni Zelanda Kolordusu, düşman kuvvetlerini tespit etmek amacıyla Almanların arka tarafında, El-Hamma'ya geniş bir dış yürüyüş yaptı. Üç gün sonra başlayan ön saldırı yeterli bir zorluk çıkaramadı. Bu yüzden Montgomery, Yeni Zelandalıların düşmanın arkasındaki tehdidini desteklemek için 1. zırhlı tümeni gönderdi. O zaman bile İngiliz saldırıları, El-Hamma'daki Alman savunmaları tarafından bastırıldı. Böylece Almanlar, Mareth Hattını terk etmek zorunda kalsalar da düzenli bir şekilde çekildiler ve Gabès'in kuzeyindeki Wadi-Al Akarit'de yeni bir savunma pozisyonu aldılar.

6 Nisan'ın erken saatlerinde sekizinci ordu karanlığın koruması altında, Wadi-Al Akarit'e saldırdı ve bir ilerleme gerçekleştirdi. Gün ışığı geldiğinde Almanlar ilerlemeyi kontrol altına almaya çalıştılar. Ancak üç zayıflatılmış panzer tümeninin ikisi Gafsa'nın doğusunda bir Amerikan ordusunu tutmaya girişti. Almanlar direnişlerini sürdürmek için yeterli kaynağa sahip değillerdi ve ertesi gece ayrıldılar, sahilden Tunus'a doğru hızla yola koyuldular. 8 Nisan’da Fondouk Geçidi’nden geçmeye ve Almanların önündeki denize ulaşmaya çalışan IX. Kolordu tarafından, almanların geri çekilmesini kesmek için yeni bir girişimde bulunuldu. Bir piyade saldırısı tanklar içinde net bir geçit açamadıysa da zırhlı bir kuvvet, Alman hatlarına girmeyi başardı ancak Almanların kıyı ile bağlantısını engelleme girişimleri pahalıya mal oldu ve çok geç kalındı. Birkaç gün içinde iki Alman ordusu birleşti ve güneyde Enfidaville'den Tunus'un çevresindeki dağ sırası boyunca batıdaki Cap Serrat'ta birleşik bir savunma hattı kurdu.

Geri çekilme sürecinin Wadi-Al Akarit’teki hızı ve başarısı, Almanya’ya güçlerini Tunus’tan Sicilya’ya tahliye etme imkanı sundu. Müttefiklerin yeni alman savunma hattına karşı ciddi bir taarruz gerçekleştirmeden önce en az iki haftalık bir duraklama payı kaçınılmazdı ve bölgeyi örten puslu bir hava, herhangi bir hava ulaşım faaliyetine de imkan tanımıyordu. Ancak Alman yüksek komutanlığı orduyu, Avrupa’nın güney kıyılarına çekilmek yerine Afrika’daki seferi uzatmaya zorladı. Afrika Korps, hem Tunus'u hem de Bizerte'yi korumak umuduyla, kaynaklarına oranla çok geniş bir bölge olan 100 milik bir hattı tutmaya çalıştı. Müttefikler nihai saldırıları için alternatif hedefleri değerlendirmeye başladılar.

Bir saldırıya başlamadan önce Alexander güçlerini yeniden düzenledi. ABD II. Kolordu'sunu güneyden sahile, sağ kanattan sol kanada doğru Bizerte'ye ilerletti. Ayrıca IX. Kolordu'yu kuzeye doğru yönlendirdi ve sağındaki sekizinci ordu'yu destekleyen V. Kolordu ile Fransız XIX. kolordusu arasındaki merkeze yerleştirdi. 20 Nisan 1943'te saldırı, düşmanın sol kanadına bir saldırı ile sekizinci ordu tarafından başladı. Kıyı koridoru Enfidaville'in ötesinde çok daraldı ve ilerleme yavaşladı, 23 Nisan'da durdu. 21 Nisan'da V. kolordu sol merkezden Tunus'a giden tepelerden saldırdı. ertesi gün IX. kolordu zırhlı birlikleri, Goubellat yakınlarındaki sağ merkezden vurdu. Çaba, Alman savunmasını delip geçemedi ancak onları sert bir şekilde yıprattı ve kalan tank güçlerini daha da zayıflattı. Cephenin çoğunda neredeyse iki haftalık bir duraklama oldu. Kuzeyde Amerikalılar ve bir Fransız Afrika birliği kademeli olarak Bizerte'yi 32 km daha kat etti.

Harold Alexander

Alexander, harekatın gücünü tekrar dağıtmak için harekete geçti. Goubellat yakınlarındaki sağ merkezde yalnızca bir ihtiyat kuvveti bırakarak, IX. kolordu'nun büyük bir kısmını sol merkeze taşıdı, V. kolordu'nun arkasına yoğunlaştırdı ve sekizinci ordu'dan (7. zırhlı ve 4. hint) iki tümenle güçlendirdi. Hareketleri gizlemek ve düşmanın görüşünü, bir sonraki saldırının güneyden geleceğine yönlendirmek için ayrıntılı bir aldatma planı yapıldı. Arnim'in, Müttefiklerin aldatma olayını anlama ve saldırıya cevap verme şansı çok azdı. Brian Horrocks'un emri altındaki IX. kolordu'nun yoğun bir şekilde saldırıya başlaması, 6 Mayıs 1943'teki ay ışığının erken saatlerinde oldu. Ön cephesinde 600'den fazla top ve tankla yoğun bir topçu bombardımanı yapıldı. Gün ışığı ile birlikte uçaklar, yoğun bir bombalama fırtınasıyla saldırıya devam etti. Sersemleyen savunucular kısa süre sonra 4. Hint ve 4. İngiliz tümenlerinin piyadeleri tarafından saldırıya uğradı. Aşırı gerilmiş savunma sadece ince değil, çok az derinliğe sahipti. 6. ve 7. tümenlerin zırhlı birlikleei daha sonra açılan gedikten geçti ancak Alman direnişinin çeşitli küçük cepleriyle uğraşırken zaman kaybetti. Akşam karanlığında sadece birkaç mil ilerlemişlerdi ve hala Tunus'tan 24 mil uzaktalardı. Ancak 7 Mayıs sabahı, bir önceki günkü saldırıların Alman ordusunu, herhangi bir taktiksel önlem alamayacağı ölçüde felç ettiği anlaşıldı. Öğleden sonra, İngiliz zırhlılarının önde gelen birlikleri Tunus'a geçti. 6. zırhlı tümen daha sonra güneye döndü ve avantaj sağlamak için kuzeye yöneldi. Neredeyse aynı anda Amerikalılar ve Fransızlar Bizerte'ye akın etti.

Direnişleri cephenin kuzey yönünde dağılmış olsa da güneydeki Almanlar hala Cap Bon yarımadasına çekilebilirdi ve orada uzun süre durmak mümkün olabilirdi. Bu ihtimal 6. zırhlı tümenin, yarımadanın boğazında Alman arkasını kestiğinden ötürü hüsrana uğradı. Alman morali çöktü. Göklerin kontrolü, seferde önemli bir Alman yedek kuvvetinin bulunmaması ve Alman kuvvetinin ölümcül şekilde kıskaca alınması, Almanya’nın Afrika’daki tutku ve amaçlarını olumsuz sonuçlandırdı. Alman birlikleri en sonunda kendilerini, müttefik deniz ve hava gücünün hakim olduğu bir sırtta savaşırken buldular. 13 Mayıs 1943'te, Tunus'un düşmesinden bir haftadan az bir süre sonra, Tunus'ta Afrika Korps teslim oldu ve 250.000'den fazla esir alındı. Kuzey afrika, daha sonra İtalya'da açılacak olan cephe için müttefiklere bir üs görevi görecekti.

0 Yorumlar