İkinci Dünya Savaşı uzun bir müddet dünyayı kasıp kavururken, sayısız muharebe ve harekat sahnelenmişti. Bu savaş beraberinde büyük bir yıkımı getirse de harp tarihinin en önemli ve büyük savaşı olmuştu ve nice komutan da bu harbin en önemli ve kritik pozisyonlarında yer alarak kilit görevler üstlendi. Şimdilik 7 tanesi ile savaşın büyük komutanları;



Mareşal Georgi Konstantinoviç Jukov ile başlayalım. Fakir olarak doğup yoğun tempolu bir işçi olarak büyüyen Jukov, başlangıçta Çarlık ordusuna süvari olarak katılır. Ekim Devrimi, Lenin, Bolşevik derken kızıllara katılır ve aman vermez bir süvari olarak hızla yükselir ve 1930 başında tugay komutanı olur. Jukov için gaddar, disiplinli, acımasız dense de eski kafalı değildir ve tankları, süvarilerden daha iyi görür. Orduda da kullanılması için elinden geldiğince katkı yapar. Savaş tamtamları Avrupa için çalarken o doğuya gönderilir. 1931'den beri süren Japon-Çin savaşında Japonlar ipin ucunu kaçırıp Mançurya'dan Moğolistan'a sarkar ve Sovyetleri rahatsız eder. Halha Nehri tatsızlıkları Stalin'i rahatsiz eder ve buna karşı önlem amaçlı Stalin, Jukov'a tam yetki verir ve oraya yollar. Moğolistan yerel kuvvetlerini de savaşta aktif kullanan Jukov, ordusundaki yetersiz subayları görevden alır ve Halhin Gol Muharebesi öncesi ordusunu revize eder. Japonlar, Jukov gelene kadar bölgede aşırı hakimdirler ama Jukov bu muharebede ibreyi sert bir ivme ile Rus tarafına çevirir ve Japonları kesin şartlarla mağlup eder. Jukov'un bu başarısı, Japonlarla Sovyetler arasında Saldırmazlık Paktı olarak nişane edilir. Bu sayede batıdaki Alman tehdidine karşı Sovyetler olası bir durumda 2 cephede savaşmak zorunda kalmayacaklardır. Japonlar da Jukov'un terbiyesinden ötürü Asya tarafına değil de Pasifik tarafına sefere çıkarlar ve okyanus imparatorluğu tezi ile ahtapotun kollarını Avusturayla'dan ta ABD'ye kadar uzatırlar. Sonra Jukov kalkar batıya sürer atını Stalin'in emri ile yani Avrupa'daki doğu cephesine. 1940'da Sovyetler Birliği Genelkurmay Başkanı olur. Daha sonra savaşın en pis halini aldığı yerlerden olan Stalingrad'a atanır. Şehri 100 güne yakın düşmeden tutar tabi bunu öyle ahlaka ya da kanuna uygun yaptığı söylemez ama o kuşatmada kusura bakmasın kimse ama ahlak ya da hukuk aranamaz. Kapıda devasa bir Alman ordusu ve içeride bütün halkın seferber edildiği bir savaş. Sadece Almanlarla olsa iyi bunun bir de açlık, cephane kıtlığı, hastalık, psikolojik savaş gibi türlü çeşidi var ve Jukov bunu büyük kayıplarla zafere -kimilerine göre Pyrrhus Zaferi- taşır. Sayı olarak üstünlüğünü kullansa da yetenek de işin içindedir ve 5. günün şafağında doğudan gelen Gandalf gibi Berlin'e kadar zaferi taşır Jukov. Netice, Pyrrhus Zaferi ile ayrımı olur Jukov'un çünkü bunu sağlam bir zaferle taçlandırdı. Bu kuşatma ve moskova durumu doğu cephesinin miladı olur. Uranüs Operasyonu ile Almanların üstünlüğü doğuda yok olur ve artık hamle sırası Jukov'dadır. sırasıyla Beyaz Rusya Stratejik Harekatı'nı(Bagration Harekatı), Baltık Seferini, Prusya ve Pomeranya seferlerini idare eder ve son olarak da Berlin'i düşürüp Sovyet bayrağını Reichstag'a taktırır. Yetmez kızıl meydanda 1945'deki zafer geçidinde ordunun en önünde geçer ki Stalin dahi tribündedir. Göğsü yetmez boynu, göbeği hatta baldırları bile nişanlarla doludur Jukov'un. Suvorov Nişanı mı dersin Sovyetler Birliği Kahramanı mı dersin hatta adamın adını çok sonradan bir şehre bile veriyorlar. Destalinizasyon ile o da pasifize edilse de savaştan sonra adını tarihe yazdı bir kere. Asalet, zafer, vizyon, görev adamı, hedefi saptama ve sonuca erişme, Jukov'un en temel tanımıdır.



Dwight Eisenhower, yani Ike da tıpkı Jukov gibi fakir bir ailenin üyesiydi ve kökeni Almandı. Dinci de derler Ike için ama bence en önemli noktası West Point'te eğitim almasıdır. Oradan kolay kolay boş adam çıkmaz. Devamında sıkı eğitim alır hatta kurmaylık kazandıktan sonra savaş sırasında Japonların belası olan Macarthur'un 33'de yaveri olur. 1941'de çiçeği burnunda bir Albay iken savaş sonuna doğru ışık hızında Müttefik Kuvvetleri komutanı olması da tesadüf değil eğitimin sonucudur. İnek gibi göründüğü doğrudur ama sahada da efektiftir bu adam. A.B.D. salına salına savaşa hazırlanırken Avrupa'ya gidecek ordunun önemli kurmaylarından olur ve ateşin ortasına yani Rommel'in kucağına bırakılır. Tabii Rommel o ara Kuzey Afrika'yı ağlatmış ve tokatlamış olmasına rağmen destek gelmediği için ve İtalyanların saçmalıkları yüzünden zayıflamıştı. Haliyle Ike da bu durumu fırsata çevirdi ve Operation Torch ile başta Fas ve Cezayir'i Vichy'nin patronu Petain'in elinden aldı. Rommel ile bire bir savaşa girme şerefine nail olmasa da Kuzey Afrika'da iyi işler yaptı. Sonrasında çizmenin ucuna Sicilya'dan çıkıp Alman ordusunu önüne kattı. Muazzam zaferler olmasa da bitik duruma yakın Alman ordusunu ite ite ilerledi ta ki Londra'ya D-Day'de sefer komutanlığı için çağrılana dek. Tesadüf ki D-Day günü Ike'ın gelecekte Tuğgeneral olacak olan oğlu da askeri okuldan mezun olur. D-Day'de kendisinden beklenmeyecek bir cesaret ile fırtınalı bir günde yalancı güneş açınca 1 milyona yakın askerle demir alır ve sefere gider. D-Day kusursuz olmasa da hatta ve hatta çoğuna göre olumsuz olsa da silah ve teknolojik üstünlük ile Normandiya'ya ayak basar ve Reckoning'i tamamlar. Sırasıyla Fransa'yı, Belçika'yı, Hollanda'yı kurtarır ve Weimar'ın kalbine bir hançer gibi saplanır. Yetenekli ama bundan öte düsturlu ve eğilimlidir Ike, ne yapacağını bilir. Kimse ondan muazzam bir şey beklemez ama gerekeni layığı ile yapar. Savaştan sonra Almanya'daki ABD bölgesi valisi olur yetmez gelir ABD başkanı olur ve İran' da darbeye büyük etki eder ve Soğuk Savaş sırasında da Sovyetlere baskıyı tam gaz sürdürür. Liderlik, eğitim, terbiye, kısmen ihtiyat ve yüksekçe gurur Ike'ın temel bileşenleridir.



gelelim Montgomery'e yani Monty'e. İsmi havalı yalan yok Bernard Law Montgomery. Kim hangi akla hizmet ederek Monty demiş anlamış değilim ama olsun öyle diyelim biz de. Babası peder Monty'nin yani din odaklı büyümüş dogmalara aşina kendisi. Birçokları onu vasıfsız görür yalan yok öyle denebilir sebebi de makul kendi ordusunun çeyreği kadar orduya sahip olan Rommel tarafından tokat manyağı oldu ama Monty bunu hezimet olarak görmedi. kalktı, öğrendi Rommel'den teknikleri ve kendisini geliştirdi. Kuzey Afrika'da Asıl aşağılanması gereken Claude Auchinleck'tir. Monty sahaya inene kadar Rommel'i yavaşlatmak şöyle dursun hızlandırdı bile denebilir. Auchinleck Rommel'i hayranlıkla izlerken ordusuna hiçbir artı katmamış ve sürekli kayıplara neden olmuştur zaten daha sonra Hindistan'a sürülür ve Monty büyük ordusuyla Rommel ile sahra çöllerinde baş başa kalır. Rommel, Hitler'den destek yerine Mareşallik asası hediyesi aldığında, türlü zeka dolu hile ile elindeki kıt kaynaklarla Monty'i tokatlarken Monty de tıpkı Rommel gibi hile yapmayı öğrenir ve Rommel'i zor da olsa -yendi denmese de- hırpalar. Rommel'e yardımdan çok ayak bağı olan İtalyanlar da durumu Rommel için zorlaştırır ve çöldeki tilkinin üstünlüğü, Monty'e zorunlu olarak geçer. Kuzey Afrika'da Rommel'in kucağında iyice pişer Monty. El-Alamein, Tobruk, Fas derken düşmanı kadar iyi olmasa da tecrübesi sağlamlaşır. Gelir Müttefik Orduları komutanı olur ve Avrupa'ya batıdan çıkar. O da Batı Cephesinde bu devasa ordu ile baştan savma görünen ama kesin sonuçlar alan işler yapar ve birçok Alman ordusunu teslim alır. Market Garden Harekatı hezimeti doğrudur. Monty'nin hırsı yüzünden yapılmış en büyük hava indirme harekatı ile kara birlikleri kısmen başarılı olsa da bir planda bu iki operasyon birlik olarak başarılı olamaz ve Alman karşı taarruzu ile Amerikalılara büyük kayıplar verdirir. Öğrenme, kendini geliştirme, yenilgiden pay çıkarma ve en önemlisi yönetme Monty'nin vasıflarıdır.



Sırada Gustaf Mannerheim. Isminin listeye eklenme sebebi, Kış Savaşı Fin Ordusunu onurlandırmak içindir. Menşevik taraftarıdır Mannerheim ve savaştaki diğer isimlere göre de yaşlıdır. Ekim Devrimi öncesi Rus generali iken devrimle birlikte bağımsızlık alan Finlandiya'ya döner ve oradaki Fin İç Savaşı'nda Monarşi tarafını yönetip Sovyet yanlılarını yener ve ülkeden çıkarır. Kral naipliği de yapar ama sonra Cumhuriyet kurulunca görevinden çekilir. Seneler sonra tekrar savunma konseyine atanır ve Leningrad sınırına çekilecek olan adını kendisinden alan Mannerheim duvarını tamamlar. Ufukta görünen olası Sovyet istilasına hazırlanır. Kış savaşı'nda başkomutanlığa atanır ve bol gollü Sovyet zaferi beklenen müsabakada Fin ordusu, Sovyetleri fena halde hırpalar. Buna rağmen yine sayı üstünlüğü ile Sovyetler savaşı kazanır ve ağır şartlara bağlar Finleri. Gururludur Mannerheim, bazıları onun için aptal bile der çünkü Stalin Leningrad için tehdit oluşturan küçük bir Fin toprağını, daha büyüğü ile takas etmek ister ve reddedilir. Sonra güle oynaya Finlandiya'yı istila eder ama karşısında kış kadar sert bir halk bulur. Vatan toprağı verilemez ilkesi ile direnen Finler, şanlı bir şekilde kaybeder. Daha sonra Hitler'in Barbarossa Harekatı ile Sovyetlere sefere çıkması üzerine Mannerheim da Sovyetler üzerine saldırır ve iyi kazanımlar elde eder. Ta ki Sovyetler karşı taarruza geçene kadar. Devamında aldıkları toprakları da kaybeder Mannerheim ve Sovyetler ile antlaşma imzalamak ister. Mannerheim Cumhurbaşkanı ilan edilir ve Sovyetler anlaşmayı imzalar ama bir öncekinden de ağır bir bedel ile. Mannerheim fırsatçı, milliyetçi, dik kafalı ve halkı için örnektir ama daha önemlisi Sovyetler'e Kış Savaşı ile korku salmış ve Hitler'e "ulan şu Finler bile Sovyetleri tokatladı bizim ordu Sibirya Tayga Ormanlarına hayli hayli kolayca ulaşır," fikrini entegre eder.



ve Patton, Patton, Patton! Tam bir baş belası ama savaş anında ordunda olması gereken bir generaldir Patton. Savaş zamanı dedim, savaş sonrası demedim. nitekim Patton da savaşın arifesinde 21 Aralık 45'de Almanya'da bir kaza(?) sonucu ölür. Bu adam da tankları aşırı sever. Meksika'daki yerel gerillalara karşı pişer. West Point'te okudu tıpkı Ike gibi ama Patton kovuldu sonrasında tekrar kabul edildi ve o çok sevdiği doğasına yani savaşa salındı. İkinci Dünya Savaşı'nda o çok sevdiği tanklarıyla Kuzey Afrika'ya gitti. Askerlerine karşı aşırı sert ve disiplinlidir Patton ama gelin görün ki kendisi üstlerinin emirlerini neredeyse hiç umursamaz görevine odaklanır ve ulaşır. Rommel'in ordusunu, başlarında Rommel yokken zor da olsa yener ve bitik durumdaki Alman Afrikakorps'unu dağıtır. Sonra İtalya'ya yapılan amfibide etkin olur ve Sicilya'ya ilk çıkan olur. Kesselring'i ve İtalya ordusunu zor da olsa yener ve kuzeye doğru hızla ilerler. Patton askerleri tarafından çok sevilir ve güvenilir. Patton da askerlerini sever ama korkaklardan haz etmez. Bir askeri korkudan ağlarken tokatlayarak döver ve bu Ike'ın kulağına kadar gider medya yolu ile. Rahatsız olan Ike, Patton'a rica eder ve Patton da askerden özür diler. Yine de bu tokat yüzünden Ike ona ceza verir ve D-Day'de kızakta bekletir. Normalde askerler ceza olarak savaşa sürülürler ama Patton onlardan değildi. Cezası savaşı uzaktan izlemesi ve içine girememesiydi. Ama cezalandırılan aslında Patton değil, müttefik ordusudur. Dibinde savaş varken o savaşa katılamadığı için kafayı yiyen Patton'ı sonunda Ike tank bebekleriyle savaşa sürer çünkü çıkartma kötü başlar. ve Patton tekrar sevdiği yerde, ana kucağında yani savaştadır. Hani bir sapanı çok bekletir ve gerersin devamında da bayağı uzağa gider ya işte Patton da öyle ilerledi. Fransa'ya ilk girenlerden olur. Almanların Ardennes Taarruzuna karşı orduyu yönetir ve hızla Lüksemburg kanadından Almanya içine sızar. Almanları sever Patton hatta yüksekçe saygı duyar, Sovyetlerden ise tiksinir ve sırf onlar Almanya'dan daha fazla toprak alamasın diye vurduğunu indirir, arkasına bakmadan ilerler. Hatta o kadar hızlı ilerler ki yakıt ikmali için hep durmak zorunda kalır çünkü yetişemezler Patton'a. Elbe nehrine ilk ulaşan müttefik komutanıdır Patton ve burada durdurur Sovyet ordusunu. Arkasında ona yetişebilen kuvvet yoktur. Biraz daha hızlı gitse Hitler'i intihar etmeden yakalayıp vururdu. Savaş sonrası Almanya'daki ABD bölgesinde aşırı nüfuz sahibidir. Ondan görevdeki Nazileri alıp yargılaması beklense de Patton, Nazileri örgütleyip Sovyetlere karşı bir sefer düzenlemek ister ve bunu açıkça dile bile getirir. Devamında da bir trafik kazasında kamyon çarpması sonucu ölür çünkü savaş bitmişti ve Patton'a artık ihtiyaç yoktu. Patton, barış sağlanması gereken zamanı da savaş zamanı gibi yönetir ve ölümü ister kaza ister kasıtlı olsun herkesin işine gelir. Patton Ares'in oğlu, harp delisi, tank manyağı, kendisi otoriter ama üstlerine karşı gelen biri ama onun en iyi özelliği; tarihi çok sevmesi ve eski savaşlarla büyük liderlere özenip onlar gibi adını altın harflerle harp tarihine kazımasıdır.



Karl dönitz. Büyük amiral, Üçüncü Reich'ın, Nazi Almanyasının küllerinin son 23 gününün Cumhurbaşkanı. Denizlerin gördüğü en büyük kumandanlardan. NSDAP'nin üyesi lakin büyük bir centilmen. Bürnberg Yargılamalarında Laconia Faciası sonrası aldığı Laconia Emirleri yüzünden hapis cezası almıştır. Bunun sebebi aslında bir savaş suçu olmamasına rağmen müttefiklerin "canımızı Atlantik"te çok yaktın, ceza olmadan kurtulamazsın bu adil yargılama yaptığımız(?) mahkememizden" düşüncesi yüzündendir. Bu facia ve emirler iyi bir şekilde birçok yazı ilr mevcut değinmeye gerek yok ama Werner Hartenstein koca yürekli bir adamsın. Dönitz, iki oğlunu da denizlerde kaybeder İkinci Dünya Savaşı sırasında. Birinci Dünya Savaşı'ndan önce 1910'da katılır Kaiser'ın donanmasına. Birinci Dünya Savaşı'nda ise hepimizin bildiği SMS Breslau adlı hafif kruvazörde yani Midilli'de görev alır. Birinci harbin sonlarına doğru komutanlığına atandığı bir denizaltı ile hasar alarak teslim olur ve Malta'da misafir edilir. Krada kurar Wolfpack gibi birçok taktiğinin temelini. Savaştan ve esaretten sonra yurda dönen Dönitz, yeni kurulan orduda adım adım yükselir. Büyük amiral Erich Raeder, Göring ile hava-deniz atışmasını sürdürürken, Dönitz de deniz kuvvetlerine yatırım istiyordu. Hitler bu isteği yerine getirir ve büyük imkanlar sunar Kriegsmarine kanadına. Dönitz, Atlantik'te ünlü Wolfpack ve daha nice iyi taktik ile müttefiklere bela olur. Dönitz'in planı güzeldir. İkmal yollarını vur, desteği kestir ve damarların akmamasını sağla. Uzun seneler müttefiklerin canına okur Dönitz ama müttefikler burada da tıpkı Kuzey Afrika'da olduğu gibi düşmandan tokat yiye yiye öğrenip taktik geliştirirler ve Woflpack olur paket. Hava desteğini iyi alamayan Dönitz, Atlantik'te patlar. 1943'den sonra Reder istifa edince Büyük amiralliğe terfi eder. Hitler'in intiharından sonra Üçüncü Reich'ın başına geçer ve teslimiyeti tamamlar. Dönitz güçlü, otoriter, kriz anlarını iyi yöneten, denize sevdalı bir adam. Atlantikte harika işler yapmıştır. Nazi partisine üye olsa da pek hazzetmeyen ama yine de Hitler'e ve ideolojisine saygı gösteren aynı zamanda da bir centilmen olan garip ama harika bir adam.



Ve gözümün nuru Erich Von Manstein. Yalnız Amanların değil bütün dünyanın gördüğü en büyük kumandanlardandır. Prusya'nın en iyilerden birisi olduğu subay sınıfı konusunda, içlerinde en iyisiydi. Polonya Seferi, Fransa Seferi, Maksim Gorki Tahkimatı, Baarbarossa Harekatı, Kırım Seferi, Leningrad Muharebesi, Stalingrad Muharebesi, Kursk Muharebesi, Satürn Harekatı ve sayısız harekatta muazzam stratejiler geliştirdi ancak öyle bir Üçüncü Harkiv Muharebesi stratejisi vardı ki dünya tarihi böyle bir manevra görmemiştir. Savaşın Sovyetler lehine döndü dendiği anda aldığı inisiyatifi ile kaderi değiştirmişti. İstemeyerek de olsa Hitler'e karşı çıkmayarak Cittadelle Harekatına uydu. Pek tabii doğu cephesi Almanlar için felaketle sonuçlandı.

Prusya'da köklü bir subay ailesine mensup olan Von Manstein, kendisinden beklendiği gibi bir subay oldu. Gençliği Birinci Dünya Savaşı'na denk gelmişti ve bu savaşta hem batı hem de doğu cephesinde bulunarak savaşı bizzat tecrübe etme şansı buldu. Polonya'da büyük bir yara aldıktan sonra yüzbaşı olmuş ve kurmaylık almıştı. Versailles Antlaşması sonrasında, gururu incinmiş ve Almanya'nın yeniden toparlanması için var gücüyle çalışmıştır. 1933 yılında Naziler iktidarı ele geçirdiğinde tehlikeli olduklarını fark etmiş ve elinden geldiğince engellemeye çalışmıştı. Sonraki senelerde Hitler'e Claus Von Stauffenberg ile birlikte suikast (valkyrie) düzenleyen o zamanların Genelkurmay Başkanı Ludwig Beck ile birlikte ordudaki nazi yayılmasına karşı çabaladı. Hitler'in gözüne batan bu yetenekli subay, nazi partisine asla üye olmadı ve bizzat Hitler tarafından uyumsuz ilan edilerek Silezya bölgesine sürüldü. Yeniliklere açık olup bizzat kendi yeniliklerini yapan Manstein, ordunun hızını, dayanaklılığını, vuruş gücünü ve operatifliğini arttırmak için her an yeni stratejiler hazırlıyordu. Hitler'in kendisine muhalefeti ile tanıdığı bu subayı ordudan ihraç etmemesinin sebebi, hem köklü ailesi hem de potansiyeliydi.

1 Eylül 1939'da İkinci Dünya Savaşı Polonya işgali ile başladığında Von Manstein da bu cephedeydi ve Polonya sefer planının hazırlayıcılarından birisiydi. İşgale aslında sıcak bakmıyordu çünkü Polonya, Sovyetler Birliği ile Almanya arasında tampon olarak kalmalıydı ama gelen emirler doğrultusunda stratejiyi belirleyip İkinci Dünya Savaşı'nın açılışını yapmak durumundaydı. Bir karargah masasında hazırlanmış stratejinin muazzam şekilde sahada uygulamaya konulduğu bu sefer, sert bir Polonya direnişi görse de 26 gün gibi kısa bir sürede zaferle sonuçlandı. Aslında bir tankçı olmasa da tankın önemini erken kavramış olan Von Manstein, Polonya Seferi'nin kritik planında zırhlı birlikleri bir orkestra şefi gibi yönetmiştir. Bu sefer sırasında başlangıçtaki stratejiden bir nebze kopması gerektiğini fark edip, üstü Gerd Von Rundstedt'in izni ile inisiyatif alarak savaşın kilidini çözmüştür. Muharebe sahasını, askerlerini, düşmanını ve sonraki hamlesini muazzam şekilde gözlemleyen bir general, savaşı bir sanata dönüştürerek kazanır. Polonya bunun ayaklı kanıtıydı ve artık Tuhaf Savaş sonrasında sıra Fransa'daydı.

Fransa Seferi, Polonya'nın ardından Almanya için umut dolu bir harp olacaktı. Avusturya (Anschluss), çekoslovakya, Danzig ve Polonya'nın işgalleri ile Birinci Dünya Savaşı'nın utancı bir nebze olsun silinmişti ama en büyük utancı silmek adına artık büyük hedefe sıra gelmişti. Fransa'nın işgali için Birinci Dünya Savaşı'nda kullanılan Schlieffen planı ve benzerleri gündeme gelmişti ama savaşın şekli değişmişti ve karşılarında Maginot Hattı vardı. Buna karşılık olarak da ellerinde Heinz Guderian'ın geliştirdiği Blitzkrieg gibi bir taktik ve Von Manstein gibi dahi subaylar vardı. Von Manstein, Fransa Seferi için hazırlanan plana Von Rundstedt ile derhal itiraz etti. Batıda Fransa'yı hemen çökertip doğuya ağırlık verme fikri en doğru strateji olacaktı ama bunu yaparken hattın kuzeyinden saldırmak, Fransa'nın beklediği şey olacaktı. Bunun üzerine Manstein, Sedan Planı (Manstein Planı) ile kendi işgal planını hazırladı ve yüksek karargaha sundu. Llan başta reddedildiyse de Hitler'in onayı ile birkaç ufak noktada değiştirilerek uygulamaya koyuldu. Plan, Manstein'ın dehasını barındırıyordu. Anılarında en sevdiği derslerden olan Coğrafya'ya ilgisinden bahsetmiş olan Manstein, Ardennes Ormanlarının bulunduğu bölgeyi incelemiş ve engebeli arazinin Fransızlar tarafından tedbirsiz bırakılacağını öngörerek planını bu bölge üzerinde kurmuştu. Yapılan keşif ve istihbaratlar da bu öngörüyü onayladı ve Birinci Dünya Savaşı'nın rövanşı burada başladı. Çetin bir direniş göstermesine rağmen statik bir savunma düzeni oluşturan Fransızlar, bu bölgeden gelişen zırhlı Blitzkrieg saldırıları ile neye uğradığını şaşırdı ve önce Manş Denizine kadar Kuzey Fransa, sonrasında da Paris çok kısa bir süre içerisinde Schelschnitt (Orak Darbesi) sonucu düştü. Birinci Dünya Savaşı'nda çamur cephesine dönüşüp yıllarca siper savaşları yapılan Fransa Cephesi, ani ve zeka dolu bir plan ile kısa sürede düştü. Manstein'ın birlikleri Fransa Savaşı'nda Günther Von Kluge'nin 4. ordusu altında küçük bir rol oynadı. Yine de Amiens'in doğusunda ilk yarma harekatının gerçekleşmesine yardımcı oldu ve Seine Nehri'ne ilk ulaşan ve nehri geçen birlikler onunkiydi. Işgal, olağanüstü bir başarıydı ve Manstein planından ötürü Şövalye Haçı aldı ve Generalliğe terfi etti.

Barbarossa Harekatı ile savaşın doğu cephesi açıldığında, Manstein harekatın güney kolunda hızlı bir biçimde ilerleyerek görevini yerine getirdi. Hızlı ilerleme konusunda Heinz Guderian ile yarışacak kadar hareketli olan Manstein, kısa sürede net sonuçlar elde etmişti. Romanya petrol sahasını vuran Sivastopol Limanındaki Sovyet deniz gücü varlığı, Kırım'ı ikincil hedeften birincil hedef Kafkasya kadar önemli bir pozisyona yükseltmişti. Manstein için yeni bir görev verildi ve Kırım'ı fethetmesi istendi. Hızı, bu bölgede süren Sivastopol Kuşatması ile yavaşlatılmıştı çünkü şehir güçlü bir tahkimat olan Maksim Gorki Tahkimatı ile korunuyordu. Manstein günlerce saldırdı, bütün ağır topları ve zırhlı birlikleri bünyesinde topladı ve o zamana kadar görülmüş en büyük ateş gücüne sahip ordu ile o dönemin en iyi korunan şehirlerinden olan Kırım'ı fethetti. Barbarossa Harekatı güneyde yıpranmasına rağmen operatif hedeflerinin birçoğunu tamamlamıştı ama kuzey ve merkez yönünde duraklayınca, hitler en yetenekli generalini Generalfeldmarschall rütbesine yükseltip derhal kuzeye gönderdi ve Leningrad şehrini almasını istedi. Burada ise durum vahimdi. Leningrad'ı almak için Manstein'ın elindeki birlikler yeterli olmayacaktı ve Fin ordusunun desteği gerekiyordu. Bu esnada artık savunma pozisyonundan kısmen çıkan Sovyetler, bir taarruza başladı. Bu taarruz sonucunda Georg Lindemann'ın emrindeki 18. ordunun yok olmasını engellemek için elinden geleni yapan Manstein, zor da olsa taarruzu durdurmuştu ama 60.000 askerin kaybedilmesini engelleyemedi. Nordlicht Harekatı ile alınması beklenen Leningrad şehrine, Sovyetlerin karşı taarruzu sayesinde Almanların tekrar saldırı yapacak gücü kalmamıştı. Stalingrad Muharebesi için tekrar güneye dönen Manstein, Sovyetler tarafından kuşatılan 6. ordu'yu kurtarmakla görevlendirildi. Karşısında devasa bir Rus ordusunu gören Manstein, 6. ordu komutanı Friedrich Paulus'un yarma harekatı düzenlemesini ısrarla istiyordu çünkü ordunun orada kalması artık mümkün değildi. Katı Sovyet savunmasına çok iyi bir şekilde saldırdı hatta şehrin 50 km. dışına kadar girebildi ama Paulus, Hitler'den aldığı emir ile yarma harekatı düzenlemedi ve ordusunu orada tuttu. Manstein'ın yapabileceği hiçbir şey kalmamıştı ve Paulus ile 6. ordu ruslara teslim oldu. Bu, doğu cephesinin dönüm noktasıydı. Satürn Harekatı ile Ruslar güneydeki Alman gücünü tamamen yok etmek için taarruza geçtiğinde, Manstein yine oradaydı ve Alman birliklerini korumak için bütün maharetlerini sergiledi. Katı bir savunma uygulayan Manstein ve birlikleri, Almanların müttefikleri Rumen, İtalyan ve Macar kuvvetlerinin kısa sürede çökmesi yüzünden geri çekilmek durumunda kaldı. Her geçen gün büyüyen ve güçlenen Sovyet ordusuna karşı elindeki kısıtlı donanım ve asker ile büyük kayıplara rağmen doğu cephesi'nin güney kanadını yok olmaktan kurtarmıştı. Bu süreçten sonra, Manstein'ın komutanı olduğu Don Ordu Grubu ve bir diğer Alman kuvveti Ordu Grubu B birleştirilerek Güney Ordu Grubu oluşturuldu ve bu ordunun başına Manstein getirildi. İlerleyen Sovyet ordusu, kanatlara iyice açılmıştı ve bunu gören Manstein, Sovyetler hiç beklemezken bir taarruza girişti. Sovyetlerin avcı birlikleri bu taarruz sonucunda elimine edildi ve Manstein durmadan ilerleyişini sürdürdü. Sovyetler ağır bir yenilgi almıştı ve Harkiv tekrar Almanların eline geçmişti. Sovyetlerin öne atılması ve Manstein'ın Harkiv taarruzu ile oluşan Kursk çıkıntısı, Almanların bir anda yeni hedefi olmuştu. Manstein Rostov'a bir saldırı istiyordu ama emir Hitler'den geldi ve Kursk çıkıntısındaki Ruslar yok edilmeliydi. Citadel Harekatı, Kursk'taki Rusları çembere almayı amaçlıyordu ve Manstein bu muharebenin güney kanadını yönetiyordu. Kuzeydeki başarısız Alman girişimleri, harekatın felakete dönüşmesine neden oldu ve Manstein'ın güneydeki bütün başarıları sonuçsuz kaldı. Alman zırhlı birliklerinin ölüm şarkısı olan, tarihin gördüğü en büyük tank muharebelerinden birinde, Manstein diğer unsurlar yüzünden bu muharebeyi kazanamamıştı ve Alman ordusu iyice çökme noktasına gelmişti. Artık Manstein'ın elinde tek seçenek vardı; Rusları mümkün olduğunca yavaşlatmak ve fırsatları değerlendirmek. Saldırı savaşında uzman olduğu kadar savunma savaşında da işinin ehliydi. Sovyet vuruş gücü
muazzamdı ama Manstein bu saldırıları imkansıza yakın bir durumdayken engelliyor ve kademeli olarak batıya çekiliyordu. Şubat 1944'te Hitler'in emirlerine karşı gelerek Güney Ordu Grubunun Stemmerman grubu'nu oluşturan 11. ve 42. kolordularına (6 tümenlik 56.000 askerden oluşuyordu) Çerkasi-Korsun Cebi'nden çemberi yararak çekilmelerini emretti. Hitler bu hareketi reddettiyse de cephe komutanı Stemmerman, kendi inisiyatifiyle bu yönde emir vererek yarma hareketini başlattı. Manstein artık Hitler ile karşı karşıya geliyor ve kimsenin cesaret edemediği şekilde kendisini ve o saçma fikirlerini eleştiriyordu. Manstein, hareketli bir savunma anlayışını savunuyordu toprak kaybetmeyi göze alarak Sovyet kuvvetlerinin ya çok ince bir hat halini almasını ya da çok fazla ilerleyerek kanatlardan sarılabilecek hale gelip kolayca çembere alınabileceğini öne sürüyordu. Hitler ise daha çok statik bir yıpratma savaşından yana idi. Bu süre giden tartışmalar nedeniyle Manstein, Hitler'in komuta yetkisini profesyonel askerlere devretmesi gerektiğini ve doğu cephesi başkomutanlığı adıyla bir makam oluşturarak işe başlayabileceğini açık açık söylemeye başladı. Hitler, gücünün zayıflayacağından korkarak bu teklifi defalarca reddetti. Bu tartışma Hitler'in yakın adamları Göring ve SS şefi Himmler'i de rahatsız etti, zira ikisi de yetkilerinin kısıtlanmasından endişe ediyordu. Himmler, Manstein'ın bağlılığını açık açık sorgulamaya başladı ve komutanlık için uygun olmayan zayıf bir kişiliği olduğunu iddia etti. Manstein'ın sürekli itirazları ve bu suçlamalar sonucu Hitler Mart 1944'te onu görevden aldı ve Alman ordusu, savaşın en önemli komutanı ile yollarını ayırmış oldu.



1944 Temmuzundaki Hitler'e suikast girişimine katılmadı. Daha 1943'te Henning Von Tresckow ve diğerleri onunla temasa geçmişti ancak o, değişimin gerekliliğine inanmakla beraber onlara katılmayı reddetti. O kendisini bir Prusya Mareşali olarak görüyordu ve "Prusya mareşalleri isyan etmez" prensibine bağlı kalıyordu. Yine de, gestapo'nun gözetimi altında evine yerleşti. Ayrıca bir iç savaş çıkmasından da endişe ediyordu. Yine de tertipçilere katılmamakla birlikte onları ele de vermedi. Savaştan sonra Nürnberg Mahkemeleri'nde yargılanıp yanlış bir karar ile 18 yıl hapis cezası alsa da, kendisine hayran olan Churchill ve Montgomery tarafından mahkemede desteklendi. Hapisten sağlık sebepleri ile çıktıktan sonra federal orduya danışmanlık yaptı ve fikirleri ile stratejileri hem o orduya hem de bütün devletlerin ordularına mihmandar oldu. Manstein, 9 Haziran 1973 gecesi, Irschenhausen'de felç geçirerek hayatını kaybetti. Hayatta son kalan Alman Mareşali olarak, bütün rütbelerden yüzlerce askerin katıldığı tam bir askeri cenaze töreni ile toprağa verildi. 13 Haziran 1973 tarihli The Times onun için: "onun gücü ve nüfuzu askerleri üzerinde kurduğu baskı ve otoriter tavırlardan değil, zekanın gücünden ve bilginin derinliğinden geliyordu" demiştir. Onu bu kadar iyi anlatabilen bir baska söz de Liddell Hart tarafından söylenmiştir; "1945'te Nürnberg'te görüştüğüm Alman Generalleri arasındaki ortak kanı Manstein'ın sahip oldukları en iyi general olduğu ve başkomutan olarak onu görmeyi istedikleridir. Görünüşe göre o, operasyonel ihtimaller hakkında çok iyi bir sezgiye ve eşit derecede iyi çarpışma yönetme becerisine sahipti. Aynı zamanda tankçı olarak yetişmeyip de mekanize birliklerin potansiyelini onun kadar iyi görebilen başka bir general de yoktu. Kısacası o askeri bir dehaya sahipti."

Tam bir centilmen, savaş kurdu, dahi, bütünü ve parçaları iyi gözlemleyen bir kumandandır Manstein, savaş sanatı tarihine adını altın harflerle kazımıştır.

2 Yorumlar

  1. Stalingrad Savaşı 13 Eylül 1942-3 Şubat 1943 tarihlerinde yaşanmıştır, dolayısıyla 1000 gün sürmemiştir. Ayrıca bu sırada Stalingrad'da sorumluluk büyük ölçüde Çuykov'dadır.

    Bunun dışında Kursk Savaşı'ndaki başarısızlığın esas sebebi kuzeydeki başarısız Alman girişimlerinden ziyade Sovyet ve İngiliz istihbaratının Alman saldırısının nereye olacağı istihbaratını Kızıl Ordu'ya vermesi ve Kızıl Ordu'nun bu istihbarat sonucundaki hazırlıklarıdır.

    YanıtlaSil
  2. Merhaba,

    1000 yanlış yazım olmuş düzeltiyorum 100 olacak. Çuykov Stavka'da direkt Jukov'a bağlıdır. Çuykov için de ek bir yazı hazırlıyorum. Çok önemlidir Stalingrad Müdafaasında hatta en önemli adamdır ama şehrin düşmemesi için tedarikten emirlere kadar sorumluluk Jukov'da idi.

    İstihbarat konusuna kursk savaşı için hazırladığım bir yazıda detaylıca değindim ama burada komutanlardan bahsettiğimiz için konu kişilerdi.

    YanıtlaSil