Operation White: İngilizlerin Hem Düşman Hem de Doğayla İmtihanı
1940 yılı, İngilizler
için karanlık ve tehlikeli bir dönemi temsil ediyordu. Aynı yıl içerisinde Fransa’nın
Nazi Almanya’sı tarafından korkutucu bir hızda işgal edilmesi (Operation
Sichelschnittn) bu karanlık dönemin başlangıcını temsil ettiği söylenebilir.
Almanlar tarafından Fransa’nın kuzey bölgesinin işgali sonrası güneyde kukla Vichy
Hükümeti’nin kurulması İngilizlerin Akdeniz’deki sevkiyat hattının güvenliği
için ilk soru işaretlerini ortaya çıkartmıştı. Çünkü işgal edilmiş Fransa’nın
kara ordusu dağılmış olsa da donanması sapasağlam yerinde duruyor ve bu durum Fransız
donanmasını Akdeniz için ciddi bir kuvvet çarpanı haline getiriyordu. Eğer
Fransız donanması Almanların veya İtalyanların kontrolü altına girerse bu durum
İngilizlerin Akdeniz’deki mevcudiyetinin sonu anlamına gelebilirdi. Dolayısıyla
İngilizler böyle bir olasılığın olma ihtimalini ortadan kaldırmak için işgal
sonrası Cezayir’in Mers El Kebir limanına kaçırılan Fransız donanmasına
bir operasyon düzenleyerek (Bkz. Operation Catapult) Fransız donanmasını Akdeniz
havzasında bertaraf etme yolunu seçti. Fransızların devre dışı kalmasıyla
İngilizlerin Akdeniz’de en büyük rakibi İtalyan donanmasıydı. İtalyan donanması
2. Dünya savaşı öncesi ciddi bir modernizasyon ve yeni gemi inşaatına girmişti.
Bunun sonucu olarak da İtalyan donanması ve müttefiki Nazi Almanya’sı Akdeniz havzasında
bulunan İngiliz sömürgeleri ile askeri üsleri için ciddi bir tehdit
oluşturuyordu. Bu tehdit özellikle Malta Adası için diğer bölgelere nazaran
daha fazlaydı. Bu yüzden savaş boyunca İngiliz sömürgeleri içerisinde Malta
Adası hem stratejik önemi hem de konumu itibarı ile diğer yerlere göre düşman
tarafından daha fazla tehdit edilmiş veya saldırı uğramıştı. Bunun en önemli nedeni
İtalyanlar ve daha sonra Almanların Kuzey Afrika’da ilerleyişi gösterilebilir. Bu
yayılımın önünde en büyük engel ise tedarik hatları üzerinde bulunan Malta
Adasının oluşturduğu tehditti. Kısaca Malta Adası bir çıban gibi hem İtalyan hem
de Almanları ciddi şekilde rahatsız ediyordu. Malta adasının bir diğer önemi
ise İngiliz tedarik zincirinin önemli bir halkası olan ve Süveyş kanalından
başlayıp Cebelitarık boğazına kadar süren konvoy hattının ortasında bulunmasıydı. Bu nedenlerden
dolayı İngilizler tarafından Malta Adasının korunması ve elde tutulması Akdeniz
havzasındaki öncelikli konulardan birisiydi. Ancak Malta Adasının 1940 yılı
içerisinde savunma ve saldırı için ciddi askeri teçhizat eksiği bulunuyordu. Özellikle
Alman ve İtalyan avcı ile bombardıman uçaklarını önlemek için sayıca az olan
küçük bir grup savaş uçağı tarafından ada savunuluyordu. Ayrıca adada bulunan pilotlar
bitkin ve uçaklar bakımsız durumdaydı. Dolayısıyla acil olarak adaya takviye kuvvet
götürülmesi gerekiyordu.
Bu bilgiler ışığında adanın savunmasına yönelik ihtiyaç doğrultusunda bir harekât planlama çalışmasına başlandı. Bu harekât planının temelini Malta Adası için gerekli uçakların nasıl ve ne şekilde ulaştırılabileceği yatıyordu. Malta adasının öncelikli ihtiyacı ise hava saldırılarına karşı koyabilecek avcı uçaklarıydı. Ancak adaya uçakların ulaştırılması adaya yakın bir konumda ve güvenli bir uzaklıkta karada havaalanının olmamasından dolayı bir hayli zordu. Çünkü İngilizlerin müttefiki olan Fransızlar devre dışı kalmış ve hali hazırda Kuzey Afrika’da bulunan Fransız sömürgeleri Vichy Hükümeti’nin kontrolü altındaydı. Dolayısıyla Kuzey Afrika’dan bu operasyonun gerçekleşmesi mümkün gözükmüyordu. Bu durumda İngilizlerin önünde bir seçenek kalıyordu. Ya Cebeltarık’tan yada İskenderiye’den uçak gemilerine yüklenecek uçaklarla gerekli önlemler alınarak bir konvoy oluşturulması ve bu konvoyun Malta Adasına yeterli mesafeden kalkarak ulaştırılması fikri ön plana çıktı. Bu harekatın ilk adımı ise 13 Ağustos 1940 günü atıldı. Ağustos ayında gerçekleştirilen bu harekatta HMS Argus Uçak Gemisine yüklenen Hawker Hurricanes avcı uçakları başarılı bir şekilde Malta Adasına ulaştırılarak adanın savunmasına katkı sağlandı. İngilizlerin bu başarısı aslında İtalyan istihbaratının başarısızlığı olarak da nitelendirilebilir. Eğer İtalyan istihbaratı Ağustos ayında düzenlenen bu operasyonu haber alabilseydi; operasyonu önleyecek kuvvetli bir deniz gücüne sahipti.
Ağustos ayında gerçekleştirilen bu başarılı operasyondan birkaç ay sonra, İngiliz donanması aynı harekâtı yeniden denemeye karar verdi ve gerçekleştirilecek bu harekata Operation White (Beyaz Operasyonu) ismi verildi. Operation White ise ağustos ayında gerçekleştirilen yöntemle 12 adet Hawker Hurricane avcı uçağı ve 2 adet Blackburn Skua bombardıman uçağının HMS Argus uçak gemisi ile Malta yakınlarına kadar getirilip; uçak gemisinden iki etap halinde gönderilecek grupların Malta Adasına sağ salim ulaştırılmasını amaçlıyordu. Bu kapsamda 15 Kasım 1940 günü başlatılan harekatta HMS Argus’a destek olmak için HMS Renown Zırhlısı, HMS Ark Royal Uçak Gemisi, HMS Despatch ile HMS Sheffield kruvazörleri ve 7 adet destroyer eşlik edecekti.
HMS Ark Royal Uçak Gemisi |
HMS Sheffield Kruvazörü |
HMS Despatch Kruvazörü |
Ancak bu sefer İtalyanlar, İngilizlerden böyle bir hamleyi bekliyor ve İngilizleri dikkatle izliyorlardı. İtalyan donanma komutanlığı istihbarat aracılığı ile 15 Kasım’da Cebelitarık’tan ayrılan bu filonun haberini 4 saat sonra aldı. Haberi alır almaz İtalyan Donanma komutanlığı harekete geçmiş ve Amiral İnigo Campioni komutasında bir filoyu Napoli’den yola çıkarmıştı. Bu filo içerisinde İtalyan donanmasının en yeni ve kuvvetli savaş gemileri Vittorio Veneto ve Giulio Cesare ile birlikte 2 ağır kruvazör ve 16 destroyer bulunuyordu. Özellikle Vittorio Veneto inşa edildiği günden itibaren ilk ve en önemli görevine bu harekât ile başlamış oluyordu. İtalyan filosunun amacı Sardunya adası ile Sicilya adası arasında konumlanarak İngiliz görev gücünü pusuya düşürmek ve imha etmekti. İtalyan donanması bu harekât kapsamında Sardunya'nın 35 mil güneybatısında konumlanmış ve doğuya (Malta adasına) doğru hareket halindeki İngiliz filosunu beklemeye koyulmuştu. İtalyanlar, eğer bir çarpışma gerçekleşirse gemilerinin üstünlüğüne güveniyorlardı. Burada İtalyanların tek dezavantajı hava koruması sağlayacak uçak gemilerinin olmamasıydı. Ancak bu noktada İtalyan anakarasına yakın olmaları bu dezavantajı bertaraf ediyor ve İtalyan anakarasından kalkacak İtalyan Hava Kuvvetleri'ne bağlı uçaklara güveniyorlardı. İtalyanların asıl temel amacı ve umutları ise İngiliz Akdeniz Filosunun pusuya düşürüldükten sonra belkemiği sayılabilecek iki uçak gemisini batırmak istemeleriydi.
Vittorio Veneto |
Giulio Cesare |
Blackburn Skua Torpido Bombardıman Uçağı |
Hawker Hurricane Avcı Uçağı HMS Argus'un Güvertesinde Uçuşa Hazılanırken
Bu uçuşların
iki etapta birer saat arayla yapılmasının nedeni ise HMS Argus'un
güvertesinin uçakların hepsini alacak kapasitede olmaması ve yakıt ikmalinin
güvertede yapılmak zorunda olmasıydı. Çünkü HMS Argus her ne kadar modernize
edilmiş olsa da 1. Dünya Savaşı teknolojisi ve o dönemin konsepti ile inşa
edilmişti. Sortilerde kalkacak uçaklara Malta’ya kadar yön gösterecek uçaklar
ayarlanmıştı. Bu uçaklar Malta’da bulunan Luga havalimanından kalkarak belli
bir mesafede uçak gemilerinden kalkan uçaklarla buluşacak ve Malta’ya kadar
eşlik edecekti. İlk sortide kalkacak
uçaklar Malta’dan kalkan Short Sunderland Deniz Devriye Uçakları ile Galite
Adaları'nın yaklaşık 75 mil açığında buluşacaktı. İkinci sortide
kalkan uçaklar ile birlikte gemiden deneyimli bir yön gösterici keşif uçağı
kalkacak ve yine Malta'dan kalkan ikinci bir Short Sunderland tarafından karşılanacaktı.
Bu nedenle, HMS Argus'tan kalkan uçakların yaklaşık 30 dakika tek
başlarına yol alması ve eskort uçakları ile buluştuktan sonra 90 dakika
kadar Malta'ya uçması bekleniyordu.
HMS Argus'un Hangarında Operasyona Hazırlanan Hawker Hurricane Avcı Uçakları |
Ancak bu
ince planlamalara rağmen operasyon başından itibaren istendiği gibi gitmedi.
İlk uçuştaki Hawker Hurricane ve Blackburn Skua’lar, havanın kötüleşmesinden
dolayı kalkışta ve yükselişte zorluklar yaşadı ve rezerv yakıtlarının üçte
birini harcadı. Ayrıca, bu uçaklar kötüleşen hava ile daha alçak bir rakımda,
dalgaların üzerinden sadece birkaç bin fit yükseklikte uçmaları gerekti. Dolayısıyla
bu durum hesaplanandan daha fazla yakıt tüketimine neden oldu. Kısaca evdeki
hesap çarşıya uymadı. Daha da kötüsü, kalkışta kuyruk rüzgârı alarak havalanan
ve belli süre ilerleyen uçaklar, daha sonra burun kısmından rüzgâr almaya
başladı. Haliyle bu durum uçakların hızlı yol almalarını engellemeye başladı ve
yakıt tüketimini çoğalttı. Tüm bu olumsuz şartlara rağmen 1. Filo yoluna devam
etti ve onları Galite Adaları açıklarında bekleyen Short Sunderland tarafından
başarılı bir şekilde karşılandılar. Ancak görünen oydu ki bu filonun yakıtı ya
ucu ucuna Malta’ya varmaya yetecek, yada uçakların yakıtı deniz üzerinde bitecek
ve düşeceklerdi. Bu riskli yolculuk esnasında Hawker Hurricane’lerden birisi Luqa
Havaalanına sadece 12 dakikalık bir mesafede iken yakıtı biterek denize
düştü. Bu olay üzerine Short Sunderland, ‘’yön gösterici’’ görevini terk
ederek pilotu almak için denize inmek zorunda kaldı. Diğer 5 adet Hawker Hurricane ve 1 adet Blackburn Skua ise ufukta
gözüken Malta'ya doğru yoluna devam etti. Bununla birlikte, ilk uçağın
düşmesinden 4 dakika sonra ikinci bir Hawker Hurricane'in de yakıtı bitti
ve düştü. Önceki düşen uçağın pilotunu bularak kurtaran Short Sunderland ikinci
uçağın düştüğü bölgeye gelerek düşen uçağın pilotunu aramayı başladı. Ancak Sunderland’in
yakıtının azalmasından dolayı pilotu bulamadan bölgeden ayrıldı ve Malta'ya yöneldi.
İkinci uçaktaki pilot ise bir daha asla bulunamadı. Geri kalan 4 adet Hawker
Hurricane ve 1 adet Blackburn Skua bu olaydan yaklaşık 8 dakika sonra Malta’daki
havalimanına indi. İnişten sonra yapılan tespitlerde Hawker Hurricane’lerin
birkaç dakikalık yakıtı olduğu tespit edildi. Düşen iki uçağın pilotları
yazının başında belirttiğim gibi tecrübesiz ve yeterli eğitim almayan
pilotlardı. Bu yüzden tecrübesizliklerinin kurbanı olmuşlardı.
Short Sunderland Deniz Devriye Uçağı
İlk etapta
uçan ekip Galite Adalarının açıklarında yön göstericileri olacak Short
Sunderland ile buluştuğu sıralarda ikinci sortiyi gerçekleştirecek grup HMS
Argus’tan kalkmaya başladılar. Bu grupta önceki grupta olduğu gibi 6 adet
Hawker Hurricane ve 1 adet Blackburn Skua uçağı bulunuyordu. Bu grupta
aynı birinci grup gibi Galite Adaları'na doğru yol alacak ve yön gösterici
uçakla buluşup, onun eşliğinde Malta’ya ulaşacaklardı. Ancak hava giderek
kötüleşmeye başlamıştı. Bu durum pilotların hem yön bulmalarına engel oluyor hem
de uçakların daha fazla yakıt tüketmesine sebep oluyordu. Bu sebeplerden ötürü
ikinci grupta havalanan tüm filo rüzgârın da etkisiyle Galite Adaları'nı
tamamen ıskaladı ve kayboldu. Dolayısıyla kendilerine eşlik edecek Short
Sunderland ile buluşmaları başarısız olmuştu. Haliyle tüm filo Kendi başına kalmış
ve yeterli yön bulma eğitimi almamaları veya araçları olmadan, herhangi bir yer
ve yer işaretinden tamamen uzak bir şekilde boş denizde kaybolmuştu. Uçakların yakıtı
biterken, uçsuz bucaksız denizde ufukta Malta Adası'nın siluetini görme
umuduyla yollarına devam ettiler. Bu çabalama neticesinde; Hawker Hurricane’lerin
yakıtı birer birer bitti ve denize düştüler. Pilotların yardım isteyen telsiz
çağrıları, operasyonu yürüten filonun gemilerindeki telsizlerden ve Malta
Adasındaki Luqa Havaalanından duyulabiliyordu. Ancak hem filodaki hem de
adadaki kimsenin yapabileceği bir şey yoktu. Çünkü Luga Havalimanında gerekli
radar ekipmanı olmadığı için uçaklarla irtibata geçerek radar düzeltmesi yapıp
onlara uçmaları için bir yön veremiyordu. Uçakların yön bulması için havalandırılacak
bir Short Sunderland ise uçakların yakıtı bitmeden onlara yetişemezdi. Radar düzeltme
ekipmanına sahip Koramiral somerville yönetimindeki filo ise yüzlerce mil
uzaktaydı ve uçaklar, gemilerin radar sistemlerinin menzilinin dışındaydı. Tüm
Hawker Hurricane uçakları düştükten sonra geriye sadece iki kişilik
mürettebatı olan Blackburn Skua kaldı.
Filodan geriye
kalan tek Blackburn Skua Malta'yı ya da en azından daha büyük bir ada olan Sicilya
adasını bulmak umuduyla kuzeye yöneldi. Sicilya adası her ne kadar düşman
toprağı olsa da uçağı denize indirmek yerine karaya indirmek hayatta kalmak
için daha mantıklıydı. Skua'nın pilotu kuzeye doğru uçarken, aniden Sicilya
kıyı şeridini batı istikametinde gördü. Mürettebat sonunda yön tayin edici bir kara
parçası bulmuştu. Ancak bu noktada gittikleri yönün yanlış olduğunu anlamaları uzun
sürmedi. Geri dönüp Malta'ya inmeye çalışmak için yeterli yakıtları olmadığını
anlayınca, pilotlar Sicilya adasına inmeye karar verdi. Blackburn Skua, Syracuse
kasabasına doğru uygun bir iniş yeri buldu ve indi. Ancak karaya
yaklaştıklarında İtalyan hava savunma birlikleri uçağa uçaksavar ateşi açtı.
Her nasılsa, yakın mesafeden atılan bu mermiler uçağa isabet etmedi. Ancak uçakta
yangın çıktı. Buna rağmen Skua başarılı bir iniş yaptı. Uçak indikten sonra
pilotlar kaçamadan yakalandı ve esir alındılar.
Sicilya Adasına Zorunlu İniş Yapan Blackburn Skua
Tüm bunlar
yaşanırken Koramiral Somerville yönetimindeki deniz gücü Cebelitarık’ta bulunan
filo merkezine doğru yola çıkmıştı. Amiral Somerville, Cebelitarık'a döndüğünde
hazırladığı raporda operasyonun "korkunç bir başarısızlık"
olduğunu dile getirdi. Amiral Sommerville’in tespiti doğruydu. Çünkü HMS Argus'dan
kalkan 12 Hawker Hurricane avcı uçağından 8 tane uçak ve 7 pilot kaybedilmişti.
Aynı şekilde 2 Blackburn Skua uçağından
bir tane uçak ve iki pilot kaybedilmiş ve esir düşmüştü. Ancak bu başarısız
operasyona rağmen Koramiral Sommerville’in bireysel başarısını göz ardı etmemek
gerekiyor. Eğer amiral keşif uçuşlarından gelen raporları hızlı şekilde
değerlendirip, karar vermemiş olsaydı; yazının içerisinde bahsettiğimiz gibi Operation
White daha büyük kayıplar yaşayabilirdi. Burada Amiral Somerville’i eleştirebileceğimiz
tek nokta ısrarla operasyonun kilit noktasını oluşturan uçakları erken yola
çıkartarak Malta’ya ulaşmalarını sağlamaya çalışmasıydı. Ancak Amiral bu
kararını uygulamasaydı Malta zayıflayacak ve hem İtalyan Hem de Alman pike
bombardıman uçaklarından daha fazla zarar görecekti. Her ne kadar operasyon
başarısızlık olarak görülse de, adaya ulaşan bu az miktardaki uçaklar adanın
savunmada biraz nefes almasına yardımcı olmuşlardır. Operation White’ın
başarısızlığından sonra, İngilizler deniz yoluyla bu çapta riskli başka bir operasyon
gerçekleştirmedi. İlerleyen dönemde, Adanın hava savunması için yapılacak takviyelerin
denizyolu yerine İngiliz kara üslerini Kuzey Afrika'ya bağlayan bir rota üzerinden
uçulması gerektiğine karar verildi.
Bu operasyon ile ilgili İtalyan tarafına bakacak olursak; İtalyan deniz gücünün caydırıcılık noktasında görevini fazlasıyla yerine getirdiğini söyleyebiliriz. Özellikle Vittorio Veneto ve Giulio Cesare gibi modern ve güçlü savaş platformları sayesinde İngilizlerin çekindiği ciddi bir güç olduklarını göstermişlerdi. Bu operasyonda da tek bir mermi atmadan düşmana üstünlüklerini kabul ettirmiş ve düşmanlarının başarısız olmalarına neden olmuşlardı. Tabi ki bunu sadece İtalyan donanmasına mal etmek yanlış olur. Sonuç olarak İtalyanlara doğaana’da yardım etmişti. İtalyanlar hem Calabria Deniz Muharebesinde (bkz. Calabria Savaşı) hem de bu operasyon sırasında İngiliz Donanması ile başa çıkabileceklerini görmüşlerdi. Dolayısıyla bu başarılar İtalyanların özgüvenini yukarı çekmişti. Ancak ilerleyen aylarda İtalyanların bu fazla özgüveni onların sonunu hazırlayacaktı.
0 Yorumlar